Emine Özel Summak kitaplarından Ejderha Büyücüsü kitap alıntıları sizlerle…
Ejderha Büyücüsü Kitap Alıntıları
Emine Özel Summak kitaplarından Ejderha Büyücüsü kitap alıntıları sizlerle
Ejderha Büyücüsü Kitap Alıntıları
Ben şövalyeyim!
Ben gölgelerin kralıyım!..
Martin de Arya’yı kucakladı.
Ben şövalyeyim. Mutantlar da kim oluyor?
Bir dev buraya doğru geliyor. Devler varmış gerçekten.
Sakın sesinizi çıkartmayın.
Fazla yiyeceğimiz kalmadı
Tanrım, lütfen bacaklarımı hissetmeme yardım et. Ayağa kalkıp yürüyebileyim. Tam’la birlikte annemi bulamaya gidebileyim, lütfen. Çok iyi bir kız olacağım, söz veriyorum. Yeter ki yürümeme izin ver.
Bana zarar vermeen hiçkimse benden zarar görmez. Sadece burada yaşamak ve huzur içinde ölmek istiyorum..
Üzerinde yürürken bile karlar çok derin olduğu halde hiç ayak izi bırakmadılar. Güneş artık yerini aya bırakmış ve zifiri karanlık tüm çevreyi sarmıştı.
Vücudunu o kadar germişti ki dışarıdan gören biri onu heykel sanabilirdi. Ellerini daha da yukarı kaldırıp ayak parmaklarının üzerinde havaya kalktı.
Pelerini havalanmaya, olmayan bacakları titremeye, sadece dumandan ibaret olan yüzü şekil değiştirmeye başladı.
Bulunduğu yerden yırtılmış eldivenlerine doldurduğu siyah kumları yukarı kaldırıp mırıldanmaya başladı. Yavaş yavaş ağaçların yaprakları kıpırdamaya, rüzgâr kuzeyden esmeye başladı.
Lider umutsuzca güneşin gitmesini beklerken elinde kalan son gücü kullanmaya karar verdi.
Saatler geçmek bilmedi. Güneş bir türlü kaybolmadı.
Güneş ışıkları yerde biriken karları eritmeye başladığında saklandıkları kayalar da ısınmaya başladı. Lider, kayaların içinde sıkışıp kalan adamlarıyla birlikte sadece beklemek ve güneşin kaybolacağı ana kadar dışarı çıkmamak konusunda kararlıydı.
Gece karanlığı çöktüğünde gölgeler için her şey daha kolaydı. Onlar gecelerin gölgesiydi ve karanlıkta çok daha kuvvetli, dayanıklı olduklarından gece hiç mola vermeden yola devam ettiler.
Atlardan birkaçı yolda öldüğünde bile gölgeler hiç durmadan yollarına devam ettiler.
Samira büyünün etkisini kaybettiğini gece uykudan uyandığında anladı. Tekrar büyü yapmak için hareketlendi ama bilmediği bir şekilde yeniden uykuya daldı.
Şaşkınlıkla, Cüceler. dedi Tom. Hayır. dedi Martin. Parmak insanlar.
Kimsenin ağladığını görmesini istemiyordu. O artık bir çocuk değildi.
Benim. dedi Arya. Anne benim. Seni almaya geldim!
O sırada adamlardan biri yere düştü. Sonra bir diğeri daha. Hepsi de bacağından birer mızrakla vurulmuştu.
Aradan epey zaman geçmişti ve devlerin ne kadar süre uyuduğunu bilmiyordu. Bu da her an uyanabileceği anlamına geliyordu.
Vadinin tam tepesindeydi. Karla kaplı etrafında buzullar olan bir kayalığın üzerinde oturmuş, elleriyle ejderhayı besliyordu.
Güneş çıkartamasa bile ateş toplarıyla onları durdurmayı başarıyordu. Ama bu ne yazık ki sonsuza dek sürmezdi.
Birden etraflarını saran karanlık adamlar hiç konuşmadan öylece dikildiler.
Havanın kararmasına sadece birkaç dakika kalmıştı ve etrafta anlaşılmayan bir karanlık vardı.
Bacaklarım sakat olduğu için kendimi şanslı mı hissetmeliyim?
Yaprak hışırtıları sesini arttırmıştı ve yaklaşan bir şeyler vardı. Samira yavaşça ayağa kalktı. Büyülü taşlarını eline aldı ve beklemeye başladı.
Eğer onlara sahip olurlarsa belki tekrar bir vücutta hayat bulabilirlerdi. Gölge olmaktan kurtulur, istedikleri canlının kılığına bürünebilirlerdi.
Gölgeler simsiyah pelerinlerin içinde sadece duman gibiydiler. Yüzleri dumandan ibaretti.
Gölgelerin kralı geldiğinde güç kalkanı zayıflamıştı ve kral, kolların kaldırdığı anda kar yığınları ardı ardına Samira’nın üzerine yığıldı.
O bir kadın Tom. Yalnız ve savunmasız. Onu orada öylece bırakmamı isteyemezsin. Bu konuda başka bir şey duymak istemiyorum. Ben de size kötülük yapabilirdim. Sizi burada parçalara ayırıp her gün bir parçanızı yiyip karnımı tok tutabilirdim. Ama yapmadım.
Ben Samira. Büyücü değil, üstadım. Yani hastalıkları iyileştirme gücüne sahibim. Bana zarar vermeyen hiç kimse benden zarar görmez. Sadece burada yaşamak ve huzur içinde ölmek istiyorum.
Gece karanlığı köyün üzerine çöktüğünde taş evlerden sızan zayıf ışıklar, dışarıda olan biteni görmeyi engellemiyordu. Evlerin arasında büyük boşluklar olmasına rağmen en uzakta olan evdeki sesler bile, bir diğer evden rahatlıkla duyuluyordu.
Ateş Ejderhası, kayaların tam üzerinde durup, yere baktı ve bir müddet inceledikten sonra kırmızı kanatlarını açıp yere doğru hızlı bir iniş yaptı. Şimdi tam da kırmızı pelerinli, kırmızı başlıklı, kırmızı saçlı kadının önündeydi. Kırmızı kanatlarını açıp kadına ağız dolusu alev püskürttü.
Ateş ejderhası yuvasından ağır adımlarla çıktı ve kayanın tam üzerinde durdu. Gözleriyle etrafı taradı, yanmış ağaçlardan ve küllerin karıştığı kardan başka bir şey yoktu. Burnundan çıkan dumanlara etrafa savurduktan sonra aniden havalandı.
Çok garip değil mi? dedi Arya. O kadar uzun yol gittik. Saatlerdir yoldayız ama hava hala kararmadı. Samira soğuktan donmuş dudaklarını yaladı ve cevap verdi. Tanrı bizden yana Arya. Sığınacak bir yer bulana kadar hava kararmayacak. dedi. Tom, yorgunluğu ve kızgınlığı her halinden belli olan ses tonuyla konuştu, O zaman Tanrı’ya söyle Samira: Yorulduk, üşüdük ve açız. Bize sığınacak bir yer versin.
Bir daha buraya gelemeyeceklerdi. Oynadıkları evlerin önünü bir daha göremeyecek, burada yaşayan insanlarla belki de bir daha karşılaşamayacaklardı.
Cebinden taşları çıkartıp içinden bir şeyler okudu ve taşlara üfledi. Taşlar her zamanki gibi önce kırmızı rengini aldı. Sonra küçük birer alev topuna dönüştü.
Samira tılsımı dışarıya doğru tuttu ve kırmızı ışıkların sönüp siyaha dönüştüğünü görünce gölgelerin yakınında bir yerlerde olduğunu anladı.
Eğer Arya haklıysa neler olabileceğini hiç düşünmemişti. Gerçekten ejderhalar varsa ve Arya onlara hükmedebiliyorsa, bu onlar için büyük bir şans demekti.
Yapraklar dallardan uzaklaştı. Kar yerini kurumuş tahtalara bıraktı.
Eldivenleri parçalanmasına rağmen görünecek elleri yoktu.
Her gece korkarak ve üşüyerek, sabah olsun diye dua etmekten yoruldum.
Bir büyücü kendine daima güvenmeli. Yapamayacağını düşündüğü çok zor büyüler olsa bile hiç denememiş olsa bile kendine güvenmekten ve yapacağını düşünmekten asla vazgeçmemeli.
Olmayacağından emin olsa bile olacağını düşünüp ve buna kendini inandırıp, devam etmeli. Asla pes etmemeli.
Lider, adamlarını kaybetmenin siniriyle içinde saklandığı kayaları yumrukladı. Eldivenleri parçalanmasına rağmen görünecek elleri yoktu.
Gölgeler simsiyah pelerinlerinin içinde sadece duman gibiydiler. Yüzleri dumandan ibaretti. Ellerinde siyah eldivenler vardı ve ayaklarını pelerinler örtmüştü. Başlıklarının altında yüzlerinin olup olmadığını anlamak için uzun süre inceledi. Ama hiçbir şey göremedi.
Üşüyen kollarını elleriyle sardı ve ejderhanın bütün karları ağzından çıkan ateşle erittiğini, her yerin sıcacık olduğunu hayal etti.
Sabah olmuş nihayet dedi. Sabah hiç olmayacak sandım.
Ben Samira. Büyücü değil, üstadım. Yani hastalıkları iyileştirme gücüne sahibim. Bana zarar vermeyen hiçkimse benden zarar görmez. Sadece burada yaşamak ve huzur içinde ölmek istiyorum.
Dışarıdan bakıldığında fakir ve sakin bir köy gibi görünse de orada yaşayanların söylemeye bile korktukları gerçekler, gece olduğunda her taş evin üzerine kâbus gibi çökmeye devam ediyordu.
Karlarla kaplı taş evlerden sadece bir tanesinde silik bir ışık dışarıya vurduğu halde, çevrede hayat durmuşçasına hiç ses yoktu.
Dağlardan yükselen gri sis bulutları her yeri sarmaya devam ederken firtınanın habercisi olan kargalar dağların üzerinden yükselmeye başlamıştı.
Simdi tam da kırmızı pelerinli, kırmızı başlıklı, kırmızı saçlı kadının önündeydi. Kırmızı kanatlarını açıp kadına ağız dolusu alev püskürttü.
Samira, Martin’e hızlıca cebindeki iksirlerden yeşil olanını verip, “Mızraklara bunu sür!” diye bağırdı. Gölgelerin lideri tekrar güçlerini kullanıp her yeri salladığında Martin bir şeyler söylediğini biliyordu. Bir yandan sallanan zeminde ayakta durmaya çalışırken bir yandan da Samira’ya, “Ne dedi?” diye sordu.
Samira tılsımını tutmaya devam ederken sinirli bir şekilde cevap verdi. “Ben gölgelerin kralıyım, diyor.”
Martin gölgelerin liderine bakıp kahkaha attı ve ucuna iksir sürdüğü mızrakları ardı ardına attı. Gölgelerin kralı yere yığılırken Martin bağırdı, “Ben şövalyeyim!”
Samira tılsımını tutmaya devam ederken sinirli bir şekilde cevap verdi. “Ben gölgelerin kralıyım, diyor.”
Martin gölgelerin liderine bakıp kahkaha attı ve ucuna iksir sürdüğü mızrakları ardı ardına attı. Gölgelerin kralı yere yığılırken Martin bağırdı, “Ben şövalyeyim!”
Ama bilmediği çok önemli bir şey vardı. Ülkenin en güçlü büyücüleri çocukları kurtarmak için o insanların arasındaydı.
Çocuklar kendi yeteneklerini artık öyle gözler önüne sermişlerdi ki; tüm ülke onların kim olduklarını, nerede yaşadıklarını ve neler yapabildiklerini gayet iyi biliyordu.
Uçabildiklerini, deri değiştirebildiklerini ve istedikleri zaman istedikleri yerde olabildiklerini herkes duysun istiyorlardı.
Arya, kocaman bir nehrin üzerinde uçuyordu. Kollarını iki yana açtı ve çığlık atmaya başladı. Uçtuğunu tüm dünya duysun istiyordu.
Üzerinde yürürken bile karlar çok derin olduğu halde hiç ayak izi bırakmadılar.
Bacaklarım donmuş. dedi Tom üzüntüyle. Arya daha büyük üzüntüyle cevap verdi, Üşüdüğünü hissettiğin bacaklarının olması ne kadar güzel.
Karlar yükseldikçe Samira bağırdı, Samira bağırdıkça karlar yükseldi. Bir ara Samira’dan acı bir çığlık duyuldu.
Seni bildim bileli bacakların iyileşsin diye dua ediyorsun. Ama hala yürüyemiyorsun. Demek ki dualarını kimsenin duyduğu falan yok.
Yanlarına aldıkları büyücü bir kadınla bu çocukları ülkenin değişik yerlerinden topladılar. Büyücü sayesinde çocuklar kafeslerin içine konuldu ve kafesteki büyü onların yeteneklerini kullanmasını engelledi.
Gölgeler simsiyah pelerinlerinin içinde sadece duman gibiydiler. Yüzleri dumandan ibaretti.
Gölgelerin kralı geldiğinde güç kalkanı zayıflamıştı ve kral, kollarını kaldırdığı anda kar yığınları ardı ardına Samira’nın üzerine yığıldı.
Vadinin tam tepesindeydi. Karla kaplı, etrafında buzullar olan bir kayalığın üzerinde oturmuş, elleriyle ejderhayı besliyordu.
Büyüklüğünün, gücünün ve yenilmezliğinin farkındaydı.
Samira taşlarını cebinden çıkarttı. Taşlar sığınağın içinde rengârenk parladı. Tılsımının kırmızı ışığına uzun uzun baktı ve arkadaşlarına vedalaşır gibi başıyla selam verdikten sonra, dışarı çıktı.
Ejderha devasa kanatlarını açtı ve havalandı. Tam üzerinden geçtiği kırmızı pelerinli kadını fark bile etmedi. Vadiye doğru uçtu. Sonra birden aklına bir şey gelmiş gibi geri döndü.
Yapraklar dallardan uzaklaştı. Kar yerini kurumuş tahtalara bıraktı. Dallar düzgün bir şekilde yan yana dizildi. Sonra hepsi üst üste dizilip birbirini tamamladı.