İçeriğe geç

East of Eden Kitap Alıntıları – John Steinbeck

John Steinbeck kitaplarından East of Eden kitap alıntıları sizlerle…

East of Eden Kitap Alıntıları

“Bazı insanlar, iyileşmenin hastalıklarının şanına hakaret olduğunu düşünür. Ama zaman merhemi şana falan bakmaz. Beklerse herkes iyileşir.”
Ve ben, insan bilincinin, istediği yönde, başkalarınca yönetilmeden, özgürce ilerlemesi uğrunda savaşacağım.
Bizim türümüz yaratıcı olan tek tür; onun da tek bir yaratma aracı var: bir insanın bireysel zihniyle ruhu. İki kişi asla bir şey yaratmamıştır. Müzikte olsun, sanatta olsun, şiirde, matematikte, felsefede olsun, iyi işbirliği yoktur. Bir kez yaratma mucizesi meydana geldikten sonra, ekip onu büyütüp genişletebilir, ama ekip asla bir şey icat etmez. Kıymetli olan, bir insanın yalnız zihninde yatar.
Dünyada müthiş bir gerilim var, kopma noktasına yaklaşan bir gerilim; insanlar mutsuz, kafaları karışık.
Bizim türümüz yaratıcı olan tek tür; onun da tek bir yaratma aracı var: bir insanın bireysel zihniyle ruhu. İki kişi asla bir şey yaratmamıştır. Müzikte olsun, sanatta olsun, şiirde, matematikte, felsefede olsun, iyi işbirliği yoktur. Bir kez yaratma mucizesi meydana geldikten sonra, ekip onu büyütüp genişletebilir, ama ekip asla bir şey icat etmez. Kıymetli olan, bir insanın yalnız zihninde yatar.
Tehlikeli ve nazik insani meselelerde başarılı sonuca ulaşılması acele yüzünden büyük ölçüde sınırlanır.İnsanlar acele ettikleri için sık sık tökezler.Zor ve incelikli bir eylemi gereğince yapabilmek için önce hedefi incelemek,bu hedefin arzulanır olduğuna karar verdikten sonra da tamamen unutup sadece yöntemlere yoğunlaşmak gerekir.Bu sayede kaygı,acele ya da korku yüzünden yanlış bir hareket yapmaktan kaçınılmış olur.
“İnsanın, sizin kadar kötü giyinebilmesi için, çok zengin olması gerekir. Yoksullar iyi giyinmek zorundadırlar.”
Askerler, annelerine bakmazlardı. Bakamazlardı. Savaşın, bizim başımıza da geleceğini hiç düşünmemiştik.
Kanunlar korumak için yapılır, yok etmek için değil.
Bir çocuk yetişkinlerin açığını ilk kez yakaladığında- yetişkinlerin ilahi zekaya sahip olmadığı, kararlarının mutlaka akıllıca, düşünüşlerinin doğru ve hükümlerinin adil olmadığı ilk kez o küçücük ciddi kafasına dank ettiğinde- dünyası başına yıkılır, paniğe kapılır. Tanrılar devrilmiş, güvenlik kalmamıştır.
“Yeni bir yere alışmak zaman alıyor gerçekten. Sanki yeniden doğmuşsun da her şeyi yeni baştan öğreniyormuşsun gibi.”
“Bazen bir sessizlik bütün sözlerden daha anlamlıdır.”
“Acı çekmek acaba yeterince düşünülmüş bir konu mu?”
Tıpkı fiziksel hilkat garibeleri olduğu gibi zihinsel ya da ruhsal hilkat garibeleri de olamaz mı? Yüz ve beden kusursuz olabilir, ama çarpık bir gen ya da kusurlu bir yumurta fiziksel hilkat garibeleri üretebiliyorsa, aynı işleyiş kusurlu bir ruh üretemez mi?
.. Nasıl ki bir bebek kolsuz doğabiliyorsa, bir başkası da merhametsiz ya da vicdan potansiyeli olmadan doğabilir.
Bir çocuk yetişkinlerin açığını ilk kez yakaladığında- yetişkinlerin ilahi zekaya sahip olmadığı, kararlarının mutlaka akıllıca, düşünüşlerinin doğru ve hükümlerinin adil olmadığı ilk kez o küçücük ciddi kafasına dank ettiğinde- dünyası başına yıkılır, paniğe kapılır. Tanrılar devrilmiş, güvenlik kalmamıştır.
Bazı insanlar, iyileşmeyi, hastalıklarının şanına leke sayarlar. Ama zaman denen yakı, şan şeref dinlemez. Herkes iyileşir, yeter ki beklemesini bilsin.
”Günah çok garip bir şeydir,” dedi Samuel. “Bence bir adam, içinde dışında ne varsa, hepsini silkeleyip atsa, yine de bir yanında, kendini rahatsız edecek birkaç küçük günah saklamayı başarır.Günahlar, en son vazgeçebileceğimiz şeylerdir. ”
Utangaç erkek, bir fahişede büyük güven bulur..Çünkü parası peşin ödenen kadın, mala dönüşür ve onunla neşelenebilir..
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sevilmek güzel şey, geç de olsa
kötülük ölür ölür dirilir, iyilik ise ölümsüzdür.
Bence bir adam çocuklarında iyilik ya da kötülük görüyorsa ,onlar rahimde çıktıktan sonra kendisi onlara ne aşılamışsa onu görüyordur.
Hayat ve ölüm gerçekleri karşısında neden bazı insanlar diğerleri kadar etkilenmez, paramparça olmaz diye düşündüğüm olmuştur.
Hayatımı bir müzik gibi görüyorum ; herzaman iyi bir müzik değil ama yinede bir formu ve ezgiyi var.
İnsan küçükken herşeyin merkezi oluyor. Her olay onunla ilgili. Başka insanlar mı ? Onlar konuşmak için sunulmuş hayaletler sadece. Ama büyüyünce yerini buluyorsun kendi boyut ve şekline bürünüyorsun . İçinden bir şeyler başkasına aktarılıyor başkalarından da bir şeyler de sana . Eskisine göre kötü ama aynı zamanda daha iyi.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazen bir sessizlik bütün sözlerden anlamlıdır.
Bu çürümüş yüzyılın canı cehenneme!
Tek bir insanın özgür,kaşif zihni dünyadaki en değerli şeydir.
Hayat ve ölüm gerçekleri karşısında neden bazı insanlar diğerleri kadar etkilenmez, paramparça olmaz diye düşündüğüm olmuştur.
Para pul, ruhen yoksul olanlara, ilgi ve mutlulukları bakımından yoksul olanlara nasip oluyor sanki. Lafı dolandırmadan söylersek: çok zenginler bir takım zavallı garibanlardır.
Dilekte bulunmakla, insan, hayal kırıklığını peşin peşin hak eder.”
Elbette, kimin aldığını biliyordu. Başka kim Marcus Aurelius’u çalmak ister ki?” dedi.
Ağlayacağını sanmıştı, ama ağlayamadı. Gözyaşlarını akıtmak istiyor, ama yaşlar beynindeki kızgın demiri aşıp boşanamıyordu.
“Joe,” dedi, “sen gerçekten bir o çocuğu musun, yoksa öyle davranmak mı geliyor işine?”
Tom, kendini öldüremeyecek kadar yorgundu.
Yalanın bazen iyilik olsun diye kullanıldığını biliyorum. Ben yalandan iyilik gelebileceğine inanmam. Doğrunun keskin acısı geçebilir ama yalanın insanı ağır ağır kemiren ıstırabı hiçbir zaman yok olmaz. Her zaman kanayan bir yaradır.
Bazen bir sessizlik bütün sözlerden anlamlıdır..
Lee gülümsedi. “Babam, onun sağlam bir kadın olduğunu söylerdi. Sağlam bir kadının, bir erkekten daha dayanıklı olabileceğine inanıyorum ben. Hele yüreğinde bir aşk taşıyorsa. Seven bir kadın, dokunulmaz bir yaratık oluyor galiba. ”
“Tam yüreğinden,” dedi Cal. Sanki başka türlü olması imkânsızmış gibi.
Sessiz bir okuma lambasıyla nikâhlandım ben.
“Ben senin neden bu kadar nefret ettiğini biliyorum,” dedi Adam. “Sen, başkalarında olup da anlayamadığın bir şeyden nefret ediyorsun. Senin nefret ettiğin şey onlarda gördüğün kötülük değil. Sen, onlardaki, o bir türlü ulaşamadığın iyilikten nefret ediyorsun.
“Belki de herkes fazla zengin. Zenginlerin doyumsuzluğu kimsede yoktur. Bir adamı besle, giydir, iyi bir eve oturt, umutsuzluktan ölür.”
Tıpkı fiziksel hilkat garibeleri olduğu gibi zihinsel ya da ruhsal hilkat garibeleri de olamaz mı?Yüz ve beden kusursuz olabilir,ama çarpık bir gen ya da kusurlu bir yumurta fiziksel hilkat garibeleri üreyebiyorsa,aynı işleyişi kusurlu bir ruh üretemez mi?
Tanrı’nın var olmadığına dair kanıtlar çok güçlü ama birçok kişi için,varolduğu hissi kadar kuvvetli değil.
Yaz mevsimi dağlarda serin,dağlılar da iyilikseverdi,yalnızlık çeken bütün insanlar gibi.
Zaman aralığı,zihinde garip ve çelişkili bir meseledir.
Özlediği sevgiden yoksun bırakılan bir çocuk, kediyi tekmeler, suçunu gizler. Bir başkası çalar, parayla kendisini sevdireceğini sanır. Bir üçüncüsü dünyayı fetheder -hep suç, öç alma, daha çok suç. İnsan, yalnızca suçlu bir hayvandır.
İnsanlar bir şey olmandan hoşlanıyorlar, tercihen kendileri neyse o olmandan
Bazı insanlar, iyileşmenin hastalıklarının şanına hakaret olduğunu düşünür. Ama zaman merhemi şana filan bakmaz. Beklerse herkes iyileşir
İnanılmayan bir doğru adama bir yalandan çok daha fazla zarar verebilir
Keşke çocuk olsam da, hıçkıra hıçkıra ağlayabilsem. Böyle bir şeyden korkmak için çok yaşlıyım ben.
“Yaraya sürecek bir şeyiniz var mı?” diye sordu Samuel. “İnsanlar, hayvanlardan daha zehirlidir çünkü.”
Çirkin soru yoktur. Yukarıdan bakarak sorulanlar dışında elbet.
hak ettiklerinden daha çok acı çekmek gibi bir Tanrı vergisine de sahiptirler.
Onda çoğu insanda bulunmayan, elde edemeyeceği bir şeyden caymak ve elde edebileceğini de sabırla beklemek gibi bir erdem vardı.
Avrupa’dan, sahip olmak için uğrunda onca savaşlar vermiş oldukları küçük çiftliklerden kalkıp
da Batı’ya ilk gelenler, yalnızca bir kâğıt imzalamakla ne kadar büyük bir toprak parçası elde edilebildiğini gördükleri zaman, hepsinin gözünü kendilerini alıkoyamadıkları bir toprak edinme
hırsı bürümüştü. Toprak, toprak, daha çok toprak, verimli olsun olmasın daha çok toprak.
Beyni, acı veren bir sis içinde yuvarlanıyordu. Bedeni, ağrıdan ağırlaşmış, külçeleşmişti. Ama acılarını hemen unuttu.
Adam öldüren biri yok edilmeli, mahvedilmelidir, çünkü büyük bir günahtır bu, belki de günahların en kötüsü. Öte yandan, alırız bir askeri karşımıza, adam öldürme yetkisi veririz eline,
bir de ‘İyi kullan, akıllıca kullan,’ deriz. Önüne hiçbir engel koymayız. ‘Git, istediğin sınıftan,
istediğin türden, öldürebildiğin kadar çok kardeşini öldür,’ deriz, ‘biz de sana bunun için ödül
vereceğiz. Çünkü bu, daha önce gördüğün bütün eğitimi çiğneyip geçmen olacaktır.
Bir mucizeye aşina oldugunuzda; artık mucize olmaktan çıkar.
“İsmi lazım değil ”
“ yalanlar, çarpıtılmış gerçekler ve imalardan oluşan bir kozayla öyle bir sarmalanıp dolanmıştı ki gerçek karşısına dikilse tanımazdı onu.”
“Bilmekten ziyade sezdiği bir şeydi ”
Ama kolsuz doğan biri, onu garip bulan kişiler yüzünden acı çeker. Hiçbir zaman bir kola sahip olmadığı için, onun eksikliğinden acı çekemez.
Çevresine bir duvar çekti, yüzünden ve gözlerinden anlamı sildi, dilini susturdu. Daha sonraları, böyle bir şeyin olabilmesine değil de, bunu pek az acı duyarak yapabilmesine şaşmıştı.
Savaş, en azından başlangıçta, başkalarını ilgilendiren birşeydi. Biz, ben, ailem ve dostlarımız tribünlerdeydik deyim yerindeyse; epey de heyecanlıydık. Nasıl ki savaş hep başkasını ilgilendirirse, ölen de hep başkasıdır. Fakat gel gör ki, bu da doğru çıkmadı! O feci telgraflar sinsi sinsi, kederli kederli gelmeye başladı, herkesin kardeşiydi ölen. Biz burada öfkeden ve patırtıdan on bin kilometre uzaktaydık ama bu bizi kurtarmıyordu.
Doğru olduğunu, bizim için doğru olduğunu içimizde hissetmedikçe hiçbir öykünün gücü ve kalıcılığı yoktur.
İçinden bir ışık çıkıyordu sanki. Her şeyin rengi değişti. Dünya açılıp genişledi. Güne uyanmak güzel bir şey oldu. Hiç bir şeyin sınırı kalmadı. Dünyanın insanları iyiydi, güzeldi ben artık korkmuyordum..
Seni daha çok seviyorum. Yoksa ne diye seni üzmek, incitmek sıkıntısına sokayım kendimi?
insan karşısındakine, ölümden önce sığınabileceği bir kaçış noktası mutlaka bırakmalıdır.
felsefeye artık gerek kalmadığını görünce, kendine yeni bir mutsuzluk aramaya başladı.
Sevgili Pat,
Bir tahta yontuyordum, üstüne geldin, “Neden bana da yapmıyorsun?” dedin.
Ne istediğini sordum sana, “Bir kutu,” dedin sen.
“Ne kutusu?”
“İçine bir şeyler koymak için.”
“Ne gibi bir şeyler?”
“Neyin varsa,” dedin sen.
İşte istediğin kutu. Neyim varsa, hemen hepsi içinde, ama yine de dolmadı. Acı ve heyecan var
içinde, iyi ve kötü duygular, karanlık ve aydınlık düşünceler umut etmenin tadı ve umutsuzluk
yaratmanın o anlatılmaz sevinci var.
Hepsinin üstünde de sana olan minnettarlığım ve sevgim var.
Ama kutu yine de dolmadı
Bazen bir sessizlik bütün sözlerden anlamlıdır.
İştahım bile bir sınırı vardır, diyordu Samuel. Bütün bir cennet ve yeryüzü pastası bile bazen insanı doyuramaz.
Bütün üstün ve değerli şeyler aynı derecede yalnızdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir