Chuck Palahniuk kitaplarından Doomed kitap alıntıları sizlerle…
Doomed Kitap Alıntıları
&“&”
Tanrı birkaç yüzyılda bir doğruluktan şaşmadan yaşamanın oyun planını iletmek üzere bir elçi seçiyor. Musa veya İsa veya Muhammed, bu kişi Tanrı Kelâmı 2.0’ın en yeni neslini yayıyor.
Nuh veya Buda veya Jeanne d’Arc, bu elçi güncel manevi ihtiyaçlarımıza cevap vermesi için ahlaki yazılımızı yükseltiyor, etik kurallarımızdaki hataları ayıklıyor, değerlerimizi geliştiriyor.
Nuh veya Buda veya Jeanne d’Arc, bu elçi güncel manevi ihtiyaçlarımıza cevap vermesi için ahlaki yazılımızı yükseltiyor, etik kurallarımızdaki hataları ayıklıyor, değerlerimizi geliştiriyor.
Tanrı bütün ruhları, kendilerini sınayabilmeleri ve kendi kudretlerini hakkıyla kavrayabilmeleri amacıyla onları ölümlü bedenlerle vücuda getirir.
Kendine o kadar zor bir hedef belirle ki, ölümü yüreğine su serpen bir şeymiş gibi karşılayasın.
Hepimiz bizi ölüme götüren şeylerin esiri olmuyor muyuz?
Göçüp gitmekten süngünüzün düştüğü anlarda, adam gibi, canlılığın her daim kolay bir iş olmadığını hatırlayın.
İçinde bulunulan zamanı yenilir yutulur kılan tek şey geçmişin dönem dönem can yakmışlığıdır.
İçinde bulunulan zamanı yenilir yutulur kılan tek şey geçmişin dönem dönem can yakmışlığıdır.
Her türlü ilerleme sevilmeyenlerin eseridir.
Aşık insanlar, onlar asla kütle çekimini bulamazlar.
Şiddetli bir ıstıraptan başka hiçbir şey gerçek başarıya yol açmaz.
Aşık insanlar, onlar asla kütle çekimini bulamazlar.
Şiddetli bir ıstıraptan başka hiçbir şey gerçek başarıya yol açmaz.
Kişi dünyaya geldiğinde ya zekidir ya da değildir. Beden yaşlanır, büyür, üreme taşkınlığının yarı deliliğe varan aşamalarından geçer ama esas itibarıyla doğan da ölen de aynı kişidir.
Ki… ki bu ölümsüz ruhumuzun kanıtıdır.
Ki… ki bu ölümsüz ruhumuzun kanıtıdır.
Neden hayırseverliğe niyetlenen birinin fevri düşünceleri hep bir sonraki uygarlığın ideallerine dönüşür ki?
René Descartes’in varlığımızın mutlak ispatı diye söz ettiği şey hayaletler kadar görünmezdir. Ruhlarımız kadar. Bana öyle geliyor ki bilim, ruhun varlık ihtimalini maddi kanıt yokluğu nedeniyle elinin tersiyle itecekse, bilim insanları düşünmenin de vuku bulduğunu reddetmelidirler.
Dinler, insanlar cevapsız kalmaktansa yanlış cevapları tercih ettikleri için, vardır.
İyi ve kötü hep vardı.
Var olmaya da devam edecekler.
Ezelden beri değişen sadece onlarla ilgili hikayelerimiz.
Var olmaya da devam edecekler.
Ezelden beri değişen sadece onlarla ilgili hikayelerimiz.
İnan bana, öldüğünde arkada bırakması en zor gelecek kişi kendinsin…
.
Öldüğünde güven bana, geride bırakılması en zor kişi sensin.
Öldüğünde güven bana, geride bırakılması en zor kişi sensin.
.
Kendine o kadar zor bir hedef belirle ki, ölümü yüreğine su serpen bir şeymiş gibi karşılayasın…
Hepimiz bizi ölüme götüren şeylerin şeylerin esiri olmuyor muyuz?
Ted Kennedy hiçbir zaman siperdeki birinin hayır duasını almamıştı. Ölüm döşeğindeki hiç kimse yeise kapıldığında ellerini kavuşturup Hillary Clinton’dan medet ummaz.
İsa veya Muhammed veya Siddhartha, herhangi bir ölü insan bir parça sıradan akıl vermek için geri gelse, aklı alan yaşayan bunun her kelimesini yanlış anlar. Savaşlar çıkar. Cadı avı başlar.
“Çocuklar evcil hayvanları için mini cenaze törenleri yapmaya kesinlikle bayılırlar… küçük bir mezarlık meydana getirip her bir mezarın içini doldururlar! Bu onlara toprak altındaki bakteriyel canlı türleriyle ilgili farkındalık kazandırır!”
Mutlu bir ev hayatına sahip insanlar, Alaska ve Galápagos’a giden gemilere binmezler. Sevgi dolu aile ortamlarından ayrılıp ıssız atölye ve stüdyolarda dünyadan el etek çekmezler. Akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse kendini Marie Curie gibi zehirleninceye kadar X-ışınlarına maruz bırakmaz. Uygarlık asosyal uyumsuz kimselerin geri kalan o düz, kalender, aile odaklı insanlığa dayattıkları bir arazdır. Ancak o zavallılar, o başarısızlığa mahkumlar, o dışlanmışlar bir semenderin çiftleşme adetlerini gözlemek için günlerce pusarlar. Ya da kaynayan bir çaydanlığı incelemek için.
Lütfen bu gerçeği kabullenin. Yaşını başını almışlar aslında kocamış veletlerdir. Diğer taraftan gençler gün değmemiş moruklardır. Fırsat düşerse, bir ömür boyunca bazı beceriler geliştirilebilir, bazı esaslı içgörüler edinebilirsiniz ama genelde yedisinde neyseniz yetmişinde de osunuzdur. Kişi dünyaya geldiğinde ya zekidir ya da değildir. Beden yaşlanır, büyür, üreme taşkınlığının yarı deliliğe varan aşamalarından geçer ama esas itibarıyla doğan da ölen de aynı kişidir.
Övünmek gibi olmasın ama hiçbir yetişkinin aklından, on bir yaşında masum bir bakireninki kadar ahlaksızca, sapıkça şeyler geçmez. Çocuklar, daha üreme anatomisinin sıkıcı gerçeklerini özümlemeden, kafaları henüz işin incelik ve mekanikliğiyle ilgili bilgilerle dolmamışken, denizkestaneleriyle… zebralarla… flamingolarla aşna fişne yapmayı zihinlerinde canlandırabilirler.
“Cennet’te her öğünde biftek ve patates kızartması yiyeceğim. Buna rağmen elli kilodan fazla gelmeyeceğim, taş çatlasa.”
Neden hayırseverliğe niyetlenen birinin fevri düşünceleri hep bir sonraki uygarlığın ideallerine dönüşür ki? Muhtemelen, İsa da, Buda da, Muhammed de, dirimli-canlı dostlarına sadece “n’aber” deyip onları birazcık teselli etmek isteyen sıradan ölü adamlardı. İşte, işte bu yüzden ölüler geleceğin ölüleriyle konuşmazlar.
Yellenme. Geğirme. Kurtuluşun yolu küfürden geçer.
Ketamin şeffaf bir sıvı haline gelir ama isterseniz bir kurabiye tepsisine serip iri taneli bir toz halini alıncaya kadar fırınlayabilirsiniz.
Hiç kimsenin elini kolunu sallaya sallaya girdiği ıssız, alabildiğine sessiz bir otel odasında, hem de kendi çocukluk yatağına serilmiş bir kadavraya rast gelmek istemez.
mutlu bir ev hayatına sahip insanlar , alaska ve galapagos’a giden gemilere binmezler.sevgi dolu aile ortamlarından ayrılıp ıssız atölye ve stüdyolarda dünyadan el etek çekmezler.akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse kendini marie curie gibi zehirleninceye kadar x-ışınlarına maruz bırakmaz.
uygarlık asosyal uyumsuz kimselerin geri kalan o düz ,kalender , aile odaklı insanlığa dayattıkları bir arazdır.
ancak o zavallılar , o başarısızlığa mahkumlar , o dışlanmışlar bir semenderin çiftleşme adetlerini gözlemek için günlerce pusarlar.ya da kaynayan bir çaydanlığı incelemek için.
her alandaki öncüler o garip , arkadaşsız , o davetsizlerden meydana gelirler. her türlü ilerleme sevilmeyenlerin eseridir.
aşık insanlar film yıldızı olmayan , çocuklarına bakan , ilgili ebeveynlerin çocukları onlar asla kütle çekimini bulamazlar.
şiddetli bir ıstıraptan başka hiçbir şey gerçek başarıya yol açmaz.
uygarlık asosyal uyumsuz kimselerin geri kalan o düz ,kalender , aile odaklı insanlığa dayattıkları bir arazdır.
ancak o zavallılar , o başarısızlığa mahkumlar , o dışlanmışlar bir semenderin çiftleşme adetlerini gözlemek için günlerce pusarlar.ya da kaynayan bir çaydanlığı incelemek için.
her alandaki öncüler o garip , arkadaşsız , o davetsizlerden meydana gelirler. her türlü ilerleme sevilmeyenlerin eseridir.
aşık insanlar film yıldızı olmayan , çocuklarına bakan , ilgili ebeveynlerin çocukları onlar asla kütle çekimini bulamazlar.
şiddetli bir ıstıraptan başka hiçbir şey gerçek başarıya yol açmaz.
“Sonbaharı bir trajediye dönüştüren tek şey yazın ilelebet süreceği beklentisidir. Yaz yazdır. Sonbahar sonbahardır.”
Bekliyorum. İşte benim en büyük zaafım: Umut.
Kendine o kadar zor bir hedef belirle ki, ölümü yüreğine su serpen bir şeymiş gibi karşılayasın."
Hepimiz bizi ölüme götüren şeylerin esiri olmuyor muyuz?
Göçüp gitmekten süngünüzün düştüğü anlarda, adam gibi, canlılığın her daim kolay bir iş olmadığını hatırlayın. İçinde bulunulan zamanı yenilir yutulur kılan tek şey geçmişin dönem dönem can yakmışlığıdır.
Sonbaharı bir trajediye dönüştüren tek şey yazın ilelebet süreceği beklentisidir. Yaz yazdır. Sonbahar sonbahardır.
Şiddetli bir ıstıraptan başka hiçbir şey gerçek başarıya yol açmaz.
Neden hayırseverliğe niyetlenen birinin fevri düşünceleri hep bir sonraki uygarlığın ideallerine dönüşür ki? Muhtemelen İsa da, Buda da, Muhammed de, dirimli-canlı dostlarına sadece n’aber" deyip onları birazcık teselli etmek isteyen sıradan ölü adamlardı.
Bekliyorum. İşte benim en büyük zaafım: Umut.