İçeriğe geç

Doktor Ceykl və Mister Haydin Qəribə Əhvalatı Kitap Alıntıları – Robert Louis Stevenson

Robert Louis Stevenson kitaplarından Doktor Ceykl və Mister Haydin Qəribə Əhvalatı kitap alıntıları sizlerle…

Doktor Ceykl və Mister Haydin Qəribə Əhvalatı Kitap Alıntıları

&“&”

Aslında insanoğlunun bir değil, iki benliği vardı.
… Her biri ayrı kimliklerde barındırılabilse, diyordum kendi kendime, o zaman hayat katlanılmaz olmaktan çıkabilir; vicdansız olanı, dürüst ikizinin arzuları ve vicdan azabından kurtularak bildiğini okuyabilir; vicdanlı olanı da, haz duyduğu iyi şeylerle uğraşarak ve yabancısı olduğu bu kötülük yüzünden artık utanca ve pişmanlığa boğulmadan, kendi yolunda kararlılık ve güvenle dimdik yürüyebilir."
İnsanın gerçekten bir değil, iki kişiliği olduğu kanısına varmıştım."
İnsanın merakını bastırması ile merakını yenmesi aynı şey değildir…"
Bu dünyada bu kadar insanlık dışı acı ve dehşetin bulunduğu bir yer olduğu aklımın ucundan geçmezdi…"
Bay Enfield, Hayır, efendim: Soru sorma konusunda çok duyarlıyımdır," diye karşılık verdi, "soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir; çok geçmeden, taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde (hem de en son akla gelebilecek) bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır. Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın."
Tanrı eliyle bağlanmış bağları çözmemeli insan;
Çalıların ve rüzgârın çocukları olalım her zaman.
Evden uzak, ah, ikimiz için çiçeğe durur hâlâ
O güzelim katırtırnakları kuzey diyarında.
Hayır bayım, nezaket gösterdim." oldu cevabı. "Soru sormak konusunda derin düşüncelerim vardır, mahşer günü ile çok fazla benzer özellikler gösterir. Sen bir soru sorarsın. Bu, bir taş yuvarlama benzer. Sessizce bir tepeye oturursun, bir taş yuvarlanmaya başlar ve diğer taşları da harekete geçirir, sonra uysal ve yaşlı komşunuzun kafasına kendi evinin arka bahçesinde (aklına gelecek son kişidir) bir şey çarparak bütün aile adını değiştirmek zorunda kalır. Hayır bayım, ben bunu kendime bir lural haline getirdim, bir şey ne kadar sorunlu görünüyorsa, ben o kadar az soru sorarım."
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır;
Tanrı bilir; benim umurumda değil; ben ölümün eşiğindeyim, bundan sonrası benden çok başkasını ilgilendirir.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
“İnsanın merakını bastırması ile merakını yenmesi aynı şey değildir.”
Tanrı yasasında zamanaşımı diye bir şey yok ki. Evet, öyle olmalı; eski bir günahın hayaleti, gizlenmiş bir yüz karasının kötücül uru: Bellekte yitip gittikten ve kendine duyduğu sevgi kabahati örtbas ettikten yıllar sonra ceza ağır aksak da olsa peşinden geliyor.
“Sevmem seni / ama bilmem neden sevmem / tek bildiğim sevmem seni.”
O gece, zifiri karanlıkta sorularla kuşatılmış olarak bitkin düşen zihni rahat yüzü görmedi.
Günahkârların birincisiysem, acı çekenlerin de birincisiyim."
Soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir; çok geçmeden, taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde (hem de en son akla gelebilecek) bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır. Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın."
Soru sormakla kıyamet günü arasında pek çok benzerlik vardır. Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir. Bir dağın tepesinde öylece oturduğunu düşün; taş başlar yuvarlanmaya ve öteki taşları da harekete geçirir; çok geçmeden, taşlardan biri evinin arka bahçesinde oturan kendi halinde (hem de en son akla gelebilecek) bir adamcağızın tepesine iniverir, ailesi de dımdızlak ortada kalır. Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın."
Tanrı eliyle bağlanmış bağları çözmemeli insan;
Çalıların ve rüzgârın çocukları olalım her zaman.
Günahkárların birincisiysem, acı çekenlerin de birincisiyim.
İnsan nihayetinde, çok çeşitli, birbiriyle uyumsuz ve bağımsız bireyler olmaktan başka bir şey değil.
Ah, vicdan azabı, yorulmak bilmez bir düşmandır.
Tanrı eliyle bağlanmış bağları çözmemeli insan.
Bu dünyanın böylesine ızdırap ve dehşet dolu bir yer olacağını hiç düşünmemiştim.
Ölüm an meselesi.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
If his name is Mr. Hyde," he said to himself , " My name shall be Mr. Seek!".
…ve en sonunda, sıradan gizli bir günahkâr gibi, ayartıcılığın saldırılarına yenik düştüm…
Her geçen gün, kısmen keşfettiğim, zihnimin hem ahlaki hem de düşünsel yönleriyle feci bir enkaza dönüşmeye mahkum olduğum gerçeğine giderek biraz daha yaklaştım: Aslında insanoğlunun bir değil, iki benliği vardı."
yine de, alışkanlıklar ruhumu avutmasa da bir vurdumduymazlık sağladı, umarsızlığı kabullenmemi mümkün kıldı
Hiç kimse böyle işkenceler çekmemiştir demem yeterli olacaktır ama bunlara bile alışılıyor -hayır hafifleme değil- ama ruhun belli ölçüde nasırlaşması…"
Bu tartışmanın tarafları insanlığın kendisi kadar eski ve basmakalıptı; tahriklere kapılmış, korkudan titreyen her günahkar aynı kandırmalar ve uyarılar için zar atardı; insanların büyük çoğunluğu için olduğu gibi, ben de iyi yanı seçmek ve bu kararı korumak için kuvvetli olmayı istemek zorundaydım."
Bu bağdaşmaz kötü karakterlerin bu şekilde birbirlerine bağlanmaları ve bu iki zıt ikizlerin bilincin acılı rahminde sürekli mücadele halinde olmaları insanoğlunun üzerindeki lanetti."
İnsan gerçekte bir değil iki kişidir. İki diyorum çünkü bilgim bunun ötesine geçmiyor. Ve en sonunda insanın çok çeşitli, kendi içinde bağdaşmaz ve bağımsız kişiliklerin bir araya gelmesinden başka bir şey olmadığını tahmin etme cürettinde bulundum."
Yok, efendim, ben ilkemden şaşmam: Birinin canı burnuna gelmişse ona fazla soru sormayacaksın.
İnsan ruhunun alacakaranlığını görülmemiş bir gözüpeklikle keşfetmeye kalkışan Dr. Jekyll ile Bay Hyde…
Yok, hafiflemiyor çekilen azap ancak, katılaşıyor ruhumuz, katlanıyor.&”
“Bu dünyada bu kadar insanlık dışı acı ve dehşetin bulunduğu bir yer olduğu aklımın ucundan geçmezdi; kaderimin yükünü birazcık hafifletmek istiyorsan, beni suskunluğumla baş başa bırak.”
Tanrının yasasında sınırlama olmaz.
…ben ölümün eşiğindeyim, bundan sonrası benden çok başkasını ilgilendirir.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır
Aklını mı kullanacaksın, yoksa merakının rüzgarına mı kapılacaksın?.."
… insanın vicdanı rahatsızsa başını yastığa rahat koyamaz!
I can barely sleep due to this damn event that shook my entire mood; the fatal fear sits near me every time of the day and night; and also I feel my life will not last long.
Tanrı’nın ikna edebilmek için cazip, hükmedebilmek için buyurgan kıldığı sesine isyan ediyorsun."
tıpkı ağaçların duruşunda ya da bir göletin durağanlığında var olduğuna inandığımız türden bir hoşnutluk."
Burke & Hare"
Merakı bastırmak bir şeydi, yenmek bambaşka bir şey."
Bir soru sormak, taşı yerinden oynatmak gibidir. Siz tepede sessiz sedasız otururken taş yuvarlanmaya başlar ve başka taşları da beraberinde sürükler. Bir bakmışsınız gelmiş, evinin arka bahçesinde sessiz sedasız oturan (aklınıza en son gelecek) ihtiyarın kafasına çarpmış, ondan sonra bütün aile ismini değiştirmek zorunda kalmış. Hayır efendim, bir kuralım var benim: Durum ne kadar müşkül görünüyorsa o kadar az soru sor."
Bu dünyada bu kadar insanlık dışı acı ve dehşetin bulunduğu bir yer olduğu aklımın ucundan geçmezdi;
The gloomy side of Soho seen under these changing glimpses, with its muddy streets and roads, and passengers around, and its lamps, seemed, in Mr. Utterson’s eyes, like region of some city in a nigtmare.
Her şeyin bir sonu olduğu gibi her şeyin bir sınırı da vardır.
.. Ender de olsa, huzurumu kaçıran, bir tek bu belirsizliklerdi.
Aslında insanoğlunun bir değil, iki benliği vardı. İki diyorsam, bilgilerim şimdilik ancak bu kadarına yettiği için.
Alçakgönüllü kişilerin en önemli özelliği,arkadaş çevrelerine hayat döngüsünün karşılarına çıkardığı insanları dahil etmeleridir."
Bazen düşünüyorum da,insan her şeyi bilseydi,dünyadan göçüp gitmek onu daha mutlu ederdi."
Ah,efendim,insanı dinlenmekten alıkoyan tek şey hasta bir vicdandır! "
Günahkârların önde gideniysem eğer,acı çekenlerin de en başında geldiğimi bil."
Soru sormak konusunda ciddi çekincelerim vardır; sorulan sorularla mahşer günü arasında çok ortak nokta olduğunu düşünürüm."
Hafıza,olanları unuttuktan; kibir ,hataların üzerini örttükten sonra gelir.
İnsanın merakını bastırması ile merakını yenmesi aynı şey değildir.
Güzel bir hayat yaşadım; sevdim hayatı; evet, sefasını sürdüm bu hayatın. Bazen düşünüyorum da, bu âlemden kâm almışsak gözümüz arkada kalmamalı!
Soru sormak bir taşı harekete geçirmek gibidir.
Pek çoğu gibi ben de iyi yanımı seçiyoı; ama ona bağlı kalma gücünü kendimde bulamıyordum.
Tanrı yasasında zamanaşımı diye bir şey yok ki…"
İkiyüzlülük içime işlemiş olsa da asla bir sahtekar değildim.
N’aparsın, insanın vicdanı rahatsızsa başını yastığa rahat koyamaz!
Günahkarların birincisiysem, acı çekenlerin de birincisiyim.
Günahkârların birincisiysem, acı çekenlerin de birincisiyim.
N’aparsın, insanın vicdanı rahatsızsa başını yastığa rahat koyamaz!
İçimdeki şeytanı çok uzun süre kafeste tutmuştum, artık oradan çıkmak için kükrüyordu.
İlacın ayrım gözeten bir etkisi yoktu; ne şeytaniydi ne de ilahi;

tek etkisi, yaradılışımın kapatıldığı zindanın kapılarını sarsmak oldu ve içimde ne varsa… dışarıya kaçıştı.

… ruhumu bilinmedik ama hiç de masum olmayan bir özgürlük sarmıştı sanki. Bu yeni hayatın daha ilk anında, daha kötücül, on kat daha kötücül olduğumu, özümde yatan kötülüğümün kölesi olup çıktığımı anlamıştım..
… karşımdaki yaratığın özünde olağandışı ve karanlık bir şey… olduğundan, kıyafetindeki uyumsuzluk bende uyanan izlenimle uyuşuyor, hatta onu daha da pekiştiriyordu;

öyle ki adamın yaradılışı ve karakterine duyduğum ilgiye, nereden geldiğine, hayatına, akıbetinin ne olacağına, toplumdaki konumuna duyduğum merak da eklenmişti.

… odayı yeniden gözden geçirmeye koyulduklarında, karşılarındaki boy aynasının derinliklerine dehşetle bakmaktan alıkoyamadılar kendilerini, Ama ayna öyle bir döndürülmüştü ki,

onlara yalnızca tavanda oynaşan kızıl ışıltıları, şöminede yanan ateşin dolapların camlarında yinelenip duran parıltılarını ve eğilmiş bakan kendi soluk ve korku dolu gözlerini gösteriyordu."

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir