İçeriğe geç

Düşkıran Sarkacı Kitap Alıntıları – H. İhsan Sönmez

H. İhsan Sönmez’e ait Düşkıran Sarkacı Kitap Alıntıları sizlerle.

Düşkıran Sarkacı Kitap Alıntıları

Yaşamak anıların düştüğü her yerde her gün aynı aynada kendini görmekti.
Her çocuğun hayalini kurduğu güzel hayat, kapanan dosyalarla değil açılacak dosyalarla belki de yeniden başlayacaktı.
Acı geçirmez bir ruhun kanatsız kuşu olmak ne yazık ki son değil bir başlangıçtı.
**Çoğunluğun gerçek olarak bildiği veya gördüğü çok şey, bilgi ve duyguyla üstü kazındığında ortaya çıkan bireysel ve toplumsal düşünce yanılgısıdır**
H.İHSAN SÖNMEZ
***
Siz bilinçaltınızı bilince dönüştürene kadar, o sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz***
JUNG

Okuduğum kitabı bu iki alıntı mükemmel özetliyor. Bana kitap hakkında soranlara, bunu söyler, düşünce dünyalarında bu sözlerin ne anlama geldiğini, açılımında neler gördüklerini ben onlara sorardım. Yüksek bilinç düzeyine ulaşmış kişiler, kitabı henüz okumasalar bile eminim bir fikir yürütebilirlerdi sordugum soru karşısında…

Gelelim bu alıntıların açılımını ve hatta bana göre ötesini anlatan kitabımıza…

Düş Kıran Sarkacı. Kendini geliştirememiş, yaradılış gayesini yitirmiş bir insanın, değişim süreciyle start alıyor. Yaşadığı hayatta var olmasını, bilinçsizliğini, kazanma hırsı ile kapatmaya çalışan bir insan. Sadece kazanma hırsı diyorum çünkü birey olarak da bir eş olarak da baba olarak da toplumda saygın bir yere sahip olmak adına da baskın olma tutumunu, kazanma hırsına, hayatın her evresinde üstün olma içgüdüsüne bağladığım için böyle söylüyorum…

Iyilik ve kötülük olguları hakkında hiç bir düşüncesi olmayan, bilinçsiz, eğitimsiz en önemlisi de sevgisiz bir insanın, bireyken çoğalıp, dokunduğu hayatlar ve onlara olan hayati etkisi kitapta mükemmel şekilde anlatılmış.

Sevgi ve bilinçden yoksun bir insanın, hayatın içinde kendine yer edinmeye calışırken, uğradığı değişim, toplumun katkısı ve bu değişimin, toplumda ve aile içinde yarattığı etkileri anlatan, örnek olarak da Ismail’in hayatını veren psikolojik bir roman okuduğumu düşünüyorum.

Bazı gerçeklerin, bir kez daha ama mükemmel sekilde sunulması, hikayenin sürekliliği, okuyucuyu içine alan bir samimiyet çerçevesinde devam eden satırlar, kitabı baş ucu kitabı yapmaya kâfi bence.

Sevgi, bilinç ve eğitim. Bireylerin fiziksel gelişimi yanında, ruhsal gelişiminin de tamamlanması için gerekli üç olmazsa olmaz.

Yokluklarında,hayatlarin nasıl karardığı hayallerin nasıl yok olduğu, en önemlisi İNSAN denen varlığın, bu yoksunlukla neye dönüştüğü ve toplumun bu dönüşüme gizli etkisi, Düşkıran Sarkacı’nda…

O kadar çok şey söylemek isterim ki sadece şunu belirtmek istiyorum. Mutlaka okunmalı. Ama sıradan bir roman gibi değil satır aralarına kadar, su üstü, su altı… Sayfa sayfa altı çizilerek… Bilinçle

Mutlaka okunmalı.Tavsiyemdir.
Spoiler vermemek adına sadece bir alıntıya yer vermek istiyorum.

**Boşluk kaldırmayan yaşamda yok edilenin yerini, her dönemin adamı olanların doldurması kaçınılmazdı**

H.İhsan Sönmez tebrik ediyorum. Kaleminiz daim olsun…

Çiğdem Bozkurt

Mucizevi kutsal yalanlar satarak dehşet yaratan bir pagan gelenek sözkonusuydu. Toplumun insan olma bilinci düştükçe hurafe satanların yükselmesi ciddi bir inançsızliğın eseriydi.
Akıllı olduğunu düşünen bireylerin insan psikolojisini hafife alarak bir üfürmeyi umut görmelerinin nedeni bilgisizliğin cesarete dönüşmesidir.
Her insanın hayat serüveni birbirinden ilginç, birbirinden
farklıydı. Kiminin kitaplardan öğrendiği,
kiminin cahilliğini örttüğü kadardı. Bazılarının yürüdüğü
yol kadar uzun, bazılarının da sonunu göremediği
uçurum kadar derindi. Kimi sanki bir başkasına eziyet
için dünyaya gelmiş gibi şeytani, kimi kim bilir ne iyilikler
yapmış bir melekti.
Gücünü bilmediğin taşı yerinden oynatmayacaksın.
Ne pahasına olursa olsun düşüncesiyle hayata tutunma
çabası, aşırı hırsla tetiklenince karakterde gedikler
açıyordu. Bu gediği açan sivri ve keskin uç, yeryüzü
ve evreni benliğinin ekseninde döndürme müptezelliğinden
başka bir şey değildi. “Şark kurnazlığı” ya da “Köylü
kurnazlığı“ biçiminde yaygın olarak dillendirilen, kısa zamanda
köşeyi dönme, beş koyup on beş alma, çevreyi etkileme
ve başka insanları da kendine benzetme şeklinde
gelişiyordu. Hedefe giden yolda bütün değerleri yok sayan
çıkarcı düşünme biçimi kişinin kirlenmeye başladığının
ilk belirtisiydi.
Yeryüzünün magmayla ilişkisi ne ise bir annenin içinde büyüyen
canla ilişkisi de o kadar sıcak, o kadar derin ve güçlüydü.
İsmail’in babalık duygusu, anne ile bebeğinin oluşturduğu
o saf iklimde yaşayamayacak kadar içgüdüsel bağı
zayıf bir duyguydu.
Yüzlerce kişiyi önünde diz çöktüren adam bir çocuğun
düşündüğünü açık yüreklilikle söylemesi karşısında
sarsıldı. İtaati kutsal bir gelenek haline getirdiği için itaatsizlik
karşısında kanı beynine sıçradı. Kötülüğün kör
matkabı Burak’ın bilinçaltını delince, lav gibi fışkıran çocuksu
cesaret Hazret’in gururuna dokundu. Bir çocukla,
bir keramet sahibinin söz düellosunda araya giren Muslih,
şahin pençesi elleriyle Burak’ı kavrayarak odadan
dışarı fırlattı.
“Bu çocuğu sen bu hale getirdin!”, ”Seni kapının önüne koyarım!”, ”Benim şerefimle oynuyorsunuz!”, “Kimse beni ayağına çağıramaz!”hakaretleri zehir olup Nevin’in damarlarına aktı,
yediği tokatlar bir adamın zalimlik sembolü oldu. Cehennem
meçhul bir yerde değil İsmail’in avuçları içindeydi. Şiddetin bencil eli anne ve oğlunun hayat ipine düğüm attıkça attı. Gerginlikten uyuşan beyinleri bedenlerine hükmedemedi.
Çoğunluğun gerçek olarak bildiği veya gördüğü çok şey,
bilgi ve duyguyla üstü kazındığında ortaya çıkan bireysel
ve toplumsal düşünce yanılgısıdır. Bu yanılgının nedeni;
akılla hissetme yeteneğinden her geçen gün uzaklaşan
ya da ona çok yaklaşan bilinçsiz insanın, hayatı
çekilmez hale getirmesidir.
Acı geçirmez bir ruhun kanatsız kuşu olmak ne yazık ki son değil bir başlangıçtı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir