İçeriğe geç

Dönüş Yolu Kitap Alıntıları – Erich Maria Remarque

Erich Maria Remarque kitaplarından Dönüş Yolu kitap alıntıları sizlerle…

Dönüş Yolu Kitap Alıntıları

&“&”

&”Siz savaşı kendi tarafınızdan gördünüz. Dalgalanan bayraklara bakarak, hayran hayran marşlar dinleyerek. Ama siz savaşı bizim trenlere bindiğimiz İstasyona kadar gördünüz. Bu nedenle sizi azarlamak gibi bir niyetimiz yok. Biz hepimiz aynı sizin gibi düşünüyorduk. Ama geçen zaman içinde savaşın öteki yüzünü tanıdık. 1914 ruhu, savaşın gerçek yüzü karşısında yerle bir oldu.&”
&”Goethe’nin dediği gibi: Bütün zorbalıklara dayanarak ayakta kalmak!
Öğrenmek istediğim çok şey var, Ernst. ..
Kitapları gösterdim. "Öğrenmek istediklerini bunlarda bulacağına inanıyor musun?"
"En azından deneyeceğim. Sabahtan akşama kadar kitap okuyorum."
artık gerçekler değişti."
Kadınlar, bizim öteki yarımız.&”
&”Konuşunca dünya değişmiyordu ki.&”
&”Gece, yaşam yüklü bir yağmur bulutu gibiydi, sürekli gibi şimşekler çaktıran bir yağmur bulutu gibi.&”
&”Yaşam akıp gitmişti ve de gitmekteydi, biz sanki fazlalıktık.&”
&”Belki bu yüzden insanlar sürekli savaşıyorlardı, çünkü biri ötekinin neler çektiğini hiçbir zaman tam anlamıyla kavrayamıyordu&”
Dayanacak gücümüz kalmamıştı!
Her şeyi gözden geçirdim, Ernst, bütün meslekleri, idealleri, siyaseti; ama benim bu düzende yerim yok. Bu nedir böyle? Her yerde dolandırıcılık, güvensizlik, boş­ vermişlik ve sınırsız bencillik…"
Bizim bildiğimiz tek şey şiddet.
Aylardır fiyatlar sürekli olarak artıyor, yoksulluk savaş yıllarından daha büyük. İnsanların aldıkları ücretler en temel gereksinimlerini karşılamalarına bile yetmiyor; insanın parası olsa bile, bu parayla alacak bir şey bulamıyor.
Ben size ne öğretebilirim ki? Yirmi yıl sonra kuruyacağınızı, yamru yumru olacağınızı, en özgür dürtülerinizin yavaş yavaş yok olacağını, acımasızca sürümü bol piyasa mallarına dönüştürüleceğinizi mi söylemeliyim? İnsanlar gaz, demir, barut ve ateşle, Tanrı ve insanlık adına savaştıkları sürece eğitimin, kültürün ve bilimlerin kötü bir şakadan başka bir şey olmadıklarını mı söylemeliyim? Ben size ne öğretmeliyim, sizin gibi küçük yaratıklara, ge­çen korkunç yıllar süresince temiz kalabilmiş tek yaratıklar olan sizlere?
İçine düştüğü­müz bu dünya ne biçim bir dünyaydı böyle…
Bizi kullandılar! Bize vatan derken, hırs dolu bir endüstrinin işgal planlarından söz ediyorlardı; bize onurdan söz ederlerken, bir avuç diplomatla prensin çekişmelerini ve iktidar kavgalarını kastediyorlardı; bize ulustan söz ederken işsiz generallerin kendini gösterme çabalarını anlatıyorlardı!"
İnsanın tutunabileceği bir şey olmalı, bunu anlamıyor musun? Birinin beni sevmesini istiyorum, o zaman o bana tutunur, ben de ona! Yoksa insan sonunda kendini asar!"
Size kazık atmalarına izin vermeyin! Sizi aptallaştırmaya çalışıyorlar."
Eğer şehit düşseydin, bundan etkilenen Müdür senin için bir konuşma yapacak, seni bir kahraman ve örnek öğrenci olarak kutsayacaktı, oysa sen bütün olup bitenlerden sonra utanmadan, sıkılmadan capcanlı geri döndün! Moruk şimdi ne biçim bozulmuştur. Bir ceset olarak senin için düşündüğü her şeyi unutmak zorunda kaldı…
Yoldaşlar, şimdi her şey daha iyiye gidecek."
Savaşın sona ermesini istiyoruz, bu kovalamacanın bitmesini İstiyoruz! Cinayetlere son verilmesini İstiyoruz! Yine insan olmak istiyoruz, savaş makineleri değil!"
İnsan çok uzun süre askerlik yaparsa beyni tuhaf çalışmaya başlıyordu.
Küçük bir azınlığın kahramanlığı uğruna milyonlarca insan sefalet çekiyor."
Heel birkaç veda sözcüğü söylemeye çalıştı. Ama beceremedi; sustu. Bu boş ve ıssız kışla avlusunda, üzerlerinde paltoları ve çizmeleriyle soğuktan titreyerek sessizce duran ve ölen arkadaşlarını düşünen bir avuç insanın karşı­sında sözcüklerin hiçbir anlamı yoktu.
Ölüm ve yaşam birbirlerine ne kadar yakındılar.
Akşam olunca dünya daha da güzelleşiyor. Siperlerde değil tabii ki, barış zamanında.
Ne tuhaf! Mermi çukurlarına ve siperlere öylesine alışmışız ki, şimdi bulunduğumuz bu arazinin sessizliğinden kuşku duyuyoruz; bu sessizliği, gizlice mayın döşenmiş araziye bize çekmek için bir bahane sanıyoruz.
Üç beş kişinin Kahramanlığı için milyonların Sefaleti çok pahalı" diyor.
Belki de hep yeni baştan savaşların olması bundan; Çünkü acı çekenin halinden Ötekiler pek bir şey anlamıyorlar.
Bunu anlamıyor musun? Vatan sevgisinin içine boş konuşmala­rını, ün meraklarını, iktidar hırslarını, yapay romantizm­lerini, aptallıklarını, para hırslarını sokuşturdular, bunu da bize ışıl ışıl bir ideal olarak yutturdular! Biz de yeni, güçlü bir varoluşun başlama işaretini aldığımızı sandık! Bunu an­nlamıyor musun? Biz bilmeden, kendi kendimize karşı sa­vaştık! İsabet eden her kurşun, içimizden birine isabet etti! Kulaklarını aç da dinle: Dünya gençliği darmadağınık ol­du, her ülkede kendi özgürlükleri için savaştıklarını sanı­ yorlar! Oysa her ülkede aldatıldılar, sömürüldüler, her ül­kede idealler uğruna değil çıkarlar uğruna savaştılar, her ülkede vuruldular ve kendi kendilerini yok ettiler! Bunu anlamıyor musun? Tek bir kavga vardır: yalana, ikiyüzlü­lüğe, uzlaşmaya, eski olana karşı verilen kavga! Onların boş sözlerine kandık, onlara karşı savaşacağımıza, onlar için savaştık. Her şeyin gelecek için yapıldığını sandık! Oysa her şey geleceğe karşı yapılıyordu. Bizim geleceği­miz öldü, çünkü geleceği taşıyan gençlik öldü. Bizler geri kalanlarız, artıklarız!"
..aldatıldık, bunu hepimiz bili­yoruz! Bizi kullandılar! Bize vatan derken, hırs dolu bir endüstrinin işgal planlarından söz ediyorlardı; bize onur­dan söz ederlerken, bir avuç diplomatla prensin çekişmele­rini ve iktidar kavgalarını kastediyorlardı; bize ulustan söz ederken işsiz generallerin kendini gösterme çabalarını an­latıyorlardı!"
“Vatan savunması için sevinçle koşan ve şeref meydanlarında kalan okulumuz öğrencilerinin anısını özellikle anmalıyız. Yirmi iki arkadaş aramızda değil artık! Yirmi iki savaşçı, askerliğin şerefli ölümüne ulaştı. Yirmi iki kahraman, yabancı topraklarda, savaşın gürültüsünden kurtulmuş olarak dinleniyorlar ve yeşil çayırlar altında sonsuz bir uykudalar…”
Dünle bugün, ölümle hayat birbirine ne de yakın.
Evler inşa etmek istedik, bahçelere ve teraslara özlem duyduk, çünkü denizi görmek, rüzgarı duyumsamak istiyorduk, ama evlerin bir temele gereksinim duyduklarını düşünmedik.
Geçen zaman dipsiz bir uçurum gibi arada duruyordu, geri dönemiyordum, yapacak bir şey yoktu, ilerlemek zorundaydım, herhangi bir yere doğru ilerlemek zorundaydım, çünkü hedefim yoktu.
Şansımıza Tjaden’le karşılaştık. Kirden rengi dönmüştü. Baksana," dedi Willy, "savaş bitti, artık yıkanabilirsin."
"Bugün yıkanmayacağım," diye açıkladı Tjaden ciddi ciddi, "hele bir pazar günü gelsin. Hatta o gün yüzeceğim."
Onu avutmaya çalıştım. Ama başaramıyordum. Ne söylediysem onu ikna edemedim, ama en azından ben rahatlamıştım. İnsan birini avutmaya kalkıştı mı hep böyle olur zaten.
Can sıkıntısı içinde yürümeye devam ettik. Vatanımızdan uzakta geçen onca yıldan sonra eve dönüşün başka türlü olacağını düşlemiştik. Birilerinin bizi bekleyeceğini
sanmıştık; ama burada herkesin kendi derdine düştüğünü görüyorduk. Yaşam akıp gitmişti ve de gitmekteydi, biz sanki fazlalıktık. Bu kasaba tabii ki bütün Almanya demek değildi, ama yine de öfkelenmiştik, yüreğimiz gölgelenmiş,
içimizi tuhaf bir duygu kaplamıştı.
Schröder çaylaktı daha, çocuk yaştaydı, canını çıkarmışlardı, orada öyle yatıyordu ve şimdi uğruna öldüğü adam, başka bir ülkeye gidiyor!.. İçine sıçayım…"
İliklerimize kadar acı içindeydik, katıla katıla ağlayabilirdik. Sonra yürümeye devam ettik.
… bütün yaptıklarımız, bütün çektiklerimiz ve bütün geride bıraktıklarımız bir defa daha içimizi ısıtıyor.
… Istırap kemiklerimize işlemiş, dokunsalar ağlayacağız.."
Kimse kimsenin nasıl acı çektiğini bilmez aslında… Bundan mı acaba savaşların sonu gelmiyor bir türlü?
İnsanlar tanrı ve insanlık adına zehirli gaz, demir ,barut ,ateşle birbirlerini boğazladıkça bütün öğrenim ve kültürün ,bütün bilimlerin acı bir alaydan başka bir şey olmadığını mı anlatayım sizlere ? Sizlere ,bütün bu korkunç yıllarda temiz kalmış küçük yaratıklara ne öğretebilirim ben ?
Dünya gençliği ayaklanmıştı,her ülkenin gençliği de özgürlük için çarpıştığını sanıyordu!
her ülkenin gençliği de aldatıldı ,kötüye kullanıldı ,ülküler yerine çıkarlar uğrunda çarpıştı ve karşılıklı olarak birbirinin kökünü kazıdı ! Aklın almıyor mu ? Tek bir savaş var sadece : yalana ,kararsızlığa karşı savaşmak !
Ama biz onların süslü sözlerine kapıldık ve onlara karşı savaşacak yerde onlar için dövüştük. Yarının buna bağlı olduğunu sanmıştık oysa bu yarına karşı bir savaştı.
bizim yarınımız öldü , çünkü onu taşıyan gençlik öldü.biz geriye kalanlarız ,en son bir kaç kişiyiz , ama ötekiler yaşıyor : tok ve memnun olanlar yaşıyor ,ama ileriye atılanlar bu uğurda can verdiler ! Düşün bir ! Bir kuşak yok edildi ;umut ,inanç ,istek ,kuvvet ve başarabilmek gücüyle dopdolu bir kuşak öylesine büyülendi ki , birbirlerine karşı çarpıştı , oysa hepsinin hedefi aynıydı !
Üniforma ve polis korkusu içlerine işlenmiş !
Onun gözünde savaş tehdit altındaki çocuğunun canına kıymak isteyen bir canavar yığınıydı
Üç beş kişinin kahramanlığı için milyonların sefaleti çok pahalı
Belki de hep yeni baştan savaşların olması bundan ; çünkü acı çekenin halinden ötekiler pek bir şey anlamıyorlar..
Bir martı yükseliyor .beyaz martılar , barış , titrek Ufuk , titreşen bekleyiş ,ilk görünüş ,seziş,Umur ,büyüyen ve yaklaşan barış
Çünkü aldattılar bizi! Öyle bir aldattılar ki, biz hala farkında değiliz. Çünkü kötüye kullandılar bizi, korkunç kötüye kullandılar! Anavatan için dediler bize, akılları fikirleri açgözlü bir sanayinin toprak kapma planlarındaydı… Şeref, şahsiyet için dediler, bütün düşündükleri bir avuç muhteris diplomatla beyzadenin post kavgası ve iktidar hırsından başka bir şey değildi… Millet için dediler bize, işsiz güçsüz generallere iş çıkacaktı da ondan. Anlamıyor musun? Vatanseverlik kelimesini torba yaptılar, içine kendi edebi herzelerini, zafer heveslerini, iktidar hırslarını, sahte romantizimlerini, budalalıklarını, para aşklarını doldurdular, idea diye önümüze sürdüler. Biz de sandık ki herifler bize yepyeni, güçlü büyük, engin bir hayata çağırıyorlar. Hala görmüyor musun be adam? Oysa biz hiç bilmeden kendi kendimizle savaşıyorduk… Hedefini bulan her kurşun aslında bizden birini vuruyordu… Anlamıyor musun? O halde dinle, bağıra bağıra söyleyeyim sana da anla: Bütün ülkelerin gençleri özgürlük uğruna savaştığını sanıp ayaklandı! Bütün ülkelerde aldatıldı, harcandı. Her yerde öldürüldüler, birbirlerini silip attılar yeryüzünden! Hala anlamıyor musun? Bu dünya da savaş tektir; yalana karşı, yarı-gerçeğe karşı, uzlaşmaya karşı, kurulu düzene karşı savaş! Ama biz onların boş laflarına kandık, bal gibi kafeslediler bizi. Onlara karşı savaşacağımıza, onlar için savaştık. Gelecek uğruna savaştığımızı sanıyorduk. Oysa geleceğe karşı savaştık. Geleceğimiz yok artık bizim. Çünkü geleceği omuzlarında taşıyan gençler ölüp gittiler. Biz sadece nasılsa hayatta kaldık. Harabeyiz, harabe! Ama öbürleri hala yaşıyor…
… ıstırap kemiklerimize işlemiş, dokunsalar ağlayacağız.."
Vatan sevgisinin içine boş konuşmalarını,ün meraklarını,iktidar hırslarını,yapay romantizmlerini,aptallıklarını,para hırslarını sokuşturdular,bunu da bize ışıl ışıl bir ideal olarak yutturdular!Biz de yeni, güçlü bir varoluşun başlama işaretini aldığımızı sandık!Bunu anlamıyor musun?Biz bilmeden,kendi kendimize karşı savaştık!İsabet eden her kurşun,içimizden birine isabet etti!Kulaklarını aç da dinle:Dünya gençliği darmadağınık oldu,her ülkede kendi özgürlükleri için savaştıklarını sanıyorlar!Oysa her ülkede aldatıldılar,sömürüldüler,her ülkede idaeller uğruna savaştılar,her ülkede vuruldular ve kendi kendilerini yok ettiler!Bunu anlamıyor musun?Tek bir kavga vardır;yalana,ikiyüzlülüğe,uzlaşmaya,eski olana karşı verilen kavga!Onların boş sözlerine kandık,onlara karşı savaşacağımıza,onlar için savaştık.Her şeyin gelecek için yapıldığını sandık!Oysa her şey geleceğe karşı yapılıyordu.Bizim geleceğimiz öldü,çünkü geleceği taşıyan gençlik öldü.Bizler geri kalanlarız, artıklarız!Ama öteki taraf yaşıyor,karnı tok olan,mutlu olan yaşıyor,eskisinden daha tok,eskisinden daha mutlu olarak!Çünkü mutsuzlar,baskı altındakiler,oradan oraya savrulanlar onlar için öldüler!Bunu sakın aklından çıkarma!Bütün bir kuşağı yok ettiler!Umudun,inancın,isteğin,gücün,erkin kuşağını öyle bir uyuşturdular ki,onlar birbirlerini vurdular,oysa bütün dünyada hepsinin amacı aynıydı!"
Ayrılığın her zaman son demek olduğunu sanırdım.Bugün biliyorum ki,büyümek de ayrılık demek.Büyümek aynı zamanda terk etmek demek.Ve son diye bir şey yok…"
Savaşta,arkadaşlıktan başka ne varsa yok edilmişti;ama bizler arkadaşlığa iyice inanmıştık.Şimdi ise ölümün başaramadığını hayat yapıyor,bizleri ayırıyor…"
Belki de hep yeni savaşların olması bundan;çünkü acı çekenin halinden ötekiler pek bir şey anlamıyorlar…"
… bir umutsuzluk yılı diğerini izlemişti."
&‘Evet,’ diye düşündüm acıyla, &‘değiştim ben. Benim hakkımda ne biliyorsun ki anne? Anılardan başka bir şey yok, deli dolu bir gençliğe ilişkin anılardan başka bir şey yok. Son yıllarda olup bitenleri hiçbir zaman öğrenmemelisin, gerçekten neler olduğunu ve benim ne hale geldiğimi hiç anlamamalısın. Olup bitenin yüzde biri bile senin yüreğini tuzla buz etmeye yeter, tek bir sözcükle bile utanıp titremeye başladın, çünkü benim hakkımda düşündüklerin sarsıldı.’
Vatan sevgisinin içine boş konuşmalarını, ün meraklarını, iktidar hırslarını, yapay romantizmlerini, aptallıklarını, para hırslarını sokuşturdular, bunu da bize ışıl ışıl bir ideal olarak yutturdular! Biz de yeni, güçlü bir varoluşun başlama işaretini aldığımızı sandık! Bunu anlamıyor musun? Biz bilmeden, kendi kendimize karşı savaştık! İsabet eden her kurşun, içimizden birine isabet etti! Kulaklarını aç da dinle: Dünya gençliği darmadağınık oldu, her ülkede kendi özgürlükleri için savaştıklarını sanıyorlar! Oysa her ülkede aldatıldılar, sömürüldüler, her ülkede idaeller uğruna savaştılar, her ülkede vuruldular ve kendi kendilerini yok ettiler! Bunu anlamıyor musun? Tek bir kavga vardır; yalana, ikiyüzlülüğe, uzlaşmaya, eski olana karşı verilen kavga! Onların boş sözlerine kandık, onlara karşı savaşacağımıza, onlar için savaştık. Her şeyin gelecek için yapıldığını sandık! Oysa her şey geleceğe karşı yapılıyordu. Bizim geleceğimiz öldü, çünkü geleceği taşıyan gençlik öldü. Bizler geri kalanlarız, artıklarız! Ama öteki taraf yaşıyor, karnı tok olan, mutlu olan yaşıyor, eskisinden daha tok, eskisinden daha mutlu olarak! Çünkü mutsuzlar, baskı altındakiler, oradan oraya savrulanlar onlar için öldüler! Bunu sakın aklından çıkarma! Bütün bir kuşağı yok ettiler! Umudun, inancın, isteğin, gücün, erkin kuşağını öyle bir uyuşturdular ki, onlar birbirlerini vurdular, oysa bütün dünyada hepsinin amacı aynıydı!"
İkinci alaydan hayatta kalanlar, cephe gerisinde bir siper yıkıntısında uzanmış, dalgın dalgın çevreyi süzüyorlar.
… ıstırap kemiklerimize işlemiş, dokunsalar ağlayacağız.."
Burada akşamlar ne de uzun
Ve zaman denilen o adsız hüzün üzerime çullanıyor birden. O, damla damla akar ve değişiverir. Geri dönüldüğünde hiçbir şey tekrar bulunmaz. Ah, ayrılık çetindir, ama yine gelmez bazen daha da çetin olabilir.
“Bizlere vatandan söz açtılar, ama düşündükleri gözü doymaz bir sanayinin işgal planlarıydı.
Bizlere onurdan söz açtılar, ama düşündükleri bir avuç hırslı diplomatla prensin çekişmesi ve egemenlik istekleriydi. Bizlere ulustan söz açtılar, ama düşündükleri işsiz güçsüz generallerin eylem isteğiydi!”
Çok zaman da bir şeyler kaçırdık elden. Hatta
bazılarımız en değerli şeyini, hayatını yitirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir