İçeriğe geç

Efsane Kitap Alıntıları – Aslıhan Güngör

Aslıhan Güngör kitaplarından Efsane kitap alıntıları sizlerle…

Efsane Kitap Alıntıları

Gözlerinde görüyorum, sesinde duyuyorum… Sen yıllardır gelmesini beklediğim kadınsın. Sen bana hayatın en güzel Armağan’ısın!
Gözyaşlarını gördüğüm adamın, öfkeli bakışlarından korkmam. Çünkü gözünden yaş akan adamın kalbinde merhamet vardır.
Asıl adamlık, kalbinden geçip diline kadar gelen şeyleri ertelemek ya da onlardan utanmak değilmiş. Adıl adamlık, o güzel gözlerinin en derinine bakıp, “Seni seviyorum”, diyebilmekmiş.
Özlemeyi,ayrılmayı sevmem. Ben kavuşmaların ve mutlulukların adamıyım. Hayatıma girdiğin günden beri…
Öz güvenli bir kadın oluşumun sebebini, arkamı kollayacak başka Süpermenlere dayandırmanız ne kadar acı. Halbuki şu an hak ettiğiniz cevapları almanızın sebebi saydıklarınızın hiçbiri değil Ertuğrul Bey. Sebep sadece sizsiniz. Sizin tavır ve davranışlarınız.
Kiz babası olmak nasılmış Yalın? diyen muzip ses, baba oğlu güldürürken hepsinin gözleri Mavi’ye dönmüştü.
Dünyanın en nadide, en degerli ve bulunması en zor  taşını yüreğinle taşımaya çalışmak gibi bir şeymiş..
Gözlerinde görüyor, sesinde duyuyorum. Sen yıllardır gelmesini beklediğim kişisin.
HOŞ GELDIN..
Hoş geldin Maviş.. Hoş geldin gâvur inadı olan kadın.. Hoş geldin Armağanım!
Kadın, her toplumun günahkârıdır Ertuğrul! Kadın kuyruk sallar, Kadın günaha davet eder, Kadın güler, Kadın mini etek giyer.. Kadın öyle, Kadın böyle.. Ama ne yazık ki en yıkıcı darbeyi erkeğin vurduğundan hiç bahsedilmez..
Planda küçük bir değişiklik yaptım Maviş. Sen bana gelmeyeceksin. Ben sana geleceğim. Hem de hiç beklemediğin bir anda, yaralarını sarmaya ve sana merhem olmaya geleceğim..
Aşk kapılarını çoktan çalmıştı ama onların bundan haberi yoktu..
Aslında kadınların böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bu, popüler kültür dediğimiz şeyin ya da ‘Ay el âlem ne der?’ diyenlerin bizleri getirdiği son nokta. El âlem ne derse der, sen kendine bak. Sen nasıl mutlusun? Kendini nasıl rahat hissediyorsun?..
İnsan kendine kötü olamaz. Gerçekten sevdiği insanlara da kötü olamaz. İnsan, olsa olsa canını yakan birine kötü olur. Belki de kötünün de kötüsü bir zalim olur.
Sırf şu kravatı bağlatmak için evleneceğim. Evliliğin temel şartı da şu olacak, kravatımı düzgün bağla yeter..
Kime neyi kanıtlıyorsun? Neden kendini olduğun gibi sevmeyi öğrenmiyor ve kendini şekilden şekle sokuyorsun?
Ölüm sadece bedenleri ayırır. Ruhlarımızdaki ve kalbimizdeki birliktelik bakidir.
Sen, benim eksik olan parçamdın ve ben, seni bulduğum gün tamamlandım. İşte o küçük yapboz parçaları bunu anlatıyor. Seni ve beni Bizi simgeliyor. İyi ki doğdun Armağanım.
Sen benim yıllar evvel kaybettiğim vicdanım, merhametim, sabrım ve sevgimsin. Sen hiç gitme, sen hiç bitme Armağan.
Hoş geldin Maviş Hoş geldin gavur inadı olan kadın Hoş geldin Armağanım!
O küçük ellerini omuzlarımda hissetmek bana huzur veriyormuş Yeni fark ettim. Meğer sen hayatımı değiştirecek olan kişiymişsin. Yıllardır aradığım, yeni bulduğum, gözlerinde kaybolduğum senmişsin. Fakat sen bunların hiçbirinden haberin yok. Çünkü daha vakit var. Onun için, şimdi böyle güzel sarılmışken hemen bırakma. Biraz daha dur, biraz daha böyle duralım.
Ben Armağan Karcan Yalın Sevmeyi seninle öğrenen, senin kalbinden filizlenen, seninle büyüyen küçük kız. O kızı sen büyüttüm Ertuğrul ve o kız bir erkeği değil, bir adamı sevdi Yıllar önce sana verdiğim söz hâlâ geçerli Son nefesime kadar seni seveceğim Ertuğrul Yalın
Armağan’ın armağanı hoş geldin Bundan sonra yer gök Mavi Hoş geldin babacığım Hoş geldin MAVİ
Otuz üç yıl önce bugün, dünyaya gelmenin birçok anlamı olabilir ama ben, şu an sadece birini düşünüyor, birini istiyorum.
Hangisiymiş o? Fısıltıyla sorduğu soruya gülümseyip, Hayatımı, benliğimi, öz güvenimi yeniden yerli yerine koyan adamı, kocamı istiyorum. Bu gece ve her gece Ölüm bizi ayırıncaya dek karın olmak istiyorum, dediğinde Ertuğrul’un gözleri yaşlarla dolmuştu.
Son günüme, son nefesime kadar sen Hep sen Maviş, hep seninle
Hoş geldin hayatın bana en güzel Armağan’ı Hep hoş geldin, hep hoş gel Armağan Yalın.
Hoş buldum Ertuğrul Yalın. Sen de hoş geldin. Hep hoş gel.
Asıl adamlık, kalbinden geçip diline kadar gelen şeyleri ertelemek ya da onlardan utanmak değilmiş. Asıl adamlık, o güzel gözlerinin en derinine bakıp, ‘Seni seviyorum,’ diyebilmekmiş. Çok acı olsa da anladım, dedi ve kızın alnını uzunca öptü.
Bana sevmeyi, sevilmeyi öğrettikten sonra gidemezsin. Bir kalbim olduğunu öğrettikten sonra gidemezsin. Kalbimin yerini öğretip, beni böyle bir acıyla bırakıp gidemezsin!
Kollarımın arasında güvende olmasını istediğim tek kadınsın Armağan! dediği anı hatırlayıp gülümserken hayatının sonuna kadar, o adamın kollarında olmak istediğini fark etti. Onunla evlenmek, onunla anlar paylaşmak, onunla bir sürü anı biriktirmek istiyordu. Ertuğrul’a benzeyen ama kendisine düşkün oğulları, kendisine benzeyen ama babalarına düşkün kızları olsun istiyordu.
Sen, benim eksik olan parçamdın ve ben, seni bulduğum gün tamamlandım. İşte o küçük yapboz parçaları bunu anlatıyor. Seni ve beni Bizi simgeliyor. İyi ki doğdun Armağanım.
Ben düşmanıma acımam! Uzun zamandır sana gölgenden daha yakınım ama bundan haberin yok. Ben, senin saçından kopan tek bir telin, gözünden akan bir damla yaşın bile hesabını sorarım. Çünkü ben Sana
Susup derin bir nefes alırken alnını Armağan’ın alnına dayadı, gözleriniyse sıkıca kapattı.
Deli divane âşığım, dedikten sonra öylece kalmış, uzun süre hiç konuşmamıştı.
Sen benim yıllar evvel kaybettiğim vicdanım, merhametim, sabrım ve sevgimsin. Sen hiç gitme, sen hiç bitme Armağan.
Hoş geldin küçük hergelem Hoş geldin! deyip eliyle Ertuğrul’u ensesinden kavradı ve oğlunu göğsüne çekip tam ensesinden öptü.
Ensesinden öpme asi olur derlerdi, ben kimseyi dinlemez hep seni ensenden öperdim. Dediklerinin doğru olduğunu anladığımda baya geç kalmıştım.
Ben her şeyi bilir, her şeyi görür ve her şeyi kontrol ederim. Kötü bir huy ama yapacak bir şey yok.
Aslında kadınların böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bu, popüler kültür dediğimiz şeyin ya da ‘Ay el âlem ne der?’ diyenlerin bizleri getirdiği son nokta. El âlem ne derse der, sen kendine bak. Sen nasıl mutlusun? Kendini nasıl rahat hissediyorsun? Sözüm ona hayat senin hayatın ama başkalarının düşüncelerine göre yaşıyorsun. Sözüm ona beden senin bedenin ama başkaları ne der, ne düşünür, sevgilim beni beğenmez, kocam beni böyle sevmez deyip kendini kalıpların içine sokuyorsun. Özgür olmak, ayakları üstünde durmak, ekonomik olarak bağımsız olmaki okumuş olmak, belli bir bilince sahip olmak, iyi birer anne olup kendine saygılı, çevreye saygılı, düşünen, soran, sorgulayan, tartışanı iyi bireyler yetiştirmeye ne oldu? Kalıpların içerisinde kayboldu gitti. Bir kadın kendi benliğini kaybederse toplum, geleceğine ışık olacak bir çocuğu kaybeder, bir kadın öz güvenini kaybederse bir çocuk annesini kaybeder. Kadın, bu zincirin en önemli halkasıdır. Doğuran, doyuran, büyüten, yetiştiren, geleceğe hazırlayan, büyüdüğünde bile elini bir an olsun evladının üstünden çekmeyen, çekemeyen canlı kadındır. Annedir! deyip yutkundu ve silik bir tebessümle önündeki tabağa bakmayı sürdürdü.
O küçücük ellerini omuzlarımda hissetmek bana huzur veriyormuş Yeni fark ettim. Meğer sen hayatımı değiştirecek olan kişiymişsin. Yıllardır aradığım, yeni bulduğum, gözlerinde kaybolduğum senmişsin. Fakat senin bunların hiçbirinden haberin yok. Çünkü daha vakit var. Onun için, şimdi böyle güzel sarılmışken hemen bırakma. Biraz daha dur, biraz daha böyle duralım.
Kıza biraz daha yaklaşıp, Planda küçük bir değişiklik yaptım Maviş. Sen bana gelmeyeceksin. Ben sana geleceğim. Hem de hiç beklemediğin bir anda, yaralarını sarmaya ve sana merhem olmaya geleceğim, diye fısıldayarak sözlerini bitirip kızın dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu.
Korkmak kısmı sana pek uymuyor Armağan.
Korkmamayı, korksam bile bunu belli etmemeyi öğrendim. Daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldım.
Sen evden çıkarken hiç aynaya bakmaz mısın be kadın?
Armağan duyduğu soruyla şaşırıp kalırken, Ne? diye sormadan edemedi.
Belli ki bakıyorsun. Yoksa giyinmemiş olduğunu fark edersin, dediği gibi kızın bedeninden uzaklaşıp, hiç çekinmeden ona uzun uzun baktı.
Aslında kadınların böyle bir şeye ihtiyacı yok. Bu, popüler kültür dediğimiz şeyin ya da ‘Ay el âlem ne der?’ diyenlerin bizleri getirdiği son nokta. El âlem ne derse der, sen kendine bak. Sen nasıl mutlusun? Kendini nasıl rahat hissediyorsun? Sözüm ona hayat senin hayatın ama başkalarının düşüncelerine göre yaşıyorsun. Sözüm ona beden senin bedenin ama başkaları ne der, ne düşünür, sevgilim beni beğenmez, kocam beni böyle sevmez deyip kendini kalıpların içine sokuyorsun. Özgür olmak, ayakları üstünde durmak, ekonomik olarak bağımsız olmaki okumuş olmak, belli bir bilince sahip olmak, iyi birer anne olup kendine saygılı, çevreye saygılı, düşünen, soran, sorgulayan, tartışanı iyi bireyler yetiştirmeye ne oldu? Kalıpların içerisinde kayboldu gitti. Bir kadın kendi benliğini kaybederse toplum, geleceğine ışık olacak bir çocuğu kaybeder, bir kadın öz güvenini kaybederse bir çocuk annesini kaybeder. Kadın, bu zincirin en önemli halkasıdır. Doğuran, doyuran, büyüten, yetiştiren, geleceğe hazırlayan, büyüdüğünde bile elini bir an olsun evladının üstünden çekmeyen, çekemeyen canlı kadındır. Annedir! deyip yutkundu ve silik bir tebessümle önündeki tabağa bakmayı sürdürdü.
Kendin gibi gözlerin de ilginç ve değişken yani! İnsanı gözünden tanımak belki de böyle bir şeydir. Ne dersin? demesiyle Armağan’ın bakışları sertleşmişti.
Sen bana dengesiz mi demek istiyorsun?
Armağan’ın sorusuna bıyık altından gülen Ertuğrul’un yüzü saniyer içinde yeniden ciddileşti.
Bak gördün mü, her şeye çıkışmaya hazırsın. Anlamaktan ziyade saldırmak için uğraşıyorsun. Biraz sakin olmayı denesen ve karşındakini tanımak için çabalasan ve karşındaki insana da kendisini anlatması için fırsat verse belki de böyle olmaz. Gerginliğinin sebebi ben değilim, benim kişiliğim ya da zalim bir adam olabilme ihtimalim değil. Sebebi sensin. Kendini öyle çok kapatmışsın, öyle çok gizlemişsin ki sana ulaşmak imkânsız. Bazen kavga etmeden konuşmak bile imkânsız.
Bu boya, bu ego Armağan’ın yüzünde de tıpkı Ertuğrul’unki gibi sinir bozucu bir gülümseme belirmişti. Onlara dışarıdan bakan Ozan hâlâ Armağan’ın bu özgüvenine şaşıyordu.
Devede de boy var ama dediği an Ozan’ın kahkahası dudaklarından firar etti. Bu sırada Ertuğrul başına nasıl bir dert aldığını düşünüyordu. Sözleri yetmiyormuş gibi bir de deve derken onu göstermesi gerçekten görülesi bir manzaraydı.
Sen kimsin? Kimin kızı, sevgili ya da karısısın? Bu özgüven nereden geliyor?
Ertuğrul’un sorusuna kınar gibi gülen genç kız, Özgüvenli bir kadın oluşumun sebebi, arkamı koklayarak başka Süpermenlere dayandırmanız ne kadar acı. Hâlbuki şu an hak ettiğiniz cevapları almanızın sebebi saydıklarınızın hiçbiri değil Ertuğrul Bey. Sebep sadece sizsiniz! Sizin tavır ve davranışınız. Ben ne sizin ucuz kahramanlıklarınıza ne de başkalarının arkamı kollamasına ihtiyaç duyuyorum. Buraya bir şeyler içmeye geldim, hadsizin biri bana asıldı, tam cevabını verecektim ki siz yumruğunuzla araya girdiniz. Bu da yetmezmiş gibi çirkin çirkin imalarda bulundunuz. Şimdi bana şunun cevabını verebilir misiniz, az evvel dışarı attırdığınız o adamdan ne farkınız kaldı? Aldığınız onca eğitim, başarılı iş adamı profili, en lüks gece kulüplerinin sahibi Ertuğrul Yalın Belli ki hakkınızda yazılıp çizilen övgü dolu onca söz boşuna, dediğinde duyduğu sözlerle afallayan Ertuğrul, bir süre sessiz kalıp ona dikkatle bakmıştı.
Benim! deyip kulübün güvenliklerine adamı dışarı çıkarmalarını işaret ettikten sonra bileğinden sıkı sıkı tuttuğu kıza döndü. Gözleri birleştiği anda onu gözlerinde korku barındıran bir ifade aradı ama yoktu. Hiç beklemediği bu duruma epey şaşırmıştı çünkü onun yerinden başka biri olsa, salya sümük ağlayıp kendisini avutması için kollarına koşardı. Düşüncelerinden sıyrılmayı başarıp, İyi misiniz? sorusunu sordu fakat, Kendim başa çıkabilirdim. Bunu yapmanıza gerek yoktu, cevabını almasıyla yüzü istemsizce gerildi. Duyduklarından memnun olmamış, dahası duydukları karşısında şaşkına dönmüştü. Bir teşekkür beklerken terslenmiş olmanın siniriyle çatılan kaşlarının altından bir süre dikkatle baktı.
Sen de ne süzdün be abiciğim. Onun sözleriyle gözlerini kızdan ayırıp içeceğinden kocaman bir yudum aldı, usulca yutkundu.
Sözünü ettiğin şey tarzım değil. Genelde bakılan taraf ben olurum! Sözcükler ağzından homurdanır gibi çıkıyordu.
Ertuğrul’un bakışları sanki kızın üzerinde kilitlenmişti. Belki de bir kadına ilk kez bu kadar uzun süre bakmış ancak onun tarafından hiçbir şekilde fark edilmemişti. Mekânın sahibi olarak her zaman gözlerin ve ilginin üstünde olmasına sebep olmuş, buna alıştırılmıştı. Kulüpten içer giren birçok göz, orada olup olmadığını öğrenmek için önce onu arardı. İçten içe duruma sinir olurken, neden sinir olduğunu ya da neden fark edilmek istediğini de anlayamamıştı.
“Kadın , her toplumun günahkarıdır Ertuğrul! Kadın kuyruk sallar, kadın günaha davet eder, kadın güler, kadın mini etek giyer Kadın öyle, kadın böyle Ama ne yazık ki en yıkıcı darbeyi erkeğin vurduğundan hiç bahsedilmez.”
Acılar paylaşılmaz sen olsa olda benim acımı dinler, biraz üzülürsün ama o acıyı paylaşamazsın..
Çünkü çocuklar dünyada ki en masum canlılardı ve ne yazık ki onlara kötülükleri bizler öğretiyoruz.
Sen kimsin? Kimin kızı, sevgili ya da karısısın? Bu özgüven nereden geliyor?
Ertuğrul’un sorusuna kınar gibi gülen genç kız, Özgüvenli bir kadın oluşumun sebebini, arkamı kollayacak başka Süpermenlere dayandırmanız ne kadar acı. Hâlbuki şu an hak ettiğiniz cevapları almanızın sebebi saydıklarınızın hiçbiri değil Ertuğrul Bey. Sebep sadece sizsiniz! Sizin tavır ve davranışınız. Ben ne sizin ucuz kahramanlıklarınıza ne de başkalarının arkamı kollamasına ihtiyaç duymuyorum. Buraya bir şeyler içmeye geldim, hadsizin biri bana asıldı, tam cevabını verecektim ki siz yumruğunuzla araya girdiniz. Bu da yetmezmiş gibi çirkin çirkin imalarda bulundunuz. Şimdi bana şunun cevabını verebilir misiniz, az evvel dışarı attırdığınız o adamdan ne farkınız kaldı? Aldığınız onca eğitim, başarılı iş adamı profili, en lüks gece kulüplerinin sahibi Ertuğrul Yalın Belli ki hakkınızda yazılıp çizilen övgü dolu onca söz boşuna, dediğinde duyduğu sözlerle afallayan Ertuğrul, bir süre sessiz kalıp ona dikkatle bakmıştı.
Kadın her toplumun gunahkârıdır Ertuğrul! Kadın kuyruk sallar, kadın günaha davet eder, Kadın güler, Kadın mini etek giyer Kadın öyle Kadın böyle Ama ne yazık ki en yıkıcı darbeyi erkeğin vurduğundan hic bahsedilmez. Bu sözleri toplumun bir yerinde söylesem feminist diyenler cok olur. Aslında bunun feministlikle alakası olduğunu düşünmüyorum. Bunun insanlıkla, insna olabilmekle alakalı olduğunu düşündüğüm için her doğru söyleyene feminist denmesine sinir oluyorum. Bunlar doğrular ve bu doğruları görmek istemeyen cok insan var. Belki de birçoğu Kadın! diyip bu sefer gerçekten meyhanenin çıkışına ilerlemeye başlamıştı.
Topuklu ayakkabıyla bile Ertuğrul ‘un yanında kısa kaldığı için parmaklarının üzerinde durmaya çalışırken, Senin projen seçilecek, buna inanıyorum. Sadece Ender ‘e dikkat et, diye fısıldadı. O anda ellerinin altındaki kasların gerildiğini hissetmişti. Adamın adını dahi duymaya tahammülü olmadığınıysa gerçekten o zaman anladı. Tam geri çekilecekti ki beline sarılan ve kendini hafifçe havaya kaldıran kolların varlığıyla donup kaldı. Çünkü yaşadığı anın gerçekliğine inanmakta zorlanıyordu. Ertuğrul’un kendisine sıkı sıkı sarıldığını hissetmek ve buna inanmak çok uzak, çok yabancı bir duyguydu.
Bu sırada Ertuğrul’un gözleri, kızın tişörtündeki yazıya takılmıştı.
More elegance. Less violence. ‘Daha fazla zarafet. Daha az şiddet.’ Bu mesaj bana mı?
Şaşırılacak derecede zeki bir adamsınız Ertuğrul Bey!
Kadın, her toplumun günahkarıdır
Bir kadına kaç kere aşık olunurdu? Bir kadın kaç kere sevilirdi?
Sevda gönülde başlar, gözlerde son bulur, dile getirip söylemek isterdin ama kelimeler kifayetsiz kalırdı.
Yaşarken nasıl da unutuyorduk bir gün gideceğimizi Her nefesimizin sayılı olduğunu, hayatın bir yerde dur diyeceğini Vakit dolunca bir sebeple göçüyorduk bu dünyadan. Arkamızda gözü yaşlı sevdiklerimiz kalıyordu, biz gidiyorduk.
Kız babası olmak nasılmış Yalın? diyen muzip ses, baba oğlu güldürürken hepsinin gözleri Mavi’ye dönmüştü.
Dünyanın en nadide, en değerli ve bulunması en zor taşını yüreğinle taşımaya çalışmak gibi bir şeymiş,
Ölüm sadece bedenleri ayırır. Ruhlarımızdaki ve kalbimizdeki birliktelik bakidir.
Bir kaç yıla yarasa çok popüler olacak diyorlar. Dünyayı kasıp kavuracakmış. Görürsünüz. Atilla demişti dersiniz,
Ben seni seviyorum ve geri kalan ömrümü seninle geçirmek istiyorum. Bunun için sorulara gerek yok. Gözlerime bak Gözlerime bakman yeterli çünkü orada sen varsın. Kalbimi dinle, her atışında sen saklısın.
Aslında gördüğümüz şeyler gördüğümüz gibi değil, görmek istediğimiz gibiymiş değil Mehmet?
Asıl adamlık, kalbinden geçip diline kadar gelen şeyleri ertelemek ya da onlardan utanmak değilmiş. Asıl adamlık, o güzel gözlerinin en derinine bakıp, ‘Seni seviyorum,’ diyebilmekmiş. Çok acı da olsa anladım,
Bana sevmeyi, sevilmeyi öğrettikten sonra gidemezsin. Bir kalbim olduğunu öğrettikten sonra gidemezsin. Kalbimin yerini öğretip, beni böyle bir acıyla bırakıp gidemezsin!
‘Her kim bir canavarla çarpışmayı göze alırsa, bir canavar olmayı da göze alsın. Çünkü karanlığa uzun süre bakarsanız, karanlık da sizin içinize bakmaya başlar,’ demiş Nietzsche,
Hayatın bizlere ne zaman, ne getireceğini bilemeyiz aslanım Bir an gelir ve hayatımıza biri girer, tüm planlarımızı bozar, emek emek ördüğümüz duvarlarımızı saniyeler içerisinde yıkıp geçer.
O kızı hayatımın her anında yanımda istiyorum. Eksik olan parçam gibi ve ben o parçamı buldum.
Herkesi, her şeyi yakar mıydı sevda?
..kendisi nasıl Aslı gibi yanmaya razıysa, kollarıyla kendisini saran adam da Kerem olup onun ardından diyar diyar gezmeye çoktan razıydı. Kerem gibi sevdasıyla yanmaya, yandıkça yakmaya hazırdı. Kerem gibi yanacaktı Ertuğrul. Aslı nasıl Kerem’in ateşinde küle döndüyse Armağan da Ertuğrul’un ateşiyle yanıp küle dönecekti.
Ateşe koşuyordu. Onu yakıp kül edecek ateşe. Ama ateşe de razıydı, yanıp kül olmaya da. Gönüllüydü bu sefer yaşayacakalarına. Aslı gibi gönüllüydü sevdaya, razıydı yanmaya.
..ama ne yazık ki, kadın kadının en büyük düşmanıdır. Bizler, en ağır darbeyi birbirimize vururuz.’Eee giymeseymiş, o da o saatte dışarıya çıkmsaymış, kız başına eğlenmeye giymeseymiş,’ diyenlerin içindeki kadın sayısı o kadar fazla ki inanamazsın. Bunu biliyor muydun?
Kadın, her toplumun günahkârıdır Ertuğrul! Kadın kuyruk sallar, kadın günaha davet eder, kadın güler, kadın mini etek giyer Kadın öyle, kadın böyle Ama ne yazık ki en yıkıcı darbeyi erkeğin vurdugundan hiç bahsedilmez.
O küçücük ellerini omuzlarımda hissetmek bana huzur veriyormuş Yeni fark ettim. Meğer sen hayatımı değiştirecek olan kişiymişsin. Yıllardır aradığım, yeni bulduğum, gözlerinde kaybolduğum senmişsin. Fakat senin bunların hiçbirinden haberin yok. Çünkü daha vakit var. Onun için, şimdi böyle güzel sarılmışken hemen bırakma. Biraz daha dur, biraz daha böyle duralım.
Ben sana geleceğim. Hem de hiç beklemediğin bir anda, yaralarını sarmaya ve sana merhem olmaya geleceğim..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir