İçeriğe geç

Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur Kitap Alıntıları – Ernst Alexander Rauter

Ernst Alexander Rauter kitaplarından Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur kitap alıntıları sizlerle…

Düzene Uygun Kafalar Nasıl Oluşturulur Kitap Alıntıları

Okullarda bizim öğrendiğimiz en önemli şey, en önemli şeylerin okullarda öğrenilemeyeceği gerçeğidir.
İnsanların çoğu, düşüncelerinin kafalarının içinden çıktığını sanırlar. Oysa düşünce yolunun dışarıdan içeri yöneldiğini bilmezler.
Güvenmemek, insanlığı gerektirir daha doğrusu insanlık güveni gereksiz kılar. İnsanlıkdışı, inanç ve güven araçlarını kullanır. İnsandışılığa karşı mücadelede, alışkanlıkları terkedip, soru sorma ve hesaplama alışkanlığını edinmek gerekir.
Nerede güvenin çok sözü edilirse, orada güvenden çıkarı olanlar da çok demektir. Güven talebi ne kadar büyükse, dolandırıcıların sayısı da o kadar büyüktür. Güvenen bir insan, hesaplayan bir insandan daha kolay aldatılabilir. Bizi dolandırmak amacında olmayan, bizim güvenimize ihtiyaç duymaz. Bizim güvenimizi en çok isteyenler, bizle en az yaşayanlardır. İş adamlarının birbirlerine güvenle değil anlaşmalarla bağlı olmaları, ilişkilerini hiç etkilemez.
Çoğu insan so­ru sormayı görgü kurallarına aykırı bulur. Soru sor­maktan utanmak kötü bir eğitimin sonucudur.
Belirsizlik, samimiyetsizliğin kötü bir biçimidir. Hem doğruyu söyleyemeyen hem de yalanı beceremeyen kişi, ister istemez lafı eveleyip geveler. Buna karşın genellikle paçayı sıyırır, çünkü çoğu insan soru sormayı görgü kurallarına aykırı bulur. Soru sormaktan utanmak kötü bir eğitimin sonucudur.
Neden, koşul ve sonuçlarını saptayamadığımız davranışlarımız arttıkça, başkalarının davranışlarına neden, koşul ve sonuç oluruz. Aslında başkalarınca yönetilen davranışlarımızı biz yönetiyoruz diye avunduğumuz oranda, bizi başkaları yönetecektir.
Bir sürü doğru vardır. Bir iddianın doğru ya da yanlış olması çıkarımızla ilgilidir.
İnsan yapma aracı bilgidir. Bir insanın davranışları yaşamının akışını belirlediği gibi, edindiği bilgiler de yaşama biçimini belirler.
Bu ülkenin en kudretli adamları, mal ürettirip, satarak halkın çoğunluğuyla kendi aralarındaki uçuru­mu açmayı baş uğraşları olarak görüyorlarsa, kendi geçimlerini sağlamayı baş uğraş edinmeye zorunlu kılınan insanlar için bir ders programı hazırlayamaz­lar.
Ne deneyimlerimiz, ne de bilgimiz yanlış bir ko­şulu tanımamıza yetmiyorsa, ihtiyaç duyduğumuz bil­gileri edinmede verimli bir yöntem daha kalır. Pratik olarak, bir anlatımdaki tüm belirsizlikler soru sorarak çözülebilir. Belirsizlikler böylece bilgiye dönüşür. Kafamızda kanıların oluşmasından yalnızca bilgiyle korunabiliriz. Kanılar, incelemediğimiz ve anlamadı­ğımız iddialarından oluşur. Bir belirsizlik sorularla aydınlanmıyorsa, en azından kanıların taşıyıcısı ola­rak gereksizdir.
Güven ve inanç bir zenginleşme sisteminin işle­mesi için önemli koşullardır. Güvenen bir insan, he­saplayan bir insandan daha kolay aldatılabilir.
İnsan, ola­nakları tanımadan, çıkarlarını tanıyamaz. Aç bir insan aynı çalışmayla ayrı büyüklükte iki tür besin edebilir­se, fakat yalnızca az olanına giden yolu biliyorsa, çı­karını tanımıyor demektir.
Okul tüm önemli olaylarda hayatlarını kurtaracak olan “Kimin yararına?” sorusunu sormaya alıştırmadı onları. Tüm resmi öğrenim tantanası, onları yetenekli kurbanlık koyunlar yapmak dışında bir şey vermemiş­tir. Kurbanlık koyun yetiştirmek, bu hayvanlar ezbere şiir de okusalar, asla bir kültürel başarı değildir.
Bir barış­ severin son yirmi yılı içeren fotoğraf koleksiyonu var. Resimlerde, sağ kalan askerlerin yüzleri paramparça.
Bunlara az rastlanır, çünkü yaralılar tanınmaz hale gelen yüzleriyle insanları korkutmamak için evlerin­den çıkmazlar. Böyle bir yüz taşımak zorunda kalan biri, “yurdu için kendini feda ederek” bir fabrikatörü biraz daha zenginleştirmekten, dolayısıyla da kudreti­ni artırmaktan başka bir şey yapmamıştır. Başkaları­nın amaçlarına araç olmuştur o. Yaptıklarından hoş­nut olması bir yanılgıydı. Kudretlinin altın bokevi için yüzünü parçalatmak kendi yararına değildi elbet.
Bir yandan devlet işlerinin denetimsizliği yani an­laşılmazlıkları artarken, diğer yandan bu belirsizliği derinleştirecek devlet olanakları da gelişir. Yasalar ve vergi politikası, insanlara hükmetmede kullanılan bu en önemli iki aracın gizli emelleri hiçbir yoksul tara­fından anlaşılamaz. Devlet mekanizmasını anlamayan zenginlerse uzmanların bilgisini kiralayabilmektedir.
İlk insanlar diğerlerini baskı altında tutmak ve sö­mürmek için adam kiralayacak kadar zenginleşince, bugün devlet dediğimiz şey meydana çıktı. Devlet, bu haydut çetesinin gelişimidir. Yasalar, zengin köle sa­hiplerinin istek listelerinin gelişimidir.
Soru sor­maktan utanmak, kötü bir eğitimin sonucudur.
E. A. Rauter /Düzene UyGun Kafalar – Nasıl Oluşturulur?
Bir insanın sömürülüp sömürülmediğinin bu konuda hissettikleri veya düşündükleri ile hiçbir ilgisi yoktur.Birisinin sömürülüp sömürülmediğı yalnızca başkalarını zenginleştirmeye zorlanıp zorlanmadığına bağlıdır. Başkalarını zenginleştirdiğinin farkında olmasa ya da buna inanmak istemese de o sömürülmektedir.
Ama hayatıNdan hoşnut kölelerde vardır.

E. A. Rauter / Düzene UyGun Kafalar – Nasıl Oluşturulur, s.51 / Kaldıraç Yayınevi,Basım, 3 Ocak 2016

İlerleme, üreticilerden daha fazla bilgi ister.
Topluma yapılan eleştiri ister istemez, yöneticilere yönelen eleştiridir. Yöneticiler, beyinleri de yönetmeselerdi, yönetici olamazlardı.
Yasalar insanlarca yapılır. Kimse kendine karşı yasa yapmaz. Bir yoksulun aklına Çalmamalısın demek gelmez. Zengin, önce kendi varlığıyla hırsızı yaratır, sonra da hırsızlara karşı yasalar yapar.
Ders hiçbir bilgi iletmez, çünkü her şeyden önce başkalarının isteklerini açıklamak zorundadır.
Nasıl yaşanacağını daha iyi bildiklerinden mi onlar yaşamımızı saptıyorlar?
Ezenlerin okullarında öğütülen ana babalarımız, bugün onları öğrenciyken ezen öğ­retmenler gibi davranıyorlar. Eğer ahlaksızca, sapıkça ve aptalca yaşamayı önlemek istiyorsak -en azından önlemeye başlamak istiyorsak- işe, düşüncemizin biçimlendiği, zenginlerin, bilgi sattığı yerden -yani okullardan başlamalıyız. Okullardaki ders programına, gazete, radyo ve televizyon programlarına karşı kendimizi savunmaz­sak, kafamızdaki düşünceler, düşmanımız olmaya devam edecektir.
İçinde oturulmayacak şehirler ne kadar çok olursa o kadar iyi yaşarız demektir.Bütün bu acı veren şeyle­rin daha iyi bir hayatın parçası olması garip bir şey. Bizler için bilgi arayanlar, sanki nasıl yaşandığını pek bilmiyorlar, sanki hayat çizgisini belirlemeyi hiç be­ceremiyorlar. Oysa bu kişiler kendi yaşamlarını çizer­ken hiç de acemi değiller. Hepsi nükte ve şakalar yap­ma, eğlenceler düzenleme konusunda çok becerikli­dirler. Hiçbiri maden ocağının tünellerinde bir gün bi­le kazma sallamamış, moloz boşaltmamış, harç yapmamıştır. Onların sağlığı vernik kokuları, kömür tozu içinde ya da yağmur ve soğuktan bozulmaz. Buna kar­şın yılın birçok haftasını, temiz havasıyla tanınan, vü­cudu banyolar ve sportif oyunlarla zinde tutacak yer­lerdeki tatil evlerinde geçirirler. Bu değişik yerlere giderken, mümkün olduğu ka­dar az zaman kaybetmek için uçaklar satın alırlar. Mümkün olduğu kadar rahat yaşamak için yalnızca yemeklerine, elbiselerine ve evlerin döşenmesine de­ğil, çocuklarının da, piyano konserleri ve tablolardan zevk almalarının yanı sıra daha iyi düşünmelerini ve çıkarlarını tanımalarını sağlayan bir öğrenim görme­lerine de dikkat ederler.
Yasalar insanlarca yapılır. Kimse kendine karşı yasa yapmaz. Bir yoksulun aklına Çalmamalısın demek gelmez. Zengin, önce kendi varlığıyla hırsızı yaratır, sonra da hırsızlara karşı yasalar yapar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir