İçeriğe geç

Do Androids Dream of Electric Sheep? Kitap Alıntıları – Philip K. Dick

Philip K. Dick kitaplarından Do Androids Dream of Electric Sheep? kitap alıntıları sizlerle…

Do Androids Dream of Electric Sheep? Kitap Alıntıları

&“&”

Bazen doğru olanı değil de yanlış olanı yapmak daha iyi.
Bütün hayat birdir; &‘kimse bir ada değildir,’ Shakespeare’in eski zamanlarda söylediği gibi."
Onların makine olduğunu bilmek ama yine de duygusal tepki vermek garip bir histi.
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
“Eğer androidleri de hayvanlar gibi kendi empatik sınıflandırmamıza dâhil edersek bunun sonucunun ne olacağını anlamıyor musun?”
Mozart, ‘Sihirli Flüt’ü yazdıktan kısa bir süre sonra, daha otuz yaşlarındayken bir böbrek hastalığından ölmüş ve bilinmeyen bir mezara gömülmüştü.
Mozart acaba geleceğin olmadığının ve dünyadaki sayılı günlerini doldurduğunun farkında mıydı? Belki benim de zamanım doldu…
Empati kutuları dünyada ilk ortaya çıktığında Mercer, sadece öldürenleri öldüreceksin, demişti.
Esas garip olanı bu çift taraflı biyolojik bir hayat sigortası gibiydi. Bir kişi mutluluk hissettiği sürece diğer herkes bu mutluluktan bir parça tadacaktı.
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak.
Ancak bir insan, başka bir insanın duygularını anlayıp, sempati duyabilirdi. Empati belli ki sadece insan topluluklarına özgüydü. Oysa pek çok canlı zekâya sahipti.
Karşındakinin hislerine empati duyma kabiliyeti, aynı zamanda zarar görmemiş içgüdüsel bir grup psikolojisini gerektiriyordu. Doğada yalnız yaşayan örümcek gibi canlılar için bu duygu tamamen gereksizdi, hatta bu his örümceğin şuurlu bir şekilde avının yaşama isteğini fark etmesine neden olup, onun içgüdüsel yaşama yeteneğini tamamen yok ederdi.
Bunun sonucunda hemen hemen tüm yırtıcı hayvanlar, hatta kedi gibi gelişmiş memeliler bile açlıktan ölmüş olurlardı.
Rick attığı her adımda ağırlığını daha da fazla hissettiği bir
yükle yamacı tırmanmaya başladı. Tırmanmak için çok
yorgunum, diye düşündü. Duraksayarak tüm ağrıyan
vücudunun ve derisinin oluşturduğu tuzlu gözyaşlarını sildi.
Sonraysa kendi kendine kızarak tüm nefreti ve öfkesiyle
çorak kısır toprağa tükürdü. Sonra her şeyden uzak, sadece
kendisinin yaşadığı bu yabancı, yalnız bölgede zorlu
yürüyüşüne devam etti.
Ben senin arkadaşınım ama ben yokmuşum gibi devam etmelisin, anlıyor musun?" Yaşlı adam boş ellerini açmıştı." Hayır, anlayamıyorum. Yardıma ihtiyacım var."
"Kendimi kurtaramazken seni nasıl kurtarabilirim?" Yaşlı adam gülümsedi." Bir kurtuluş olmadığını görmüyor musun?"
"Öyleyse bunun sebebi ne? Sen niye buradasın?"
"Yalnız olmadığınızı göstermek için buradayım. Ben buradayım ve hep sizinle olacağım, yanlış olduğunu bilmene rağmen gidip görevini yap." Yaşlı adam devam etti:
" Nereye gidersen git, yanlış yapmaya devam edeceksin. Yaşamın temel şartı bu. Kendi kimliğini çiğnemek zorunda kalmak. Zamanı geldiğinde her canlı bunu yapmak zorunda. Bu en büyük gölgedir. Yaradılışın bozguna uğratılmasıdır. Bu evrendeki tüm canlı yaşamın kanını emen lanettir. Yani yaşamın, hayatın boşluğunu hissetmek… Sadece burada, bu binada değil. Her yerde. Ve hep tepkisiz kalmak… Beni anlayabiliyor musun? Sanırım, hayır."
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
neden androidlerinin empati ölçme testiyle karşı karşıya kaldığında çaresizce bocaladığını merak etmişti. Belli ki empati sadece insan toplumu için geçerliyken, zekâ bir dereceye kadar örümcekgiller de dahil olmak üzere her filum ve türde bulunabiliyordu. Empati yeteneği her şeyden evvel sağlam bir grup içgüdüsü gerektiriyordu; örümcek gibi tek bir organizmanın buna hiç ihtiyacı olmazdı; aslına bakılırsa, bu bir örümceğin hayatta kalma yetisini yok ederdi. Bu avının yaşama arzusunun bilincinde olmasını sağlardı. Böylece bütün yırtıcılar, hatta kediler gibi çok gelişmiş memeliler bile açlıktan ölürdü.
Bazen doğru olanı değil de yanlış olanı yapmak daha iyi."
San Francisco’dan uzaklaşarak yerleşimin olmadığı ıssız kuzeye doğru ilerliyordu. Sonunun geldiğini hissetmediği sürece hiçbir canlının gitmeyeceği yere.
Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna ugramasidir; hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu."
Siz androidler," dedi Rick, "zor zamanlarda birbirinizi pek kollamazsınız."
Garland ters bir tavırla, "Sanırım haklısın." dedi. "Görünen o ki siz insanların sahip olduğu bir yetenekten mahrumuz. Galiba buna empati deniyor."
Zaman seni beklemez, diye düşündü. Zaman döngüsü. Nihayete erme, son alacakaranlık. Ölüm sessizliğinden önce. Rick bunda bir bütünlük, eksiksiz bir mikro-evren sezdi.
Androidler düş görür mü, diye sordu Rick kendine. Anlaşılan görüyorlardı; ara sıra işverenlerini öldürüp buraya kaçmalarının nedeni buydu. Kölelik etmeden daha iyi bir hayat sürmek. Luba Luft gibi; çorak taşlık bir arazide, aslında yerleşime uygun olmayan bir koloni dünyasında didinmek yerine Don Giovani ve Le Nozze’ yi söylemek.
Yaşlı Adam, “Nereye gidersen git, yanlış yapman gerekecek. Bu hayatın temel şartı, kendi kimliğine aykırı davranmak zorunda kalmak. Bir noktada, her canlının bunu yapması gerekiyor. Nihai karanlıktır bu, yaradılışın bozguna uğramasıdır; hayatla beslenen, evrenin her yanındaki lanettir bu,” dedi.
Bu arada unutmadan; bende sana ait olan birşey var.
“Bütün hayat birdir; ‘kimse bir ada değildir,’ Shakespeare’ in eski zamanlarda söylediği gibi.”
Omuriliğin üst kısmında meydana gelen refleks tepkisi insan sinir sistemine oranla robotlarda birkaç mikro saniye daha geç meydana geliyor.
Uzay yolculuğu daha yapılmadan bunun üzerine bir hikâye nasıl…"
"Yazarlar uyduruyorlardı."
"Neye dayanarak?"
"Hayal gücüne. Pek çok kez yanıldılar."
Mars yalnızlıklar beldesidir.
Suni bir yapıma karşı empati mi duyuyorum, diye kendi kendine sordu. Yaşıyormuş gibi davranan bir makineye karşı?
Bir sonuca varmadan önce kaç soru sorman gerekiyor?"
Bana doğruyu söylersin, değil mi? Yani eğer ben bir androidsem bunu saklamazsın?"
"Elbette."
"Çünkü bilmek istiyorum. Bilmem şart."
… tüm hayvanlar yaşamak için ilgiye ve sıcaklığa ihtiyaç duyarlar.
Belki de sen sahte hafızası olan bir androidsin. Bunu hiç düşünmüş müydün?"
Bir android başka bir androide ne olduğuna aldırmaz.
Ama bu nasıl olabilir? O bir insan."
Biz de sonsuzluğun simgeleri haline geliyoruz.
Empati belli ki sadece insan topluluklarına özgüydü.
RICK DECKARD’ı, yatağının yanındaki duyarıcının otomatik alarmının pompaladığı tatlı küçük bir elektrik akımı uyandırdı. Şaşkın bir halde yataktan kalktı. Önceden uyarılmadan kendini uyanık bulmak onu hep şaşırtırdı. Rengârenk pijamasıyla, dikilmiş gerinirken, yatakta karısı Iran gri, donuk gözlerini aralayıp söylenerek yeniden kapadı.
O da çoğu insanın şu veya bu zamanda merak ettiği gibi, neden androidlerinin empati ölçme testiyle karşı karşıya kaldığında çaresizce bocaladığını merak etmişti. Belli ki empati sadece insan toplumu için geçerliyken, zekâ bir dereceye kadar örümcekgiller de dahil olmak üzere her filum ve türde bulunabiliyordu. Empati yeteneği her şeyden evvel sağlam bir grup içgüdüsü gerektiriyordu; örümcek gibi tek bir organizmanın buna hiç ihtiyacı olmazdı; aslına bakılırsa, bu bir örümceğin hayatta kalma yetisini yok ederdi. Bu avının yaşama arzusunun bilincinde olmasını sağlardı. Böylece bütün yırtıcılar, hatta kediler gibi çok gelişmiş memeliler bile açlıktan ölürdü.
Mors certa, vita incerta,* derdi Bay Sloat ara sıra.
* Ölüm kesin ama yaşam belirsiz
Kendi kimliğini çiğnemek zorunda kalmak; zamanı geldiğinde yaşayan her canlı bunu yapmak zorunda.
Mors certa, vita incerta"
*Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
“İnsana benzeyen bir robotun herhangi bir makineden farkı
yoktur.”
“Fakat üzüntü gibi bir hisse kapıldığında başka bir numara
çevirerek ondan kaçamazsın. Yaşamın her anını kapsayan bu
tür bir üzüntü, keder kendi kendini yeniler.”
Ölüm kesin ama yaşam belirsiz.
Burası mezar dünyası ve ben yine buradayım ama bu kez sen yoksun.
Şişe kapakları gibi damgalanmış makineleriz.
Belki de ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin Dünya yine de insana aşina gelen sıkıca sarılabilecek bir yerdi.
Bazen yanlış bir şey yapmak doğrusunu yapmaktan daha doğru.
Pris elindeki makasla örümceğin bir bacağını daha kesti.John İsidore bir anda onu iterek bacakları kesilmiş yaratığı aldı.Lavaboya götürüp orada suda boğdu.İçinde zihni,umutları da boğuldu.Örümcek kadar hızlı.
Bugün hiç kimse savaşın neden patlak verdiğini, eğer biri kazanmışsa kimin kazandığını hatırlamıyordu.
“You will be required to do wrong no matter where you go. It is the basic condition of life, to be required to violate your own identity.”
My schedule for today lists a six-hour self-accusatory depression"
Çünkü sen oldukça ahlaklı bir insansın. ben değilim, ne kendimi ne de başkalarını yargılarım.
Belki de ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin, dünya yine de insana aşina gelen sıkıca sarılınacak bir yerdir.
Duygusal bir farkındalık, söylediğinin gerçek manasına yönelik duygusal bir algı yoktu. Sadece farklı terimlerin kof, yüzeysel, entelektüel, tanımları vardı.
Zaman seni beklemez.
Aşk seksin bir diğer ismidir.
Nasıl bir dünya bu, diye sordu kendine
Bazen yanlış bir şey yapmak doğrusunu yapmaktan daha iyi oluyor.
Bazı hayvanlar hiç uyumazlar. Koyunlar, örneğin. Hiç uyuduklarını görmedim. Onlara ne zaman bakacak olsam onlar da yem beklentisiyle sana bakıyor olurlar.
Biz kahrolasıca üstün zekamıza fazla güveniyoruz ve sonunda bizi mahveden de bu oluyor.
O kadar çok boş zamanın oluyor ki, mutlaka bir hobin olması lazım, zamanı doldurabileceğin bir şey.
Her yaşam birdir. Shakespeare’in eskiden dediği gibi; hiçbir insan bir ada gibi yalnız değildir."
Kafesinde bir tekerleği var. Hiç tekerlek döndüren bir sincap görmüş müydün? Durmada tekerleği çevirir ama kendisi aynı yerde kalır ama sanırım bu Buffy’nin hoşuna gidiyor.
Papagena: Çocuğum, şimdi neyi anlatmalıyız?
Pamina: Gerçeği. Söyleyeceğimiz şey bu.
Gerçek hayatta düşmanını kolayca yok eden sihirli çanların çalmaması çok kötüydü. Ve Mozart, &‘Sihirli Flüt’ü yazdıktan kısa bir süre sonra, daha otuz yaşlarındayken bir böbrek hastalığından ölmüş ve bilinmeyen bir mezara gömülmüştü.
Şimdi kazanıyor gözükebilir ama eninde sonunda kaybedecek.
Ama belki de yemek pişirmeyi bilmiyordur, diye düşündü. O zaman ben yaparım. İkimiz içinde hazırlarım ve ona nasıl yapılacağını gösteririm. Belki ilerde oda yemek yapmak ister.
Ve tabii ki söyleyeceklerimin hiçbir önemi yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir