İçeriğe geç

Dünya Şiir Antolojisi 2 Kitap Alıntıları – Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu kitaplarından Dünya Şiir Antolojisi 2 kitap alıntıları sizlerle…

Dünya Şiir Antolojisi 2 Kitap Alıntıları

Werther’in Charlotte’a öylesine sevgisi vardı ki
Sözle anlatılamazdı bu:
İlk kez karşılaşmaları nasıl oldu bilir misiniz?
Kız ekmek ve tereyağı kesiyordu.

Charlotte evli bir hanımcıktı
Werther sapına kadar dürüst erkek;
Okyanus adalarının bütün zenginliği karşılık olsa
Hiçbir şey yapamazdı onu incitecek.

Bu yüzden iç geçirip ofladı pufladı durdu
Kaynadı köpüklendi içindeki arzular
Ta aptal beyni patlayıp
Dertsiz kalıncaya kadar

Charlotte ise görünce onun cesedini
Önüne geldiğinde konup da bir sedyeye
Hanım hanımcıklara yakışacağı gibi
Devam etti ekmekle tereyağı kesmeye.
Türkçesi: Bilge Umar

Yorgun düştü şiirler sözcüklerden
kendi dalgalarından
yorgun düşen denizler gibi.
Ruhlarda bıraksam da anılarımı
Bilmeyeceğim öldükten sonra
Beni anımsadıklarını.

Ne çıkar dünya bilgeliğini içmiş olsam
Daha az bilge olacağım öldükten sonra
Yoldaki bir toprak parçasından.

Işırken şiir
yalımlar saçar her yana
ağrıdan.
Olgunlaşırken şiir
tutuşturur kişiyi baştan başa
ansızın.
Ve uçarı günlerin fırtınalı karnavalı
dağıtacak sayfalarını kitaplarımın.
Sözlerimin kurumuş yaprakları mı
durduracak seni
çırpınan soluğuyla.
Bırak hiç değilse
son bir sevgi dalgası sereyim
beni bırakıp giden adımlarının altına.
Kumral çocukluk! Çoktandır yoksun artık!
Yaşlılıksa ulaşılmayacak kadar uzak!
Dizlerine kadar kan içinde duruyor şair Söylediği her türküyü son türkü sayarak
Zorbalığın olduğu yerde
her şey zincirin bir halkası,
veba gibi dört yandan sarar seni,
olursun sen de zorbalığın ta kendisi.
Yalnızlık!
Sancılı bir taş, gömülür gider
dipsiz bir geçitte,
müziksiz bir tek harfle.
Yalnızlık çınlamaz asla.
Değdi mi elim hiç saçına?
Dokundu mu hiç yumuşak tenine parmaklarım?

Hep bir kış ayazı girdi aramıza,
Bir yaz sisi çöktü, öyle değil mi?

Kimsenin göremeyeceği bir hiç olmak istiyorum.
Biz baş eğmekte devam edersek,
kederli çocuklar da yaşamakta devam eder,
doğduğuna kimbilir
ne kadar pişman olacağını
henüz bilmeyen.
Dünyanın bütün gözyaşlarında
yüzüme bakmaya geldim
Ve bir damla cıva, bir damla ağıt,
bir damlacık olsun
kendi ağıtlarımdan katmaya
gelecek olanların beni görebilecekleri, kendilerini tanıyabilecekleri o uçsuz bucaksız aynaya.
Yeniden duymak için geldim şu atalar sözünü karanlıklarda:
Alın terinle kazanacaksın ekmeğini
ve ışık acısındadır gözlerinin.
Kaynağıdır gözler ışığın ve gözyaşlarının.
Bir düşünüdür üzgünlüğüm, bir düştür,
Yarının fırtınası alıp götürecek:
Uyanmaz güngünden daha dinç
Görünüşten öte salt doğru olana:
Ya da yatağının çevresindeki granit gerçeklere
Yoksulluğun kahrıyla umutsuz, çirkin
Gerçeğe ki bir belirtisidir
Yakında öleceğinin.
Bir zambak görüyorum senin alnında açmış,
Istırap nemi ile humma çiği taşıyan,
Ve solan bir gül yanağının üstünde
Son demini yaşayan.
YAN YANA İKİ ÜLKE GİBİYİZ SENİNLE
Yan yana iki ülke gibiyiz seninle,
ayın önünden geçen bulut
önce seni karanlıkta bırakır sonra beni
senden bana eser, yerine göre,
yerine göre benden sana
şakaklarımızı serinleten rüzgâr.

Kemal Özer

çok ve apansız ağlamak istiyorum
göstermeden içimden.
yalancı dudaklar, susun!
kesin sesinizi, yalancı peygamberler!
derken sessizlik yitip gitmiş kuyuların ferahlığını getirir sana.
Seni bir yaz gününe betzetmek mi, ne gezer?
Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın.
Sevmek,
Duyunca bu kelimeyi insan
bir şeyler kıpındanır içinde
usulca
ağırdan.
Üzerinde ne sevda yazılıdır
ne ekmek
Ölüm boş bir sayfadır
Bıktım artık bir heykel olmaktan
Kimsenin göremeyeceği bir hiç olmak istiyorum
Bakıyorum gözlerinin içine yine yine
Okuyorum gözlerinde
Oldum olası bildiğim masalları
Herkes türkü söylemeye koyulur aydınlık zirvede
Ah sevda
Karıştı rüzgâra
“Sonunda anladım. dedi,
“insana hayat zindan.”
Duyulmuyor bir tek dalga bile
Issız deniz kıyısında
Uyumuş sanki deniz
Yeryüzünün kucağında
Dilerim bir kez olsun açınca gözlerimi
önümde uçsuz bucaksız bir gök uzansın
kendiliğinden akıversin mavi mavi
hiç lekesiz
Ürküntüyle dolaşmayalım yeryüzünü
varsın ortak olsunlar gizlerimize
deniz kıyıları, ırmak kıvrımları
rastlansal bir gözyaşı, rastlansal bir gülüşle.
Ve şimdi, yaşamın bilinciyle dopdolu
Bilemeyeceğim öldükten sonra
Bir zaman yaşamış olduğumu
Unutulmuş odaların kuytuluğu gizlidir bizde
Kentler uyur, yaşar yağmurlu bir karanlık
Ve ölmüşlerimizin sevgili yüzleri.
Artık o kadar az bir şey kaldı ki
Göze görünen benliğin
Görünür benliğinden.
Kimi kez öyle sertleşiyor ki gönül,
Zedelenmiyor hiçbir şeyle.
Uzaktasın şimdi uzaktasın sen
Aramızda aşılmaz enginler.
Kolay değil sana ulaşmam
Ölümse dört adım ötede bekler.
Gün gelir, yürekte hüzün de söner artık ;
Ne mutluluğun, ne acıların olduğu bir yerde
Düşler de anımsayışlar da silinir gitgide
Kalır sadece, her şeyi bağışlatan bir uzaklık
Dilerim bir kez olsun açınca gözlerimi
önümde uçsuz bucaksız bir gök uzansın
kendiliğinden akıversin mavi mavi
hiç lekesiz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir