İçeriğe geç

Ehl-i Beyt İmamları’nın Siyasi Tutumları Kitap Alıntıları – Murtaza Mutahhari

Murtaza Mutahhari kitaplarından Ehl-i Beyt İmamları’nın Siyasi Tutumları kitap alıntıları sizlerle…

Ehl-i Beyt İmamları’nın Siyasi Tutumları Kitap Alıntıları

“Allah’ım, biz senden İslâm ve ehline izzet bağışlayacağın; nifak ve ehline zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz. Öyle bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin.”
Her insanın üç genel döneme sahip olduğunu görmekteyiz: Oynama ve çocukça düşüncelerin hakim olduğu çocukluk dönemi; şehvet ve öfkenin hakim olduğu gençlik dönemi; pişkinlik ve tecrübelerinden yararlanma dönemi olan yaşlılık ve kişinin aklının zirveye ulaştığı dönem. Yaşlılık dönemi duygu ve hislerden uzaklaşmak ve aklın hükümet dönemidir. Beşer toplumu da böyledir. Beşer toplumu üç dönemden geçmelidir. Biri efsaneler dönemi ve Kur’ânı Kerim’in tabiriyle cahiliye dönemi. İkincisi, ilim ve bilgi dönemi; fakat ilim ve gençlik, yani şehvet ve öfkenin hakimiyet dönemi. Sahi; bizim asrımız hangi eksende dönmektedir? Dakik bir şekilde inceleyecek olursak dönemimizin öfke veya şehvet eksenli olduğunu görmekteyiz. Bizim asrımız her şeyden çok bomba (öfke) dönemidir; mini etek (şehvet) dönemidir. Acaba efsanelerin hakim olmadığı, öfke, şehvet, bomba ve mini eteğin hakimiyet sürmediği, gerçekten marifet, adalet, barış, insanlık ve maneviyatın hakim olduğu bir dönem gelmeyecek mi? Böyle bir dönemin gelmeyeceği nasıl düşünülebilir? Allah Teala bu alemi yaratıp insanoğlunu varlıkların en üstünü kıldıktan sonra buluğ dönemine ulaşmadan aniden bütün insanları altüst etmesi mümkün müdür hiç?
Zalim biri tarafından bir makama geçmeyi kabullenmek hadd-i zatında haramdır. Fakat fakihler, hadd-i zatında haram olan bu iş bazı durumlarda müstehap ve bazı durumlarda da farzdır, diyorlar. Yazmışlardır ki: İyiliği emredip kötülükten sakındırmak bir zalim tarafından bir makamı üstlenmeye bağlı olursa, o makamı kabullenmek farz olur.
Bir gün İmam Zeynelabidin’in (a.s) Aşura’da kaybettiği azizleri için ağladığını anlayan hizmetçilerinden birisi, “Efendim! Artık bu ağlamalarınıza bir son vermenin zamanı gelmedi mi?” diye sordu. İmam (a.s), “Ne diyorsun sen?!” buyurdu ve şöyle ekledi:
“Yakub’un bir Yusuf’u vardı. Kur’an onun duygusunu, “Hüzünden gözleri ağardı”(Yusuf,84) şeklinde anlatıyor. Ben kendi gözlerimle biri diğerinden sonra yere düşen on sekiz Yusuf gördüm.”
Muaviye’yi tanıyanlar, her ne kadar kötü bir insan olsa da iyi bir yöneticidir, yönetime geçecek olursa Kufe halkıyla diğer insanlar arasında fark gözetmez şeklinde tanımışlardı. Muaviye sabırlı ve tahammüllü biri olarak tanınmıştı. Muaviye siyasi sabrıyla meşhurdu. İnsanlar gidip ona küfrediyorlardı; o ise gülüyor, sonunda da para veriyor ve onları cezp ediyordu. Hükümet için bundan iyisi bulunmaz; kötü bir kişi olsa da varsın olsun diyorlardı.
İmam Hasan bu nedenle barış yaptı. “Görün bakalım beklediğiniz gibi bu kötü adam işleri iyi yapacak mı ?” dedi.
Muaviye’yi ve onun nasıl bir yönetici olduğunu gerçekten İmam Hasan’ın (a.s) barış dönemi tanıttı.
Kufe’de yaşanan büyük sıkıntılardan birisi de Haricîlerin ortaya çıkmasıdır. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Haricîlerin ortaya çıkışını, gerçekleşen hesapsız fetihlerden kaynaklandığını düşünmektedir. İnsanların talim ve terbiyeye tâbi olmadan, İslâm ahlakıyla ve dinin ruhuyla aşina olmadan, belli prensipler doğrultusunda genişletilmesi gereken İslâm sınırlarının, bunlara paralel olarak genişletilmediğini ve fitnenin kökünün de bu sorundan kaynaklandığını söylüyordu. Nehcü’l-Belâğa’da bu konuda şöyle geçer:
“Eğitim almayan, öğrenmeyen, İslâm’ı tanımayan ve İslam’ın talimatının derinliklerine aşina olmayan kişiler Müslümanların arasına girip diğerlerinden daha fazla Müslümanlık iddiasında bulundular.”
“Dolayısıyla tarihten anlaşıldığı kadarıyla İmam Hasan (a.s) direnecek olsaydı bu, onun ölümüyle sonuçlanacaktı; bu ise imamın ve halifenin hilâfet makamında öldürülmesi demekti. İmam Hüseyin’in (a.s) öldürülmesi böyle değildi, yönetime karşı çıkan birinin öldürülmesiydi. İki dönem arasındaki farklı şartlardan ilki buydu.”
Zalim biri tarafından bir makama geçmeyi kabullenmek hadd-i zatında haramdır. Fakat fakihler, hadd-i zatında haram olan bu iş bazı durumlarda müstehap ve bazı durumlarda da farzdır, diyorlar. Yazmışlardır ki: İyiliği emredip kötülükten sakındırmak bir zalim tarafından bir makamı üstlenmeye bağlı olursa, o makamı kabullenmek farz olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir