İçeriğe geç

Düşlerin Yorumu 2 Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Düşlerin Yorumu 2 kitap alıntıları sizlerle…

Düşlerin Yorumu 2 Kitap Alıntıları

&“&”

Bilinçdışı, bilincin küçük dairesini kuşatan, daha geniş dairedir. Her bilinçli hususun, bilinçdışında bir on aşaması vardır. Bilinçdışı bu aşamada kalıp, yine de psişik performansın tam değerini ortaya koyabilir. Bilinçdışı, asıl gerçek psişik husustur. İçsel doğası itibariyle, tıpkı dış dünyanın gerçekliği gibi bilinmeyen bir husustur. Duyu organlarımızla dış dünya nasıl eksik aktarılabiliyorsa, bilince ait verilerle de, bilinçdışı o kadar eksik aktarılır.
Bilinç öncesinin rolü ilelebet aynı kalır ve bilinçdışından kaynaklanan arzu kıpırtılarına en hedefe yönelik yolları göstermekten ibaret olur. Söz konusu bilinçdışı arzular, daha sonraki tüm ruhsal gayelere yönelik bir zorlayıcılık teşkil ederler. Bu bağlamda ruhsal gayeler anıları mecburiyete boyun eğmek durumunda kalırlar ve onu yönlendirip, daha yüksek mevkili hedeflere çevirmek konusunda çaba sarf ederler. Bilinç öncesi anlamlandırma hadisesinin bu gecikmesinden dolayı da, anı malzemesinin büyük bir kısmı ulaşılmaz olarak kalır.
Bilinçdışının bastırılması, özellikle önem arz etmektedir. Zira bilinçdışının tahayyül akışı kendi başına bırakılsaydı, ilk başta haz karakterine sahip olan, ama bastırıldıktan sonra keyifsizlik karakterine dönüşen, bir duygu geliştirirdi. Bastırmanın amacı ve ayrıca başarısı, bu keyifsizlik gelişimini engellemektir.
Psikoterapinin izleyebileceği yegane yol, bilinçdışını bilinç öncesinin egemenliğine yerlim etmektir.
Bilinçdışı olayların muazzam özellikleri, yok edilemez olarak kalmalarıdır. Bilinçaltında, hiçbir şey sona erdirilemez, hiçbir şey solmaz ya da unutulmaz.
Rüya süreci bir algı içeriğine dönüştüğünde, yoluna sansür ve bilinç öncesindeki uyku durumu tarafından konmuş olan engelleri, açmış sayılır. Dikkatleri üzerinde toplamayı başarır ve bilinç tarafından fark edilir.
Arzu dediğimiz şey, bu tür bir harekettir. Algının tekrar ortaya çıkması, arzunun tatminidir. Algının ihtiyaç uyarımından hareketle ve eksiksiz olarak anlamlandırılması ise, arzu tatminine götüren en kısa yoldur.
Bir arzunun kökeni açısından, üç farklı olasılık buluyorum.
1) Gün içinde uyarılmış ve harici koşullar nedeniyle tatmin edilmemiş olarak kalmış olabilir ve bu durumda geceye kabul görmüş ve gereği yapılmamış bir arzu şeklinde aktarılabilir,
2) Gün içinde ortaya çıkmış ama reddedilmiş olabilir. Bu durumda gereği yapılmamış ama bastırılmış bir arzu olur elimizde. Veyahut
3) Gündüz yaşantısıyla alakası olmayabilir ve ancak gece olduğunda, bastırılan konuların arasından fark edilen arzulara dahil olabilir.
Rüya tam değerlikli psişik bir fiildir. Kendisine hareket gücünü veren husus, tatmin edilmesi gereken bir arzudur daima. Bir arzu olduğunu açığa vurmaması, bütün o tuhaflıkları ve saçmalıkları, rüya oluşumu esnasında etkin olan psişik sansürün etkisinden kaynaklanıyor.
Rüyanın yorumlanması da her zaman bir tek hamlede gerçekleşmez. İnsan bir dizi fikrin peşinden gittiğinde, zaman zaman gücünün sonuna geldiğine tanık olur. O gün rüya insana bir şeyler söylemez artık. O anda kesip, bir başka gün tekrar çalışmaya dönmek, en iyisi olacaktır. Sonra rüya içeriğinin bir başka kısmı, insanın dikkatini çeker ve yeni bir rüya fikirleri tabakasına giden yol keşfedilir. Buna, parçalı" rüya yorumu demek mümkündür.
Dünyanın her neresinde bir hiyerarşi ve terfi varsa, bastırılması gereken arzuların yolu açılmış demektir. Shakespeare’in Prens Hal adlı figürü, hasta babasının yatağının başında dahi, tacın kendisine yakışıp yakışmadığını denemekten geri duramaz.
Kapı bir kez açıldığında, insanın ilk başta içeriye almayı tasarladığından, çok daha fazla kişi girer odaya.
Gerek duygu bastırma hadisesi, gerekse duygu dönüşümü, sosyal hayatta özellikle sahte tavır takınma işine yararlar, ki söz konusu sosyal hayat, rüya sansürüne paralel bir yapıya sahip olduğunu, bize daha önce göstermiştir. Bir kişiye düşmanca şeyler söylemek istersem, fakat o kişiyle sözlü olarak temas kurduğum zaman, karşısında dikkatli olmam gerekirse, düşüncelerimin ifadesini yumuşatmamdan çok, duygularımı belli etmemem, neredeyse daha önemli olur.
Duyularımızın tanıklığına göre, rüyada yaşanan duygu kesinlikle uyanıkken yaşanan aynı yoğunluktaki duygudan daha az değerli değildir. Ayrıca rüya, ruhumuzun gerçek yaşantıları arasına alınma talebini dile getirirken, söz konusu talebi tahayyül içeriğine kıyasla, duygusal içeriğiyle daha enerjik bir biçimde seslendirir.
Henüz ikinci yaştan, hatta bazen birinci yaştan kalan izlenimler dahi, daha sonra hastalanan kişilerin zihinsel yaşamlarında kalıcı izler bırakmaktadır. Hafıza tarafından defalarca çarptılıp, abartılmış olsalar da, bu izlenimler histerik belirtilerin ilk ve en temelde yer alan sebeplerini teşkil edebilirler.
Her sansürün tabiatında var olduğu üzere, insan gerçeği değil, yasak konuların gerçek dışı hususlarını daha kolay dile getirebilmektedir.
Kıymetli ölülerin yer aldığı rüyalar, rüya yorumunun karşısına zaten fazlasıyla zor sorularla çıkarlar ve bu soruların cevapları her zaman tatmin edici olmaz. Bunun sebebi, rüyayı gören kişinin ölüye yönelik ilişkisine egemen olan ve özellikle güçlü bir şekilde sahneye çıkan, duygusal zıt değerliliktir. Bu tür rüyalarda ölü kişilerin ilk başta canlıymış gibi değerlendirilmeleri ve birdenbire bu kişilerin aslında ölü olduklarının dile getirilmesi, rüyanın devamında ise yine hayatta olmaları, çok normaldir.
İnsan daha yakından baktığında, rüya konuşmalarındaki belirgin ve müstakil unsurları, birleştirici görevi gören ve muhtemelen tamamlanmış olan (tıpkı eksik harf ve heceleri okurken tamamladığımız gibi) başka unsurlardan ayırt edebiliyor. Böylece rüya konuşması, parçalanmış çökelti taşlarından meydana gelen bir yığını andırıyor. Burada muhtelif malzemelerden oluşan büyükçe taşlar, sertleşmiş bir ara kitle vasıtasıyla bir arada tutuluyor.
Psikanaliz tedavisi gören kişilerin, bu tedaviyi sık sık rüyalarında görmeleri ve tedavinin sebep olduğu fikir ve beklentileri rüyalarında ifade etmek zorunda kalmaları, şaşırtıcı bir şey değildir. Tedaviyi temsilen seçilen tablo, genelde bir yolculuk tablosudur.
Çocukluk döneminde, cinsel dürtü ve bu dürtünün muhtelif unsurları kadar bastırılan başka bir dürtü yoktur. Hiçbir başka dürtüden bu kadar çok ve bu kadar güçlü bilinçdışı arzular arta kalmaz, söz konusu arzular vasıtasıyla, uyku durumunda rüyaların oluşumu sağlanmaz. Rüya yorumunda, cinsel komplekslerin bu önemini hiç unutmamalıyız. Tabii bunları mutlakıyet derecesine varıncaya kadar abartmamalıyız da.
İnsan rüyaların çözümlenmesiyle ne oranda meşgul olursa, aynı oranda ve açıklıkla kabul etmesi gerekir ki, yetişkin insanların rüyalarının çoğu, cinsel malzemeyle ilgilidir ve erotik arzuları dile getirmektedir. Ancak ve ancak rüyaları gerçekten analiz eden kişiler, yani rüyaların görünen içeriklerinden yola çıkarak, görünmeyen rüya fikirlerine ulaşanlar, bu konuda fikir yürütebilirler.
Normalde de oldukça yaygın olan cinsel çiçek sembolizmi, beşeri cinsel organların yerine çiçekleri, yani bitkilerin cinsel organlarını koyar. Muhtemelen sevgililer arasındaki çiçek armağanlarının temelinde, bu bilinçdışı anlam yatmaktadır.
Rüyanın ve bilinçdışı hayallerin, cinsel sembolleri her iki cinsiyete yönelik olarak kullanma eğilimleri, çocukluk çağına ait bir özelliktir. Bu doğrudur. Zira çocukluk döneminde cinsel organların farkları henüz bilinmez ve her iki cinse de, aynı organ atfedilir. Ancak bazı rüyalarda umumi bir cinsiyet değişimi söz konusu olduğunu ve erkeklik vasfının dişilikle, dişilik vasfınınsa erkeklikle ifade edildiğini unutursak, çift cinsiyetli bir sembol konusunda yanılabiliriz de. Bu tür rüyalar, örneğin bir kadının, erkek olma arzusunu ifade ederler.
Sembolizm rüyaya ait olmayıp, bilinçdışı hayal Fakat bu gücünün bir özelliğidir. Özellikle de halkların bilinçdışı hayal sürmek gücünün. Yani bunları bir ulusun folklorunda, mitolojisinde, efsanelerinde, deyimlerinde, özdeyişlerinde ve serbest bir şekilde dolaşmakta olan fikralarında, rüyaya kıyasla daha eksiksiz olarak bulmak mümkündür.
İnsanın kendi bedeniyle hayal gücü vasıtasıyla meşgul olması, kesinlikle sadece rüyanın bir özelliği değildir ya da sadece onu tarif etmez. Analizlerimden gördüğüm üzere, bu tür bir faaliyet, nevrozluların bilinçdışı düşünme edimlerinde düzenli olarak karşılaşılan bir durum olup, cinsel meraka dayanır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Soyut olarak ifade edildiğinde hiçbir işe yaramayan rüya fikri görsel bir dile çevrildiğinde, bu yeni ifade biçimiyle diğer rüya malzemeleri arasında tesis edilen (rüya çalışması tarafından gereksinen ve mevcut olmadıkları yerde rüya çalışması tarafından oluşturulan) temas ve kimlikler, daha öncekine göre çok daha kolay meydana getirilirler. Zira somut terimler gelişimleri doğrultusunda, bütün dillerde kavramsal terimlerden daha fazla hareket noktası sunarlar.
Rüya çarpıklığının daha sık görülen bir tekniği, olayın neticesini ya da fikirsel güzergahın varış noktasını, rüyanın başında dile getirmek ve rüyanın sonunda, sonucun ön koşullarını veyahut olup bitenin sebeplerini eklemektir. Rüya çarpıklığının bu yöntemini dikkate almayanlar, rüya yorumlama işinde çaresizlikle karşılaşırlar.
Rüyanın zıtlık ve çelişki kategorisine yönelik tavrı, had safhada dikkat çekicidir. Bu kategori göz göre göre ihmal edilir. Rüya açısından hayır" diye bir seçenek yok gibidir. Zıtlıklar, büyük bir özenle bir birlik haline getirirler ya da aynı anda ifade bulurlar. Keza rüya herhangi bir unsuru ifade etmek için bu unsurun arzu karşıtını kullanma özgürlüğüne de sahiptir. Öyle ki insan ilk başta, karşıtlık yeteneğine sahip olan bir unsuru rüya fikirlerinde olumlu olarak mı, olumsuz olarak mı yer aldığını bilemez.
Rüyada konuşmalar mevcut olur da, bunlar açık olarak düşüncelerden ayırt edilebiliyorsa, istisna kabul etmeyen bir kuralla karşılaşırız: Rüyadaki konuşmalar, rüya malzemesi içinde yer alan, hatırlanan konuşmalardan kaynaklanırlar. Konuşmanın sözleri ya aynen muhafaza edilir, ya da ifade biçimi hafiften değiştirilir. Çoğu zaman rüyadaki konuşma, değişik konuşma anılarından bir araya getirilmiştir. Bu arada sözler aynı kalır ve anlam muhtemelen çok anlamlı ya da ters anlamlı olarak değiştirilir.
Rüyanın kelime oluşumları, paranoya ile ilgili olarak malum olan ama histeri ve evhamlı tahayyüllerde de var olan kelime oluşumlarını, fazlasıyla hatırlatıyorlar. Çocukların, kelimeleri zaman zaman gerçekten de birer nesne olarak ele alan ve yeni lisanlar ve yapay kelime birlikleri oluşturan kelime oyunları, gerek rüya açısından, gerekse de psikonevrozlar açısından, bu bağlamda müşterek bir kaynak teşkil ederler.
Rüya yoğunlaşmasının en somut hâle geldiği an, kelime ve isimleri kendisine birer nesne olarak seçtiği andır. Zaten rüya, kelimeleri sıkça birer nesne olarak ele alır. Bu durumda kelimeler, nesne tahayyülleri ile aynı şekilde birleşimlere tabi tutulurlar. Bu tür rüyaların sonuçları, komik ve tuhaf kelime ürünleridir.
Rüya yorumu bize sadece bir fikir içeriği sunuyor. Bu içeriğin gerçeklik değerini bizim çözmemiz gerekiyor. Gerçek hadiseler ve hayal ürünü olaylar burada -sadece burada değil, aynı zamanda rüyadan daha önemli psişik oluşumları meydana getirilmesinde de- öncelikle eşit değerli olarak görünürler.
Bir rüyayı tam olarak yorumladığımızdan, hiçbir zaman emin olamayız aslında. Çözümleme tatminkar ve eksiksiz görünse de, aynı rüya ile ifade bulan başka bir anlamın da var olması, gayet mümkündür. Bu demek ki, yoğunlaşma oranı -dar çerçeveden baktığımızda-belirlenmesi imkansız olan bir orandır.
Rüya içeriği ile rüya fikirlerini karşılaştıran araştırmacının tespit ettiği ilk şey, burada muazzam bir yoğunlaştırma çalışmasının gerçekleştirilmiş olduğudur. Rüya fikirlerinin kapsam ve zenginliğiyle kıyaslandığında, rüya fakir, kısa, suskundur âdeta. Rüyayı yazdığımızda, yarım sayfa yer kaplar. Rüya fikirlerinin mevcut olduğu analiz ise, altı, sekiz hatta on iki kat alana ihtiyaç duyar. Bu orantı çeşitli rüyalara göre değişir.
Bir şeyi açıklamak, o şeyi bilinen bir şeye bağlamak anlamına gelir.
Hiç kimsenin yerinin doldurulmaz olmadığı doğrudur.
Bu doğru olabilir ama doğrunun tamamı olamaz.
Kitabı anlamadıysan aptal olan yazar değil sensin.
Beni nadiren anladın, ben de seni nadiren anladım. İkimiz de kendimizi çamur içinde bulmadan kendimizi hemen anlayalım.
Eğer bir düşte güncel bir durum hakkında bize söylenmiş olan bir şeye bilincimizle bakacak olursak çözümlemenin büyüteci altında gördüğümüz canavarın minik bir tek hücreli olduğunun ortaya çıkması bizim için şaşırtıcı olmamalıdır.
Bilinçdışı daha büyük evren olup daha küçük olan bilinçlilik evrenini kapsar. Bilinçli olan her şeyin, bilinçdışı bir ön evresi vardır.
Düşleri saçma olarak betimlemiş olduğumuz oldukça doğrudur ama örnekler bize bir düşün saçma gibi göründüğü zaman bile ne denli anlamlı olabileceğini gösterir.
Uyandıktan sonra zaman geçtikçe düşleri giderek daha çok unuttuğumuz doğrudur; sıklıkla onları anımsamak için en yoğun çabalara karşın unuturuz.
Beni nadiren anladın, ben de seni nadiren anladım. İkimiz de kendimizi çamurun içinde bulmadan birbirimizi hemen anlayalım.
Çocukluktan beri hiçbir içgüdü pek çok öğesiyle cinsel içgüdü kadar baskılamaya uğramamıştır.
Eğer kitabı anlamıyorsan aptal olan yazar değil sensin.
Eğer bir düş yazılacak olsa belki de yarım sayfaya sığabilir. Düşün altındaki
düş düşüncelerini ortaya koyan çözümleme ise altı, sekiz hattâ oniki kat fazla yer tutabilir.
Kişilik dediğimiz şey, yaşantılarımızın bellek izlerine dayanır; dahası, bilince ulaşamayanlar da bizi en çok etkilemiş olan -ilk çocukluk yıllarındaki- yaşantılardır.
Her şey bir yana, diye düşündüm, ölümsüzlüğe giden tek yol çocuk sahibi olmak değil mi?
Geri dönen hayaletlerden başka bir şey yok; kaybettiklerimizin hepsi geri dönüyor!
“Rüya, başlayan bir uyanıştır.”
Aslında bir rüyanın tamamen yorumlanması asla mümkün değildir. Çözüm boşluksuz ve yeterli gibi gözükse bile, rüyanın bir başka anlamının daha bulunması olasılığı her zaman vardır.
“Yani bir şeyi “rüya içinde rüyaya” sokmak, rüya olarak anlatılan şeyin hiç olmamış olmasını arzulamaya eş değerdir.”
“Çünkü birbirini dışlayan şeyler bir bütün içinde birleşemez.”
Nadiren anladınız beni
Nadiren anladım ben de sizi
Ancak dışkıya batınca beraber
Hemen anladık birbirimizi.
Gençlik ise, sabrını yitiriyordu.
Ben ise, erkenden kendimi savunmamı öğrendim.
Ruhçözümlemesi, insan türünün başlangıcına ilişkin en eski ve en karanlık dönemleri yeniden biçimlendirmeyle ilgili bilimler arasında yüksek bir yeri hak edebilir.
En yüceyle saçma arasında yalnızca bir basamak vardır.
Belleğimizin doğruluğunun hiçbir güvencesi yoktur; ama onun verilerine nesnel olarak hak ettiğinden çok daha fazla inanç bağlarız.
Beni nadiren anladın, ben de seni nadiren anladım. İkimiz de kendimizi çamurun içinde bulmadan birbirimizi hemen anlayalım.
Hiç kimse yeri doldurulmaz değildir.
Bir kapı bir kez açıldığında başlangıçta içeriye alınması düşünülenden çok daha fazla insanın içeriye dalması çok kolaydır.
Sezar beni sevdiği için, ona ağlıyorum; şanslı olduğu için, seviniyorum; yiğit olduğu için, ona saygı duyuyorum; ama hırslı olduğu için, onu öldürdüm.
Çocukluktan beri hiçbir içgüdü pek çok öğesiyle cinsel içgüdü kadar baskılamaya uğramamıştır.
İnsan ileriye doğru hareket etmek ister ama kendini bulunduğu noktaya yapışmış bulur.
Düşler tümüyle bencildir.
Iyi bir at at koşumları ile ölür" Bismarck
Sağlıklı insanların naif düşleri, aslında sık olarak nevrotiklerinkinden çok daha yalın, daha açık seçik ve daha karakteristik simgecilik içerirler; çünkü nevrotiklerde sansürün çok daha güçlü işleyişinin ve buna bağlı olarak çok daha ileri düzeye varan düş çarpıtmasının sonucu olarak, simgecilik karanlık ve yorumu güç ola­bilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir