İçeriğe geç

Dünyaların Savaşı Kitap Alıntıları – H. G. Wells

H. G. Wells kitaplarından Dünyaların Savaşı kitap alıntıları sizlerle…

Dünyaların Savaşı Kitap Alıntıları

içimde yeşerttiğim o zayıf umudun aslında ne kadar aptalca olduğunu artık anlıyordum.
Bu bir savaş değil Hiçbir zaman da olmadı. Karıncalar bizimle ne kadar savaşabilirlerse, biz de onlarla o kadar savaşabiliriz.
birden kafamda açıklık kazanmaya başlayan bir şeyi sezer gibi oluyor, artık bir efendi değil Marslıların boyunduruğu altına girmiş bir hayvan olduğuma inanmaya başlıyor, artık tahtımızdan indirildiğimiz duygusuna kapılıyorum.
Tuhaf insanlık! Türümüz tamamen yok olmanın ya da ürkütücü bir çürümenin eşiğindeyken, önümüzde korkunç bir ölüm dışında başka bir ihtimal görünmüyorken, biz oturmuş bu iskambillerin bize getireceği şansı gözlüyor ve müthiş bir neşe içinde oynayabiliyorduk.
İçimi bir anda biz insanların pek tecrübe etmediği, fakat zavallı hayvanların yaşadığı bir his kapladı. Kendimi, yuvasına döndüğünde yuvasının olduğu yerde temel kazan bir düzine işçiyle karşılaşan bir tavşan gibi hissediyordum.
. Kaybettik neredeyse,
yabancı diyarlarda dilimizi.
.
Beni o kadar çaresiz bırakmıştı ki, koşarken bir çocuk gibi sessizce ağlıyordum.
Biz neyin nesiyiz ki?
..
.
Evet ölmeliler. Ölmeye razı olmalılar
Yaşayıp ırkı yozlaştırmaları ne de olsa bir çeşit ihanet sayılmalı.
‘’Peki, bu Dünyalarda hayat varsa oralarda kimler yaşıyor?
…Dünya’nın Efendileri biz miyiz, yoksa onlar mı ?…
Ve her şey nasıl olur da insan için yaratılmış olabilir ?’’
İçimi bir anda biz insanların pek tecrübe etmediği, fakat zavallı hayvanların yaşadığı bir his kapladı. Kendimi, yuvasına döndüğünde yuvasının olduğu yerde temel kazan bir düzine işçiyle karşılaşan bir tavşan gibi hissediyordum.
Artık zaman geçtikçe artan uyumsuzluğumuz bir çatışmaya dönüşmüştü.
Ancak kendisi, onursuz, korkak, kalbi nefret dolu, Tanrı’yla, insanlarla, kendisiyle dahi karşı karşıya kalmaktan korkan zayıf yaratıklardan biriydi sadece.
Bir ruh halinden öbürüne geçişimde en küçük bir akla yatkınlık yoktu.
Arada sırada sanki kendimden ve dünyadan ayrılıyormuşum da her şeyi dışarıdan, anlaşılmayacak derecede uzaktan, zamanın ve mekanın da dışından baskının ve her şeyin dramından uzakta izlediğimi hissederim.
Kaderimiz hızla değişirken, insanların daha önce yaptıkları gibi önemsiz şeyler hakkında kaygılanmaya devam etmesi bana, şimdiki aklımla oldukça tuhaf geliyor.
“..Bazı zamanlar kendimden ve çevremdeki dünyadan sıyrıldığıma dair tuhaf bir his duyuyorum; her şeyi dışarıdan, düşünülemeyecek kadar uzak bir yerden, zamanın ve mekanın dışından, her şeyin geriliminden ve trajedisinden uzakta seyreder gibi oluyorum..”
” Ölüm! diye bağırdım. Ölüm yaklaşıyor! Ölüm!
Nasıl ki biz maymunlarave lemurlara uzaylılarmış gibi bakıyoruz, onlar da bu dünyada yaşayan insanlara aynı şekilde bakıyor olmalılar.
On dukuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, kimse insanların kendilerinden daha akıllı ama yine onlar gibi ölümlü varlıklar tarafından şevkle ve yakından izlendiğini düşünmezdi. Tıpkı insanların, çeşitli merakları uğruna su damlasının içinde toplanan ve çoğalan ölümlü varlıkları mikroskopla incelemeleri gibi onlar da insanları inceleyip üzerinde çalıştılar.
İnsan beyni olan bir yaratıktır; eğer yaşayacaksa fiziksel gücüyle değil, zekâsıyla yaşayacaktır. Öyle ki, insanın salt ‘hayvansı’ yanı gelişiminin sonunda baskılanmaktadır ve baskılanmalıdır da.
Evren düzeni son bulmadığı sürece insanın gelecekte daha başka değişimlere uğrayacağı ve en sonunda insan olmaktan çıkıp başka biçimde bir canlı varlığa dönüşeceği açıktır.
Yeniden bir amaç edinmiş olmak beni mutlu etmişti.
İşe yaramazlar, başkalarının sırtından geçinenler ölmeli. Evet, ölmeliler. Ölmeye razı olmalılar. Yaşayıp ırkı yozlaştırmaları ne de olsa bir çeşit ihanet sayılmalı.
İnsanlığın yolun sonuna gelmiş olmasından memnun değil misin? Ben memnunum. Dize geldik, yenik düştük.
Öngörememiştim; oysa suç öngörmene karşın yapmaktır.
O doludizgin gelen kader hemen başımızın üstündeyken, insanların küçük işlerinin peşinde koşuşturmaları şimdi beni inanılmaz derecede hayrete sürüklüyor.
Nicedir beslediğim o belli belirsiz umudun ne kadar aptalca olduğunu şimdi fark ediyorum
Bazı zamanlar kendimden ve çevremdeki dünyadan sıyrıldığıma dair tuhaf bir his duyuyorum; her şeyi dışarıdan, düşünülemeyecek kadar uzak bir yerden, zamanın ve mekânın dışından, her şeyin geriliminden ve trajedisinden uzakta seyreder gibi oluyorum.
Artık o görünmemeye çalışarak etrafı kollayıp duran, kaçıp gizlenen o hayvanlardan bir farkımız kalmamıştı; insanoğlunun korkulu imparatorluğu son bulmuştu.
Gerçeklerle yüzleşmeyi göze alabildiğimde, içinde bulunduğumuz durum ne kadar feci olursa olsun henüz tümüyle umutsuzluğa kapılmamız için hiçbir neden olmadığının ayırdına varır gibi oldum.
Ama pek çok zorluk çekmiş, sonuçta hayatı dibine kadar yaşamış olanlar daha hoşgörülü olacaklardır.
Kurtulmayı başaran da düşünmeyi bırakmayan adamdır.
Kendine hakim olmalısın. Hâlâ umut var.
Umut!
Evet. Çok umut var – tüm bu yıkıma karşın!
İnsan evladı hiç bir zaman boşuna yaşamamış ve boşuna ölmemişti.
Akılsızca bir şey yaptılar. Tehlikeli olmadıklarını söylemiyorum, çünkü dehşete kapılarak deliye döndüler. Belki de dünyada canlı varlıklarla karşılaşacaklarını beklemiyorlardı – hele akıllı canlı varlıklarla karşılaşmayı hiç beklemiyorlar – dı. İşler hepten kötüleşirse o çukura bir bomba atarız, hepsini gebertiriz.
Mars dünyamızın en fazla dörtte biri kadar olan yüzeysel alanıyla dünyamızdan daha yaşlı ve Güneş’e daha uzak olduğuna göre, bu gezegenin yalnızca hayatın başlangıcına daha uzak değil, aynı zamanda hayatın sonuna daha yakın olması gerektiği de genellikle anlaşılmamıştır.
Peki, bu Dünyalarda hayat varsa oralarda kimler yaşıyor? Dünya’nın Efendileri biz miyiz, yoksa onlar mı? Ve her şey nasıl olur da insan için yaratılmış olabilir?
“Üstelik ölüm sanıldığı kadar korkunç bir şey değil; ölümü ürkünç kılan, ondan korkulması.”
İnsan evladı hiç bir zaman boşuna yaşamamış ve boşuna ölmemişti.
İnsan aklı ne tuhaf!
İnsanlar, büyük bir rahatlıkla, maddeye hükmetmelerinin verdiği güvenin dinginliğiyle bu dünyada küçük işlerinin peşinde bir oraya bir buraya gidip geliyorlardı. Olasıdır ki, mikroskop altındaki tekhücreliler de aynı şeyi yapıyorlardır.
Emperyalizmin dünya devletleri kısa bir süre sonra amansız bir kapışmaya tutuşacaklar, uygarlığın onca gelişmesine karşın birbirlerini boğazlayacaklar, dünyayı Marslılar değil büyük devletlerin orduları istila edecekti.
Milyarlarca ölü karşılığında insan bu dünyada varolma hakkını satın almıştı, kim gelirse gelsin bu dünya onundu
Ve kurtulmayı başaran da düşünmeyi bırakmayan adamdır.
Hala belli belirsiz de olsa bir ümit besliyordum, aslında bu benim için yaşam boyu süren bir alışkanlıktı.
Bazen kendimden ve etrafımdaki dünyadan sıyrıldığım garip bir histen mustarip olurdum ; sanki hepsini dışarıdan , tasavvur edilemeyecek kadar uzak bir yerlerden , zamandan , mekandan , tüm bunların baskı ve trajedisinden soyutlanmış bir yerden izliyormuşum gibi gelirdi.
insanlığın duygusallığının temel dayanaklarından yoksun kalan beynin elbette sadece bencil bir akıllı varlığa dönüşmesi muhtemeldir.
Bu bir savaş değil, dedi topçu eri. Hiçbir zaman savaş olmadı, insanlarla karıncalar arasında savaş olabilirmiş gibi.
Aklına mukayet olmalısın. Halâ umut var.
Üstelik, ölmek o kadar korkunç bir şey değil ki; ölümü bu kadar korkunç yapan, korkaklar.
Yaşamın karanlık ve korkunç yanlarına hiç karşılaşmamış olanlar, neyin doğru olduğunu herkes kadar bilseler de, eziyet çekmiş insanların neler yaşamış olabileceklerini bilmezler.
Kendine hakim olmasın. Hâlâ umut var.
Umut
Evet, çok umut var -tüm bu yıkıma karşın!
Bazı zamanlar kendimden ve çevremdeki dünyadan sıyrıldığıma dair tuhaf bir his duyuyorum; her şeyi dışarıdan, düşünülemeyecek kadar uzak bir yerden, zamanın ve mekanın dışından, her şeyin geriliminden ve trajedisinden uzakta seyreder gibi oluyorum.
O doludizgin gelen kader hemen başımızın üstündeyken, insanların küçük işlerinin peşinde koşuşturmaları şimdi beni inanılmaz derecede hayrete sürüklüyor.
hem önünde sonunda ölecek değil miyiz – ölümse ölüm. Düşünmekten vazgeçmeyen insan her işin üstesinden gelir.
Ama öngörememiştim; oysa suç öngörmene karşın yapmaktır.
Hayatın karanlık ve korkunç yanlarından yakayı sıyırmış olanlar benim gaddarlığımı, bu son faciamız karşısındaki öfke krizlerimi kolaylıkla suçlayacaklardır;
Korkudan aklın başından gitmiş senin. Bir felaket karşısında yıkılıp gidecekse din ne işe yarar? Bir düşün bakalım, depremler ve seller, savaşlar ve yanardağlar bugüne kadar ne işler açtı insanların başına. Tanrı’nın Weybridge’i bütün bunlardan bağışık kıldığını mı sanıyorsun?.. Tanrı sigortacı mı be adam!
Soğukkanlılığını yitirmemelisin. Hâlâ umut var.
Arkamı döndükten sonra bir daha geriye bakmayı göze alamadım.
Kaderimiz hızla tepemize çökerken insanların her zamanki gibi gündelik işleriyle uğraşmaları şimdi bana akıl almaz ölçüde şaşırtıcı geliyor.
Çünkü insanlar boş yere yaşamadıkları gibi boş yere de ölmüyorlardı.
.. Belli belirsiz bir umut taşıyordum; aslına bakılırsa, hayatım boyunca iyimser bir ruh hali içinde olmuştum.
Er ya da geç öleceğiz ve her ölüm aynıdır. Ve sadece düşünebilen kurtulur.
Tüm bu çevremizdeki evlerde yaşayanların, hatta aşağı tarafta yaşayan lanet memurların hiçbir faydası yok. Onurlu hayalleri ve arzuları olmayan ruhsuz insanlar hepsi. Onurlu bir hayali, bir arzusu olmayan insan neden yaşar? Tanrım! Bu korkaklık değil de nedir?
İnsanoğlu ne kadar garip! İnsan ırkı yok olmak üzereyken ve bizi korkunç bir ölüm bekliyorken, biz oturmuş bu kâğıtlardan gelecek bir şansı kovalıyor ve neşe içinde oyun oynuyorduk.
‘Belki de olağan yaradılışta bir adam değilim. Yaşayıp duyumsadıklarım ne kadar alışıldık, bilmiyorum. Kimi zaman kendimden ve çevremden çok tuhaf bir biçimde kopuyorum.’
Kaderimiz hızla tepemize çökerken insanların her zamanki gibi gündelik işleriyle uğraşmaları şimdi bana akıl almaz ölçüde şaşırtıcı geliyor.
İnsanlığın akli yönü şimdiden yaşamın varolabilmek için sürekli bir mücadele olduğunu kabul etmiştir
Medeniyet çöküyordu ve bu insanoğlunun sonunun başlangıcıydı.
Bu bir savaş değil. dedi asker. Savaş olamaz. İnsanlarla karıncalar arasında bir savaş olabilir mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir