Miguel de Cervantes kitaplarından Don Quijote 1 kitap alıntıları sizlerle…
Don Quijote 1 Kitap Alıntıları
“Ama oturmakla çöp çuvalı gibi yığılmak arasında büyük fark var.”
“Zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur.”
“Zamanın silmesine, ölümün dindirmesine kalmış bir felaketten daha kötüsü olabilir mi? dedi Panza.
“Zamanın silmesine, ölümün dindirmesine kalmış bir felaketten daha kötüsü olabilir mi? dedi Panza.
Görünüşümle aşık ettiklerimi, sözlerimle yanılgıdan kurtardım.
Güzel olan her şeyin sevilebileceğini biliyorum; ama güzel olduğu için sevilenin, kendisini seveni, sevildiği için sevmek zorunda olmasını anlayamıyorum.
Güzele ölçülü olmak yakışır, üstelik en küçük hadiseye gülmek sersemliktir.
En yüksek rütbedeki bir insan kadar yetkin var eleştirmeye; evindesin ve orada kral sensin. Herkes evinde kral değil midir zaten?
İnsan ancak başkasından fazla bir şey yaparsa başkasından üstün olabilir.
***
fortune is smiling upon us!
fortune is smiling upon us!
Talih her felakette, çare olarak açık bir kapı bırakır.
Zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur.
Çalışkanlık, iyi talih doğurur. Tecrübe de, birçok ciddi olayda ısrarın, şüpheli bir meseleyi mutlu bir sonla noktalandırdığını göstermiştir.
Size şunu hatırlatmama müsaade edin ki gerçek cesaret her zaman ihtiyat ile el ele yürür.
Şiir kitaplarını başka dile çevirmeye çalışan herkes de aynı şeyi yapacaktır; çünkü ne kadar büyük dikkat ve beceriyle çevrilseler de, doğdukları dilde taşıdıkları değere erişemezler.
üstelik insan yaptığıyla ölçülür.
Artık zırhı temizlenmiş, miğferine siperlik takılmış, atına isim verilmiş, kendi ismi bulunmuş olduğuna göre, âşık olacağı bir kadın bulmaktan başka bir eksiği kalmamıştı; çünkü sevdasız bir gezgin şövalye, meyvesiz bir ağaç, ruhsuz bir beden gibiydi.
Hiçbir neden yokken gülmek edep kurallarına aykırıdır, güzele ağırbaşlılık yaraşır.
Bana sorarsanız, yeryüzünde, insanın kaybettiği hürriyetine kavuşması kadar büyük bir mutluluk yoktur.
İspanya’mızda bir deyiş vardır; Güçlü ve zengin olmak istiyorsan, ya Kilise’ye gir, ya denizlere açılıp tüccarlık sanatını icra et, ya da sarayda krala hizmet et.
Şeref ve Erdem ruhun süsüdür; bunlar olmasa, beden asla güzel gözükmez.
Dürüst bir kadının güzelliği ateşe benzer, keskin bir bıçak gibidir: yaklaşmayana hiç bir zararı dokunmaz.
Soluk benizli ölüm için fakirin barakası ya da zenginin köşkü fark etmez.
En yüksek rütbedeki bir insan kadar yetkin var eleştirmeye; evindesin ve orada kral sensin. Herkes evinde kral değil midir zaten?
O, yalnız her iyi âşıkta olması gereken dört d’ye (dürüst, düşünceli, dikkatli , değerli) değil, koca bir alfabeye sahip; istersen dinle bak, hepsini ezberden sayayım sana. Lotario, benim gördüğüm kadarıyla, âşık, bilgili, cömert, herkesin bildiği dört d, sonra erdemli, fedakar, genç, hakikatlı, iyi kararlı, lütufkar, minettar, nazik, olgun, paralı, romantik, soylu, şerefli, tek, uyumlu, vefalı, yücegönüllü ve zarif.
Çünkü Aşkın, amacına ulaşmak için kullanabileceği en iyi vasıta, fırsattır; aşk her işinde, özellikle de başlangıçta, fırsattan yararlanır. Ben bütün bunları çok iyi bilirim; duyduklarımla değil, tecrübelerimle öğrendim; bir gün sana anlatırım; ben de etten kemikten bir genç kızım.
Talih maymun iştahlı bir kadındır; bakarsın günün birinde bir kere daha yüzüne gülüverir insanın
Eskilerin altın çağ dedikleri çağ ne mutlu bir çağmış, ne mutlu yüzyıllarmış. İçinde bulunduğumuz demir çağda bu kadar değerli olan altın, o talihli çağda kolaylıkla bulunabildiği için değil; o çağda yaşayanlar ‘senin’ ve ‘benim’ kelimelerini bilmedikleri için.
Rica ederim bana inanın ve daha önce de dediğim gibi bu kitapları okuyun efendim; göreceksiniz, hüzünlüyseniz, hüznünüz dağılacak, canınız sıkkınsa keyfiniz yerine gelecek.
Kim düzeltir talihimi?
Ölüm.
Ya kim erişebilir aşkın iyiliğine?
Değişim.
Ya kim tedavi eder hastalıklarını?
Delilik.
Ölüm.
Ya kim erişebilir aşkın iyiliğine?
Değişim.
Ya kim tedavi eder hastalıklarını?
Delilik.
Kazanamaz bir başarı
tutkuyu tedavi etmek isteyen,
ölüm, değişim ve delilikse
eğer tutkunun ilaçları.
Kim verir bana bu ıstırabı?
Aşk.
Ya kim isyan eder şanıma?
Talih.
Ya kim izin verir bu acıma?
Tanrı.
Korkarım ki ben böyle
öleceğim bu garip hastalıktan,
çünkü aşk, talih ve tanrı
yüceliyor kederimle.
Aşk.
Ya kim isyan eder şanıma?
Talih.
Ya kim izin verir bu acıma?
Tanrı.
Korkarım ki ben böyle
öleceğim bu garip hastalıktan,
çünkü aşk, talih ve tanrı
yüceliyor kederimle.
Kim küçültür meziyetlerimi?
Aşağılama.
Aşağılama.
Ya kim acıtır acılarımı?
Kıskançlık.
Ya kim sınar ben sabrımı?
Hasret.
Hiç bir çare bulamaz elbet
böylece ıstırabıma,
öldürüp yok eder beni
umut, aşağılama, kıskançlık ve hasret.
Birini dünyada Amadis’in de, kitapları dolduran diğer maceracı şövalyelerin de olmadığına inandırmaya çalışmak, güneşin aydınlatmadığına, buzun soğutmadığına, toprağın doyurmadığına inandırmaya çalışmaya benzer.
… zaten akıl olmayan yerde espri de olmaz.
Aklımı başımdan alma nedeniniz aklımı öylesine zayıflatıyor ki güzelliğinizden yakınmam nedensiz değildir.
yeryüzünde, insanın kaybettiği hürriyetine kavuşması kadar büyük bir mutluluk yoktur.
İhanet hoşa gitse de, hain sevilmez
onca mutlu insan arasında bir ben kederli, onca hür insan arasında bir ben tutsak kaldım
Ya kilise, ya deniz, ya da saray.
Daha açıkça söylemek gerekirse, Güçlü ve zengin olmak istiyorsan, ya Kilise’ye gir, ya denizlere açılıp tüccarlık sanatını icra et, ya da sarayda krala hizmet et.
Daha açıkça söylemek gerekirse, Güçlü ve zengin olmak istiyorsan, ya Kilise’ye gir, ya denizlere açılıp tüccarlık sanatını icra et, ya da sarayda krala hizmet et.
Servet olmayınca İskender’e bile cimri denilebilir
birisi, ebediyen kalkmamak üzere düştüğü anda, bir başkası onun yerini alır. Eğer o da, düşmanı bekler gibi kendisini bekleyen denize düşerse, bir başkası, sonra bir başkası gelir; ölümleri arasında hiç vakit geçirilmez.
tabiatın bütün şiddetine maruz kaldığında, kendisini ısıtacak tek şey, ağzından çıkan nefesidir
Şiir kitaplarını başka dile çevirmeye çalışan herkes de aynı şeyi yapacaktır; çünkü ne kadar büyük dikkat ve beceriyle çevrilseler de, doğdukları dilde taşıdıkları değere erişemezler.
Türkler’de, sahip oldukları kusur veya meziyetlere göre isim takmak adettir.
Kişinin edebiyat alanında yükselmesi, zamana, uykusuzluğa, açlığa, çıplaklığa, başağrılarına, hazımsızlığa ve buna bağlı bir kısmına değindiğim şeylere malolur
Bu dünyada, bir kadının karışık düşüncelerini, değişken mizacını anlayıp çözebildiğim iddia edebilecek kimse var mıdır? Kesinlikle yoktur.
“Bunun önemi yok,” dedi Don Quijote; “ Haldudo ailesinde şövalyeler olabilir; üstelik insan yaptığıyla ölçülür.”
Kötülere iyilik etmek kum üstüne yazı yazmak gibidir.
Nankörlük kötü huyların en iğrencidir.
Söyler misiniz, acaba kim daha delidir, elinden başka türlüsü gelmediği için deli olan mı, bile isteye deli olan mı?
“Yine de şunu bil ki, Panza kardeşim,” dedi Don Quijote, “zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur.”
“Zamanın silmesine, ölümün dindirmesine kalmış bir felâketten daha kötüsü olabilir mi?” dedi Panza.
“Zamanın silmesine, ölümün dindirmesine kalmış bir felâketten daha kötüsü olabilir mi?” dedi Panza.
Ben hür doğdum ve hür yaşayabilmek için, kırların ıssızlığını seçtim. Bu dağların ağaçları benim dostlarım, bu derelerin berrak suları benim aynalarımdır. Ben düşüncelerimi ve güzelliğimi ağaçlarla, sularla paylaşırım. Ben tecrit edilmiş ateş, uzakta duran kılıcım.
İyi insanların görevi, iyiliğe karşılık vermektir
“Ne kadar sinirli olursanız olun, roman okunmaya başladı mı, her şeyi hatta homurdanmayı bile unutursunuz.”
gerçek cesaret her zaman ihtiyat ile el ele yürür.
Zamanın silmediği anı, ölümün dindirmediği acı yoktur.
Şunu bil ki Sancho, insan ancak başkasından fazla bir şey yaparsa başkasından üstün olabilir.
Kötülere iyilik etmek kum üstüne yazı yazmak gibidir.
Ölümde hayatı arıyorum,
hastalıkta sağlığı,
hapiste özgürlüğü,
kapalı yerde çıkışı
ve hainde sadakati.
hastalıkta sağlığı,
hapiste özgürlüğü,
kapalı yerde çıkışı
ve hainde sadakati.
İmkansızın peşine düşersen, imkânı olan bile, haklı olarak senden esirgenebilir.
Gözlerinden yaş akmasa da, yüreğinden kan akacak.
Bu dünyada, bir kadının karışık düşüncelerini,değişken mizacını anlayıp çözebildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Kesinlikle yoktur.
Âh hafıza, huzurumun can düşmanı!
Bu dünyada, bir kadının karışık düşüncelerini, değişken mizacını anlayıp çözebildiğini iddia edebilecek kimse var mıdır? Kesinlikle yoktur.
her güzellik aşık etmez; bazılarına bakmaktan hoşlanılır ama istek uyandırmazlar; her güzellik aşık etse, istek uyandırsa, kalpler karmakarışık olur, yolunu şaşırır, nerede duracaklarını bilemezlerdi; çünkü sayısız güzel insan olduğundan isteklerde sayısız olurdu.
Ban gösterdiğiniz sevgiye karşılık olarak da, diyorsunuz ki, ben de size sevmek zorunda olayım. Tanrının bana verdiği anlayış gücüyle, güzel olan her şeyin sevilebileceğini biliyorum; ama güzel olduğu için sevilenin, kendisini seveni, sevildiği için sevmek zorunda olmasını anlamıyorum.
Öldürüp yok eder beni
umut, aşağılama, kıskançlık ve hasret.
umut, aşağılama, kıskançlık ve hasret.
“tehlike umudu aşınca, geri çekilmek kaçmak sayılmaz, beklemek de akıllılık olmaz. Yarını beklemek ve her serüvene bugünden atılmamak ise, bilgelerin işidir.”
Tabiatın özgür yarattığı kimseleri köle yapmak, bana çok ağır geliyor.
Bir kapının kapandığı yerde, bir başkası açılır.
“Hep söylerler Sancho, alçaklara iyilik etmek, denize su dökmek gibidir.”
“Çünkü aracılık rasgele bir meslek değildir; aklı başında kişilerin işidir ve düzenli bir devlette son derece gereklidir; bu mesleği sadece soyu temiz insanların icra etmesi doğru olurdu”
– Bak Sanşo bak, başına altın miğfer geçirmiş atı üzerinde bize doğru gelen şu şövalyeyi gördün mü?
+ Yoo ben sadece , benimkine benzer bir boz eşeğe oturmuş, başına da parlak bir şey geçirmiş bir adamcağız görüyorum.