İçeriğe geç

Doğa ve Yürüyüş Üzerine Kitap Alıntıları – Henry David Thoreau

Henry David Thoreau kitaplarından Doğa ve Yürüyüş Üzerine kitap alıntıları sizlerle…

Doğa ve Yürüyüş Üzerine Kitap Alıntıları

&“&”

Yeryüzünün her gün gecenin örtüsüyle kaplanması, kuşların kafeslerinin karanlıkta bırakılmasıyla aynı sebeptendir: karanlığın suskunluğu ve dinginliğinde düşüncelerin yüksek uyumunu kolaylıkla yakalayalım diye. Gündüzün dumana ve pusa döndürdüğü düşüncelerimiz, gece olunca etrafımızda ışık ve ateşe durur…
Karakterin ekin vaktini yaşamamış birinden, düşünceler hasadı bekleyebilir miyiz?"
En katlanılabilir üçüncü şahıstır ateş."
Tanrıya şükür ki bulutları kesip biçemiyorlar!"
Kanunlar ona uymaz, çünkü o kendi kendisinin kanunudur.
Kavrıyorum hakikati, eskiden kuru kuruya bilmek vardı."
Yürümekten daha önemli bir şey yoktu.
Öteki dünyadır benim sanatım: Kalemlerim başkasını çizmez, cebimdeki çakı başkasını kesmez, benim için bir araç değildir o."
İnsanlar birbirlerini taklit ediyorlar, aynı kalıba uyuyorlar.
Hayır" demek bir şey değildi onun için, "Evet" demekten daha kolaydı.
Yüksek tabaka insanlarının hoş evleri, kıyafetleri, tavır ve söylemleri ona göre değildi.
İyi bir Kızıldereliyi tercih eder, öbür süsleri sohbetin engeli olarak görürdü.
Asla oy vermedi, devlete vergi vermeyi reddetti.
Ne var ne yok?" diye sorun.
Akıl incelemez, seyreder."
Dünyayı boğan harala-gürelenin tümü, gecenin uygun gördüğü ölçüyü bir gıdım değiştirmez. Her nabız atımı, cırcırböceğinin şarkısı ve duvardaki tahtakurusunun tıkırtılarıyla uygun zamanlıdır.
Değiştirin bunları değiştirebilirseniz!
Kışı bizimle geçirenler sevgimizi en çok kazananlardır."
Korkaklık bilimsel değildir; cehaletten bilim doğmaz.
Hiç şüphesiz, neşedir yaşamın koşulu.
Bence kendimizi biraz yükseklere taşımalıyız. Hiç olmazsa bir ağaca çıkabiliriz.
İnsan bana sıklıkla hayvandan aşağı görünür.
Adların tek başına benim için bir ayrım yaratmasına müsade etmiyorum; adları ne olursa olsun insanları yığınlar halinde görüyorum."
Sağlığı toplumda bulamaz, doğada bulursunuz.
Benim için umut ve gelecek; bahçelerde, işlenmiş tarlalarda, kasabalarda ve şehirlerde değil, geçit vermez tekinsiz bataklıklardadır."
Ben Jonson haykırır:
Güzel olan nasıl da yakındır iyiye!"
Diyorum ki ben de:
"Yabanıl olan nasıl da yakındır iyiye!"
Ben ormana, kırlara, tahılı büyüten geceye inanırım.
Çünkü kahraman, genellikle insanın en sade ve isimsiz olanıydı…
Matematikle aşık atılmaz."
Hem Tanrıya, hem de paraya kulluk edemezsiniz."
Sadelik ruh için."
Bir gün içinde olsa, Doğa gibi kararlı yaşayalım.
Doğa; devrin mucizesi saydığımız sonu gelmez elektronik serap ve yanılsamaların yerine gerçekliği sağlar."
Ânın çiçeklenişini hiçbir işe feda etmeyi göze almadığım zamanlar olur."
Bir tehlike olduğunu düşünmüyorsanız, belki de bir tehlike yoktur.
Ne kadarı yeterlidir?
Şahin, başımın bir metre üzerinde bir ağaç dalında oturuyordu ve ben altından yürürken kıpırdanmadı.
İlk işaret buydu.
Ben ormana kırlara tahılı büyüten geceye inanırım..
Biri kulağımıza bir şey fısıldadığında, kendi düşüncelerimizi düşünmemizin veya tepkilerimizi hissetmemizin bir yolu yoktur. Yüreğimiİn gönderdiği sinyaller belki süreklidir, ama aynı zamanda boğuktur, homurtuludır, kurmuş olduğumuzun uygarlığın gürültüsü ve parazitiyle kolayca bastırılır.
İnsanlar beni ışıldayan nehir akıntıları gibi selamlayıp ferahlatmıyorsa, onlardan bunalırım. Hiç şüphesiz, neşedir yaşamın koşulu. "
Sağlığı toplumda bulamaz, doğada bulursunuz. Ayaklarımız doğanın ortasına basmadığı sürece, yüzümüz sararıp solacaktır. Toplum hep hastalıklıdır, en iyi toplum en hastasıdır. Onda ne çamların esinlik kokusu vardır, ne de yüksek çayırlardaki içe işleyip tazeleyen ölmezotu kokusu. "
Her şeyden öte, şimdiki zamanda yaşamamak bir kayıptır. Yaşamakta olduğu hayatın tek bir anını bile geçmişi hatırlamaya harcamayan kişi, tüm ölümlülerden daha çok kutsanmıştır. "
İnanıyorum ki göklerimiz nispetinde zengin bir hayalgücümüz ve berrak, taze, yüce düşüncelerimiz; gökgürültüsü, şimşek, nehirler, dağlar ve ormanlarımız nispetinde muazzam bir aklımız; iç denizlerimiz nispetinde engin, derin ve görkemli bir yüreğimiz olacaktır. "
Gün batımını sıkılmadan ne kadar uzun süre izleyebiliyorsunuz? Gece göğüne eğlence aramayı düşünmeksizin ne kadar süre bakabiliyorsunuz? "
Felsefemiz, ufuktan berideki her çiftlikte öten horoza kulak vermediği sürece geri kalmış sayılır. Genellikle bu ses bizlere uğraşlarımız ve düşünme alışkanlıklarımızla paslanıp eskidiğimizi haber verir. Onun felsefesi bizimkinden daha güncel bir zamana yaklaşır . Onda yepyeni bir Yeni Ahit’i çağrıştıran bir şey vardır: şimdiki ana göre İncil… Geri kalmamış, erken kalkıp yola düşmüş, tam zamanında olması gereken yerde, zamanın en ileri safında. Bu, Doğa’nın bir sağlık ve esenlik ifadesi, tüm dünya için bir böbürlenmedir fışkıran bir pınar misali sağlıktır, zamanın bu son anını kutlamak için Esin Perileri’nin yepyeni kaynağıdır…
Yaşam özgürlüğüne tutunan kimse, yasa – koyucuyla olan ilişkisi sayesinde tüm yasaların üzerindedir. Budur esaretimizi gerektirmeyen capcanlı vazife", der Vişnu Purana, "budur özgürlüğümüz için olan bilgi: tüm öteki görevler sadece bezginliktir; tüm öteki bilgi, şu ya da bu sanatçının hinliğidir."
Özgür yaşa ey sislerin çocuğu – çünkü bilgi söz konusu olduğunda, hepimiz sislerin çocuğuyuz!
Gerçekten iyi olan bir kitap, Batı’nın çayırlarında veya Doğu’nun cangıllarında keşfedilen yabanıl bir çiçek misali doğaldır, beklenmedik ve anlaşılmaz bir şekilde zariftir, kusursuzdur.
Sıkıcı, ehlileştirilmiş olanın öteki adıdır. Bize coşku veren, Hamlet’te, İlyada’da, tüm kutsal metinlerde ve mitolojide bulunup da okulda öğrenilmeyen, medenileşmemiş, özgür ve yabanıl olan düşüncedir.
Çöldeyken, nem ve bolluk eksikliğini temiz hava ve ıssızlık telafi eder. Gezgin Burton bu konuda şöyle diyor: Moraliniz yükselir, içten ve dostcanlısı, konuksever ve berrak zihinli olursunuz…Çölde ispirtolu içkiler sadece tiksinti uyandırır. Salt hayvansal varoluştan heves dolu bir haz duyulur." Geniş Tatar bozkırlarında uzun süre yolculuk edenler, "Bayındır topraklara geri döndüğümüzde uygarlığın çalkantısı, kafa karışıklığı, hayhuyu bizi bunaltıp boğdu; havasız kaldık, nefes darlığından her an ölecekmişiz gibi hissettik" derler.
Sanki onu rüzgârlar getirmişti,
Sanki onu serçeler eğitmişti,
Sanki herkesten gizli bir işaretle
Orkidenin büyüdüğü uzak kırı bilirdi.

Ralph Waldo Emerson

Bizim mesleğimizin sermayesi olan vazgeçilmez aylaklığı, bağımsızlığı ve serbestliği hiçbir servet satın alamaz. Tanrı vergisidir o. Yürüyüşçü olmak, doğrudan doğruya bir lütuftur Arş-ı Âlâ’dan. Yürüyüşçüler kavmine doğmuş olmanız gerekir.
Kök salalım; çabalayalım; ayaklarımızı fikirlerin, önyargının, geleneğin, hezeyanları ve görünüşlerine çamur ve balçığından derine doğru sürelim… ta ki, bulunduğumuz yerde gerçeklik diyebileceğimiz katı bir zemine, kayalara ulaşana, &‘İşte, aslolan budur; bir yanlışlık yok’ diyebilene kadar.
Sonunda, deneyimlerimle şunu öğrendim ki, eğer bir kimse hayalleriyle aynı yönde güven içinde ilerler ve düşlediği hayatı yaşamak için gayret gösterirse, sıradan saatlerde hiç ummadığı bir başarıyı yakalayacaktır.
Her şeyden öte, şimdiki zamanda yaşamamak bir kayıptır. Yaşamakta olduğu hayatın tek bir anını bile geçmişi hatırlamaya harcamayan kişi, tüm ölümlülerden daha çok kutsanmıştır.
Her şeyden öte, şimdiki zamanda yaşamamak bir kayıptır. Yaşamakta olduğu hayatın tek bir anını bile geçmişi hatırlamaya harcamayan kişi, tüm ölümlülerden daha çok kutsanmıştır.
İşte bizim devasa, vahşi, uluyan anamız Doğa, bir leopar misali sere serpe uzanıyor, öylesine güzel, yavruları olan bizler için öylesine şefkat dolu; ama bizler onun memesinden pek erken koparılıp topluma, insanın insanla etkileşiminden ibaret olan kültüre, olsa olsa alelade bir İngiliz aristokrasisi, kendi sınırına çabucak ulaşmaya yazgılı bir medeniyet üretebilecek olan kapalı bir nesil döngüsünün içine atılıyoruz.
Hemen her insan kendisini topluma doğru cezbeden bir çekim duyarken, pek azı Doğa’ya kuvvetlice cezbedilir.
Ben ormana, kırlara, tahılı büyüten geceye inanırım.
Ben, gerçek bir vatansever olarak, cennetteki Adem’in bu ülkenin dağlısından daha elverişli koşullara konmuş olduğunu utanç sayarım!
Bir giysi dolabı yoktur, çünkü giyimin amacı “ilk olarak yaşamsal ısıyı korumak, ikinci olarak ise mevcut toplumsal durumda çıplaklığı örtmektir.”
“İnsanı toplumun bir üyesinden ziyade Doğa’nın bir sakini, ya da onun ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirmek istiyorum.”
Özellikle yılan soyunun davranışları ilgimi çeker. Yılanların hareketi bizim el ve ayaklarımızı, kuşun kanatlarını ve balığın yüzgeçlerini, sanki doğa onlarla sadece hayal gücünün tadını çıkarmak istermişçesine, fazlalık gösterir. Karayılan, takip edilecek olursa bir çalılığa dalar ve ince çıplak dalların arasında zeminin bir buçuk-iki metre yukarısında, bir kuşun daldan dala uçuşu veya çatal dallarda dizili çiçekler arasına konuşu gibi rahat ve zarif bir dairesel hareket yapar. Hayvan yaşamının basit biçimlerindeki esneklik ve kıvraklık, daha yüksek biçimlerdeki karmaşık el ve ayak sistemine denktir, yılanınki kadar zorlu işleri ellerin ve ayakların bayağı yardımı olmaksızın başarabilmenin yolu, onun kadar KURNAZ ve MARİFETLİ olmaktan geçer. "

Bir de kaplumbağaları anlatıyor ki, muhteşem.

Henry David Thoreau, Doğa Yürüyüşü ve Seçmeler, s.101.

Ben ormana, kırlara, tahılı büyüten geceye inanırım.
Karakterin ekin vaktini yaşamamış birinden düşünceler hasadı bekleyebilir miyiz?
Yetişen her insanı yıldan yıla daha az düşünce ziyaret etmektedir, çünkü zihnimizin ormanları tahrip edilmiştir-ya lüzumsuz hırs yangınlarına kurban edilmiş, ya da kereste değirmenine yollanmıştır, düşüncelerin tüneyebileceği sadece bir iki dal kalmıştır.
Güzel Bilgi’nin yayılmasına ihtiyaç vardır; zira bizim bilgi diye böbürlendiklerimiz, bir şeyler biliyor olmanın bizi gerçek bilgisizliğin avantajından mahrum bırakan kibrinden başka nedir ki?
Gerçekten iyi olan bir kitap, Batı’nın çayırlarında veya Doğu’nun cangıllarında keşfedilen yabanıl bir çiçek misali doğaldır, beklenmedik ve anlaşılmaz bir şekilde zariftir, kusursuzdur."
Sağlığı toplumda bulamaz, doğada bulursunuz. Ayaklarımızın doğanın ortasına basmadığı sürece, yüzümüz sararıp solacaktır. Toplum hep hastalıklıdır, en iyi toplum en hastasıdır. Onda ne çamların esenlik dolu kokusu vardır, ne de yüksek çayırlardaki içe işleyip tazeleyen ölmez otu kokusu.
Bugün insanlığın ilerlemesi olarak adlandırılan bina inşaatı ve ağaç kesimi, ormancılık gibi işler, aslında doğal ortamı düpedüz bozmakta, manzarayı giderek yavanlaştırıp yoksullaştırmaktadır. Keşke çitleri yakmakla işe başlayıp ormanları ayakta tutacak bir insan soyu olsa.
Thoreau, küçük kitaplığını sever, ancak tehlikeyi orada bile sezerdi: Kitaplara hapsolduğumuzda… tüm şeylerin ve olayların bize mecazsızca konuştuğu dili unutma tehlikesine düşeriz." O, kitaplarını, hatta bahçeciliği sıkça bir kenara bırakırdı: "Anın çiçeklenişini hiçbir işe feda etmeyi göze alamadığım zamanlar olur." Bazen yalnızca kapıya otururdu, saatler öylece geçip giderdi. Bir deneyin siz de – hala düşüncelere dalabiliyor musunuz, görün. Günbatımını sıkılmadan ne kadar uzun süre izleyebiliyorsunuz? Gece göğüne eğlence aramayı düşünmeksizin ne kadar süre bakabiliyorsunuz?
… ormanı sürekli mahveden balta için , “Tanrıya şükür ki bulutları kesip biçemiyorlar!“ derdi. “Masmavi zeminde bu yoğun beyaz boyayla türlü şekiller çizilebiliyor.”
O , insanlara her türden özgünlüğü sunardı.
“ Hemşerilerine erdemde üstün olan kimse , artık şehrin bir parçası değildir. Kanunlar ona uymaz , çünkü o kendi kendisinin kanunudur. “
Onun gerçekliği o denli zengindi ki sözcükleri boş yere kullanmakla vakit harcayamazdı.
Manevi güzelliğe öylesine tutkundu ki yazılmış tüm şiirleri bu güzelliğe kıyasla biraz hafifserdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir