İçeriğe geç

Dokuz Peruklu Kız Kitap Alıntıları – Sophie Van Der Stap

Sophie Van Der Stap kitaplarından Dokuz Peruklu Kız kitap alıntıları sizlerle…

Dokuz Peruklu Kız Kitap Alıntıları

&“&”

Bakışları herhangi bir bölümden değil, diğer kanser hastalarının saklandığı onkoloji servisinden geldiğimi bildiklerini gösteriyor. Bu yüzleşmeler bütün hastalığın en kötü tarafı olabilir. Onlar için gerçek dışı ama benim gerçeğim bu.
Nasıl olduğumu öğrenmek istiyor. İçime pompalanan bütün ilaçların yaptığı bulantı ve davul gibi şişmiş kafam dışında mı? İyi olduğumu söylüyorum. Neden bilmiyorum ama soran herkese, iyiyim, diyorum.
Ben artık onlardan biri değilim, IV’ye bağlı hasta bir balon balığıyım.
Benim tek bir işim var: Kemoterapi görmek. Hastalanmak ve sonra iyileşmek. Ben de bunu yapıyorum. Yapılacaklar listemdeki tek madde hayatta kalmak.
Onunla ilgili ilk içgüdüm, karanlık bir sokakta karşıma çıkmasını isteyeceğim tipte bir erkeğe benzemediği ama sonradan koca bir ayıcık olduğu ortaya çıkıyor.
Evimizin önündeki kanalın diğer tarafında kalan binanın duvarındaki taş tablette VITA BREVIS yazıyor. Odamın penceresindeki hayatım boyunca bu kelimelere baktım. Bloktaki en uzun ve en geniş bina bu, diğer evlerden çok daha yükseğe uzanıyor. Görmemek zor ama bugün bu kelimeler bana daha önce söylemediklerini söylüyorlar. Vita brevis: Hayat kısa.
Üzgün ya da zayıf hissetmiyorum. Bunu atlatacağım.
Farklı bir görünüş, farklı düşünceler.
..ve artık her şey farklı. Dünden farklı, geçen haftadan farklı, geçen yıldan farklı.
Annem iki elimi birden tutuyor ve gözlerimin içine bakıyor. Yirmi bir yaşındayım, bir yetişkinim ama bir çocuk gibi titriyorum. Çok korkuyorum, ağlamamı durduramıyorum. Doktorlardan ve kelimelerinden korkuyorum, anlayamadığım bir dilden konuşuyorlar. Kanserden korkuyorum. En çok da önümüzdeki günlerde beni bekleyenlerden korkuyorum.
Her şeye alışabilmek ne garip.
Bir atasözü der ki:Birinin ölüsü, başka birinin ekmeğidir.
Bugüne özel giyindim!" diyor. Canım benim. Bugünün özelliği ise beni yine hastaneye bırakıyor olması.
İyi olduğumu söylüyorum. Neden bilmiyorum ama soran herkese ,iyiyim, diyorum.
Vita brevis: Hayat kısa.
O kadar hızlı koşayım ki hayatımın son birkaç dakikası silinsin istiyorum.
Parmaklarımı saçlarımın arasından nazikçe geçiriyorum ve bir tutam saç elimde kalıveriyor. Lavaboda durar tarağa şeytanmış gibi bakıyorum. Ama şeytan olan tarak değil, ayna aslında. Saçım artık tarasam da taramasam da kendi kendine dökülüyor. Bir seferde yüzlerce tel birden. Yakından baktığımda kel kalan ilk noktaları görebiliyorum. Dünün artık uzak bir geçmişe ait olduğunu anlamam çok uzun sürmüyor. Peruk zamanı geldi.
O kadar hızlı koşayım ki hayatımın son birkaç dakikası silinsin istiyorum.
Vita brevis: Hayat kısa.
“Kanser akciğerlerden karaciğere kadar uzanıyor,” diyor doktor L. hastaneden morga kadar uzanıyor deseydi de aynı şeydi. “Ana tümör karaciğerinize yerleşmiş ve akciğer zarınıza sıçramış gibi görünüyor.” Çaresizce durmasını istiyorum ama doktor bombalarını patlatmaya devam ediyor.
&”’Kulağa ne kadar çelişkili gelse de artık acele etmek istemiyorum. Bir şeyler yapmak zorunda olmak istemiyorum.İngilizce, Fransızca, Hintçe ,Mandarin ve öğrenmeyi kafaya koydum diğer her şeye yetişmeye çalışırken kendimi tüketmeyeceğim.Artık yapılacak işler listeleri yok. Bugünlerde tek bir önceliğim var , o da hayatta kalmak. Bir gelişim ekonomisi dersinde peruğumla oturup faniliğime kafa yormak yapmak istediğim en son şey.
Ders bitince kitaplarımı topluyorum. Ders kitaplarımı uzun süreler yeniden açma gibi bir planım yok . Neden belkide sahip olamayacağım bir gelecek için ders çalışayım? Gerçek olduğunu bildiğim bugüne odaklanmak daha iyi. Düşünme zamanı. &”’
&”&”Çok korkuyorum ağlamamı durduramıyorum. Doktorlardan ve kelimelerinden korkuyorum anlayamadığım bir dilden konuşuyorlar .Kanserden korkuyorum. En çok da önümüzdeki günlerde beni bekleyenlerden korkuyorum."
Bugüne özel giyindim!" diyor. Canım benim. Bugünün özelliği ise beni yine hastaneye bırakıyor olması.
hayat kısa
Cesaret maskesini sürekli taşımak insanı tüketiyor.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Sana bu güzel yolculuğu verdi İthaka.
O olmasa, yola hiç çıkmayacaktın.
Ama sana verecek bir şeyi yok bundan başka.
(Kontantinos Kavafis)
Her şey gerçek. Yazdığım bütün kelimeler, döktüğüm bütün gözyaşları, çektiğim bütün acılar.
…güven ve aşk farklı konu.
Ölmekte olan birine, yaşamaya yeniden yaklaştığınızı nasıl söylersiniz?
Her şeye alışabilmek ne garip.
…neden büyük hayaller kurmayayım?
Kendimiz ve en sevdiklerimiz için yaşıyoruz.
Her saniye, dakika ve günün her saati bize kalan bir sürü şey var. Haftanın her günü bize ait.
Vazgeçmek zorunda kaldığımız çok şey olsa bile yine de bize kalan bir sürü şey var.
Oluruna bırakmak zormuş.
Artık bilim kurgu kahramanı olmak istemiyorum. Güçlüyü oynamaktan bıktım.
Her şey düzelecek…
Bir atasözü der ki: Birinin ölüsü, başka birinin ekmeğidir.
Kız kardeşler arasında mütevazilik ya da terbiye diye bir şey yoktur.
Hepimizin başa çıkma yöntemleri başka.
Zaman fark ettirmeden geçiyor.
…artık hiçbir şey eğlenceli gelmiyor.
İnsan tek başına kanser olunca, biraz yalnız hissedebiliyor.
Bu kadar çok iç dünyamız varken tek bir isme ve tek bir vücuda sahip olmamız bence çok garip.
…her şey değişse de, bazıları aynı kalıyor.
Gerçek olduğunu bildiğim bugüne odaklanmak daha iyi.
Sadece bugünüm var…
…saat eskisi gibi ilerlemeye devam ediyor.
Sonunda düşüncelerimde kaybolacağım.
Bu benim hastalığım ve benim savaşım.
Korkunun seni ele geçirmesine izin verme.
Yapabileceğin en iyi şey biraz huzur bulmaya çalışmak.
Şimdi elimde olan bugün, yarın ise kocaman, şişko bir soru işareti.
Ne kadar çok ağlıyorsa, beni o kadar çok seviyor demektir.
Ama umut oldukça en kötüsünü düşünmemeye çalışıyorum.
Cesaret maskesini devamlı taşımak insanı tüketiyor.
Yapılacaklar listemdeki tek madde hayatta kalmak.
Hayat kısa.
İthaka’ya doğru yola çıktığın zaman,
dile ki uzun sürsün yolculuğun,
serüven dolu, bilgi dolu olsun.
(Konstantinos Kavafis)
Hasta yatağının yanındaki insan olmak, içindeki insan olmaktan daha zor olabilir.
Bir gerizekalının kalbimi kırmasına izin verdiğim için kendimden nefret ediyorum.
Tutunuyoruz ama aslında tutunacak bir şeyimiz yok.
Lanet olsun. Oluruna bırakmak zormuş.
Güçlüyü oynamaktan bıktım. Narin ve kırılganım.
Bütün sohbetlerimiz planlar ve hayaller üzerine kurulu ama ben bu konularla ilgili kelime dağarcığımı yitirdim. Şimdiki zamana saplanmış bir yabancıyım.
Hepimiz gerçekleşeceğini bilirken neden ölüme ağlayalım?
Onlar için gerçek dışı ama benim gerçeğim bu.
Kendimden başkasının duygularına yerim yok. Korkudan donup kalmalarını ya da üzüntüyle kendilerini bırakmalarını görmeyi kaldıramıyorum.
Geleceğim büyük bir boşluğa dönüştü.
Hayatımda çok şey değişti, içimde de.
Bu kadar çok iç dünyamız varken tek bir isme ve tek bir vücuda sahip olmamız bence çok garip.
Şu aralar hayatımın ana fikri almak, almak ve daha çok almak. Hediye olsun , çiçek olsun, kucak dolusu sevgi olsun. Ve hepsine ihtiyacim var, hepsini bir sünger gibi emiyorum.
Sanki artık bir birey değilim de evrensel varlığın bir parçasıyım.
Bana en çok benzeyeni bulmaya çalışırken kendime en uzak olanı seçtim. Nasıl oldu bu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir