İçeriğe geç

Duygusal Adam Kitap Alıntıları – Javier Marias

Javier Marias kitaplarından Duygusal Adam kitap alıntıları sizlerle…

Duygusal Adam Kitap Alıntıları

İnsan bildiği şeyleri bir kez öğrendikten sonra, bunları bilmenin aslında ilgisini çekip çekmeyeceğini bilmenin yolu yoktur.
Karamsarlar yaşamak için hiçbir neden göremedikleri gibi, kendini öldürmek ya da ölmek için de, korkmak için de, beklemek için de, düşünmek için de hiçbir neden göremezler.
İnsan uzun süre belirsizlik içinde kalamıyor: Şimdi bilmeye ihtiyacım vardı.
İnsan ne vakit seçilip alındığını da, ne vakit terk edildiğini de çoğu kez bilmez.
Niyeti onun tüm eşyalarını ve anısını besleyen her şeyi ortadan kaldırmakmış, anısının böylece ‘besinsizlikten dolayı ölmesini’ istiyormuş.
Kurmaca olanı ya da varolmamış olanı bağlayandan daha güçlü düğüm yoktur.
Düşünce nedir ki? Hiçbir şey beyefendi, o kadar basit bir şeydir ki, tahmin bile edilebilir, o kadar gelip geçici bir şeydir ki, akla geldikçe anlatılabilir bile.
On beş yıldır onun beni sevmesini bekliyorum.
Her şey tuhaf biçimde hem tanıdık hem yabancı ya hem yakın hem itici geliyordu. Yerli halkın iddialı ve gülünç tavırlarından, hemen tüm sokakların pisliğine, boğuculuğuna, hep taksilerle dolu başı boş trafikten, en münasebetsiz saatlerde neden tıklım tıklım dolu oldukları anlaşılmayan kafe barlara, insanların bağırıp çağırmalarından ve kaba davranışlarından, sinemaların cephelerindeki koskocaman çağdışı afişlere ve her yerde hazır ve nazır çöp kamyonlarına değin. Hepsi iğrençtiler ve benimdiler.
Ben abartma hakkını kendimde buluyorum.
Evde olduğum vakitler, uykuya tam dalmadan önce son gördüğüm şey duvar olurdu, çünkü Berta pencereden yana bakarak uyumayı yeğlerdi, ben de, onun gibi yapmayı istediğim halde, bir şeyden yalnızca bir tane bulunduğu her sefer olduğu gibi, pencereyi ona bırakıyordum.
Huyum bırakmaktı, büyük ölçüde başkasına bırakmaktı, hala da öyledir.
Öyle ya, hiç değilse sırtında ütülü giysilerle ölmeli insan.
Belki de yaşamında eksik olan şey şuydu: Dileklerinin, kendi bildirmesine gerek kalmadan anlaşılıp yerine getirilmesi.
Çünkü düşleri hiçbir şey ve hiç kimse kurcalamaz,nasıllarsa öyledirler,özür gerektirmezler.
İnsan bildiği şeyleri bir kez öğrendikten sonra,bunları bilmenin aslında ilgisini çekip çekmeyeceğini bilmenin yolu yoktur.
(demişti ki: “Natalia Monte’nin, karımın, beni sevmesini on beş yıldır bekliyorum ben; ona karşılık siz beyefendi, siz daha yeni geldiniz”)
J. Marias o kadar haklı ki, şunu okuyunca söz ettiği şeyin ne demek olduğunu bezmiş bir hisle (tabii başka bir yerden) hemen anlayıverdim:

“Bir tenorun ömrü billah Verdi söylemekten başka çaresi yoktur, Wagner’de uzmanlaşmazsa tabii, o da benim yapmadığım ve asla yapmayacağım bir şey. Wagner söyleyenler saplantılı ve korkunç titiz yaratıklardır, daha doğrusu, çok titiz olmaktan öte -gerçekte biz tüm müzik sanatçıları titizizdir-, şan söylerken oldukları gibi davranışlarında da farklı olmakta ısrar ederler ve bu gayretleri, sanat üretimi ya da yayılımıyla doğrudan herhangi bir ilişkisi olanların bildiği gibi, dünyanın en çileden çıkarıcı şeyidir.”

Bu arada roman -bence- şahane. Her sayfada çok iyi tespitler, olaysız, uzun uzun anlatılanlardan.

Bir kez bir Alman yazarın kitabında okumuştum, kahvaltı etmeyen kimseler günle ilişki kurmaktan kaçınmak, güne başlamamak isteyen kişilermiş, çünkü insan aslında ancak ikinci uyanışla, yani midenin uyanışıyla gölgelerden ve gece aleminden tümüyle sıyrılabilirmiş, ve ancak karşı kıyıya sağ salim ulaşmışken, düşünde gördüğünü o düş felaketler getirmeksizin anlatma iznini kendine verirmiş, çünkü aç karnına anlatacak olursa, insan hala düşünün egemenliği altında olurmuş ve sözleriyle ona ihanet edermiş, böylece kendini onun öc almasına sunarmış.
İnsan ne vakit seçilip alındığını da ne vakit terk edildiğini de çoğu kez bilmez.
Öldüğünde ben arkandan içten gözyaşları dökeceğim.
Sonunda çekip gittiğimde, ruhun bile duymayacak.
Kurmaca olanı ya da var olmamış olanı bağlayandan daha güçlü düğüm yoktur.
Siz bunu anlayamazsınız, beyefendi, sizin aşklarınız hep sıradan sevdalar olmuştur.
tutsak olmuş gözlerim
Artık çarkın dişlerinden birine dönüştüğümü anlıyorum.
Artık benim hayalimde, benim düşüncemde, benim yaşamımda bir hiç olmakla kalmıyor, kendi hayalinde, kendi düşüncesinde, kendi yaşamında da hiçbir şey değil. Yaşamı yok bile. Bundan böyle, eğer böyle bir şey mümkünse, benim unutuşumda büyüyecek.
Yalnız olmam belki de daha iyi, böylece kimsenin karşısında hayır demem ya da kimseyle savaşmam olanağı bulunmaz.
“Ama senin ölümün benim de ölümüm olur.”
Onun melankolik ruh durumlarında kendini dağıtma illetine tutulmuş olduğunu gördüm.
Bol bol kolonya sürünmüştü, bu da solmuş ama hâlâ teslim bayrağını çekmemiş bir beğenilme dileğini ele veriyordu.
“İnsanın bir eylem ya da bir ihmalle kime yardımcı olduğu­nu bilmek zordur fakat insan hiç tercihi olmaması durumun­dan da yorgun düşebilir”
“Çoğu zaman birisinin ne zaman kabul edildiğini ne zaman terk edildiğini bilemezsiniz ancak bu, böyle şeylerin hep birilerinin arkasın­ dan yapılıyor olmasından değil de, böylesine büyük değişik­ liklerin zamanının tam olarak tespit edilmesinin zorluğundan- dır; aynen birinin sizi kabul etmesinin sizin erdem ve meziyet­lerinizle, sizin tekrarı olmayan varlığınızla, sizin kendi kararlı müdahalenizle ya da sadece sizin başka bir insanın hayatına tesadüfen girmenizle ne kadar ilgili olduğunun bilinememesi gibi”
“İnsanı gerçek olmayan, daha da kötüsü hiç var olmamış bir şeye bağlayandan daha güçlü bir bağ yoktur”
“En gizli ve en sözü edilmeyen ilişkilerdeki simgesel biçim, ara sıra giz­liliğinden ötürü ödüllendirilmeye ve açıkça gösterilmeye ihti­ yaç duyar”
“çünkü körelmenin – aslında durum tam da öyle görünüyordu – gereksinim duyduğu yalnızca kul­lanım ve faaliyet eksikliği, yalnızca sistematik baskı değil, ay­nı zamanda tüm her şeyin içinde en geçici olan ve diğer her şe­yi kendi geçici doğalarından uzaklaştıran şeydir”
Ben mezarını ziyaret edeceğim,mezarlığın yokuşunu tırmanıp yazılı taşın gerisinden sana sevdayla ve zahmetle baktıktan sonra,tanıklardan uzak,konuşacağım seninle.Ben senin ölümünde kendi ölümümün haberini alacağım ve kendi portremi göreceğim ve o vakit senin kaskatı yüz çizgilerinde kendimi tanıyınca,ölümün benim ölümümü somutlaştırdığı ve gerçeklik kazandırdığı için,onun gerçekliğine inanmaz olacağım.
Çünkü kendi ölümünü hayalinde canlandırma yetisi hiç kimsede yoktur.
Düşleri hiçbir şey ve hiç kimse kurcalamaz, nasıllarsa öyledirler, özür gerektirmezler. Kendi kendilerini anlatırlar, kendi sıra düzenleriyle ve kesin görüntüleriyle, ve düşlerde her şey olabilir.
Kimsenin haberi olmaksızın ölmekten daha büyük bir yalnızlık biçimi ancak ölenin kendi yok oluşunun, sona erişinin farkına varmamasıdır.
Huyum bırakmaktı, büyük ölçüde başkasına bırakmaktı, hala da öyledir. Kimi şeyleri yadsımayı ya da uğurlarına savaşmayı ancak düşlerimde becerebilmişimdir.
Kahvaltı etmeyen kimseler günle ilişki kurmaktan kaçınmak, güne başlamamak isteyen kimselermiş, çünkü insan aslında ancak ikinci uyanışla, yani midenin uyanışıyla gölgelerden ve gece aleminden tümüyle sıyrılabilirmiş, ve ancak karşı kıyıya sağ salim ulaşmışken, düşünde gördüğünü o düş felaketler getirmeksizin anlatma iznini kendine verirmiş, çünkü aç karnına anlatacak olursa, insan hala düşünün egemenliği altında olurmuş ve sözleriyle ona ihanet edermiş, böylece kendini onun öç almasına sunarmış. Ve onu uykuda konuşur gibi anlatırmış.
Madrid yontulmamıştır, çenesi düşüktür, sır saklamaz ve görünürde bilmecesi ya da bilmeceli görünümü olmayan bir kent kadar hüzünlü ve yalnız, ziyaretçisini iten veya ezen şey yoktur.
İnsan ne vakit seçilip alındığını da ne vakit terk edildiğini de çoğu kez bilmez, olayın hep arkamızdan gelişmesi bir yana, bu tür ani dönemeçlerin gerçekleştiği anı diğerlerinden yalıtmak mümkün olmadığı için, aynı şekilde, insan seçilip alınmasının öz değerlerinden ya da erdemlerinden ötürü mü, kendi eşsiz varlığından ötürü mü, yoksa sadece bir başka yaşama rastlantı sonucu karıştığından ötürü mü olduğunu hiç bilemez.
Ben olsam o gece uyku arasındaki düşüncemle ölümü sezinleyerek uyanır, o vakit onu da uyandırırdım, düşlerinin arasında öylesine yalnız ölüp gitmezdi.
Kimsenin haberi olmadan ölmekten daha büyük bir yalnızlık biçimi ancak ölenin kendi yok oluşunun, sona erişinin farkına varmamasıdır.
Özen göstermemiz gereken şey ölüm biçimimiz, ona özen göstermek için de yaşamımıza özen göstermeliyiz, çünkü yaşamımız sona erdiğinde ya da yerini başkası aldığında başlı başına önem taşımayabilir ama yine de sonunda bir salak gibi mi, yoksa kabul edilebilir bir biçimde mi öldüğümüzü bilmemizi yalnız o sağlayabilir.
Ömrümde en çok nefret ettiğim, hep göz ardı edip yadsımaya çabaladığım şey anılardır, eski zamanlar ve onlara karışıp gitmektir, onları daha oluşurlarken derinlere gömmeye uğraşırım, içinde yaşanılan, değer verilen, övülen her bugünü, bugün olmaktan çıkıp geçmişe dönüştüğü oranda, ne ad vereyim bilemediğim, ancak kendi kendisinin sabırsız ardılı ya da şimdi-olmayan şey diye adlandırdığım şey ondan baskın çıktığı ölçüde yadsırım.
Gayet iyi bilirim ki kurgusal, dahası, asla var olmamış bir şey üstüne yapılandırılandan daha etkili ve daha uzun ömürlü boyunduruk yoktur.
Belki de yaşamında eksik olan şey şuydu: Dileklerinin, kendi bildirmesine gerek kalmadan anlaşılıp yerine getirilmesi.
Sevdaya düştüğümü düşünüyorum,
ve ondan kurtulduğumu düşlüyorum.
#hazlitt
.
İnsan bir şeyleri bir kez öğrenince onları öğrenmeyi isteyip istemediğini bilmesi imkansızlaşıyor.

.

acaba ona kişisel olarak, şüphe götürmez biçimde, başka birinin asla olamayacağı şekilde elzem miydim, bundan emin olmayı hiç başaramadım.
İnsan ne vakit seçilip alındığını da ne vakit terk edildiğini de çoğu kez bilmez, olayın hep arkamızdan gelişmesi bir yana, bu tür ani dönemeçlerin gerçekleştiği anı diğerlerinden yalıtmak mümkün olmadığı için, aynı şekilde, insan seçilip alınmasının öz değerlerinden ya da erdemlerinden ötürü mü, kendi eşsiz varlığından ötürü mü, kendisi kararlılıkla devreye girdiğinden ötürü mü, yoksa sadece, bir başka yaşama rastlantı sonucu karıştığından ötürü mu olduğunu hiç bilemez.
Kurmaca olanı ya da olmamış olanı bağlayandan daha güçlü düğüm yoktur.
Beni az çok önceden düşünülmüş (ama henüz tasarlanmamış) bir plana göre, dolayısıyla yapmacıklı davranmaya zorluyordu, oysa her şey o ana kadar olduğu gibi sürdürülebilirdi, olayları edilgenlikle değilse de en azından doğallıkla, hiçbir şeyi zorlamadan ya da yönlendirmeden, beklenti ya da karar olmadan bekleyerek ele almak mümkündü. Amma da zahmetli seymiş sevda, diye düşündüm. Didinmek, tasarlamak, hırsla arzulamak, sebatla ve hareketsizlikle yetinmemek.
Ölmüş olması ona hiçbir şey eklemiyor, hatta eksiltiyor diyebilirim: Artık benim hayalimde, benim düşüncemde, benim yaşamımda bir hiç olmakla kalmıyor, kendi hayalinde, kendi düşüncesinde, kendi yaşamında da hiçbir şey değil. Yaşamı yok bile. Bundan böyle, eğer böyle bir şey mümkünse, benim unutuşumda büyüyecek.
Kimsenin haberi olmaksızın ölmekten daha büyük bir yalnızlık biçimi ancak ölenin kendi yok oluşunun, sona erişinin farkına varmamasıdır.
İnsan bildiği şeyleri bir kez öğrendikten sonra, bunları bilmenin aslında ilgisini çekip çekmeyeceğini bilmenin yolu yoktur.
Ben müzikten pek anlamam ama müziğin her türlüsüne bayılırım, nasıl olursa olsun, müzik dinlemekten hiç usanmam, neyle uğraşıyorsam uğraşayım, doğru söylüyorum, herhangi bir yerde, herhangi bir durumda dinlerim.
Yüzden yoksun bedenin tümünden bir kusursuzluk, sabitlik, tamamlanmışlık ve kabullenme duygusu yayılıyordu, o bedende -sona eren günler gibi, söylenceler gibi, dinlerin yerleşik ibadet kuralları gibi, artık hiç kimsenin el sürmeye cüret etmeyeceği geçmiş yüzyılların tabloları gibi-, değişikliğe, eklemeye, yadsımaya yer yoktu sanki.
istediğim şey ölüm saatim gelip çattığında başucumda hayatımın özü olan şeyin bulunması, o da hayatımın olmuş olduğu şeyden başkası değil ve onun sen olmuş olman için şimdiden itibaren , ömrümün sona erdiği o ana kadar yanımda bulunman şart.
Aşk her zaman tamamlanmak üzeredir, her zaman olabilecek olanın evrenidir.Daha doğrusu olmuş olabileceklerin evrenidir.
Aşk , hayal gücüne en yüksek dozda ihtiyaç hissedilen duygudur.
Şunu aklından hiç çıkarma:”İnsanı gerçek olmayan, daha da kötüsü hiç var olmamış bir şeye bağlayandan daha güçlü bir bağ yoktur” dedi.
Hepimizin çok arzuladığı o eğlence, bir parça yön değiştirmekten ibaret değil midir?
Bugün yeni bir şey yoktu, dünün fark ettirmeden geçtiğine dair bir iz yoktu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir