İçeriğe geç

Dünya Okulu Kitap Alıntıları – Salman Khan

Salman Khan kitaplarından Dünya Okulu kitap alıntıları sizlerle…

Dünya Okulu Kitap Alıntıları

Sonuçta işimden ayrılmadım, paramı biriktirdim ve ayrılmamı sağlayacak kadar maddi gücümün olacağı o zamanın gelmesini beklemeye başladım.
Herhangi bir profesyonel kariyer için üniversite derecesinin önkoşul olması fikri, yalnızca 100 yıl kadar geriye gidiyor. Toplumun verimli bir üyesi olabilmek için herkesin üniversiteye gitmesi gerektiği düşüncesiyse yalnızca 30-40 yıllık.
Eğitimin sorumluluğunu üstlenmek eğitimin ta kendisi; öğrenme sorumluğunu üstlenmek zaten öğrenmek demek. Öğrenci açısından bakıldığında, ancak sorumluluk alındığında gerçek öğrenme mümkün olabilir; tam öğrenme dinamikleri hakkında yapılan araştırmalar bunu açıkça gösteriyor.
Bütün eğitim hayatı boyunca öğrenci, pasif olmayı – düzgün oturmayı, bilgiyi alıp papağan gibi tekrarlamayı – öğrenmiş. Şimdi tümüyle etkin olması, zorlandığı yerleri kendi teşhis etmesi ve aktif bir biçimde bunların çözümlenmesini sağlaması isteniyor. Tam tersini yapmaya koşullandırlımış bir öğrenciden çok şey istemek demek bu.
Eğitim neden bir noktada duruyordu? Neden ömür boyu sürmüyordu? Resmi eğitimde 12 ya da 16 ya da 20 yıl geçirerek öğrenime bu kadar yatırım yaptıktan sonra, tam anlamıyla yetişkin olduğumuzda musluğu kapatıvermek keyfi ve hatta biraz trajik gelmiyor mu?
İster 8, ister 80 yaşında olsun, her öğrenci için her yeni video kişisel bir keşif olacaktı. Bir sonraki problem ve alıştırma seti, herkesin kendi temposu içinde ele alabileceği bir sınama olacaktı yavaş ilerlediği için kimse utanmayacak, etiketlenmeyecek, sınıfın ilerlemesi gerektiğinin duyurulduğu o korkulu an gelmeyecekti. Video arşivi asla yok olmayacaktı; öğrenciler gerek duydukları kadar yeniden izleyebilecek, bilgilerini
tazeleyebilecekti. Ve hata yapmaya izin verilecekti! İnsanın, omzundan bakan bir öğretmeni hayal kırıklığına uğratma,
bir sınıf dolusu arkadaşın önünde aptal görünme korkusu olmayacaktı.
Çok harcıyoruz ama akıllıca harcamıyoruz. Daha fazla harcama konusunda saplantılıyız çünkü daha iyi nasıl harcanır konusunda bir vizyonumuz ya da fikir birliğimiz yok.
Bugünün dünyasının yaratıcı, meraklı, kendi kendini yönlendirebilen, ömrü boyunca yeni şeyler öğrenebilecek, yeni fikirler bulup bunları uygulayabilecek bir işgücüne ihtiyacı var.
İnsanlar farklı hızlarda öğrenir. Bazıları, sezgi patlamalarıyla hızlı bir biçimde öğrenir;bazılarıysa konuyu yavaş yavaş, uğraşa uğraşa kavrar. Hızlı demek her zaman daha zeki demek değildir, yavaş demek de kesinlikle daha aptal anlamına gelmez. Dahası, hemen anlamak ile derinlemesine kavramak aynı şey değildir. Yarışın sonunda kaplumbağa tavşandan daha fazla -daha yararlı ve kalıcı- bilgiye sahip olabilir.
Daha fazla harcama konusunda saplantılıyız çünkü daha iyi nasıl harcanır konusunda bir vizyonumuz yok.
.. hemen anlamak ile derinlemesine kavramak aynı şey değildir. Yarışın sonunda kaplumbağa tavşandan daha fazla – daha yararlı ve kalıcı – bilgiye sahip olabilir.
Hayatın kendisi bir okuldur denir. Eğer bu doğruysa, dünyamız küçüldükçe ve insanlar birbirleriyle giderek ayrılmaz biçimde bağlandıkça, dünyanın kendisi de dev ve her şeyi içeren bir okula benzemeye başlıyor demektir. Gençler var, yaşlılar var, belli bir konuda eğitimlerini az ya da çok ilerletmiş olanlar var. Hepimiz her an hem öğrenci hem de öğretmeniz; çalışarak öğreniyoruz ama aynı zamanda başkalarına yardım ederek, paylaşarak ve bildiklerimizi anlatarak da öğreniyoruz.
önemli olan onlara ne öğrettiğimiz değil, kendi kendilerine öğrenmeyi nasıl öğrenebilecekleri.
Belki de -öğretmenin yönetici değil rehber olduğu, öğrencinin kendi kendini yönlendirdiği öğrenim- herkes için daha uygundur.
Bir çocuğu kendi öğreniminizle sınırlamayın çünkü o başka bir devirde doğdu.
Bugünün gençlerinin bundan on ya da yirmi yıl sonra neler bilmesi gerektiğini kesin olarak tahmin edemeyeceğimize göre, önemli olan onlara ne öğrettiğimiz değil, kendi kendilerine öğrenmeyi nasıl öğrenecekleri.
Nadia ‘nın ve çoğu insanın matematiği anlayabileceğini kesinlikle inanıyordum. Ezberlemesini, kategorize etmesini istemiyordum. Matematiğin kavramsal temelini anlarsa, bir fikirden diğerine akışı kavrarsa, geri kalan her şeyin çok kolay olacağına emindim.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
-Neyin hayalini kuruyorsunuz?
-Hayal kurmuyoruz. Karşılığında bir ödül yok, biz de uğraşmıyoruz.
Normal, alıştığınız şeydir.
Mükemmel bir biçimde idare edilen geleneksel sınıf örneğini gözünüzde canlandırın. Sıralar bir satranç tahtasının üstüne yerleştirilmiş gibi düzenli. Öğrenciler defterlerini aynı açıda kullanıyor, kalemleri bir orkestranın keman bölümünün yayları gibi aynı anda hareket ediyor. Bütün gözler sınıfın ön tarafındaki öğretmenin üzerinde. Sessizlik hâkim, tek duyulan ses öğretmenin elindeki tebeşirin tahtaya sürtünmesi. Bu çok ağırbaşlı ve uygun bir atmosfer
tek başarısızlık pes etmek.
Ister 20 ister 80 yaşında olsun, öğrenmeyi bırakan kişi yaşlıdır. Öğrenmeyi sürdürense daima genç kalır. Hayattaki en önemli şey; kafanızın genç kalmasını sağlamaktır.
Sağlam karakter, tamamen bireyselliğe bağlıdır. Çevresindekilerle ortaklaşa yaşadığı dışında hiçbir varoluşu olmayan insan, ancak vasat bir varoluşa sahip olabilir.
Düşünceye dayanmayan bilgi emek kaybıdır, bilgiye dayanmayan düşünceyse tehlikelidir.
Sanat, gereksiz olanın ayıklanmasıdır.
Karakter, tavırlar, stil, her şey için, mükemmelliğin en üst düzeyi yalınlıktır.
Bir çocuğu kendi öğreniminizle sınırlamayın çünkü o başka bir devirde doğdu.
Bütün oyun ve öğrenmeyi çocukluğa,bütün çalışmayı orta yaşa,bütün pişmanlıkları da yaşlılığa koymak son derece yanlıştır ve acımasızca bir keyifliliktir.
Margaret Mead
Eski öğretme yöntemi ile yenisi arasında bir çatlak var ve dünyanın her yerinde çocuklar her gün bu çatlaktan aşağı düşüyor.
Bir bölgede ortaya çıkan -mali kriz, siyasal devrim, elektronik ya da biyolojik yeni bir virüs- hızla her yerin sorunu haline geliyor. Eğitimin yetersizliği ve ona paralel yoksulluk, umutsuzluk ve huzursuzluk bu nedenle yerel değil küresel sorunlar.
Belki de androgoji -öğretmenin yönetici değil rehber olduğu, öğrencinin kendi kendini yönlendirdiği öğrenim- ‘herkes’ için daha uygundur.
Eski öğretme yöntemi ile yenisi arasında bir çatlak var ve dünyanın her yerinde çocuklar her gün bu çatlaktan aşağı düşüyor.
Bütün bu farklılıklar varken, öğretme ve öğrenmenin ağırlıklı kısmı bir sınıfın sınırları içinde gerçekleşsin ve ders zillerinin kişisellikten uzak ritmine uysun diye neden ısrar ediyoruz?
?
Ben de eğitime para harcamanın iyi bir şey olduğunu düşünüyorum; özellikle de askeri ihaleler, tarım sübvansiyonları, hiçbir yere gitmeyen köprüler vs için ziyan edilen devasa miktarlar göz önünde bulundurulduğunda.
Prusya, sınıf modelimizin icat edildiği yerdir. Burada istenen bağımsız düşünen bireyler üretmek değil, ebeveynlerin, öğretmenlerin, kilisenin ve son olarak da kralın otoritesine boyun eğmenin değerini öğrenecek, sadık ve güdülebilir vatandaşlar üretmekti.
“ Normal, alıştığımız şeydir.”
Ama yine de asıl mesele, sonraki kuşaklar içinde dünyanın güçlü, üretken, tatmin olmuş, potansiyelini tam anlamıyla kullanan ve gerçek demokrasinin sorumluluklarını anlamlı bir biçimde üstlenebilen bir nüfusun olup olmayacağı.
insanlar önceden ne kadar korkunç bir yoksunluk içindeyse yaşayacakları iyileşme de o kadar devrimsel oluyor.
Bugünün gençlerinin bundan 10 yada 20 yıl sonra neler bilmesi gerektiğini kesin olarak tahmin edemeyeceğimize göre, önemli olan onlara ne öğrettiğimiz değil, kendi kendilerine öğrenmeyi nasıl öğrenecekleri.
Bütün oyun ve öğrenmeyi çocukluğa, bütün çalışmayı orta yaşa, bütün pişmanlıkları da yaşlılığa koymak son derece yanlıştır ve acımasızca bir keyfiliktir.
(Margaret Mead)
Hem öğrencilerin sınavlar aracılığı ile dünyaya ne kanıtlamaları gerektiğine hem de öğrencilerin gerçek dünyada aslında ne bilmeleri gerektiğine odaklanın.
teknolojiyi değiştirip öğrenme yöntemini aynı tutarsanız kötü uygulamaya iyi para harcıyorsunuz demektir.
Konular birbirlerinin içinden doğar; bir konunun zirve noktası bir diğerinin başlangıcıdır.
İnsanlar farklı hızlarda öğrenir. Bazıları, sezgi patlamalarıyla hızlı bir biçimde öğrenir; bazılarıysa konuyu yavaş yavaş, uğraşa uğraşa kavrar. Hızlı demek her zaman daha zeki demek değildir, yavaş demek de kesinlikle daha aptal anlamına gelmez.
Harper’s dergisinin Eylül 2003 sayısında yazan John Taylor Gatto bizi şöyle uyarıyor : ‘Uyanın ve okullarımızın gerçek yüzünü görün : Okullar , genç zihinlerin kullanıldığı birer deney laboratuvarı , şirket toplumunun istediği alışkanlık ve tutumları işleyen birer merkez Okullar çocukları şirket elemanı ve tüketici olmak üzere yetiştiriyor.’
Okul ile Devleti Ayırmak : Amerikan Aileleri Özgürleştirmenin Yolları adlı kitabın yazarı Sheldon Richman şöyle diyor : ‘Devletin evrensel eğitim sunmak gibi görünüşte iyi niyetli çabası , aslında bütün çocukları ağına düşürmek gibi alçakça bir girişim oldu.’
Gatto’ya göre aynı şekilde , bizim kutsal ‘ders saati’ kavramı da ‘sonu gelmez kesintilerle öğrencilerin kendi kendilerine öğrenmelerini öğrenmeye motive etmelerini engellemek ‘ için uygulamaya konmuştu.Öğrenciler , öngörülen müfredatın ötesine geçmemeli , kendi aralarında aykırı ve tehlikeli olabilecek düşünceler tartışacak zaman bulamamalıydı ; zil çalınca tek yapabilecekleri şey konuşmalarını ya da daha derinlemesine sorgulamayı kesmek ve onaylanmamış eğitimin bir sonraki bölümüne geçmekti.Bu sistemde düzenin meraktan üstün olması istenmişti ; tasnif , kişisel inisiyatiften önce geliyordu.
New York Eyaleti Yılın Öğretmeni seçilmiş olan John Taylor Gatto şöyle diyor : ‘Bütün sistem , ilk elden bilgiden koparılmanın ve öğretmenlerin sunduğu soyut bilginin bölünmesinin , uslu öğrenciler ve boyun eğen mezunlar yaratacağı fikrine dayanıyordu.’Bütün fikirlerin ‘konu’lara bölünmesi kazara olmadı.Konular ezberle öğrenilebilirdi ama büyük fikirleri öğrenmek için özgür ve ketlenmemiş düşünce gerekirdi.
‘ Bir insanı etkilemek istiyorsaniz’ demişti , ‘onunla yalnızca konuşmaktan fazlasını yapmanız gerekir ; onu biçimlendirmeniz gerekir , öyle bir biçimlendirmelisiniz ki , istemesini istediğiniz şeyler dışında hiçbir şey isteyemesin.’ (Johann Gottlieb Fichte)
Favorileri , silindir şapkaları , kaz adım yürüyen askerleriyle Prusya , sınıf modelimizin icat edildiği yerdir.Zorunlu ve vergilerle karşılanan kamusal eğitim hem siyasi hem de pedagojik bir araç olarak görülmüştü ve bunun için özür filan da dilenmemişti.Burada istenen bağımsız düşünen bireyler üretmek değil , ebeveylerin , öğretmenleri , Kilise’nin ve son olarak da kralın otoritesine boyun eğmenin değerini öğrenecek , sadık ve güdülebilir vatandaşlar üretmektir.
Öğretmenler bilgi aktarabilir.Yardımcı olabilir , ilham verebilirler ; bunlar da önemli ve güzel şeyler.Ama günün sonunda işin doğrusu şu : Biz kendimizi eğitiyoruz.
Değişim zordu,değişim korkutucuydu. Eski yöntemler gayet güzel işliyordu değil mi? Ders vermenin ve geleneksel ders kitaplarının rahatını bırakmak için açık ve acil bir neden yoksa, neden uğraşsınlardı ki?
Eğitim uzayda meydana gelmiyor, öğretmenin dudakları ile öğrencinin kulakları arasındaki boşlukta da meydana gelmiyor; her birimizin beyninde meydana geliyor.
çocuklara öğretilen şeyler ile aslında öğrenmeleri gereken şeyler arasındaki boşluk her gün -her ders- büyüyor.
Bir çocuğu kendi öğreniminizle sınırlamayın çünkü o başka bir devirde doğdu.
(Tagore)
Sağlam karakter, tamamen bireyselliğe bağlıdır. Çevresindekilerle ortaklaşa yaşadığı dışında hiçbir varoluşu olmayan insan, ancak vasat bir varoluşa sahip olabilir.
Eğitim uzayda meydana gelmiyor, öğretmenin dudakları öğrencilerin kulakları arasındaki boşlukta da meydana gelmiyor; her birimizin beyninde meydana geliyor.
Bilgi, karanlıktan ışık yaratıyordu
Bir çocuğu kendi öğreniminizle sınırlamayın çünkü o başka bir devirde doğdu.
Bazı insanlar sabah kalktıklarında zehir gibi olur. Bazıları gece daha iyi öğrenir. Kimisi odaklanabilmek için sessiz bir eve ihtiyaç duyar; bir başkasıysa müzik çalarken ya da bir kafenin beyaz gürültüsü içinde kafasını daha iyi toplar.
Bütün bu farklılıklar varken, öğretme ve öğrenmenin ağırlıklı kısmı bir sınıfın sınırları içinde gerçekleşsin ve ders zillerinin kişisellikten uzak ritmine uysun diye neden ısrar ediyoruz?
Eski öğretme yöntemi ile yenisi arasında sistemde bir çatlak var ve dünyanın her yerinde çocuklar her gün bu çatlaktan aşağı düşüyor.
Çocuklarımıza yardım etmenin daha iyi yolu, bütün çocuklara yardım etmek.
Kendi çocuklarımız iyi eğitim aldığı sürece, bir sokak ötedeki, bir ülke ya da bir kıta ötedeki çocuklarla ilgilenmiyoruz.
Her şeyin olduğu gibi kalmasına izin veremeyiz. Hiçbir şey yapmamanın bedeli kabul edilemeyecek kadar yüksek, bu bedel de dolar ya da euro ya da rupi cinsinden değil, insanların geleceği cinsinden ölçülüyor.
Bu yüzden hayalini kurduğum okul da hatalara izin veren, yan yollara sapmayı cesaretlendiren, büyük düşünmenin bir süreç olarak- sonuç ne olursa olsun – el üstünde tutulduğu bir yer olacak. Bu çocukları daha yaratıcı yapmak İçin sihirli bir formül değil; her birimizin içindeki yaratıcılığa ışık, yer ve zaman sağlamanın bir yolu sadece; bu yaratıcılık da , içimizden bir kaç gizemli insanda dünyayı değiştirmelerini sağlayacak deha düzeyine çıkıyor.
Bugünün gençlerinin bundan on ya da yirmi yıl sonra neler bilmesi gerektiğini kesin olarak tahmin edemeyeceğimize göre, önemli olan onlara ne öğrettiğimiz değil, kendi kendilerine öğrenmeyi nasıl öğrenecekleri.
Konular ezberle öğrenebilirsin ama büyük fikirleri öğrenmek için Özgür ve ketlenmemiş düşünce gerekirdi.
Hem beceri hem de bilgelik öğretecek, ya sa daha iyisi, beceri aracılığıyla bilgelik öğretecek bir okul tasarlamak neden bu kadar zor olsun ? Bugün karşı karşıya olduğumuz güçlük ve fırsat da burada yatıyor.
“Uçmanın bir sanatı, daha doğrusu bir numarası var. Numara şu, kendini yere fırlatmayı ve ıska geçmeyi öğrenmen lazım. Güzel bir gün seçip dene “
Sınavların amacının etiketlemek ya da küçük düşürmek olmadığını, tam tersine becerilerinizin ince ayarının yapılmasını sağlamak olduğunu anlatmak gerek. Eksikliklerinizi saptadığınızda bunun salak olduğunuz anlamına gelmediğini, üzerinde çalışmanız gereken bir şeyler olduğunu gösterdiğini anlatmak gerek. Öğretmenin önceliği, bu zayıf noktaları güçlendirmenizi sağlamak ve daha da fazla sorun yaşayacağınız bir sonraki konuya yapay bir şekilde sizi itmemek.
Elbette çocukların temel matematik ve fen bilgilerine sahip olması gerekir; dilin nasıl işlediğini bilmeliler ki, etkili ve incelikli bir biçimde iletişim kurabilsinler; tarih ve siyasetle ilgili bir farkındalıkları olmalı ki, dünyada kendilerini yabancı hissetmesinler; sanatla da tanışıkları olmalı ki, insanın güzele olan tutkusunu anlayabilsinler. Ancak bu temellerin ötesinde eğitimin asıl önemli görevi, çocuklara nasıl öğreneceklerini öğretmek. Onları öğrenmek istemeye yöneltmek. Merakı beslemek, hayret duygusunu cesaretlendirmek, bugün sormayı bile bilmediğimiz pek çok sorunun yanıtlarını bulmak için ellerinde araçların olacağına dair onlara güven aşılamak.
Neden öğrendiğimizi bilirsek ve bu neden, bizim algıladığımız biçimiyle ihtiyaçlarımızla uyum içindeyse çok hızlı ve iyice öğreniyoruz.

-Malcolm Knowles

Bütün oyun ve öğrenmeyi çocukluğa, bütün çalışmayı orta yaşa, bütün pişmanlıkları da yaşlılığa koymak son derece yanlıştır ve acımasızca bir keyfiliktir.

-Margaret Mead

İster 20 ister 80 yaşında olsun, öğrenmeyi bırakan kişi yaşlıdır. Öğrenmeyi sürdürense daima genç kalır. Hayattaki en önemli şey, kafanızın genç kalmasını sağlamaktır.

-Henry Ford

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir