İçeriğe geç

Dost Yaşamasız Kitap Alıntıları – Vüs’at O. Bener

Vüs’at O. Bener kitaplarından Dost Yaşamasız kitap alıntıları sizlerle…

Dost Yaşamasız Kitap Alıntıları

— Beyim, dedi. Neden içilir bilir misin? Kimi derdini, kimi keyfini bahane eder, laftır o, bakma sen. Ben sana söyleyeyim mi, korkudan içilir.
İnsan öl­mekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmak­tan.
insan insanın kurdudur.
“ Öyle karanlık gece ki ruhum, olmuyor sabah “
Ne olursa olsun, kimse kimsenin yükü değildir.
“İçtenin düzeni eritmesini isterken istemiyorum. İstemek. İstendikçe değişemez yanın gücünü daha iyi anlayıp istememesini bilmeli”
İnceliklere açık dünyama isteğimle taht kuran harikulade insan, uykularınızı kaçıran kabusları kovunuz.
Kün emri’yle yaratılışın ilk günlerinden ayrımsızdı bu yaşama. Dört kıtada dev yumurtalar çatlayalı, memeli yaratıklar doğurmaya başlayalı beri bir boğuşma. Yutulan yutulana. Bir oluş halindeydi çevresi. O bu oluşun ortasında yutulmaya hazır. Kimse ayağının burnuyla dokunmak istemiyor ötekine. Kasaplar çarşısında koyunlar kendi bacaklarından asılı. Sinek gibi geberiyor, beş paralık alacak uğruna çarşının göbeğinde adam vuruyor, leş kargaları gibi ölülerden arta kalanı pay edemiyorlardı.
Eskiden böyle değildim. Mezarlık korkuturdu. İnsan ölmekten değil ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan. Yok olup gitmek kötü bir şey. Bu kasabada unutmaya da unutulmaya da alıştım; artık umursamıyorum.
Kitaplar. Yerin dibine batsın kitaplar! Ne öğrettiler bana? Sökebildiler mi içimdeki huzursuzluğu.
Dönüp dolaşıp kendimle karşılaşmaktan korkuyorum galiba.
Öyle karanlık gece ki ruhum Çekiniyor gibi
Merhamet kötü şey, ondan kurtulmak lazım.
“Mesele basit. İpleri kopan balonu kim tutabilir?”
İnsan ölmekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan.
Annem yaşlanmış! Ben ne çabuk büyümüşüm!
Ayrılırken babamın ellerini koklarcasına öpmüştüm. İçime sindirmiştim kokusunu, tütün kokusunu, sıcaklığını. Ertesi gün bayramdı. Birazdan gene öpmem gerekecekti ellerini. Bu kez iyice koklayayım, diye düşünmüştüm.
Kısa zamanda arkadaş olduk. Pek sıkı fıkı değiliz, ama senli benliyiz.
Oysa bütün sanılar gerçek değil midir?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Onlara göre yaşadıklarını sandıkları gerçek, yaşamadıklarını sandıkları gerçek dışıdır.
Hep böyle kal aklımda Descartes ne olur, hoşçakal, ama istersen biraz da ağla.
Ölmek istiyorum Leyla’cığım. Fakat ümit işte. Ümit olmasa. Çoktaaan..
Sevmek, ıstırap çekmektir.
Eğer ötesi için tam yokluk bilinciyle doğsaydık, ölümsüzlüğü yer yüzünde arardık.
Hayatı baştan tanzim etmeli. Bir defa kaideler değişmeye mahkûmdur.
Ürpermeyen yanağını olanca sevgimle öptüm.
Seni seviyorum. Soğuksun, ama seviyorum.
Anı! Anılar galiba hep yaşanmamışlar.
Budalalığı o denli küçümsenen, bir kendini verebilme anlamında kullanmayı isterdim.
Umut. Bir iğrenç umut. Bütün bildikleri.
Saadet parayla olmaz.
Büyük şehir, ısınamadım sana. Gürültünü sevmedim. Acelesi nedir bu insanların? Gelirler, giderler.
Büyüğü küçüğü yok bunun, anladın mı? Mesele yürekte.
Sizin gibiler değer mi? der, çıkarsınız işin içinden.
Ay birazdan çıkar ama sevdiğim yanımda olamazdı.
İnsan ölmekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan. Yok olup gitmek kötü şey.
Kendimizi öldürdüğümüzün farkında değiliz.
Sen arzu ettin, bu ayrılık senden eserdir.
İçlenme de kam almaya bak kahpe felekten!
Bu kadının da umutları vardır elbet.
Yerin dibine batsın kitaplar! Ne öğrettiler bana? Sökebildiler mi içimdeki huzursuzluğu?
Bense kurtuluşu ölümden bekliyordum.
“Seni seviyorum. Soğuksun, ama seviyorum. Sana gelseydim zaferinin anlamı kalmazdı. Kolaylık seni rahatsız eder.” İyice güldüm. “Hiç anlamadım, ama zararı yok. Allahaısmarladık.”
çalınmış bir şeyler var bu gecede.
beklenilmeyen bir susuntu aralığında birbirimize itildiğimiz gözümün önüne geldi.
kitaplar. yerin dibine batsın kitaplar! ne öğrettiler bana? sökebildiler mi içimdeki huzursuzluğu?
Mahur bir sabah başlamıyor, kurşuni, kalın örtüsünün altında kireçlenmiş kıkırdaklarını oynatmaya zorlanan şehir. Apartman yükseltilerinin deliklerinde ağaran tek tük cılız ışık. Titrek ellerim, damarlı, lekeli. Dönüp o sokağa saplantılarına gelecekler. Ben şimdiyim lanetli – dumanların bozkır göğüne savrulacağı bacalarda umutsuzluğu bekleyen.
Çok dostu olanın hiç dostu yoktur.
hak bağışlayan zorbalar, bağdaş kurup oturmuştur bir kez yüreğimin ortasına
Olagelenlere durmadan gerekçe arayan ahmaklar

Lütfettiniz, benimle bir saatten fazla sohbet ettiniz. Paylaş­mak zorunda kaldığınız mutsuzluğu anlattınız. Ben de size paylaşmak zorunda olmadığınız mutluluklardan sözettim. An­lamanızı ümit etmedim.

Önemli olan güzel ruhunuzu okşayabilmekti. İçiniz sıkıl­masın: Ölüm her canlıyı eşit kılar.
Gelin, kazıbilimcilerin hiçbir zaman bulup çıkaramayacak­ları soluk alıp vermelerin en kısasını, en mutenasını bir daha ya­şayıp unutalım.

İnceliklere açık dünyama isteğimle taht kuran harikulade in­san, uykularınızı kaçıran kabusları kovunuz.
Saygısı, erişilmez sevgisi hiç eksilmeyecek olan:

Laedri kulunuz.”

Laedri öyküsünden

Yoktu ki, tüken­sin. Başlamayan bitti.
Dönüp dolaşıp ken­dimle karşılaşmaktan korkuyorum galiba. Boğuş. Tepin. Kendini tam dorukta, tam amansız duyduğun zaman.
 “ Öyle karanlık gece ki ruhum, olmuyor sabah “

Dost öyküsünden

Kitaplar. Yerin dibine batsın kitaplar! Ne öğrettiler ba­na? Sökebildiler mi içimdeki huzursuzluğu?

Dost öyküsünden

Ama bir gün bunlar anlatılmış, tüketilmiş olacak biliyor musun? Onun için sana gelmek istemem. Hayaliyle yetinmeye çalışırım.
Çalınmış bir şeyler var bu gecede.
Bırakıp kaçmaların aralıksız dürtüsü.
Yaşamanın derimle değinimini tasarlamak bile güç.
Dönüp dolaşıp kendimle karşılaşmaktan korkuyorum galiba.
Köle özgürlüğüm. Ona bile göz dikilecek öyle mi? Kendime fazla geldiğim yetmiyor.
E, bu böyle. Çula göre hüküm yürütürler.
Kötümserdi. Adamakıllı. Hiçbir şey yapamamanın umutsuzluğu içinde. Belki de bu yüzden kötümser.
Hepsi ölecek! Dayanma sırasıyla.
Çatılar miskin, eğri, yıkık. Merhaba ettiğin her adam tıka basa şiş bir tahtakurusu gibi.
İnsan ölmekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan.
Ne istediğini hangimiz biliyor?
Bütün dertlerin tasası bana mı ait?
Dönüp dolaşıp kendimle karşılaşmaktan korkuyorum galiba
İş insanlıkta. Sonumuz hep bir, ama anlayan beri gelsin.
Değil mi ki, acımak var bu dünyada, bitti, bırak
Yenilgiyi kabul etmedin ama yenildin işte.
Şu kış berbat şey
Neden içilir bilir misin? Kimi derdini, kimi keyfini bahane eder, laftır o, bakma sen. Ben sana söyleyeyim mi, korkudan içilir.
İnsan ölmekten değil, ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir