Ece Temelkuran kitaplarından Düğümlere Üfleyen Kadınlar kitap alıntıları sizlerle.
Düğümlere Üfleyen Kadınlar Kitap Alıntıları
Siz birbirinizden başka evi olmayan, yoldan başka gidecek yeri olmayan ruhlarsınız.
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle baş edemeyen bir kadındı.
Hayat insan için fazla zor bir şey bence. Birileri bir yerde bir şeyleri yazmışsa elimizden geleni yapmakla yetinebiliriz. Gerisi malum, Allah’ın işi.
Sanıyorlar ki düşmanlarını yok ederek tahtını korur hükümdar. Sanıyorlar ki öldürerek yaşar bir kraliçe. Oysa bir hükümdar ancak ahmaklar karşısında susabilirse hüküm sürer.
Bilin ki büyük hayatlara niyet edenler büyük günahların kefaretini göze almalı…
Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur…
Düşmana teslim olmak daha kolay. Onurun kırılır en fazla, ama beni seven birine teslim olursam… Esir düşerim.
Dilerim ki hayret peşinizi bırakıp sizi ölüme terk etmesin hanımefendi. O zaman kalbiniz hakikaten hiç kıpırdamaz.
O kadar yakın tuttum ki yüzüme, aynamda kalmadı yer benden başkasına.
İnsan rüzgarı kendi kendine de üfleyebilir ama bu, o rüzgarla hangi cehenneme düşeceğini bilemez.
Hakikatte kadınlar, bu âlem içinde başka bir âlem içinde yaşarlar. İçine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir âlemdir bu. Erkekler biteviye o âlemi hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleriyle kurarlar o âlemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir.
Anlayacaksınız ki hayat sizin nefesinizde. Başka hiçbir yerde, hiçbir şeyde değil. Hayatı siz kuracaksınız. Nefesinizi üfleyeceksiniz… Hayat… Nefesinizin yettiği kadar.
Başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur.
Bazen hayatınıza geri kabul edilmek için yapabileceğiniz hiçbir şey kalmaz. Denedikçe düşkünleşirsiniz. Bir küçük hata… Küçücük bir şey bütün hayatınızı silip atar.
Sığınan, sığındığını var ediyordu. Korunmaya ihtiyacı var gibi görünen, aslında koruyandan daha kudretliydi.
Bazen insanlara kim olduklarını hatırlatabiliyorum. Hep yapabilsem…"
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı.
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı.
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı."
Belki de sevgili dostun Amira, anlatmak, yazmak, umitsizce bir ev arayisidir.
Bilakis, ömür çok uzun. Hiç de öyle göz açıp kapayıncaya kadar değil. Fakat tek bir şartı var. Kaderini, gönlünü ferah tutarak seveceksin. Ancak sahiplenilmemis hayatlar kısadır. Yasamayi istediğin bir ömürde hep yeterince vakit vardir. Yanlış hikaye yoktur. Siz, kaderiniz ne zahmetli olursa olsun hariçte kalmamaya bakın. Ömür o vakit kısalır işte.
İlacımızın birbirimizde gizli olduğunu bilmediğimiz gibi, insanlığı kötülüklerden koruyacak merhemi birlikte icat edeceğimizden de bihaberdik.
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı.
Peri gömleğimi bir adam için çıkarmışım hanımefendi. Bütün dünyanın erkekleri, dünyanın bütün tepelerinde toplanıp at üzerinde beni beklese, hepsi birlikte ayaklarımı öpse, o gömleğin bir düğmesini geri veremezler.
Bahçene hak etmeyenleri sokma… Kızına ihanet etme… Erguvanlari görmeyene gösterme… Kılıç tutmayı öğren… Tamah etme, hayret et… Kimseye teslim olma… Yürümeye devam et… Kız kardeşine güven…
Kalbi hiç sıtma görmemiş Ortadogulu erkek gülümsemesi. Gücünü yumuşak kalpli, sevilmek için hep daha fazlasını yapması gerektigine inandirilmis kızlarda deneyecek erkeğin gulumsemesi.
Bir martının kanı yüzüne sıçradığında aklına ilk gelen isimlere güvenmelisin.
Çünkü yeteneğiniz yüzünden size ihtimam göstermek, sizi korumak yerine yerle bir etmek isteyecekler. Sizi kıymetsiz olduğunuza inandırmaya çalışacaklar. Buna inanmamak için sizi bir şeyin, birinin çok sevdiğine inanmanız lazım. Bu yüzden bir tanrıçaya, bir tanrıya inanmalısınız. İnsan kendini durup dururken sevemez. Palavra o işler. İnsan kendini ancak bir tanrı onu severse, birinin onu sevdiğine inanırsa sevebilir."
başka kadınların çaresizliklerine öfkelenen kadınlar, muhakkak kendi çaresizliklerine öfkeleniyordur."
Sevgili hanımlar… İnsan, o da eli iyi gelmişse, hayatta kendini bir kere bütünüyle görür. Ömrün gerisi ya o sahneye yeniden kavuşmak için geçer ya da ondan kacmakla.
Belli ki dünyayla başa çıkabilen ama kalbiyle baş edemeyen bir kadındı.
“Belli ki dünyayla başa çıkan ama kalbiyle başedemeyen bir kadındı.”
İlginç adamlarla tanışmak Paris birazdan bombalanacakmış gibi korkutsa da beni, ilginç kadınlarla tanışmak La Scala Operası’nda perde açılıyor gibi bir şükür duygusuyla doldurur içimi.
Her aklına geleni yapmaların, ‘kalbinin götürdüğü yere’ gitmelerin bir de dönmeleri oluyor kös kös.
Bana bak! Bizim memleketler bizden sürekli bir şey için tavır göstermemizi bekliyorlar. Tavır tavır tavır! Düşünmeye bile zaman bırakmıyorlar.
İnsanların yüzlerindeki izlerle ilgili soru sormazsanız nezaket gösterdiğinizi değil, yüzlerini görmediğinizi sanırlar.
Biz vurmayı dokunmak, kırmayı sevmek, öfkelenmeyi inanmak sanan çocuklardık.
İnsan deliririm, her şey biter sanıyor. İnsan isterse delirebilirim sanıyor. Öyle olmuyor.
Büyük hayatlara niyet edenler büyük günahların kefaretini göze almalı.
İnsan rüzgarı kendi kendine de üfleyebilir ama o rüzgarla hangi cehenneme düşeceğini bilemez.
Heva ve hevesini tanrılaştırana bak. O vakit sevgiyi heves olmadan mümkün kılan nedir?
Hevesin üzerinden örtüleri kaldır. Altında ne var iyice bak. Fakat önce kaybol. Sen karanlık ve aydınlığı ayıran çizgidesin şimdi. Keskin yerindesin ömrün.
Aşk demek ki kendi kendini düşkünleşirken yakalamakla çekilen bir çiledir.
Umutsuzluk en büyük günahtır. Bu günahı ara sıra işlediğini kabul etmelisin.
Cahiller, güzel ile faydalı arasında hep akıllıca bir tercih yaptıklarını sandıkları için cahildirler. Ben savaşta bile görebilirim otların arasına saklanmış toprağın minelerini.
Bizim gibiler hep kendi kendini iyileştirmek zorundadır. Kimse gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğuna inanmaz.
Sık sık seni delirtmeye çalıştıklarını söylüyorsun. Bir tımarhaneyi kısa bir süreliğine ziyaret ederken aniden, Bunlar beni delirtmeye çalışıyorlar." diye öfkelenen bir kadın gibi görünmek zarafetine yakışmıyor. Onlar akıllıca bir söz sarf edebilmeye mezun değilse, bu sana garezlerinden değil. Bu kadarını becerebiliyorlar.
Yapmanız lazım gelenler ortadan kalkınca, olmanız lazım gelen kadınlar olacaksınız.
Eğer hesapta intihar yoksa günahsız bir isyan yoktur.
De ki kan içtim, yüzlercesini mahvettim. De ki kalpsizlerin en sarhoşuydum. Ve fakat cancağızım, tek başımaydım.
Ben meteliksiz bir adamım. Bu demektir ki orta sınıfın bütün ahlaki değerlerine karşıyım.
Ne bu abartılı argo ne bu kederini yozlaştırma çabası yakışıyor ağzına.
Bakın ne diyeceğim. Birkaç yıl önce bir yıl Beyrut’ta yaşadım ben. Annem de endişeli biraz, meraklı da. Bir ara görmeye gittim, mutfakta konuşuyoruz. Soruyor işte, ‘Ne yapıyorsun orada? Nasıl yani bu Araplar? Çok mu dinciler?’ falan filan. Arap deyince Türkiye’dekilerin aklına ya Körfez Arapları gelir ya da bildiğin Kara Afrika. Neyse sonra ben anlatıyorum işte anneme, ‘Anne işte bak Beyrut üç aşağı beş yukarı burası gibi. Arap öyle bir şey değil. Arapça ile sadece dua okunmaz, sevişilir, politika yapılır,’ falan filan. Siyasi durumlardan bahsediyorum, 60’lardan başlayan Arap solu tarihini anlatıyorum vesaire, babam girdi içeri çekirdek yiyerek, ‘Tabii canım,’ dedi, ‘çağdaş Araplar da var’!
İnsan hiç tatmamışsa, keder için de dua eder. Kendinden bile gizler ama her insan bir kere mahvolmak ister. Bakmayın kimse bir cennet dilemez, herkes yana yakıla kendi cehennemini görmek ister.
Hakikatte kadınlar, bu alem içinde başka bir alemde yaşarlar. İçine aşklarını ve büyülerini üfledikleri bir alemdir bu. Erkekler biteviye o alemi hırpalar, yıkar. Kadınlar ise yeniden üfleyerek nefesleri ile kurarlar o alemi. Kadınlar, erkekleri de üfleyerek var ederler. Bir erkek, bir kadının nefesi kadardır; başka hiçbir şey değildir.
Eğer hayatımız bir film olsaydı ve en çarpıcı sahneyle başlamasını isteseydik acaba o sahne ne olurdu ?
Biz vurmayı dokunmak, kırmayı sevmek, öfkelenmeyi inanmak sanan çocuklardık. Ne kadar sevilsek tamir olmayız.
Nihayet yola çıkmaya karar verir insan,nereye varacağına değil.Bir yol hikayesi yazmaya karar verdiğinizde de sonunu muhakkak yol yazar.
Belki de sevgili dostum Amira,anlatmak,yazmak,ümitsizce bir ev arayışıdır.
Bilirsin, gidilecek yer, nihayetinde varır güzel yürüyene !
Ah zaman….Ne zamandır yok aşk!
Yollara düşmüş kadınlar olduğunuza göre anlaşmaları reddetmiş olmalısınız zaten.
Insanların yüzlerindeki izlerle ilgili soru sormazsanız nezaket gösterdiğinizi değil,yüzlerini görmediğinizi düşünürler.
De ki kan içtim, yüzlercesini mahvettim. De ki kalpsizlerin en sarhoşuydum. ve fakat cancağzım, tek başımaydım !…
Kurnazlığı zekâ zannedenlerin topraklarında nezaketiniz sizi aptal gösteriyor olabilir. Aldırmayalım.
Evlilik, tatlı hanımefendi, porselen takımların desenlerini adamın yüzünden daha çok gördüğün bir münasebettir.
Öfkede onlar seni yener ama merhamette sen her zaman altın kemer sahibisin !
Bir suç ancak verilmiş sözlerle işlenir,onu da öğrettin bana.
Ben yaşlanmıyordum. Çünkü, dedim ya, bir kalbim yoktu, sadece ayakkabılarımın üzerinde yaşıyordum.
Seninle ilgili bir fikre sahip olduğunu sanan o aptallara kulak asma.
Beni ancak bana denk olan yargılayabilir.Bu kana susamış intikamcılara mı verecektim hesabımı?
Uzatmayayım,kırılmamış tek hayalimsin.
Kurnazlığı zeka zannedenlerin topraklarında nezaketiniz sizi aptal gösteriyor olabilir.
Beni bekleyen kimse yok ki. ‘Kal’ diyen olmadığına göre ‘Gel’ diyenle gidiyorum ben de."
Bizim gibiler hep kendi kendini iyileştirmek zorundadır.Kimse gerçekten yardıma ihtiyacımız olduğuna inanmaz.