İçeriğe geç

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar Kitap Alıntıları – Muhammed Kutub

Muhammed Kutub kitaplarından Düzeltilmesi Gereken Kavramlar kitap alıntıları sizlerle…

Düzeltilmesi Gereken Kavramlar Kitap Alıntıları

&“&”

“Lâ ilâhe illallah”ı tasdik ve ikrar zannedenler şaşma ve inkârla ağızlarını açacaklardır elbette. Zira onlarda kendi görüşlerine göre, tasdik ve ikrarın mevcut olduğunu görüyorlar… Ama çözülmüş tek bir sorun, rahatlatıcı bir hal almış tek bir bunalım yoktur!
“Lâ ilâhe illallah”ı dille söylenen bir kelime zannedenler, şaşkınlığa düşeceklerdir şüphesiz. Zira o sözü her gün yüz milyonlarca defa söylenir görüyorlar, kötülüğü de hiç sarsılmıyor, tersine kuvvetlenip genişliyor, günlerin geçmesiyle hacmi de artıyor görürler…
Biz diyoruz ki: İnsanlar hayretten ağızlarını açsalar da kızanlar inkâr etseler de kurtulmanın yolu, “Lâ ilâhe illallah”tan başlamak üzere İslâmî kavramların düzeltilmesidir.
Tam bir yüzyıl bunların ıslahını denedik; okullar, enstitüler, üniversiteler açtık; yollar, fabrikalar yaptık; yolları taksilerle, evleri buzdolapları, fırınlar ve televizyonlarla doldurduk. Az da değildir bu yaptıklarımız! Sonra?
Sorunlarımız azalacağına büyüdü. Problemlerimiz biraz daha düğüm halini aldı. İnsanlar önünde zaaf, zayıflığımız ve pasifliğimiz arttı. Artık yalnız büyük uluslar, oburun çanağına üşüştüğü gibi üzerimize üşüşmüyor, yokluk ve zillet içindeki kutupların insanları bile çanağa ilk uzananlar, mal ve ırzlara, kana ilk koşanlardan oldular.
İnsanların kurtuluşunun yolu kavramların düzeltilmesi, özellikle de “Lâ ilâhe illallah” kavramının düzeltilmesidir, dediğimiz zaman, çoklarının hayretlerinden ağzı açılıyor, inanmıyorlar!
Yüce Allah’ın mizanı (terazisi): Yüce kitabında kuralları açıklanmıştır. Diyor ki: Hüküm iki çeşittir, üçüncüsü yoktur. Ya Allah Teâlâ’nın hükmü ya da cahiliye hükmü…
İnsanların göğüslerini yarıp niyetlerini, iç dünyalarını göremeyiz. İşimiz de bu değildir zaten. Ancak diliyle veya tavrıyla cahilî bir sistemin hükmünü isteyen bir düşünceye bağlılığını açıklarsa ya da halinden dini önemsemediği anlaşılırsa onun durumu şüphelidir.
Yüce Allah’ın kitabını ve Resulü’nün (s.a.) sünnetini inceleyenler iyi bilirler ki iman ve İslâm lafızları aynı ayet veya hadiste zikredilirse, imanla kastedilen kalbin ameli, İslâm’la kastedilen de âzaların amelidir.
Bütün kötülükleriyle bu toplumların yaşadığı gerçek, insanları İslâm’dan alıkoyacak en ağır engeldir. İslâm sıfatını ona verir ve “İslâm bütün bu kötülükleri görmezlikten geliyor ve Müslüman adını ne yaparlarsa yapsın insanlara veriyor, yeter ki -dilleriyle Lâ ilâhe illallah desinler” dersek, özellikle tekliflerden kaçınan gençleri komünizm, sosyalizm, monarşi ve diktatörlükten ve diğer yıkıcı ekol fikirlerden alıkoyan nedir?
Hayatları nasıl olursa olsun, “Lâ ilâhe illallah” diyen herkese, yaşayışları o kelimenin gereklerine ne kadar zıt olursa olsun, Müslüman niteliği verenler, bunu takvalarından yapmaktadırlar! Onlar, bütün bu takvalarına rağmen, davet konusunda, farkında olmaksızın ağır bir hata işlemektedirler.
Resulullah (s.a) bizim toplumlarımızı nasıl isimlendirirdi acaba?
“Toplum”, sadece fertlerin birliği değildir. Aynı zamanda o fertleri bağlayan düzendir de. Ona göre birbirleriyle muamele ederler, ilişkilerini ve bağlantılarını o düzenin esasına göre ayarlarlar.
Biz, bütün insanlara, “Lâ ilâhe illallah”ın hakikatini açıklamayı amaç edindik. Zira inanıyoruz ki Yaratan’ın bir emaneti olmasından da öte, bu açıklama, insanların hayatında bir değişmeyi sağlayabilir. Kendi benliklerindekini değiştirip, Yaradan’ın emrine uyarlarsa O da onları değiştirir. Bugün her yerde yaşadıkları, zillet, pasiflik ve yokluktan onları çıkarıp, O’nun mümin kullarına vaat ettiği izzet ve egemenliği verir onlara.
Müslümanlar gafletteyken istedikleri hep oldu. İslâm dinini yönetimden uzaklaştırmakla başladılar, Müslümanları namazdan alıkoymakla bitirdiler. Yavaş ama sonucu güvenli planla Müslümanlar, İslâm’dan arda kalan her şeyden el etek çektiler.
“İlâhî yardımın bu toprakların yönetiminin eline verdiği beyaz adamın misyonu, Hıristiyan uygarlığını mümkün olan noktaya kadar yerleştirmektedir. Öyle ki insanlar arasındaki ilişkilerin aslı o olmalı (yani İslam’a bedel). Şüphe uyandırmamak için de Müslümanların Hıristiyanlaştırılması için çalışılmamalı, resmî makamda İslâm dinini kabul ettiğini gösteren biri olmalı, dinî törenler bulunmalı.”
Amerikalı şarkiyatçı Thomas Ben de: Mukaddes Kılıç adlı kitabında, Müslümanların tarihini, Asya ve Afrika’daki zaferlerini özetledikten sonra diyor ki: “Şimdi durum değişti; Müslümanlar avcumuzun içindedir. Fakat bir kere olan, tekrar olabilir. Hz. Muhammed (s.a.) bağlılarının kalbinde tutuştuğu meşale, söndürülemeyen bir meşaledir.”
İngiltere Mısır’a girdiğinde İngiltere’nin başbakanı olan Gladson elindeki Kur’ân-ı Kerim’i sallayarak şöyle demişti: “Bu kitap Mısırlıların elinde oldukça o topraklarda yerleşmemize imkân yoktur.”
Gerekleri arasında “Lâ ilâhe illallah”ın ahlâkı ile ahlâklanmak da vardır: Doğruluk, emanet, ihlâs, güzel iş yapma, başkalarının hukukuna saygı, iyilik ve takvada yardımlaşma, günahta ve düşmanlıkta yardımlaşmama vb… Bunların kaybı yıkımın en büyük etkeni olduğu gibi, varlığı da yeryüzü egemenliğinin en büyük araçları arasındadır…
O’nun gerekleri arasında, insanı yeryüzü egemenliğine götüren ilim tahsili de vardı; ilimsiz egemenlik yoktu.
“İlim talebi farzdır.” (İbni Mace)
Haçlı emperyalizmi geldiğinde “Lâ ilâhe illallah”, Müslümanların benliğinde, onları İslâm dairesinde tutan en son noktaya gelmişti. Günahlara batmıştı Müslümanlar. Yani, namazın edası ve O’nun dininin uygulamasının sınırındaydılar. Müslümanların benliğindeki yıkımın bu noktaya gelmesi haçlıları çağırmış ve İslâm toprağına egemen kılmıştır. Müslümanlar kelime-i tevhidin gereklerini hatırlasalar ve gerçek âleminde onları uygulasalar, kendi toplumlarındaki iktidarları daha güçlü olurdu. Gereklerin arasında O’nun düşmanları için hazırlık yapmak ve o yolda hayırda bulunmak vardı:
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar (her türlü savaş malzemesi) hazırlayın. Bununla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız tam olarak size ödenir, hiç haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal, 60)
Müslümanlar gafletteyken istedikleri hep oldu. İslâm dinini yönetimden uzaklaştırmakla başladılar, Müslümanları namazdan alıkoymakla bitirdiler. Yavaş ama sonucu güvenli planla Müslümanlar, İslâm’dan arda kalan her şeyden el etek çektiler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir