L. S. Vygotsky kitaplarından Düşünce ve Dil kitap alıntıları sizlerle…
Düşünce ve Dil Kitap Alıntıları
Hemen hemen her zaman , kavram olgunlaştı mı onu karşılayan bir sözcük de bulunur .
Tolstoy , eğitime ilişkin yazılarında , çocukların yeni bir sözcüğü öğrenirken , genellikle söylenişinden çok ifade ettiği kavramdan dolayı zorluk çektiklerini söylemektedir .
Anlamsız bir sözcük boş bir sesten ibarettir ve insan konuşmasının bir parçası sayılamaz .
Çocukta sosyal düşünme yeteneği altı yedi yaşından önce pek görülmez bu yaşa kadar genel olarak çocuk sadece benmerkezcidir ve sosyal olguları algılayıp yorumlayabilecek yeterlilikte değildir.
Piaget’nin deneyleri okul öncesi çocukların konuşmalarının açık farkla daha büyük bölümünün benmerkezci olduğunu göstermiştir. Yedi yaşındaki çocukların kayda alınmış toplam konuşmalarından yüzde 44 ila 47’sinin nitelikleri bakımından ben merkezci olduğunu saptamıştır. Bu sayı, okul öncesi çocuklarda çok daha yüksektir.
Oluşturduğumuz kavramlar ve değer yargılarımızla bir bütün teşkil ederiz. Bu bütünü yaratan büyük oranda içinde yaşadığımız toplumdur. Toplum ve dolayısıyla kültürel yapı bizim olgulara ve ilişkilere karşı geliştirdiğimiz bakış açımıza yön verir. Bir yerde olaylara ve eylemlere asıl anlam yükleyen onlardır. Biz tanımlamalarımızı ve yargılarımızı zihnimiz ile düşünerek veririz. Yargılarımız ise içinde yaşadığımız toplumun bize getirdiği sosyokültürel ilişkiler etrafında şekillenir. Bu nedenle düşünceyi kültürden ayırmak çok zordur.
Kendimizi keşfetmeye çalışmak ucu bucağı olmayan bir meşgaledir.
Anlam her zaman mevcuttur ve düşüncenin var olabilmesi için gereklidir.
Bir sözcük, insan bilincinin bir mikrokozmosudur.
Başlangıçta eylem vardı. Söz başlangıç değildi -önce eylem vardı; söz, gelişmenin eylemi taçlandıran sonucudur.
Söylemek istediğim sözcüğü unuttum ve düşüncem biçiminden soyunmuş olarak gölgeler ülkesine geri dönüyor.
Birisini anlayabilmek için onun ağzından çıkan tüm sözcüklerin anlamını bilmemiz yeterli değildir. Birisini anlayabilmek için onun düşüncelerini anlamamız gerekir. Bu da onun duygularını, arzularını, niyetini bilmek veya tahmin etmek anlamına gelir.
Çocuklar savunmasızdır. Düşünceleri yetişkinler tarafından kolaylıkla eğilip bükülebilir. Yetişkinlere burada sorumluluklar düşmektedir. Yetişkinler çocukları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik etmeli, onların zihinsel kapasiteleri yetersiz gelmeye başladığında yerinde ve zamanında doğru girdilerle çocuğun zihinsel gelişimine olumlu yönde katkılar yapmalıdırlar.
Yazmanın konuşmaktan daha zor olmasının en büyük nedeni daha derin bir hayal gücü ve soyutlama yeteneği gerektirmesidir.
Dil insan bilincini nesilden nesile aktarır ve yaşar.
Düşünce ve bilincin gelişimi söz konusu olduğu zaman psikoloji ve felsefe iç içe geçer ve aslında çoğu zaman birbirini tamamlar. Alman psikolog Narziss Ach Psikoloji deneysel felsefedir. sözünü boş yere söylememiştir.
”Çocuklar yalnızca kelimeleri anlarlar. Konseptlere dönüştüremez ve yeni konseptler yaratamazlar. Bardak kelimesinin fonetiğini tanır ve bu sayede fonetik tınının hangi görsel şekle ait olduğunu anlar.
Çocuklar nesne ve kavramları aynı şeymiş gibi düşünürler. ”
Çocuklar nesne ve kavramları aynı şeymiş gibi düşünürler. ”
Birisini anlayabilmek için onun ağzından çıkan tüm sözcüklerin anlamını bilmemiz yeterli değildir. Birisini anlayabilmek için onun düşüncelerini anlamamız gerekir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öğrenci özgürce düşünülebilen ortamlarda kendiliğinden yeşeren bir filizdir elbette öğretmene düşen görev bu filizi doğru yöne doğrultmak olacaktır.
Kelimelere yeni anlamlar yüklemeyi çok severiz.
Hayatımıza yeni kavramlar ve nesneler girdikçe var olan eski kelimelerin anlamlarını bu yeni nesnelere yükleriz.
Hayvanların bizler kadar detaylı ve karmaşık bir şekilde iletişim kuramamalarının temel sebebi asla fonetik (ses) yetersizlikleri değildir.
Zekâ yetersizliğidir.
Dil sadece sesle ilişkili değildir. Eğer öyle olsaydı sağır insanlar birbirleri ile iletişim kuramazdı.
Bugün herkes tarafından bilinmektedir ki sağır bireyler dudak okuma sayesinde iletişim kurabilirler.
Birisini anlayabilmek için onun ağzından çıkan tüm sözcüklerin anlamını bilmemiz yeterli değildir. Birisini anlayabilmek için onun düşüncelerini anlamamız gerekir.