Rene Girard kitaplarından Dostoyevski kitap alıntıları sizlerle…
Dostoyevski Kitap Alıntıları
Rahatsız edici anıları derinlerde gömülü tutan şey gururdur; bizi kendimizden ve ötekinden ayıran şey gururdur; bireysel nevrozlar ve baskıcı toplumsal yapılar temelde sertleşmiş, taşlaşmış gururdan kaynaklanır.
Fyodor Mihayloviç kendini her yerde dışlanan, aşağılanan biri gibi, hiçbir yere çağrılmayan, olmaz ya çağrıldığında da zevkle kapı dışarı edilen biri gibi görür.
Büyük lirik atılımlar kişiyi özgürleştirmeden gerçeklikten uzaklaştırır, çünkü uyandırdıkları istekler sonuçta korkunç derecede dünyevidir. Romantizmin kurbanı yaşam konusunda gittikçe beceriksizleşir, yaşamdan sürekli olmayacak şeyler ister.
İhtimaller artık heycanllandirmiyor.
“Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur.”
İçinizde bir iğrenme fark ederseniz, onu fark ettiğiniz anda, o pislik kendiliğinden temizlenmiş olur… Yalnız, şu kadarını bildireyim ki, bütün çabalarımıza karşı, amacınıza yaklaşacak yerde, büyük bir korkuyla aksine ondan uzaklaşmış gibi olduğunuzu fark ettiğiniz anda, birden amacınıza ulaşacak, tanrının mucizeler yaratan kudretini duyacak, bütün bu çabaları harcadığınız sürece O’nun size sevgiyle bakmış olduğunu, gizlice her d davranışınızı yönettiğini anlayacaksınız.
Dünya kötülüğe teslim olmuştur.
Öteki nefretinin temelinde, Kendi nefreti vardır.
Dipsiz bir sıkıntıya gömülmüştür benliği; arzusu kalmamıştır.
Kişinin kendine söz geçirmesiyle yeraltından kurtulması olanaklı mıdır?
Raskolnikov yalnızlığının kendini öteki insanlardan üstün mü, yoksa aşağı mı, bir tanrı birey mi, yoksa bir solucan birey mi kıldığını bilemez.
Dostoyevski’nin önünde yalnızca iki yol kalmıştır: tam delilik ya da daha, önce delilik, ardından deha.
Bir süre yıkıldım; korkunç bir kusurum var, sınırsız bir gurur, bir kibir.
Tuhaftır, yeraltı gururu bayağı bir gururdur.en büyük sıkıntı, kahramanın kendini somut anlamda çevresindekilerden ayırt edememesinden kaynaklanır. Bununla birlikte yavaş yavaş başarısızlığı bilincine varmaya başlar. Kendisiyle aynı arzular duyan ve aynı başarısızlıkları yaşayan küçük memurlarla çevrili olduğunu görür. Tüm yeraltı bireyleri gerçekte birbirlerine ne kadar benziyorlarsa, kendilerini o kadar biricik sanırlar… Her biri ikili yücelik ve aşağılık yansılanmasını öteki ile doğrular ve onun aracılığıyla doğrulatır. Kinci öykünme genele yayılır ve kısır çatışmalar çığırından çıkar. Her biri yeraltı insanıyla birlikte haykırır: Onlar birlik, ben tek başımayım.
Düşünde ne kadar yücelirse, gerçek yaşamında o kadar alçalır.
Mazoşist kişi kendi acısını her zaman kendinden geçmişçesine işleyen zanaatçıdır.
Düşünsene, yalnız rahatım kaçmasın, tasasızca tembellik edeyim diye, dünyadaki her şeyden çok sevdiğim varlığın karım olmasından vazgeçersem, onu mutlu etmeye çalışmaktan vazgeçersem ve onun sıkıntılarını, acılarına, kaygılarını, zayıflığın önemsemezsem, bir tek belki günün birinde pek değerli yaşamımı  rahatsız edebilecek bir takım tasalardan ötürü onu unutur, bırakırsam, ne kadar büyük bir aptallık etmiş olurum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Onu delice seviyorum… Bir çok açıdan onunla ilişkim de saçma sapan davrandığımı, benim için umut olmadığını biliyorum ama umut olmuş olmamış fark etmez. Başka şey düşünemiyorum. Yalnızca onu görmek yalnızca sesini duymak istiyorum… Zavallı bir deliyim ben… Böyle aşk hastalıktır.
Dostoyevski yeraltından kaçma savında değildir; tersine onun öyle derinliklerine dalar ki ışığı öteki uçtan gelir. Ben İsa’ya bir çocuk gibi inanmam, ona inancımı öyle dile getirmem. Şükredişim kuşku sınavından geçmiştir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dostoyevski’nin, yeniyetmeliğinden yaşlılığına dek, Batı Avrupa’da yaklaşık üç yüzyıla yayılan Ben mitolojisinin tüm evrelerini kat etmesi dikkat çekicidir.
Eleştirmen Bielinski, Dostoyevski’yle bağlarını bütünüyle koparmadan kısa bir süre önce, arkadaşlarından birine şöyle yazmıştır: “Rousseau’nun İtiraflar’ını bitirdim, okudukça tiksindim o beyefendiden, nasıl da benziyor Dostoyevski’ye, o da insanoğlunun kendisini kıskandığına, kendisine işkence ettiğine inanır”.
XVIII. yüzyılın başında, tüm insanlar Devrim’in zincirinden boşanmasını ve serbest rekabetin zaferini geciktirmek istercesine birbirlerine sığınırlar; ama bu yumuşama kökeninde bütünüyle taktikseldir, gerçek sevgiyle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Gerçekte önemli olan, ölü Tanrı’nın mirasçısının, biricik oğlunun kim olacağını bilebilmektir, idealist felsefeciler sorunu çözmek için BEN yanıtını vermenin yeterli olacağına inanır. Ama Ben öteki nesne Ben’lere bitişik bir nesne değildir; Ötekiyle ilişkisine göre oluşmuştur ve bu ilişki dışında değerlendirilemez.
Batı bireyciliği, tarihi boyunca, Ortaçağ felsefesinde Tanrı’ya özgü olan ayrıcalıkları yavaş yavaş üstlenmiştir.
“dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur.”
Gururlu kişi yalnız düşlerinde kendini bir sanır
“Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur.”
dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur
“Dünyanın en zor hissi; kendini ait hissetmediğin yerde bulunma zorunluluğudur.”
Kötü ruh insandan çıkınca kurak yerlerde dolanıp huzur arar, ama bulamaz. ‘Çıktığım eve, kendi evime döneyim’ der. Eve gelince orayı bomboş, süpürülmüş, düzeltilmiş bulur. Bunun
üzerine gider, kendisinden kötü yedi ruh daha alır ve eve girip yerleşirler. Böylece o kişinin
son durumu ilkinden beter olur. Bu kötü kuşağın başına gelecek olan da budur.”
üzerine gider, kendisinden kötü yedi ruh daha alır ve eve girip yerleşirler. Böylece o kişinin
son durumu ilkinden beter olur. Bu kötü kuşağın başına gelecek olan da budur.”
Gururlu kişi Tanrı olmaktan vazgeçmez.
En aşırı gurur, engelle karşılaşmadığında ya
da mazoşizm tuzağına düşmediğinde bile, algılanması en güç gururdur, çünkü kibrin istediği
bayağı doyumları gerçekten küçümser. Ara tutumlardan çok gerçek bir alçakgönüllülükle
karışır. Sonuç olarak, kişinin gerek kendinde, gerekse ötekinde, bu iki ucu birbirine
karıştırmasından kolay bir şey yoktur.
da mazoşizm tuzağına düşmediğinde bile, algılanması en güç gururdur, çünkü kibrin istediği
bayağı doyumları gerçekten küçümser. Ara tutumlardan çok gerçek bir alçakgönüllülükle
karışır. Sonuç olarak, kişinin gerek kendinde, gerekse ötekinde, bu iki ucu birbirine
karıştırmasından kolay bir şey yoktur.
“Bana gelince, ben hayatımda bu olayı öylesine uç noktaya götürdüm ki, siz onu bunun
yarısına kadar götürmeye cesaret edemediniz. Öte yandan, korkaklığınıza da sağduyu dediniz,
yalanlarınızla kendinizi avuttunuz! Anlayacağınız, belki ben sizlerden daha canlıyım bile.
yarısına kadar götürmeye cesaret edemediniz. Öte yandan, korkaklığınıza da sağduyu dediniz,
yalanlarınızla kendinizi avuttunuz! Anlayacağınız, belki ben sizlerden daha canlıyım bile.
Onlar birlik, ben tek başımayım.
‘Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.’
Kimse seni sen olduğun için sevmeyecek;herkes seni, seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için, yani kendileri için sevecek ve bu da demek oluyor ki insan böyle yaparak yine kendini sevecek sen hiç sevilmemiş olacaksın hikayenin sonunda
İnsanlar, mutsuz olduklarında daha çok hata yaparlar.
Gücümü,içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.
Gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim
İnsan yapıcıdır, yeni yollar açmayı sever, bu su götürmez bir gerçektir. Fakat neden acaba bir yandan da yıkmaya, her şeyi kaos hâline getirmeye bayılır?
Mazoşist kişi ancak ona hakaret eden varlık üstünde parlak bir zafer kazanırsa yeniden kendine saygı duymaya başlayabilir; ama bu varlık, onun gözünde, öylesine inanılmaz boyutlar kazanır ki bu zaferi sağlayabilecek tek kişi gibi görünür. Mazoşizmde, hakarete uğrayan kişinin bakış açısını hakaret eden kişiyle kısıtlayan varoluşsal bir dargörüşlülük vardır. Hakaret eden, yalnızca hakarete uğrayanın amacını değil, eyleminin araçlarını da tanımlar.
Böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu
Böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu.
Çağdaş eleştirmenler, bir yazarın yapıtını yaratırken, kendini de yarattığını söylemeyi pek sever. Formül, yaratıcılık bakımından bu ikili gelişimin bir teknik veya beceri kazanmayla karıştırılmaması koşuluyla, Dostoyevski’ye de büyük ölçüde uyarlanabilir.
Hayatta hep mutlu olursam, Hayalini kuracak neyim kalır
Bir fikir ayrılığına rağmen karşındakine saygı duyabiliyorsan, insan olmuşsun demektir.
“Duvarı yıkacak gücüm yoksa,onu yıkmak için kendimi parçalayacak halim yok tabii ki,fakat önümde duvar var diye ona boyun eğecek değilim.”
Dostoyevski hepsi mesleki başarı ardında koşan, kibarlar alemi yaşantısından başka şeyle ilgilenmeyen kafasız gençlerin arasında bunalıyordur.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 38
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 38
Ortamın deliliğe çanak tuttuğunu söylemek yetmez, çünkü delilikle ortam birbirinden asla ayrılamaz.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 33
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 33
Ast memurlar kitlesinin karşı karşıya kaldığı kişiliksizleştirme süreci, sistemin doğurduğu sert ama kısır rekabetlerle karıştığı ölçüde, hızlı, etkili ve sinsi biçimde gelişir. Sürekli karşı karşıya gelen bireyler somut kişiliklerinin dağılmakta olduğunu anlamaz.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 32
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 32
Gurur, az ya da çok uzun vadede, her zaman aradığı şeyle taban tabana zıt sonuçlar doğuran, çelişkili ve kör bir güçtür. En bağnaz gurur, en ufak başarısızlıkta ötekinin karşısında yerlere kadar eğilmeye hazırdır; demek ki, dışarıdan alçakgönüllülüğe benzer. En aşırı bencillik bizi, en ufak bozgunda, gönüllü kölelere dönüştürür; demek ki, dışarıdan özveri ruhuna benzer Dostoyevski’nin sanatı Gururla bencilliği gizlendikleri yerden çıkarır; yanıltıcı öl çüde alçakgönüllülüğe ve özgeciliğe benzeyen tutumların içinde onların varlığını ortaya koyar.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 25
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 25
Sokrates diyor ki: “Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.” Paulo Coelho bunu şöyle açıklıyor: Sadece sıradan insanlar tehlikeden uzaktır, dolayısıyla risk al, hayallerinle yüzleş.
Mazoşist kişi kendi acısını her zaman kendinden geçmişçesine işleyen zanaatçıdır.
Neden böyle kendini aşağılatmaya çalışır? Çünkü fazlasıyla gururlu ve kendini beğenmiştir
Sonsuz güç yanılsamasının çökmesi, yanılsamanın eksiksiz olduğu oranda daha kolaydır. Ben’le Ötekiler arasında her zaman bir karşılaştırma yapılır. Gurur terazide ağır gelir ve teraziyi Ben’e doğru eğer; o ağırlık ortadan kalkarsa, birdenbire havaya dikilen terazi Öteki’ye doğru eğilecektir. Fazla mutlu bir rakibe yüklediğimiz saygınlık her zaman bizim gururumuzun ölçüsü olmuştur. Kendi gururumuzun asasını elimizde sıkıca tuttuğumuzu sanırız, ama en ufak başarısızlıkta o asa elimizden kayıp, başkasının ellerinde ortaya çıkıverir daha önce hiç olmadığı kadar parlayarak.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 24
Neden böyle kendini aşağılatmaya çalışır? Çünkü fazlasıyla gururlu ve kendini beğenmiştir
Sonsuz güç yanılsamasının çökmesi, yanılsamanın eksiksiz olduğu oranda daha kolaydır. Ben’le Ötekiler arasında her zaman bir karşılaştırma yapılır. Gurur terazide ağır gelir ve teraziyi Ben’e doğru eğer; o ağırlık ortadan kalkarsa, birdenbire havaya dikilen terazi Öteki’ye doğru eğilecektir. Fazla mutlu bir rakibe yüklediğimiz saygınlık her zaman bizim gururumuzun ölçüsü olmuştur. Kendi gururumuzun asasını elimizde sıkıca tuttuğumuzu sanırız, ama en ufak başarısızlıkta o asa elimizden kayıp, başkasının ellerinde ortaya çıkıverir daha önce hiç olmadığı kadar parlayarak.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 24
İnan ki, Tanrı seni, kesinlikle tasarlayamayacağın bir tarzda sevsin..
Şu günlerde tam anlamıyla deli gibiyim Ruhum iyileşmiyor ve asla iyileşmeyecek.
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 16
-Rene Girard, Dostoyevski, everest yayınları, syf: 16
Dostoyevski ye göre ;
Herşeyi fazla anlamak
Psikolojik bir hastalıktır
Herşeyi fazla anlamak
Psikolojik bir hastalıktır
Gururlu kişi, bilindiği üzere, bencillikle suçlanmak ister
Dünyada gerçeği konuşmak kadar zor, yalakalık yapmak kadar kolay bir şey yoktur.
Deliliğe ne kadar yaklaşılırsa, gerçekliğe de o kadar yaklaşılır ve kişi deliliğe kapılmazsa,ister istemez gerçekliği erişmek durumundadır.
Aslında insanın canını en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır.
Üzülmeyeceğim.
Hiç üzülmeyeceğim,
Hatta hiç niyetlenmeyeceğim tasalanmaya!
Hiç üzülmeyeceğim,
Hatta hiç niyetlenmeyeceğim tasalanmaya!