İçeriğe geç

Dostlukla Kitap Alıntıları – Vincent Van Gogh

Vincent Van Gogh kitaplarından Dostlukla kitap alıntıları sizlerle…

Dostlukla Kitap Alıntıları

Sonunda iyice depresyona girdiğimi hissettim, dedim ki kendime; yeniden melankoliye kapılmayacaksın, değil mi? Sonra, yine kendi kendime, ‘seni sersemletmelerine izin verme’ dedim.
Bir ressam ilk dönemlerinde, bilincine varmadan yaşamı kendi kendisi için zorlaştırıyor. İşin ustası olmadığı duygusundan kaynaklanıyor bu- günün birinde ustalaşıp ustalaşmayacağını kesin olarak bilmemesinden- ilerleme kaydetme hırsından, kendisine güvenememesinden, karmakarışık bir çalkantı, heyecan duygusundan kurtulamıyor ve aslında acele etmek istememesine karşın, garip bir aceleye kaptırıyor kendini. Buna engel olmak kimsenin elinde değil. Herkesin geçirmesi gereken bir dönem ; bana sorarsan başka türlü olmaz. Olmamalı.
Çalışmalarda da belli bir sinirliliğin, kuruluğun bilincine varıyor insan. Bu da aslında varmak istediği sakin rahat vuruşların tam tersi. Ancak, o rahat vuruşa varabilmek için çok uğraşmak, çok üstüne düşmek iyi sonuç vermiyor.
İnsanın başlangıçta çektiği sıkıntılar kimi kez çalışmalarına da biçimsizlik, bir acemilik getiriyor.
Ayaklarımızın altında aynı toprağın olmasının ve aynı dili konuşuyor olmamızın ne kadar harika olduğunu düşünüyorum bazen.’’
Işler en dibe vurduğunda kesinkes düzelir sözünü severim. Ama bazen şunu soruyorum; şu ana kadar ‘en dipte’ miyiz
“Yollar birbirine kavuşmak yerine gittikçe daha da ayrıldı .!
“Umut her zaman solup gitmez.”
Bence yoksullarla ressamlar arasında ortak bir yan var. Hava değişimlerini mevsim dönüşümlerini derinden duyumsama özelliği Herkes duyumsuyor bunu elbette ama tuzu kuru olan sınıflar için o kadar da önemli değil. Ve genellikle onların ruh hallerini fazla etkilemiyor
Gelecek her zaman insanın beklediğinden değişiktir, onun için hiçbir zaman emin olamazsın hiçbir şeyden.

Nuenen, Haziran 1885 Vincent

Muhabbetten hoşlanmıyorum; insanlarla ilişkiye girmek ve sohbet etmek çoğu kez eziyetli ve zor geliyor bana.
hiçbir şeyden çalışma kadar haz alamıyorum, yani, diğer şeylerden al­dığım haz hemen tavsıyor ve çalışmaya dönmezsem, melankoliye kapılıyorum.
Keşke ilke olarak en sade şeylerle yetinirken, ener­jimizi aklın ve insanlığın geliştirilmesine harcasak
Sanatı halka götürmek için keşke sergilerden daha fazla ve daha iyi fırsatlar olsa.
Sizin ışığınız insanların önünde parlasın
belli bir sanat türü var ki onda gön­lüme uyan daha fazla şey bulmaktayım.
Bazı insanları duygulandıracak çizimler yapmak istiyorum
‘’Yaşam ne gizemli bir şey; aşk ise o esrarın içinde bir başka gizem.’’
‘’Sonuç bir eylem olmalı, somut bir fikir değil. Bence ilkeler ancak işlere dönüştüğünde iyidir ve uğraşılmaya değerdir; bence derin düşünmekte ve vicdanlı olmaya çalışmakta yarar vardır, çünkü bu bir kişinin iradesinin daha kararlı işlemesini sağlar ve çeşitli davranışları bir bütünlüğe kavuşturur.’’
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
‘’Kumsal eskizinde yumuşak, kumralımsı bir hava olduğunu, ormandakinde ise daha kasvetli, ciddi bir ton bulunduğunu görüyorsun, değil mi? Yaşamda her ikisinin de var olması ne güzel.’’
‘’Ah, Theo, tonlar ve renkler ne büyük şeyler! Bunları hissetmeyi öğrenemeyen biri ise gerçek yaşamdan ne kadar uzakta kalacak!’’
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
‘’Yaşamak, çalışmak ve sevmek aslında tek ve aynı şeydir.’’
‘’Ne kadar gözden kaybolursa, o kadar göze görünüyor.’’
‘’İnsanın içinde olup bitenler dışarıdan görünebilir mi? Birinin içinde büyük bir ateş yanarken, hiç kimse gelip o ateşle ısınmaz; yoldan geçenler bacanın ucundan tüten küçük bir duman dışında bir şey görmez ve yola devam eder.’’
‘’Ve sadece bir anmış gibi geçen bir günün, böylesine kısa süren bir sevincin anılarımızda hep kalacağını, hiçbir zaman unutulmayacağını bilmek ne büyük bir mutluluk!’’
‘’Herhangi bir şeyi yakalamak istiyorsak, bizim de yapmamız gereken şey derinliklere doğru yola koyulmaktır; bazen bütün gece uğraşıp sonunda hiçbir şeyi yakalayamama durumu ortaya çıktığında, her şeye rağmen vazgeçmeyip şafakta ağları tekrar atmakta yarar vardır.’’
‘’İnsanın düşünecek ve yapacak bir sürü şeyi varken, yeryüzünde yaşayan bir kardeşi olduğunu hissetmesi rahatlatıcı bir şey. İnsan bazen neredeyim, ne yapıyorum, nereye gidiyorum duygusuna kapılır, yani başı dönmeye başlar; işte o anda böyle tanıdık bir ses, daha doğrusu tanıdık bir elyazısı insanı adeta yeniden yere sağlam basmasının rahatlığına kavuşturur.’’
‘’Evet, anılar ölmüş değil, yalnızca uykuda. Ve bunlardan bir hazine toparlamak hiç de kötü değil. Kabul edersen hayalimde elini sıkıyorum, senin için her şeyin en iyisini diliyorum.’’
‘’İnsan doğayı gerçekten sevince, her yerde güzellik bulur.’’
‘’Elinden geldiğince güzel şeyler bul, çoğu insan pek az güzel şey bulur
nasıl cebirde iki olumsuzun çarpımı bir olumlu veriyorsa, başarısızlıkların sonucunun da başarılar olabileceği umudum hala var
Kitaplar, gerçeklik ve sanat benim gözümde aynı türden şeyler. Gerçek hayatın dışındaki biriyle beraberliği sıkıcı bulurum ama tam anlamıyla içindeki biri kendi başına öğrenip sezer.
Alışılmış dostlukla yetinmek bana zor geliyor, asıl sebebi de içten dostluğu aramam ve ısrar etmem.
Şu anda içimi dökebileceğim tek bir kişi yok -kimseyi güvenilir bulmamamdan DEĞİL, durum hiç öyle değil ama maalesef böyle kişilerle çok az temasım var.
İnsanlar içtenlikle ve dürüstçe sevdiğinde, zor zamanları ortadan kaldırmaya yetmese bile, huzurlu olurlar bence.
bütün doğada olduğu gibi aşkta da solma ve yeniden tomurcuklanma vardır ama hepten tükenme yoktur. Sular alçalıp kabarır ama deniz yine deniz olarak kalır. İster bir kadına, ister sanata dönük olsun, aşkta da bitkinlik ve güçsüzlük vardır ama kalıcı bir düş kırıklığı yoktur.
Çalışan bir adam için 30 yaş, yaşamında bir istikrar döneminin tam başladığı yaştır, insan kendini genç ve enerji dolu hisseder. Ama aynı zamanda, yaşamın bir evresi de sona ermiştir. Bu, bazı şeylerin artık hiçbir zaman geri gelmeyeceğini düşündürdüğünden metankoliye sürüklüyor insa­nı. Belirli bir pişmanlık duymak da saçma bir duygusallık değil aslında. Evet, birçok şey gerçekten de 30 yaşında başlıyor, o yaşta her şeyin bitmiş olduğu da doğru değil. Ancak, yaşamın veremeyeceğini anladığı birtakım şeyleri beklememeyi öğrenmiş oluyor kişi; üstelik her geçen gün daha iyi kavrıyor ki yaşam yalnızca bir ekme dö­nemidir, hasat mevsimi yoktur burada.
Kimi kez 30 yaşımda olduğuma inanamıyorum, çok daha yaşlı hissediyorum kendimi.
İnsanın olgunlaşabilmesi için zorluklara, acılara katlanması gerek.
Yaşam ne gizemli bir şey; aşk ise o esrarın içinde bir başka gizem. Bir anlamda hiçbir zaman aynı kalmıyor ama meydana gelen değişiklikler gelgit olayında suların alçalıp yükselmesi gibi -yani, denizde gerçek bir değişiklik olmuyor.
Kadınlar düşünce alanında erkekler kadar enerji ve esneklik göstermiyorlarsa da -erkekler irdeleme, uslamlama gibi şeylere daha yatkınlar- bundan dolayı onları suçlamamak gerek bana sorarsan; çünkü güçlerinin çok büyük bir bölümünü -biz­den çok daha fazlasını- acı çekmeye harcıyorlar. Bizden daha çok acı çekiyorlar, bizden daha duyarlılar.
Ama hayatta ne kadar da çok yanlış anlama var ve insanlar tartışmak yerine biraz daha işbirliğine girseler, her şey nasıl da çok daha iyiye gider.
denizin tehlikeler barındırdığını ve insanın içinde boğulabileceğini gayet iyi bilmekle birlikte, hala de­nizi içtenlikle seviyorum ve geleceğin bütün tehlikelerine belli bir huzur içindeyim
İnsanın bedeninde bir yürek vardır ne de olsa; bazı şey­leri üstlenmeyi göze alamazsak, hayat yaşamaya değmez.
Bana çok yaklaşmayın, benimle kurulacak ilişki üzüntü ve kayıp getirir sizlere
Ve ben öylece suskun kaldım
Fundalıkta çıt çıkarmadan duran siyah kekliğin göründüğü gibi.
hayatta yapacağı işi bulmuş olan kişi Tanrı’nın inayetine kavuşmuştur.
Ve ben öylece suskun kaldım
Fundalıkta çıt çıkarmadan duran siyah kekliğin göründüğü gibi.
ömrüm boyunca bayağı yoksul olmaya hiçbir itirazım yok, yeter ki günlük ekmeğimi çıkarayım.
Güzel olanlar zaman geçtikçe nadirleşir, bulunmaları daha da zorlaşır – daha sonra da insanlar onları aramaya koyulunca artık bulamaz.
Ölü olsa bile, yaşadığını sanayım yeter,
sanatta insanın gönlünü ve ruhunu vermesi gerekir.
Ressamın görevi tüm benliğiyle doğaya dalmak ve yapıtında duyguyu anlatabilmek için tüm zekasını kullanmaktır ki yapıtı başkaları için de anlaşılabilir olsun.
Doğa duygusu ve sevgisi, er ya da geç sanatla ilgilenen kişiler­de karşılığını bulur.
herhangi bir sisteme yapışmaktan ya da kendimi bağlı hissetmekten çok uzağım.
en çok istediğim şey huzuru korumak, çalışmam için tam da o huzur kadar gerekli hiçbir şey yok.
insanlar benim uzağından yakınından geçmediğim her türlü kötülük ve saçmalığı yaptığım­dan kuşkulandıklarında kimi kez kahkahalarla gülüyorum. (Ben ki doğanın, ince­lemenin, çalışmanın ve özellikle insanların dostuyum.)
Bizzat çalışmak zihnimin çok daha açık hale gelmesi­ni sağlıyor.
sakince ufak penceremden doğadaki şeylere bakacağım, onları inançla ve sevgiyle çizeceğim.
Yine de (insan­lık kelimesinin gözden düştüğünü gayet iyi bilmekle birlikte) kendi adıma şu ya da bu yaratığı sevmeye her zaman ihtiyaç duyduğumu ve öyle davranmaya devam edeceğimi söylemekten utanmıyorum.
İnsan­ların gerçekte olduklarından farklı bir şey gibi görünmek istemeleri bence abestir.
Kısacası, insanların çalışmalarım hakkında şunu söyleyeceği noktaya varmak istiyorum: O adam derinden hissediyor ve o adam incelikle hissediyor.
Çoğu insanın gözünde neyim ben? Bir hiç, tuhaf bir tip ya da aksi bir kişi -toplumda yeri olmayan ve yer bulamayacak olan, kısacası en düşükten biraz daha düşük biri.
İnsanın kulak vermesi gereken şey ressamların dili de­ğil, doğanın dilidir.
Muhabbetten hoşlanmıyorum; insanlarla ilişkiye girmek ve sohbet etmek çoğu kez can sıkıcı ve zor geliyor bana.
Sıklıkla fena halde ve huysuzca melankolik, hırçın hale geliyorum, bir tür açlık ve susuzluk içindeymişçe­sine yakınlık özlemi duyuyorum, yakınlık görmeyince de kayıtsız, haşin biri kesi­liyorum ve hatta bazen yangına körükle gidiyorum
yollar birbirine kavuşmak yerine gittikçe daha da ayrıldı.
İçimdeki boşluk, tarifsiz perişanlık beni düşünmeye yöneltti. Evet, insanların niçin suya atladığını anlayabiliyorum.
benim hayatım ve belki senin de hayatın artık eskisi gibi neşeli değil, yine de geçmişe dönmek istemem; çünkü tam da bazı sıkıntılar sayesinde iyi bir şeyin, yani o duyguların ifadesinin ortaya çıkmakta olduğunu görüyorum.
Yoksulluğa rağmen, şansımızı deneyeceğiz. Balıkçılar denizin tehlikeli ve fırtınanın ürkütücü olduğunu bilir; ama tehlikeleri kumsalda gezinmeyi sürdürmekten kaçınacak bir sebep olarak asla görmez.
Dünyanın önyargılarını bildiğimden, yapmam gereken şeyin beni zaten çoktan atmış olan sosyal çevremden çekilmek olduğunun farkındayım.
insan öldükten sonra dirilir.
İnsan aşkın ne olduğunu en iyi bir hasta yatağının başucun­da, bazen cebinde tek metelik olmaksızın oturduğunda hisseder.
Birileri ‘Doğru yoldan çıkıyorsun,’ dediği için, benim yolum daha az doğru mu olur?
Tanrım, Tanrım, beni niçin terk ettin? Ve artık benim için hiçbir şeyin anlamı kalmadı. Düşünmeye daldım. Acaba kendi kendimi mi kandır­dım?
mesele hesaplaşmaya geldiğinde, insanlar gerçek renklerini belli ederler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir