İçeriğe geç

Dünya Nimeti Kitap Alıntıları – Knut Hamsun

Knut Hamsun kitaplarından Dünya Nimeti kitap alıntıları sizlerle…

Dünya Nimeti Kitap Alıntıları

Yüreğe bıçak saplanması kolay iş değildi.
Tanrının hüküm kürsüsü önünde ölümü nasıl olur da bu kadar alaya alabilirsin?
Aşk aptalı akıllı eder…
zaman neyi düzeltmez ki; zaman bütün yaraları sargılarla, tükrüklerle, uykularla, yemeklerle iyi eder.
Patates eşi bulunmaz bir üründü; kurakta kalır, ıslakta kalır, yine de büyür. Havaya kafa tutar, çok dayanıklıdır. İnsan ekmek yok­luğu çekebilir, patatesi varsa aç kalmış değildir. Pa­tates sıcak külde közlenip bir akşam yemeği olabilir, suda haşlanıp kahvaltı yerine geçebilir. Yanına başka şey ister mi? Çok az. Patates kanaatkardır. Hey gidi hor ha­kir görülmüş, mübarek patates!
Buğdaysa ekmek demekti; buğday veya buğdaysızlık, hayat veya ölüm demekti.
Sözün kısası küçüklü büyüklü bir sürü dert.
Mecburiyetler insana akıl öğretir.
. hiçbir şeyin tek sebebi yoktur, her şeyde bir sebepler zinciri bulunur.
Ah, ah, gençler eskiden, otuz kırk sene evvelinden de çığırdan çıkmışlar, şimdikiler ise daha da azmışlardı.
İnsan ve tabiat birbiriyle boğuşmaz, birbirlerine hak verir, rekabete kalkışmazlar, bahse tutuşup da herhangi bir peşin hükmün arkasından yarışmazlar, el ele yürür­ler.
Evet , yolunca , sırasınca .
.ilerde öbür dünyada kurulacak bir ceza mahkemesi ümidini besliyordu.
Allah’ın kırlarına ilk yerleşen adam işte burada! O gelirken dizlerine kadar çamurlara,fundalara bata çıka yürümüştü;güneşli bir yamaç bulmuş,oraya yerleşmişti.Peşinden başkaları geldiler,o ıssız arazide açılmış bir patikadan yürüdüler,daha başkaları geldi,patika bir araba yolu olmuştu,arabalarıyla bu yoldan geçtiler.Isak ruhunda bir memnunluk duymalıdır,gururdan ürpermelidir,bütün bu koloninin temel taşını o koydu,Uçbeyi odur.
Daha başka şeyler vardı ki insan böyla kolayca aklındna çıkartıp atamıyor.
Bataklıklardan geçerek ormana giren bu uzun patikayı kim mi açtı? O adam, buralara gelen o ilk insan açtı.
Qəribədir,bu qadınlar hər şeyə ağlayırlar !
Həmişə eyni qalmaq elə də asan iş deyil.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ayın kaçı olduğunu pek seyrek bilirdi Ne gereği vardı ki? Belli bir günde ödeyeceği borç senedi falan yoktu onun. Yıllığın üzerine koyduğu işaretler ineklerin ne zaman doğuracaklarını gösteriyordu. Yalnız, güzün Ermiş Olaf Günü’nü bilirdi: O güne dek otlar içeri alınmış olacaktı. İlk yazda da Mum Bayramı’nı bilirdi Ne gerekliyse onu bilirdi o
Nəhayət , İnger də sındı və dinə üz tutdu.
O susurdu Onun mənəvi gücü də elə bundaydı.
Erkeklerin kanunları bir kadını düşünmekten men edemez.
Biz kadınlar , dedi Bayan Lensmann, insanlığın bedbaht ve ezilmiş yarısıyız biz. Kanunları erkekler yapar, bu işte biz kadınların dahili yoktur.
İlahi koca bebek!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Mutluluk başka, saçmalık başka.
Erkek neden cezasız kalsın? Çocuk katili ana, ceza görüyor, hapse atılıyor da erkeğe, çocuğun babasına, kadını kızı ayartana hiçbir şey olmuyor. Fakat çocuğu doğurttuğu müddetçe cinayette onun da payı vardır, hatta en büyük hisse onundur. O olmasaydı felaket zaten vukua gelmeye cekti. Erkek niçin serbest bırakılıyor? Çünkü kanunlar erkekler tarafından yapılmıştır, işte bunun cevabı!
Bu kız evli değildir, yani gebeliği boyunca durumunu gizlemenin çarelerini aramaya mecburdur. Gebeliğini gizlemeye neden mecbur? Toplumun peşin hükümleri yüzünden. Bu toplum karnında çocuğu olan bekâr bir kadını hor görür. Onu korumak şöyle dursun, üstelik hakaretler, rezaletlerle peşini de bırakmaz.
Kanunları erkekler yapar, bu işte biz kadınların hiç dahli yoktur. Ama bir erkek, bir kadın iki çocuk doğurmak ne demektir, hiç bunu düşünebilir, kendini kadının yerine koyabilir mi? Bir erkek kadının korkularını duymuş, tarifsiz acıları duymuş, onun istirap çığlıklarını koparmış mıdır?
.sevdalanmak hem çok tatlı, hem de çok acı bir şeymiş meğer!
Kadınlar belli bir erkeği öteki erkeklerden ayırmasını bilmezler.
Biz kadınlar insanlığın bedbaht ve ezilmiş yarısıyız.
öylesine çılgın ve sevdalıydı ki! Sonbahar ve kış kapıyı çalmak üzere bulunuyor, ama Inger gönlünde yeniden yaz sıcakliğını hissediyordu; kalbi tomurcuklanıyordu!
Rabbim topraktaki bir solucanı imdada göndermeyi murad etseydi solucan da bu işi yapardı.
Az çok okumuş kimseler için sürü sürü imkânlar bulunduğunu bildirmişti.
Ben hiçbir şey gizli kalmaz sanırdım!
İnsanların arasında âdeta bir hiç olmuştu, sadece onlardan biri olmuştu.
Tale, yoxsa təsadüf?
Qadınlara talelərini muəyyənləşdirmək haqqı verin!
Isak çekip gitti, sadece topraklarının bittiği yere kadar gitti, ama ne olursa olsun gitti.
Genç kalplerin hikmetinden sual olunmaz ki,
Maraqlıdır, baxışlar necə dəyişə bilər?!
“Onların yaptığı yanlışlık şu: Hayata ayak uydurmuyorlar, onu geçmek istiyorlar .. .”
Ehtiyac insana ağıllı olmağı öyrədir.
Bayan Lensmann’ın bir çocuğu olmuştu, o ki Kadınlar Derneği’nde fakirlerin habire çocuk doğurmalarına karşı cephe alıp dururdu. Kadına seçim hakkı vermeli, kadın kendi kaderini tayinde özgür olmalı, der dururdu.
İnsanın sevdiği, hoşlandığı, üzerinde senelerce yaşadığı, çalışıp ekmeğini çıkardığı bir yerden ayrılması; zor şey doğrusu!
Aşk, aptalı akıllı eder.
İnsan şu dünyada değerine göre mükáfatlanmıyor ki!
Bazıları böyledir işte, ilkin kıyıda kum gibi küçük oldukları halde sonra zeytinyağı gibi üste çıkarlar.
Inger’i bu derece noksansız ters yüz ettiğine göre bu vicdan, pek kuvvetli bir sey olmalıydı.
Insanlar, üzerlerine halsizliğe benzer bir şeyin çöktüğünü hissetmezler miydi? Bıraktıkları işlere tekrar başlarlar, ama önce derin bir nefes alırlardı: Bir başka dünyanın soluğu, yüzlerini yalayıp geçmişti.
Allah’ın dağında yaşayan bir kimse, hep gülüp eğlenmez ki; sevinç, taşkınlık demek değildir.
Halden anlar bir dosta rastlamak, hoş bir şeydi sahiden
Zaman neyi düzeltmez ki; zaman bütün yaraları sargılarla, tükrüklerle, uykularla, yemeklerle iyi eder.
Kalbini bir şeyin kemirdiği açıkça görülüyor, ama buna sessizce katlanarak gürlemiyordu.
Her şeyde bir ululuk, bir güç var Dünden gelenlerin sonucu, yarına varacakların başlangıcı.
İnsanın denizde üşümesi öyle kolaydır ki; bir nezle dersiniz, gözleriniz yaşla dolar.
Kiminin hayattan şikâyete hakkı vardır, kiminin yoktur ama, kimsenin hayata kızmaya hakkı yoktur. Hayata karşı ciddi, dürüst, âdil olmakla kalma; ona karşı müşfik de davran, ondan yana ol: Hayatın katlanmak mecburiyetinde olduğu şu kurmacaları bir düşün!
Seneler çabuk mu geçiyor? Evet, ihtiyarlayan için.
İyilikler çokluk iz bırakmadan gider, kötülükler peşleri sıra cezaları sürükler.
Tarlaların var, çayırların var, her çeşit ürün alıyorsun, tıpkı Tevrat’ta yazdığı gibi: Burada yağ bal akıyor.
Hey gidi hor hakir görülmüş, mübarek patates!
Buğdaysa ekmek demekti; buğday veya buğdaysızlık, hayat ve ölüm demekti
.mucize bir zamanlar kutsal bir sis içinde doğmuştu, ufacık bir çehrede hayat bulup bir sembol oluyordu. Aylar, yıllar; bu mucizeden bir insan meydana getirecektiler.
Mecburiyetler insana akıl öğretir .
İlerlemelere inanan uygarlığı küçümser; köylülerin basit, fakat sağlam hayatını yüceltir.
Erkeklerin yasaları kadınları düşünmekten alıkoyamaz.
Bucak halkı, işlerin durmasına rağmen henüz bol paraya sahiptiler, paralarını harcamasını da mükemmel biliyorlardı. Teller üstündeki oyuncak kuşlar onlara lazımdı, konsollarının üstüne koyacaklardı.
Hey gidi hor hakir görülmüş, mübarek patates!
Ama şimdiye kadar kimse bir taştan yumuşak yüreklilik beklendiğini işitmemişti ki.
Güzel bir şeydi doğrusu şu ‘vicdan’ denen şey
insanlar, üzerlerine halsizliğe benzer bir şeyin çöktüğünü hissetmezler miydi?
Zaman nice şeyi düzeltir
Aşk akıllıyı aptal eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir