İçeriğe geç

Diyaloglar Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Diyaloglar kitap alıntıları sizlerle…

Diyaloglar Kitap Alıntıları

kendinin de ne olmak istediğini biliyor musun?
Söylevciler de, zorbalar da bir devletin en güçsüz kişileridir. Çünkü, demin de söylediğim gibi istedikleri şeylerin hiçbirini yapamazlar, ancak kendilerine iyi görünen, karşı saydıkları şeyleri yapar.
.
Karanlıktan korkan bir çocuğu kolayca affedebiliriz. Hayatın gerçek trajedisi, insanların ışıktan korkmasıdır.

Bu adamdan daha bilgeyim. Doğrusu ikimizin de güzel, iyi bir şey bildiğimiz yok belki; ama o hiçbir şey bilmezken bildiğini sanıyor, oysa ben bilmiyorsam, bildiğimi de sanmıyorum. Öyle sanıyorum ki, ben ondan biraz daha bilgeyim, çünkü bilmediğim bir şeyi biliyor diye geçinmiyorum.
Bilgelikleriyle en çok tanınanlar bilgelikten en çok yoksun olanlar; oysa öbürleri, yetersiz sayılanlar en anlayışlı, en us’lu insanlar gibi geldi bana.
Düşmənçilik ədaləti və ədalətsizliyi, ləyaqəti və şərəfsizliyi, yaxşını və pisi dəyərləndirməkdə baş verən anlaşılmazlıqlara görə yaranmırmı? Məgər mən, sən və digər başqa insanlar da buna görə mübahisə edib bir-birimizə qənim kəsilmirikmi?
İnsan ya gərək övlad sahibi olmasın, ya da olduğu halda, gərək valideyn kimi onun bütün əzab-əziyyətini çəkib, onu böyüdüb, tərbiyələndirmək üçün əlindən gələni etsin.
İndi isə ayrılmaq vaxtıdır, mən ölmək, siz isə yaşamaq üçün burdan getməliyik. Bizdən kimin yaxşı yerə gedəcəyi isə tanrıdan başqa heç kimə məlum deyil.
Aramızda asıl bilgisiz olanlar en bilgili olarak tanınanlardır!
Mən bu dünyada tənha deyiləm və Homerin şeirində deyildiyi kimi mən nə palıd ağacından, nə də daşdan törəməmişəm.
Çünkü ger­çeği kim çürütebilir?
Mut­lulukla mutsuzluğun ne olduklarını bilip bilmemek işte o konuların başında gelen bu. Hangi konu bundan daha önemli olabilir? Bunları bilmemekten daha utandırıcı ne vardır?
çünkü beni inandıramıyorsun; sadece karşıma yalancı tanıklar çıkararak elimden tek malımı, gerçeği almak istiyorsun.
bütün bu kötülükleri yaparken, yeryüzündeki insanların en mutsuzu olduğunu anlamadı, pişmanlık nedir bil­medi.
Budalanın biri, kendince iyi olanı yapsa, bu ona yararlı mı olur? Sen o adama, güçlü bir adam der misin?
bilgisiz biri bilgisiz kimseleri kandır­makta bilgiliden daha ustadır.
Öyleyse iki çeşit kandırma vardır diyebilir miyiz? Biri bilgisiz olarak inanmaktan doğar, öteki bilerek inanmaktan.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
bil­mekle inanmak ayrı ayrı şeylerdir.
Kendi işlerinin, uğraşlarının eri oldukları için en önemli, en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, bu sanı da kendi bilgilerini gölgeliyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
o denli kandırıcıydı ki sözleri kendi payıma ben onları dinlerken az kalsın unutuyordum kim olduğumu.
“İnsana aklı kazandıracak olan şey, yalnız ve yalnız edeptir.”
Gerçekte bilgisi olmadığı halde, bilgisi olduğunu sanmak. Düşünmenin tüm yanılmalarının kaynağı, bize göre budur sanırım.
Bilgi ne algıdır, ne de doğru sanıdır, ne de kanıta dayanan doğru sanıdır.
Benim düşünceme göre, varlık, ruhun, yalnız başına, kendi gücüyle, algıladıklarına aittir.
İnsanın kendinden aşağı olması cahillik, kendinden üstün olması bilgeliktir.
Takdir dinleyicilerin ruhundan gelir, içtendir; övgü ise çoğunlukla asıl düşüncesini gizleyip, yalan söyleyenlerin dudaklarından çıkar.
Hippokrates! Bir sofist, ruhun beslenmesi için gerekli zahireyi satan bir çeşit tacir değil midir?
Bir insan başkasını arzuluyorsa, ona tutkunsa, duyduğu arzu, aşk ya da dostluk, onunla sevdiği arasında bir ruh, kişilik, adet ya da görünüş uygunluğu bulunmasındandır.
Sence her zaman yararlı bir şey midir yaşamak? Birçok durumda ölmek daha iyi değil midir?
Şu içinde bulunduğumuz durumda da aklın sesinden iyisini söyleyemezsek, iyice inan ki, her şeye gücü yeten çoğunluk, bizi çocuklar gibi korkutmak için korkulacak şeyleri çoğaltıp hapisle, işkenceyle, mallarımıza el koymakla tehdit etse de, boyun eğmeyeceğim.
Peki, ama ayaktakımının düşüncesine neden bu kadar önem verelim dostum? Yargılarına daha çok önem vermemiz gereken akıllı insanlar, olayların gerçekten geçmeleri gerektiği gibi geçtiğinden kuşkulanmayacak ki.
Şair hafif, kanatlı, kutsal bir şeydir, İlhamı duymadan, kendinden ve aklından öteye geçmeden yaratamaz şiirini.
Hiçbir zaman belli bir durumu olmayan şeyi bilecek hiçbir bilgi yoktur.
Kişinin kendi kendini aldatması en kötü şeydir. Aldatmak isteyenin bizden bir adım bile uzakta olmayıp, her zaman içimizde bulunması ne denli korkunç, değil mi?
Herkesin amaç bildiği üstünlüklerden vazgeçerek, yalnız doğruluğu bilmek, elimden geldiğince iyi bir insan olarak yaşamak, sonra da elimden geldiğince iyi bir insan olarak ölmek.
Bence devlet adamının durumu, sofistin durumuna benzemektedir. Sofistler akıllı adamlardır ama gene de biraz budaladırlar.
Kim bilir, yaşamak ölmek mi, ölmek yaşamak mı?
Hasta bir ruhla yaşamanın, hasta bir bedenle yaşamaktan daha büyük bir mutsuzluk olduğunu anlamıyorlar
Söylevciler de, zorbalar da bir devletin en güçsüz kişileridirler.
Söylevcilik, siyasetin bir parçasının gölgesi, ya da görüntüsüdür.
Sofist varolmayan’ın karanlığına sıvışır, orada oyalanmayı sever. Bu yerin karanlığıdır onu güç bilinir kılan.

Buna karşılık, varolan’ın ide’sini durmaksızın düşünme işini kendini kaptıran filozofta ise durum tam tersidir: Bulunduğu yerin parlaklığı, onu hiç de kolay bilinebilir yapmaz. Çünkü çoğunluğun tinsel gözü uzun süre tanrısal olan’a bakmaya dayanmaz.

Yanlışa düşmeksizin varolmayan’ın kendisini deyimlemeye veya ondan söz etmeye veya onu düşünmeye olanak olmadığını kavrıyor musun? Demek ki o, düşünülemeyen, söylenemeyen, deyimlenemeyen ve anlamı olmayan bir şeydir, değil mi?
Bilmekle, inanmak ayrı şeylerdir.
“Sıklıkla Sokrates’e atfedilen bir söz vardır :Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez .”
Çocuklarınıza mutlaka müzik ve matematik öğretin.
.. Düşündüğümü söylemekteki güçsüzlüğüme gerçekten kızıyorum.
Ben bildiğimi sana rağmen değil, seni inandırıp da yapmak isterim.
İnsan bir defa gözden düşmeye görsün, çoğunluk ona öyle böyle değil, en büyük kötülükleri yapmaktan çekinmez.
Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikememişlerdir.
İnsanlar gerçeği değil, ancak gerçeğin gölgelerini tanımakta ve gerçekle yüz yüze gelince şaşırıp bocalamakta; hatta bu gerçeği kendisine gösterenlere düşman olmaktadır.
Senin çaban doğru bir amaca yönelmişse değerlidir, ama değilse büyüklüğü oranında kötü bir çabadır.
Hiçbir şeyde aşırı olma.
Düşmanlarımız bizi bu güne kadar yenemedi; yarın da yenemeyecektir. Biz kendi elimizle, kendi kendimizi yendik.
Çünkü taklit, insana bilgelik kazandırmaz.
Aldatmaya gücü yetmeyen ve bilgisiz olan bir kimse, yalancı olamaz.
Sokrates – Ya koyun sürüsünü en iyi otlatmayı bilen kimdir? Onun adı nedir?

Talebe – Çoban.

Sokrates – O halde koyunlar için en mükemmel kanunlar çobanın kanunlarıdır.

Hiçbir insan başka bir insandan ne daha fazla, ne de daha eksiktir; ne iyi kötüden ne de kötü iyiden daha insandır.
Sokrates –
Peki, gene bu benzetme yolundan başka bir tasarlama söyleyeyim sana: Biri ölçülü, biri ölçüsüz yaşayan iki kişinin durumunu, birçok küpleri olan iki kişiye benzetemez miyiz? Bunlardan birinin küpleri sağlam ve kimi şarapla, kimi balla, kimi sütle, kimi de çok çalışarak, güçlükle elde ettiği, az bulunur başka içkilerle dolu. Ama bu küpler bir kez doldurulduktan sonra, adamın onları daha da doldurmak için artık hiçbir sıkıntısı, üzüntüsü kalmaz. Ötekine gelince, güçlükle de olsa, o da içki bulabilir, ama küpleri sağlam olmadığı, çatlak olduğu için, gece gündüz, ha babam onları doldurmak zorundadır, bir an dursa, acıların en büyüğü içine düşecektir. İşte ölçülü ve ölçüsüz yaşayışlar, bu iki adamın durumuna benzer. Şimdi ölçüsüz yaşayanın, ölçülü yaşayandan daha mutlu olduğunu söyleyebilir misin? Tersinin doğru olduğuna seni inandıramıyor muyum?

Kallikles –
İnandıramıyorsun Sokrates, çünkü fıçıları dolu olan adamın artık hiçbir zevki yoktur, küpleri bir kez doldurduktan sonra, neşesi de, üzüntüsü de kalmaz; demin de söyledim ya, taş gibi bir yaşamadır onunkisi. Oysa işin tadı boyuna doldurmaktadır.

Sokrates –
doğruluktan ayrılmış olanın ceza görerek iyileşmesi için, kötülüğü açığa vurmalı, gizlememeli; hekimin bıçağı, kızgın demiri altına yatan pekyürekli insanlar gibi, acıya aldırmadan, iyiye, güzele varmak için gözü kapalı olarak atılmaya kendini de, başkalarını da zorlamalı; kötülüğü işleyenin cezası kamçılanmaksa, bırakmalı kamçılansın, zincire vurulmaksa vurulmalı, para ödemekse ödemeli, sürülmekse sürülmeli, öldürülmekse öldürülmeli; kendini, kendi yakınlarını ilk suçlayan gene kendisi olmalı; işte, kendisinin, ya da yakınlarının yaptığı kötü işleri açığa vurarak fenalıkların en büyüğü olan kötülükten, yanlış yola sapmaktan kendini de, yakınlarını da kurtarmak için söylevciliği kullanmalı. Böyle yapılırsa söylevcilik yararlı olur Polos.
Demek, dost seven değil, sevilendir..
Başkalarının ne söyleceğine aldırış etmeden, hem kendimizi
hem de bu gençleri yetiştirmeye çalışalım.
Çünkü bir insanın öteki dünyaya ruhunda kötülüklerle gitmesi, bütün fenalıkların en büyüğüdür.
Beni suçlayanların üzerinizde nasıl bir izlenim bıraktıklarını bilmiyorum.

O denli kandırıcıydı ki sözleri, kendi payıma ben onları dinlerken az kalsın unutuyordum kim olduğumu.

Sokrates –
Ama bence Polos, doğru olmayan bir kimse, doğru olmayan işler yapan bir kimse, ne durumda bulunursa bulunsun, mutsuzdur. Ama yaptıklarından ötürü ceza görmezse, yaptıklarını ödemezse onun mutsuzluğu artar; tanrının ya da insanların eliyle cezasını çeker, yaptıklarını öderse mutsuzluğu azalır.
“İnsanları yetiştiren devlettir; devlet iyi olursa, insan da iyi olur; kötü olursa insan da kötü olur.”
“ İnsanlar gerçeği değil, ancak gerçeğin gölgelerini tanımakta ve gerçekle yüz yüze gelince şaşırıp bocalamakta hatta bu gerçeği kendisine gösterenlere apaçık düşman olmaktadır. “
Gorgias –
Derim ki, bir söylevci ile bir hekim bir şehre gitseler, oranın halk toplantısında, ya da başka bir toplantıda şehir hekimi seçilmek için yarışa girseler, hekim hava alır, konuşmasını bilen öteki ise, isterse, hekim olarak kendini seçtirir. Başka uğraşlarda da, söylevci, biriyle yarışa girdi mi, kendini seçtirme şansı onda, herhangi birinden daha çoktur. Çünkü her konuda dinleyenleri kandırarak konuşmayı en iyi o bilir. İşte söylev sanatı, böylesine güçlü bir sanattır. Ama Sokrates, bütün öteki yarışma sanatlarında olduğu gibi, söylev sanatında da dostu, düşmanı ayırmak gerekir; dostu için de, düşmanı için de çok güçlü diye bilinen bir boksör, bir güreşçi, bir eskrimci, nasıl dostunu yaralamamak, onu vurmamak, onu öldürmemek zorunda ise, söylevci de elindeki silahı herkese karşı kullanmamalıdır.
Sokrates –
Öyleyse söylev sanatı, doğru olan, ya da olmayan üzerinde sadece inandıran, ama doğru olan nedir, doğru olmayan nedir, bunu öğretmeyen bir kandırma sanatıdır, değil mi?

Gorgias –
Evet.

Sokrates –
Öyleyse iki çeşit kandırma vardır diyebilir miyiz? Biri bilgisiz olarak inanmaktan doğar, öteki bilerek inanmaktan.
Gorgias –
Mahkemelerde yargıçları, kurultayda üyeleri, halk toplantısında, ya da buna benzer siyasi toplantılarda vatandaşı kandırmak için sözden büyük ne var?
Bildiğini bilme, bilmediğini bil.
Küçük bir azınlık bir yana, insanlar için şenlik ve esenlik yoktur.
Ruhlar kendilerini taşıyan bedenlerden daha yaşlıdırlar!
Tanrıyı gerçekten görebilecek bir şekilde yükselmek istiyorsak, onun arkasından gitmeli, görünüşünü hep değiştirerek kendi içinde bulunan gök cisimlerini döndürüp bütün evrimleri, mevsimleri, herkesin besinini yetiştirirken görmeliyiz. Hem onu bize sayı ile birlikte zeka ve diğer nimetleri de verdiğini söyleyebiliriz ama ondan aldığımız en büyük nimet, bu sayı armağanından dışında, onun bütün evrimini takip edebilmemizdir. Biraz önce konuştuklarımıza dönelim ve hatırlayalım ki insandan sayıyı kaldırırsak, bilgelikle ilgili hiç bir ilişki kalmaz çünkü hesap gücünü kaybeden hayvan ruhu, hiçbir zaman tam Erdem’e ulaşamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir