İçeriğe geç

Dublörün Dilemması Kitap Alıntıları – Murat Menteş

Murat Menteş kitaplarından Dublörün Dilemması kitap alıntıları sizlerle…

Dublörün Dilemması Kitap Alıntıları

Bilincim ve vicdanım, zihnim ve gönlüm, aklım ve kalbim, fikrim ve hissim Her bakımdan eşitlenmişti. Kişisel ekinoksumu yaşıyordum.
İnsanların çoğu, itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini.
İmkansız reddedilmiş mümkündür ve kuzeye gidildikçe imkansızlar çoğalır.
Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.
O restoran sürüngenleri, fiyaka kumkumaları, yapmacık kasvetin mıymıntı bekçileri, ticari bir şiveyle konuşan zehirli papağanlar, hileli bir neşe içinde geviş getiren bunak vampirler, modanın ipiyle kuyuya inen kibirli cambazlar, tatile gebe fırlamalar, alaturka bir sadizmle zıvanadan çıkanlar, alafranga bir mazoşizmle yılışıklaşanlar
Çünkü çağımızda bir şey anlatmanın önemi kalmadı. Sır dönemi kapandı. Alenilik salgını yüzünden, medyatik ifşaat ve teşhir çılgınlığı yüzünden,monotonluğun sistemleştirilmesi yüzünden
Gerçek acı, insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.
Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.
Tesadüf, tecrübenin yerini aldı. Anlamsızlık, kusursuzluk haline geldi.
Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.
Kendimizden başkasına acıma yeteneğinden mahrum olduğumuz için, aklımız başka yerde.
Ayrılığın sonu yok. Yaz kış yalnızsın.
Birbirimizi görmezlikten gelişimizde, skandal düzeyinde bir acziyet motifi hakimdi.
Hatalı bir yöntemle evcilleşmiştik.
Kimilerinin hayatı öylesine monotondur ki, insan dünyaya ilk kez geldiklerine daha inanamaz.
Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.
Şiddet bizi uzlaşma denen bulaşıcı hastalıktan korur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Engeller, gözünüzü hedeften ayırdığınız zaman karşınıza çıkan korkunç şeylerdir.
İhlal, daima yasağı sollar; bu kuraldır.
Kendinizle aranıza mesafe koymazsanız, başkalarından bunu bekleyemezsiniz.
Zira sistem güçlendikçe kırılganlaşıyor. Çünkü bir yanda sürekli güç kaybedenler, öbür yanda giderek gücünü arttıranlar var. Güçlünün zaafı, kaçınılmaz bir biçimde, zayıfın zaafından daha belirgin.
İşlemekte olan sisteme direnmek söz konusuysa, üzülmek, düşünce üretmekten daha verimli bir hazırlık sayılabilir mi?
Tıbben ölmemiş olabiliriz fakat mesela sosyo-politik bakımdan ölüyüz işte. Bir tür zombiyiz yani.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Felaket zaten içinde bulunduğumuz sıradan koşulların adı. Ufukta daha büyük yıkımlar var, tamam; gelgelelim yaklaşan belaları karşılamamız asla gerekmeyecek çünkü halihazırda zaten ölüyüz.
Hiçbirimiz kendimiz olmaya çalışmıyoruz.
Bazen yalnızca imkansız gerçekleşir.
Yalnızsan yalanlar sana ilaç gibi gelir, iftiralar senin için bir terapidir.
Aşka peşinen atfettiğimiz yücelik yüzünden, onun basit bir bileşim olduğunu gözden kaçırıyoruz.
İhanetin hakiki eleştirisi mezar taşlarına yazılır. Gelgelelim kendi acılarımız bizi başkalarının yalanlarından daha çok yanıltabilir. Aptallığın konsantrasyonu ve özeti, cezalandırma konusundaki ataklıkta ortaya çıkar.
İltifatlar içinde hakikate en yakın duranlar belki de aynı zamanda bir itiraf olanlarından ziyade, sır olarak verilenleridir.
Aşk, insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü hayatın manası, aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir
Eleştirmek için gereken enerji, büyü için gerekenden çok daha fazladır. Üstelik bir çok şeyin yanında mesela cahillerin suçlama, dahilerin itiraf tutkusu; tabiatın, ağırlığını büyüyen yana koyduğunu gösterir.
İmkansız reddedilmiş mümkündür.
Demem o ki, insan sevgisiyle dolu değilim, [d]olmam da gerekmez. Yine de centilmenliği dürüstlüğe tercih ederim. Dürüstlük çoğunlukla kibre varır. Centilmenler, kindarlığın ve fevriliğin intikamla bağdaşmadığını bilirler.
Ve hepimiz biliyoruz: Dostlarımız, biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşenen kimselerdir.
Yani kimsesizlik, kimsenin tekelinde değildir. Kainat ve tarihin bekleme salonunda biraz soluklanıyoruz, çoğunlukla da adımız anonslanmadan kainata ve tarihe gömülüyoruz
Ulaşılması ve vazgeçilmesi en zor nimetin sükûnet olduğunu anladım galiba.
İtiraf etmeliyim ki, aziz okur, benim ömrüm, her birini gebertmek istediğim insanlarla aramdaki buz dağlarını eritmeye çalışmakla geçiyor.
Yaptığınızı, bir budalanın bunu sizden beklediğini düşündüğünüz için yapıyorsanız, onun sizden bunları beklemesi de, sizin onun bunları beklediğini umduğunuzu sanmasından ileri geliyorsa, herkes istemediği bir şeyi yapıyor demektir. O zaman ortaya hakikaten budalaca bir durum çıkar.
..öğrendiğim kadarıyla, yeşil
banknotlar kamuflajdan başka bir şeye yaramıyor: Aptallığı, beceriksizliği, acizliği, yalnızlığı kamufle ediyorlar.
İhanetin hakiki eleştirisi mezar taşlarına yazılır. Gelgelelim kendi acılarımız bizi başkalarının yalanlarından daha çok yanıltabilir.
İmkansız, reddedilmiş mümkündür.
Borges
Orhan Gencebay çalarken arabadan inilmez kaptan.
Gerçek acı, insanı yapay sevinçten daha çok canlandırır.
Kayıtsızlık, bir yok etme çabasıdır. Fakat bu, yok etmeye yeltendiğimiz şeyin varlığını kesin bir biçimde kanıtlamaya yetmez.
İnsanların çoğu, itirafın yerine iddiayı, acziyetin yerine öfkeyi, çaresizliğin yerine avuntuyu koyarak öldürüyorlar vakitlerini. Bense işi şakaya vurmadan edemiyorum. Sanırım bu genlerimde yok.
Felaketin her an ve her yerden gelebileceğini anlarsan, kendini beğenmişliğinden kaynaklanan şimdi ve buraya ilişkin teessüfünden uzaklaşılabilecek kadar hızlandırsın.
Saçmalamak daima belli bir esneklik doğurur.
Gençler olmayacak şeylere heveslenirler, yaşlılarsa hiç vuku bulmamış şeyleri hatırlarlar.
[Hector Hugh Munro-Saki, Kaderin Tazıları]
İnsanlar falcılara giderler, çünkü kandırılmak isterler. Böyle biri karşısında ikna edici olmaya gayret etmek boşunadır. Fazla inandırıcılık işin tadını kacırabilir.
“Nefretin ne olduğu hakkında bir fikrin var mı Ferruh? Hayatında hiç sevgi olmayan insanlar nefret eder. Hem de her şeyden, herkesten.”
“Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.”
Ne yazık ki aşk hayalin çocuğu, hayal kırıklığının annesidir.
Bunu o da biliyor. İkimiz de kendimize uygun biriyle karşılaşma konusunda ümitsiziz. Biz bu çağın fiyakalı kaybedenleriyiz.
Falcı, müşterisinin göremediği bir şeyi görebilen kişidir: Onun bir aptal olduğunu.
(Ambrose Gwinnet Bierce)
Bir erkeğin hayatında ilkel duygularla modern silahlara sarıldığı anlar vardır.
Yanılgılarımzın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.
Bir sözün doğruluğu ile inandırıcılığı arasında hiçbir bağlantı yoktur.
Unutma Nuh’um, aşk insanın şahsiyetini pekiştirir. Çünkü, hayatın manası aşk bohçasında gelen bir hediyedir. Mevcudiyetinin hakkını vermek, hiç değilse mazeretini bulmak isteyen insan yalnızca aşka müracaat edebilir
Karşılaştığımız herkes, biz beğenelim beğenmeyelim, bizi icat eder.
(Adam Philips)
İnsan, ne ise o olduğunu inkâr eden yaratıktır.
Hedefe ulaşan, her şeyi ıskalamıştır!
“Karanlıkta kelimelerin ağırlığı kat kat artıyor.” -Elias Canetti
“Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.”
Hiçbir aşkta umuda yer, sebebe lüzum yoktur.
Yine de idare ediyordum. Yalnızsan yalanlar sana ilaç gibi gelir
Birini takip etmenin en iyi yolu, onun önünde yürümektir. Kimse önündeki kişi tarafından takip edildiğini aklına getirmez.
İltifatlar içinde hakikate en yakın duranlar belki de aynı zamanda bir itiraf olanlarından ziyade, sır olarak verilenleridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir