İçeriğe geç

Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’in Tuhaf Hikayesi Kitap Alıntıları – Robert Louis Stevenson

Robert Louis Stevenson kitaplarından Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’in Tuhaf Hikayesi kitap alıntıları sizlerle…

Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’in Tuhaf Hikayesi Kitap Alıntıları

Sonuçta insan, sadece içindeki birbiriyle bağdaşmayan ve birbirinden bağımsız çeşitli ikametçilerin idarecisi olarak bilinir.
“Asıl ve iyi yanım yavaş yavaş elimden gidiyor,yavaş yavaş ikinci ve kötü yanımla bütünleşiyorum.”
Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir.
Benim durumumda azıcık yoldan çıkarılmak bile yıkım demekti.
Ben, insanoğlunun önünde sonunda türlü türlü, bir biriyle bağdaşmaz, birbirinden bağımsız benlikler bütünüyle bilineceğini tahmin etme cüretinde bulunuyorum.
İnsanın merakını bastırması ile merakını yenmesi aynı şey değildir.
Hayır, efendim: Soru sorma konusunda çok duyarlıyımdır, diye karşılık verdi, soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir; çok geçmeden, taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde (hem de en son akla gelebilecek) bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
İnsan zihninin karanlık köşelerini ilk keşfeden edebiyattır.
artık o eski iyi şahsiyetimi kaybetmekte, ikinci ve fena şahsiyetimin içine hapsolmaktaydım.
Aşk denen kör budala, ne yaptın gözlerime?
bakıp da görmüyorlar gördükleri her şeyi.
Her geçen gün, kısmen keşfettiğim, zihnimin hem ahlaki hem de düşünsel yönleriyle feci bir enkaza dönüşmeye mahkum olduğum gerçeğine giderek biraz daha yaklaştım: Aslında insanoğlunun bir değil, iki benliği vardı.
İnsanı dinlemekten alıkoyan şey hastalıklı bir vicdandır.
Tanrının yasasında sınırlama olmaz.
“…tek bir düşünceyle doluydum:
Öteki benliğimin dehşeti.”
“Merakı bastırmak bir şeydir, onu yenmek başka bir şey.”
Ben ölümün eşiğindeyim, bundan sonrası benden çok başkasını ilgilendirir.
Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yüce Tanrım! Hayatta hiçbir şeyin sınırı yok. Gerçekten.
Ben Kabil’in sapkınlığına eğilimliyim, derdi garip bir biçimde. Bırakırım, kardeşim dilediği gibi şeytana uysun.
Bu dünyada bu kadar insanlık dışı acı ve dehşetin bulunduğu bir yer olduğu aklımın ucundan geçmezdi.
( ) Ama geride kalanlara dönüp baktığımda duyduğum tiksintinin yanında devede kulak kalır.
Külahımı önüme koyup düşünebildiğim bir yaşa gelip de çevreme şöyle bir bakmaya, bu dünyada nereden nereye geldiğimi enine boyuna tartmaya başladığımda ise, çoktan iki yönlü bir hayatın pençesine düşmüş bulunuyordum.
Onun ipe sapa gelmez isteklerini anlayamadığım İçin, önemini kavrayacak durumda da değildim.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her geçen gün, kısmen keşfettiğim, zihnimin hem ahlaki hem de düşünsel yönleriyle feci bir enkaza dönüşmeye mahkûm olduğum gerçeğine giderek biraz daha yaklaştım: Aslında insanoğlunun bir değil, iki benliği vardı.
O gece, zifiri karanlıkta sorularla kuşatılmış olarak bitkin düşen zihni rahat yüzü görmedi
İnsan zihninin karanlık köşelerini ilk keşfeden edebiyattır
Gamsız ve çenesi düşük konuklar kapıdan dışarı adımlarını atar atmaz, ev sahipleri bu tatsız avukatı alıkoymak için ellerinden geleni yaparlardı; Utterson’ın handiyse fark edilmeyen eşliğinde bir süre kendi yalnızlıklarını yaşamaya bayılırlar; eğlenceli saatlerin coşku ve yorgunluğundan sonra onun dolu dolu yalnızlığında kafalarını dinlerlerdi.
İnsan zihninin karanlık köşelerini ilk keşfeden edebiyattır.
Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın.
Başkalarına karşı hoşgörülü olduğunu bilmeyen yoktu; bazen, insanların yaptıkları kötülüklerin ardında yatan güçlü dürtüleri neredeyse imrenerek merak eder ve en nihayetinde onları kınamaktansa, onlara el uzatmayı yeğlerdi.
Pek çok kişi ile ilk tanıştığımızda onların iyi ve kötü yönlerini görürüz, Edward Hyde ise bu bağlamda saf kötülükten oluşuyordu.
Her an kötü bir şey olacakmış duygusunun gerginliği
İnsan fazla gevezelik etmemeli, kulağıma küpe olsun.
Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın.
Ne ki, onda müthiş bir yaşama sevgisi var; daha da ileri gideyim: Ben ki Hyde’ı düşündüğümde bile tiksiniyorum, kanım donuyor, bu bağlılığın sefilliği ve çilesi aklıma geldiğinde, intihar ederek onu ortadan kaldırabileceğimden ne kadar korktuğunu gördüğümde yüreğim cız ediyor onun için.
Bende bir değişiklik meydana gelmişti. Artık beni yiyip bitiren, darağacı korkusu değil, Hyde olmanın dehşetiydi.
Canının derdine düşmüş bir Hyde, benim için yeni bir yaratıktı: Şeytanları başına toplanmış, cinayet işleyecek kadar kuduruk, birilerinin canını yakmak için yanıp tutuşan bir yaratık.
Oysa şimdi o sabahki kazanın ışığında, ilk başlarda Jekyll’ın bedeninden kurtulmakta güçlük çekerken, artık yavaş yavaş ama kuşkuya yer bırakmayacak biçimde Hyde’ın bedeninden kurtulmakta güçlük çektiğimi düşünmeye başlamıştım. Diyeceğim, her şey şuna varıyordu sanki: Asıl ve iyi yanım yavaş yavaş elimden gidiyor, yavaş yavaş ikinci ve kötü yanımla bütünleşiyordum.
Yaradılışımın artık biçimlendirme gücünü aktarmış olduğum kötücül yanı, az önce alaşağı etmiş olduğum iyicil yanı kadar dinç ve gelişmiş değildi. Ne de olsa onda dokuzu uğraşıp didinmekle, erdemli olmaya ve nefsimi bastırmaya çabalamakla geçmiş olan hayatım boyunca kötücül yanım yan gelip yatmış pek o kadar hırpalanmamıştı. Edward Hyde’ın Henry Jekyll’dan çok daha ufak tefek, zayıf ve genç olmasının nedeni bana kalırsa buydu.
Aslında insanoğlunun bir değil iki benliği vardı. İki diyorsam, bilgilerim şimdilik ancak bu kadarına yettiği için. Benden sonrakiler bu alanda daha da ileri gidecekler; ben, insanoğlunun eninde sonunda türlü türlü, birbiriyle bağdaşmaz, birbirinden bağımsız benlikler bütünüyle bilinecegini tahmin etme cüretinde bulunuyorum.
..Kaçağın kendisini görenleri o saat sarsan, o tanımlanması olanaksız çarpıklığın uyandırdığı ürküntü.
Alçakgönüllü bir insanın bir özelliği de, dost çevresinin seçimini fırsatların eline bırakmasıdır.
Ahlaki yanım ve kendim de, insanın derinlerinde yer etmiş ikili yaradılışı tanımayı öğrendim; bilinç dünyamda çarpışan ikili yaradılıştan biri ya da öbürü olduğum rahatlıkla söylenebilirse de, bunun ancak tümüyle her ikisi de olduğum için söylenebileceğini anladım.
Bazen, insanların yaptıkları kötülüklerin ardında yatan güçlü dürtüleri neredeyse imrenerek merak eder ve en nihayetinde onları kınamaktansa onlara el uzatmayı yeğlerdi.
_”Dr. Jekyll ve Mr. Hyde’nin tuhaf vakası” insan ruhundaki iki farklı kişiliğin çatışmasını anlatmakta.
_Kişilik bölünmesi üzerine bir roman olan Dr. Jekyll ve Mr. Hyde da Victoria devri İngilteresinde, kibar bir insan olan Dr. Henry Jekyll’in zaman zaman şehvet düşkünü bir canavara, yani Mr. Hyde’a dönüşmesi olayını anlatmaktadır. Mr.Utterson, Dr.Jekyll’ın yeni asistanı olan ama hiç doktor’la yan yana görmediği, şeytani görünüşlü yeni asistanı Mr.Hyde’ın esrarını aralamaya çalışır. En sonunda Doktor’un bıraktığı bir itiraf notundan Hyde’ın aslında Jekyll, daha doğrusu Jekyll’ın kötü yarısı olduğunu öğrenir. Roman zaten insanın doğasında bulunan kişilik farklılıklarının bir alegorisidir.
_Dr. Jekyll son derece iyi, kibar, eğitimli, elit bir sınıfa ait, zengin bir karakter. Jekyll, iyi bir insan olmasına neden olan özelliklerinin karşıt bir yönü olduğunu da hissetmektedir. İçinde çok iyi tanımadığı fakat varlığını hissettiği bambaşka bir insanla yaşıyor gibidir. Jekyll bu gölgeler içinde gizlenmiş ‘bambaşka insanı’ yani içgüdüsel ve hayvani yönünü tam anlamıyla ortaya çıkartmadığı sürece ‘mükemmel bir insan’ olamayacağını düşünür. Hazırladığı ilaç ile ruhundan nefsi duygularını tamamen arındırabileceğine inanır. Fakat tahmin ettiğinin aksine bu süreç onun karanlık yönünü serbest bırakır ve bu yönü Hyde’ın biçimini alarak bir eşkıya, ırz düşmanı ve nihayet bir katile dönüşür.

_Tesadüf eseri çalışmalarım beni mistiğe, doğaüstüne yönlendirdi. İnsanın aslında bir değil, iki olduğu şeklindeki o dehşet verici sonuca adım adım yaklaştım. Bilincimin iki tabiattan oluştuğunu gördüm. Mutluluk içinde, bu iki kimliği ayırma fikri üzerine düşünmeye başladım. Ama nasıl olacaktı bu?
İki zıt kişinin bir hayat boyu tek bedende çekişip durması insanlığın lanetidir. Bunlar tek bir bedende değil de farklı iki beden içinde barınsa, kötü olan taraf kendi yoluna gidebilecektir. Böylece diğer taraf, kendisine yakışan iyilikleri yapacak, namuslu ve başarılı bir hayat sürme şansı yakalayacaktır. Artık kötü tarafın yaptıklarının pişmanlığını ve utancını duymak zorunda kalmayacaktır.
_Dr. Jekyll deney masasının başına geçer ve çalışmaya başlar. İnsanın, üzerine geçirdiği etten kumaşın ardındaki iki zıt kardeşi ayırmanın peşindedir. Ve sonunda bunu sağlayacak karışımı elde etmeyi başarır. Başarısı ile sarhoş olan doktor, lanetli bir gecenin en karanlık saatinde, bu karşımı kendi üzerinde denemekten geri duramaz. Daha aldığı ilk nefeste bir değişim geçirdiğini hisseder. Artık başka biridir. Bu kişi genç, enerjik, pervasız ve zalim bir adamdır. Jeykll, ona Edward Hyde adını verir. Dr. Henry Jekyll’ın, kendiyle yaptığı mücadele başlar. Zihninin karanlık dehlizlerine iteklediği tüm rezillikleri büyük bir zevkle hayata geçiren adama, Hyde’a dönüşmesini sağlayacak karışımdan uzak durmaya çabalar.
Doktor, o çok değer verdiği sosyal statüsünü kaybetme korkusu olmadan, iki ayrı hayat yaşamaya başlar. Geceleri sokaklarda (hades) sürtüp kurtlarını döktükten sonra, sabahları rezidansında (olimpos) rahatlamış bir beyefendi olarak uyanır.

_Ah zavallı Jekyll, eğer şimdiye kadar bir insanın yüzünde şeytanın imzasını okuduysam, bunu senin yeni arkadaşının yüzünde okudum.
_Bu yeni hayatın daha ilk anında, daha kötücül, on kat daha kötücül olduğumu özümde yatan kötülüğümün kölesi olup çıktığımı anlamıştım ve bu düşünce o anda şarap gibi neşe ve haz verdi bana
_Aslında insanoğlunun bir değil iki benliği var. İki diyorsam bilgilerim şimdilik bu kadarına yettiği için. Benden sonrakiler bu alanda daha da ileri gidecekler; ben, insanoğlunun eninde sonunda türlü türlü, birbirleriyle bağdaşmaz, birbirinden bağımsız benlikler bütünüyle bilineceğini tahmin etme cüretinde bulunuyorum.
_Yok, hafiflemiyor çekilen azap ancak, katılaşıyor ruhumuz, katlanıyor.
_Söylediklerimle yaptıklarım farklı olsa da, hiç bir şekilde asla ikiyüzlü olmadım. İçimde barındırdığım iki kişilik de tamamıyla gerçekti.

_Robert Louis Stevenson (1850-1894)

_(Freud’un bilinç-bilinçaltı kavramı, Tom ve Jerry, Temel Reis ve Kaba Sakal, Maske, Dorian Gray, Batman
________________________________

Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın.
Aklını mı kullanacaksın, yoksa merakının rüzgârına mı kapılacaksın?
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
günahkarların birincisiysem, acı çekenlerin de birincisiyim.
Ve sonunda insanın çok çeşitli, kendi içinde bağdaşamaz ve bağımsız kişiliklerin bir araya gelmesinden başka bir şey olmadığını tahmin etme cüretinde bulundum.
Gerçekten de yanlışlarımın en kötüsü, biraz sabırsız ve neşeli mizacımın olmasıydı.
Vicdan insanı hiç rahat bırakmayan bir düşmandır.
Kimi zaman, her şeyi bilseydik yaşamdan ayrılacağımız için daha çok sevinirdik diye düşünüyorum.
Dost çevresini şansın ona sunduğu biçimiyle kabul etmek alçakgönüllü insanlara özgüdür.
Bir kez daha ve sonsuza dek o iğrenç kişiliğe girdiğim zaman, koltuğuma oturup hıçkıra hıçkıra nasıl ağlayacağımı kestirebiliyorum.
Avazım çıktığı kadar haykırmak istiyordum. Anılarımın önüme yığdığı korkunç hayal ve ses kalabalığını gözyaşlarımla, yakarılarla savmaya uğraşıyordum.
Ne yaptığımı düşünecek çağa varıp da çevreme baktığım, toplumdaki konumumu ve ilerleyişimi düşündüğümde kendimi güçlü bir ikili yaşamın içinde buldum.
Bilinmeyenler içinde bir yığın sorunun ablukası altında bocalayan kafasıyla, gerçekten sıkıntılı bir gece geçirdi.
Tanrı’nın kanunlarında zamanaşımı olmaz.
Soru sormak bir taşı harekete geçirmektir.
Insanın vicdanı rahatsızsa başını yastığa rahat koyamaz.
Insanı dinlemekten alıkoyan şey hastalıklı bir vicdandır.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
Insan gerçekte bir değil iki kişidir.
Çok soru sormak iyi değildir. Alacağın cevaplar, sonradan başının ağrımasına neden olabilir. Bir iş ne kadar karışık görünüyorsa, o kadar az soru sormak gerektiğine inanırım ben.
aklından geçen düşünceler de en ruh karartıcı renklere bürünmüştü.
Hayır, efendim : Soru sorma konusunda çok duyarlıyımdır, diye karşılık verdi, soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün ; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir ; çok geçmeden taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde (hem de en son akla gelebilecek) bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır.
bazen, insanların yaptıkları kötülüklerin ardında yatan güçlü dürtüleri nerdeyse imrenerek merak eder ve en nihayetinde onları kınamaktansa onlara el uzatmayı yeğlerdi. Ben Kabil’in sapkınlığına eğimliyim, derdi garip bir biçimde. Bırakırım, kardeşim dilediği gibi şeytana uysun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir