İçeriğe geç

Diyaloglar 1 Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Diyaloglar 1 kitap alıntıları sizlerle…

Diyaloglar 1 Kitap Alıntıları

Sokrates – O halde sana, hiçbir şeyin iyi ve güzel olmadığına, saydıklarımızın hepsinin varlıkları olmayıp bunların sürekli bir oluştan ibaret olduklarına inanıp inanmadığını, yeniden soruyorum.
Çünkü takdir dinleyicilerin ruhundan gelir, içtendir; övgü ise çoğunlukla asıl düşüncesini gizleyip, yalan söyleyenlerin dudaklarından çıkar.
Akıl yapmak, aklı insanların kafasına yerleştirmek elde olsaydı, bu işi başarabilen çok para kazanırdı.
Bakın gene söylüyorum size, zenginlikle, parayla pulla elde edilmez erdem, ama zenginlik, genel olsun özel olsun her türlü iyilik ancak erdemden gelir.
Doğrusu, bir kimse insanlara gerçekten bir şey öğretebilseydi, buna karşılık para alması o kimse için bir onur olurdu
Kim bilir, yaşamak ölmek mi, ölmek yaşamak mı?
Çünkü gerçeği kim çürütebilir?
Sokrates — Dediğinin doğru olduğu şundan da belli: Biri sana, Yanlış inançlar olduğu gibi, doğru inançlar da var mıdır? diye sorsa, yanılmıyorsam, vardır diye cevap verirsin ona.
Gorgias — Evet.
Sokrates — E Doğru bilgiler olduğu gibi, yanlış bilgiler de var mıdır?
Gorgias — Hayır, yoktur.
Sokrates — Gerçekten de yoktur; bundan ötürü de bilmekle inanmak ayrı ayrı şeylerdir.
Bakın gene söylüyorum size, zenginlikle,
parayla pulla elde edilmez erdem, ama zenginlik, genel olsun özel olsun her türlü iyilik ancak erdemden gelir.
Artık bağlı olmadığım bir yaşamı korumaya çalışmakla komik duruma düşerim.
Onları eğitmekten ve korumaktan aciz hiç kimse bu dünyaya çocuk getirmemeli.
kendinin de ne olmak istediğini biliyor musun?
Söylevciler de, zorbalar da bir devletin en güçsüz kişileridir. Çünkü, demin de söylediğim gibi istedikleri şeylerin hiçbirini yapamazlar, ancak kendilerine iyi görünen, karşı saydıkları şeyleri yapar.
.
Karanlıktan korkan bir çocuğu kolayca affedebiliriz. Hayatın gerçek trajedisi, insanların ışıktan korkmasıdır.

Bu adamdan daha bilgeyim. Doğrusu ikimizin de güzel, iyi bir şey bildiğimiz yok belki; ama o hiçbir şey bilmezken bildiğini sanıyor, oysa ben bilmiyorsam, bildiğimi de sanmıyorum. Öyle sanıyorum ki, ben ondan biraz daha bilgeyim, çünkü bilmediğim bir şeyi biliyor diye geçinmiyorum.
Bilgelikleriyle en çok tanınanlar bilgelikten en çok yoksun olanlar; oysa öbürleri, yetersiz sayılanlar en anlayışlı, en us’lu insanlar gibi geldi bana.
İndi isə ayrılmaq vaxtıdır, mən ölmək, siz isə yaşamaq üçün burdan getməliyik. Bizdən kimin yaxşı yerə gedəcəyi isə tanrıdan başqa heç kimə məlum deyil.
Aramızda asıl bilgisiz olanlar en bilgili olarak tanınanlardır!
Mən bu dünyada tənha deyiləm və Homerin şeirində deyildiyi kimi mən nə palıd ağacından, nə də daşdan törəməmişəm.
Dəyərli bir insan yaşayacam yoxsa öləcəm deyə düşünməməlidir. Bir iş görəndə onu düz, yoxsa səhv, yaxşı, yoxsa insana layiq olmayan tərzdə etdiyini nəzərə almalıdır.
Güzel bir ruha aşık olan ona hayatı boyunca sadık kalır, çünkü sevdiği şey ebedidir.

Platon

Çünkü ger­çeği kim çürütebilir?
Mut­lulukla mutsuzluğun ne olduklarını bilip bilmemek işte o konuların başında gelen bu. Hangi konu bundan daha önemli olabilir? Bunları bilmemekten daha utandırıcı ne vardır?
çünkü beni inandıramıyorsun; sadece karşıma yalancı tanıklar çıkararak elimden tek malımı, gerçeği almak istiyorsun.
bilgisiz biri bilgisiz kimseleri kandır­makta bilgiliden daha ustadır.
Öyleyse iki çeşit kandırma vardır diyebilir miyiz? Biri bilgisiz olarak inanmaktan doğar, öteki bilerek inanmaktan.
bil­mekle inanmak ayrı ayrı şeylerdir.
Yanlış inançlar olduğu gibi, doğru inançlar da var mı­dır?
Adamın akıllısı kavgaya geç kalır ama şölene geç kalmaz, derler.
Kendi işlerinin, uğraşlarının eri oldukları için en önemli, en yüksek şeylerden de anladıklarını sanıyorlar, bu sanı da kendi bilgilerini gölgeliyor.
o denli kandırıcıydı ki sözleri kendi payıma ben onları dinlerken az kalsın unutuyordum kim olduğumu.
“İnsana aklı kazandıracak olan şey, yalnız ve yalnız edeptir.”
Benim düşünceme göre, varlık, ruhun, yalnız başına, kendi gücüyle, algıladıklarına aittir.
İnsanın kendinden aşağı olması cahillik, kendinden üstün olması bilgeliktir.
Takdir dinleyicilerin ruhundan gelir, içtendir; övgü ise çoğunlukla asıl düşüncesini gizleyip, yalan söyleyenlerin dudaklarından çıkar.
Halk, zaten hiçbir şeyin farkına varmaz, yöneticilerin kendisine söylediğini tekrarlar ancak.
Bilgi satın almak, besin satın almaktan çok daha tehlikelidir.
Hippokrates! Bir sofist, ruhun beslenmesi için gerekli zahireyi satan bir çeşit tacir değil midir?
Bir insan başkasını arzuluyorsa, ona tutkunsa, duyduğu arzu, aşk ya da dostluk, onunla sevdiği arasında bir ruh, kişilik, adet ya da görünüş uygunluğu bulunmasındandır.
Sence her zaman yararlı bir şey midir yaşamak? Birçok durumda ölmek daha iyi değil midir?
Şair hafif, kanatlı, kutsal bir şeydir, İlhamı duymadan, kendinden ve aklından öteye geçmeden yaratamaz şiirini.
Hiçbir zaman belli bir durumu olmayan şeyi bilecek hiçbir bilgi yoktur.
Kişinin kendi kendini aldatması en kötü şeydir. Aldatmak isteyenin bizden bir adım bile uzakta olmayıp, her zaman içimizde bulunması ne denli korkunç, değil mi?
Güçtür güzel şeylerin özünü kavramak.
Güzel bir ruha aşık olan o’na hayatı boyunca sadık kalır. Çünkü sevdiği şey ebedîdir.
Herkesin amaç bildiği üstünlüklerden vazgeçerek, yalnız doğruluğu bilmek, elimden geldiğince iyi bir insan olarak yaşamak, sonra da elimden geldiğince iyi bir insan olarak ölmek.
Bence devlet adamının durumu, sofistin durumuna benzemektedir. Sofistler akıllı adamlardır ama gene de biraz budaladırlar.
Kim bilir, yaşamak ölmek mi, ölmek yaşamak mı?
Söylevcilik, siyasetin bir parçasının gölgesi, ya da görüntüsüdür.
Sofist varolmayan’ın karanlığına sıvışır, orada oyalanmayı sever. Bu yerin karanlığıdır onu güç bilinir kılan.

Buna karşılık, varolan’ın ide’sini durmaksızın düşünme işini kendini kaptıran filozofta ise durum tam tersidir: Bulunduğu yerin parlaklığı, onu hiç de kolay bilinebilir yapmaz. Çünkü çoğunluğun tinsel gözü uzun süre tanrısal olan’a bakmaya dayanmaz.

Yanlışa düşmeksizin varolmayan’ın kendisini deyimlemeye veya ondan söz etmeye veya onu düşünmeye olanak olmadığını kavrıyor musun? Demek ki o, düşünülemeyen, söylenemeyen, deyimlenemeyen ve anlamı olmayan bir şeydir, değil mi?
Varolmayan hakkında kim, sözle bir şey bildirmeyi deniyorsa, o genellikle hiçbir şey söylemez.
“İnsana aklı kazandıracak olan şey, yalnız ve yalnız edeptir.”
Bilmekle, inanmak ayrı şeylerdir.
“Sıklıkla Sokrates’e atfedilen bir söz vardır :Sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez .”
Çocuklarınıza mutlaka müzik ve matematik öğretin.
İnsan bir defa gözden düşmeye görsün, çoğunluk ona öyle böyle değil, en büyük kötülükleri yapmaktan çekinmez.
Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtları dikememişlerdir.
İnsanlar gerçeği değil, ancak gerçeğin gölgelerini tanımakta ve gerçekle yüz yüze gelince şaşırıp bocalamakta; hatta bu gerçeği kendisine gösterenlere düşman olmaktadır.
Yasaların doğruluğu ya da yanlışlığı bir tek insana verdiği yarar ya da zararla ölçülmez.
Çoğunluğun elinden en büyük kötülükleri etmek gelseydi; o zaman en büyük iyilikleri de edebilirdi: ne iyi olurdu. Oysa ikisi de elinde değil; çünkü onun demesiyle bir insan ne akıllı olur ne de budala, çoğunluk RASTGELE davranır.
Senin çaban doğru bir amaca yönelmişse değerlidir, ama değilse büyüklüğü oranında kötü bir çabadır.
Hiçbir şeyde aşırı olma.
Düşmanlarımız bizi bu güne kadar yenemedi; yarın da yenemeyecektir. Biz kendi elimizle, kendi kendimizi yendik.
Sokrates – Ya koyun sürüsünü en iyi otlatmayı bilen kimdir? Onun adı nedir?

Talebe – Çoban.

Sokrates – O halde koyunlar için en mükemmel kanunlar çobanın kanunlarıdır.

Hiçbir insan başka bir insandan ne daha fazla, ne de daha eksiktir; ne iyi kötüden ne de kötü iyiden daha insandır.
Sokrates –
Peki, gene bu benzetme yolundan başka bir tasarlama söyleyeyim sana: Biri ölçülü, biri ölçüsüz yaşayan iki kişinin durumunu, birçok küpleri olan iki kişiye benzetemez miyiz? Bunlardan birinin küpleri sağlam ve kimi şarapla, kimi balla, kimi sütle, kimi de çok çalışarak, güçlükle elde ettiği, az bulunur başka içkilerle dolu. Ama bu küpler bir kez doldurulduktan sonra, adamın onları daha da doldurmak için artık hiçbir sıkıntısı, üzüntüsü kalmaz. Ötekine gelince, güçlükle de olsa, o da içki bulabilir, ama küpleri sağlam olmadığı, çatlak olduğu için, gece gündüz, ha babam onları doldurmak zorundadır, bir an dursa, acıların en büyüğü içine düşecektir. İşte ölçülü ve ölçüsüz yaşayışlar, bu iki adamın durumuna benzer. Şimdi ölçüsüz yaşayanın, ölçülü yaşayandan daha mutlu olduğunu söyleyebilir misin? Tersinin doğru olduğuna seni inandıramıyor muyum?

Kallikles –
İnandıramıyorsun Sokrates, çünkü fıçıları dolu olan adamın artık hiçbir zevki yoktur, küpleri bir kez doldurduktan sonra, neşesi de, üzüntüsü de kalmaz; demin de söyledim ya, taş gibi bir yaşamadır onunkisi. Oysa işin tadı boyuna doldurmaktadır.

Kallikles –
Ne demek istiyorsun?

Sokrates –
Demek istiyorum ki, herkes kendinin güdücüsüdür; ama sen, kendi kendini gütmeyi gereksiz sayarsın belki. İnsan yalnız başkalarını mı gütmek ister?

Kallikles –
lt;Kendi kendini gütmek gt;ten ne anlıyorsun?

Sokrates –
Basit bir şey Hani demezler mi, ölçülü olmak, kendini bilmek, zevklerinin, tutkularının güdücüsü olmak.

Söylevcilerde, zorbalarda bir devletin en güçsüz kişileridirler. Çünkü istedikleri şeylerin hiçbirini yapamazlar, ancak kendilerine iyi görünen, karlı gördükleri şeyleri yaparlar.

// Sokrates

Sokrates –
doğruluktan ayrılmış olanın ceza görerek iyileşmesi için, kötülüğü açığa vurmalı, gizlememeli; hekimin bıçağı, kızgın demiri altına yatan pekyürekli insanlar gibi, acıya aldırmadan, iyiye, güzele varmak için gözü kapalı olarak atılmaya kendini de, başkalarını da zorlamalı; kötülüğü işleyenin cezası kamçılanmaksa, bırakmalı kamçılansın, zincire vurulmaksa vurulmalı, para ödemekse ödemeli, sürülmekse sürülmeli, öldürülmekse öldürülmeli; kendini, kendi yakınlarını ilk suçlayan gene kendisi olmalı; işte, kendisinin, ya da yakınlarının yaptığı kötü işleri açığa vurarak fenalıkların en büyüğü olan kötülükten, yanlış yola sapmaktan kendini de, yakınlarını da kurtarmak için söylevciliği kullanmalı. Böyle yapılırsa söylevcilik yararlı olur Polos.
Demek, dost seven değil, sevilendir..
Başkalarının ne söyleceğine aldırış etmeden, hem kendimizi
hem de bu gençleri yetiştirmeye çalışalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir