Oğuz Cebeci kitaplarından Edebi Zevk Yargısı: Yüksek ve Popüler Edebiyat & "Kitsch" kitap alıntıları sizlerle…
Edebi Zevk Yargısı: Yüksek ve Popüler Edebiyat & "Kitsch" Kitap Alıntıları
&“&”
Zeki Müren’in konuşma dili, “konuşma”nın doğal aksamalarından kaçınmaya yönelik bir stratejiyi, bir tür kompozisyon tekniğini yansıtır…
Eğer bu dil güzel Türkçeyse, Zeki Müren’in kullanımında “korkunçlaşmasının” sebebi nedir?
Yüksek zevk grupları forma ve üsluba, bu bağlamda karakter ve atmosfere önem verirken, alt–orta gruplar içeriğe ve aksiyona dayalı kurguya önem atfeder.
Yaratıcı yönelimli gruplar için idol niteliği kazanmış üç yazar, Oğuz Atay, Bilge Karasu ve Yusuf Atılgan’dır. Hem yaratıcı hem kullanıcı yönelimli grupların ve üst-orta grupların hayranlığını kazanmış bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, dördüncü isim olarak bunlara eklenmelidir. Tanpınar’ı ilk üç yazardan ayıran ve daha “popüler” kılan şey, kanımca, eserinde yer yer karşımıza çıkan ve hayatı olumlayan unsurların varlığıdır. Yaratıcı yönelimli yazar-okurların “hakim” kesimi açısından, varoluş ancak bir bunalım hali üzerinden algılanabildiği için, yeterince karanlık olmayan bir yazarın “mutlak yazar” olma özelliği kazanması zordur.
Edebiyat derslerinin edebiyatı gerçekten seven öğrenci yetiştirmesi hemen hiç rastlanmayan bir durumdur; edebiyat sevenlerin bu ilgileri ilke olarak okul dışında kalan başka kaynaklardan gelmektedir.
“Bizimkinden başka bir zevkin yanlışlığını kanıtlamaya çalışmak… aptallıktır… herkesin kendi zevk duygusu vardır.” (Immanuel Kant)
18. yüzyıl ortası İngiltere’sinde, edebiyat sözcüğü, okuma yeteneği ve deneyimi anlamına geliyordu ve bu anlamda felsefe, tarih, şiir ve denemeyi kapsamaktaydı. Buna karşılık, kurgusal ve imgeleme dayalı metinler edebiyat eseri taşımıyordu.
Edebiyatın ve sanatın temel işlevlerinden biri, duygu ve düşüncelerin “eyleme dökülmeden” zihinde yaşanmasına olanak sağlaması, böylece “güvenli alan” oluşturmasıdır.
Neden bu kadar hayal kırıklığına uğruyorduk? Özellikle gazetelerin edebiyat ekleri aracılığıyla işleyen bir ilişkiler ağının bu durumun sorumlusu olduğunu düşünüyorum. Yayınevlerinin görevlileri ve gazetelerin edebiyat ekleri ya da edebiyat dergilerinde kümelenmiş klikler, “köpürtme” ve “parlatma” adı verilen uygulamalarla bazı çalışmaların adının duyulmasını sağlıyor…
Bilindiği gibi edebi eserler kabaca içerik ve form olarak adlandırabileceğimiz iki kurucu unsurdan oluşmaktadır. Bu iki yönün birbirinden gerçekten farklı olup olmadığı, hangisinin öncelikli olduğu ve nasıl bir denge içinde bulunmaları gerektiği meselesi ise edebiyat ve eleştiri tarihinin bitmeyen bir tartışma konusudur.
Devrin temel endişesi, modernleşme arzusu kadar, hatta ondan da fazla olmak üzere, modernleşme korkusudur. Bu kaygı “yanlış Batılılaşmış” anakarakterin karşısına “doğru Batılılaşmış” bir karakterin konamamış olması haliyle temsil edilir. Felâtun Bey ile Râkım Efendi’de Râkım Efendi inandırıcı olmayan bir idealizasyona konu edilirken, taşıdığı olumlu vasıflar yeterince temellendirilemeyen bir âhlaki çerçeveye oturtulur; bu durum günümüzün “özümüze dönelim” anlayışının bir erken dönem edebiyat verimindeki metaforik ifadesi olarak düşünülmelidir; dönülmesi arzu edilen “öz” ise bir türlü tanımlanamamaktadır. Râkım Efendi’de denenen ve yaratılamayan “olumlu kahraman”, diğer bazı yapıtlarda ancak yokluğuyla tasavvur edilebilir. Örneğin Araba Sevdası’nda Bihruz Bey’e alternatif olabilecek tek bir olumlu kişi mevcut değildir! Benzer biçimde, Şıpsevdi’de “olumsuz Batılılaşmış” Meftun’un karşısına olumlu bir karakter çıkarılamaz.
Dönemin yazarları korktukları gerçeklikle mücadele edebilecek bir kahramanı tahayyül edememişlerdir. Tükenmiş bir Doğu’yu az çok ifade edebilmelerine karşın, çözümü yine bu tükenmişliğin içinde bulmayı umarlar; ancak muhtemelen temel prensiplerini tasavvur edemedikleri için, bu “soyut” özü “somut” biçimde temsil edecek olan karakterleri yaratamamışlardır.
Edebiyatın ne olduğunun anlaşılması, ister istemez &‘iyi’ ve &‘kötü’ edebiyat kavramlarına kafa yormamızı da gerektirecektir; bu da bizi pratikte &‘seçkin’ edebiyat ile &‘popüler’ edebiyat kavramlarına, giderek estetik duygusunun ve &‘zevk’in nitelikleri konusuna ve nihayet, Türkçeye &‘çirkin’, &‘bayağı’, &‘abartılı’, &‘sakil’, &‘kalitesiz’, &‘tapon’ gibi olumsuzluk bildiren sıfatlarla aktarılabilecek &‘kitsch'(kiç) kavramına ulaştırır. Bir sanat yapıtının, özel olarak da bir edebiyat eserinin bir bakıma bu &‘karşı kavram’a, yani yapıtın &‘kitsch’le ilişkisine bağlanabilir. "
Küçük burjuvazinin, hafif operaları ciddi müzik, bilim magazinini bilim, taklidi orijinal sanmasına yol açan alladoxia’dır.*"
*Alladoxia: "bilgi" ile "kabul edilen şey" arasındaki yanlış anlaşılma.
Üstkültür sorunları soyutlayarak ve sembolizm üzerinden, popüler kültürse basitleştirerek, abartarak ya da sahte-gerçekçilik aracılığıyla maskelemeye çalışır."
Bütün imgelem ürünleri gibi edebiyat da &‘zamansız’ bir evrene aittir ve bu evrenle ilgili olarak &‘gelişme’ ya da &‘ilerleme’ kavramları, ancak mecazi anlamda ve ihtiyatla kullanılabilir!"
Yaratıcı yönelimli gruplar için idol niteliği kazanmış üç yazar, Oğuz Atay, Bilge Karasu ve Yusuf Atılgan’dır. Hem yaratıcı hem kullanıcı yönelimli grupların ve üst-orta grupların hayranlığını kazanmış bulunan Ahmet Hamdi Tanpınar, dördüncü isim olarak bunlara eklenmelidir. Tanpınar’ı ilk üç yazardan ayıran ve daha “popüler” kılan şey, kanımca, eserinde yer yer karşımıza çıkan ve hayatı olumlayan unsurların varlığıdır. Yaratıcı yönelimli yazar-okurların “hakim” kesimi açısından, varoluş ancak bir bunalım hali üzerinden algılanabildiği için, yeterince karanlık olmayan bir yazarın “mutlak yazar” olma özelliği kazanması zordur.