Mehmed Alagaş kitaplarından Divane kitap alıntıları sizlerle…
Divane Kitap Alıntıları
Senin yokluğunda ben, benim yokluğumda sen.
Ben damlaya hasret, denize hasret sen
Ben damlaya hasret, denize hasret sen
Allah’ı dikkate almadan yaşamak, yaşamak değil yaşlanmaktır
Mutluluk kaynağı soyut olan yarınlar değil, somutlaşan geçmişlerdir
Siz Allah’a kulluğa muhtaç değilseniz, çok iyi bilin Allah sizin kulluğunuza hiç muhtaç değildir.Sevdiğinizi söylediğiniz Allah’a nasıl bir yüzle dönmek istiyorsanız, öyle bir yüzle yaşamaya devam ediniz.
Biz dünyaya sahip olmaya gelmedik
Şahit olmaya geldik
Şahit olmaya geldik
Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor
Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!
bizler dünyaya sahip olmak için değil,
şahit olmak için geldik
şahit olmak için geldik
Tanıdığın Dilara’yı mı seviyorsun, yoksa tanımladığın Dilara’yı mı? diye sormuştu.
Zalimlerin yaptıklarından çok, müslümanların yapmaları gerekirken yapmadıkları şeyleri hatırladı!..
Sevgi ve sevda gelmesi beklenecek, gelince Hoşgeldin denilecek bir şey değildir. İnsanın önce istemesi, önce sevmek istemesi ve bu sevgiye doğru yürümesi gerekir. İnsan sevmek istediği zaman hiç kuşkun olmasın ki küçük bir taşı, kırık bir dalı dahi sevebilir. Çünkü küçük bir taşta, kırık bir dalda dahi sevilecek nice güzellikler vardır. Önemli olan bunu görmek, ona bu gözle bakabilmektir.
Günümüzde nezaket kusurudur.
Günümüzde nezaket kusurudur.
Biz bir insanı sevdiğimiz, bir insanı dost edindiğimiz zaman, dostumuzun sevdiği insanları da severiz.
Çünkü bir insanın sevdikleri için, sevdiklerini sevindirmek için çalışması, yaptığı iş ne olursa olsun o insan için bir sevinç nedeni, bir mutluluk vesilesi olabiliyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çünkü Allah’ı dikkate almadan yaşamak, yaşamak değil yaşlanmaktır. Yaşamadan yaşlanmak, yaşamadan ölmektir Dilara.”
Allah insanları böylesine aciz yaratmışken bile bu insanların nasıl büyüklendiklerini, tuvaletteki iki büklüm hallerini unutarak nasıl kibirlendiklerini, nasıl haddi aştıklarını görüyoruz. Allah insanları cennet yaratılışıyla yaratıp, bugünkü nefislerini verseydi, hiç kuşkum yok ki bütün insanlar “Bizler kesinlikle bir beşer değiliz” iddiasıyla ilahlık taslamaya kalkışırlardı.
Batıdaki insanlar canla başla yanlış kapıları açmaya çalışırlarken, doğudaki insanlar doğru kapı Önünde doğruları konuşmakla ve tartışmakla meşguller.”
Şayet Kur’an-ı Kerim sizin hayatınıza, sizin yaşantınıza inmemişse, ne yazık ki sizin Kadir gecesiyle bir ilişkiniz yoktur. Kadir gecesi, bu gece indirilen Kur’an’ı Kerim’e iman eden, bu Kur’an’ı canla başla yaşayan kimselerin gecesidir.
Çünkü o zamana kadar hep kendi dışında yani dış alemde gördüğü hanımını ilk kez yüreğinde görmeye, yüreğinde hissetmeye, yüreğinde yaşamaya başlamıştı.
Avrupa soğuk bir cehennem!..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
El gittikten sonra eldivenin, ayak gittikten sonra ayakkabının, insan gittikten sonra dünyanın ne önemi ve ne değeri kalacaktı ki!.
Çünkü sevgi ve sevdadan nasibini almamış bir aile ilişkisi, eşler için bir yük, taşınması ağır bir yük olmalıydı.
Dilara!. Bizler dünyaya sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik.”
“La ilahe illa Allah sözüne söyleyen bir kimse, bir alemden başka, bambaşka bir aleme geçiyordu.
“Yalnız O’na kulluk edip, yalnız O’ndan yardım dileyerek.”
“İyyakenabudu ve iyyakenastain”
“İyyakenabudu ve iyyakenastain”
Sen ona azap edersen, o Senin kulundur. Fakat Sen onu affeder, sen onu bağışlarsan hiç kuşkusuz ki Rahman olan. Rahim olan. Aziz olan, Hakim olan, Vedud olan Sensin, Sensin Ya Rabbi..
cemaate dönen imam “Mevtayı nasıl bilirdiniz?” diye sordu.
“Senden daha iyi idi!.”
“Senden daha iyi idi!.”
“Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini uçamıyor!.”
teknolojinin girdiği insan hayatı, her gün yüzlerce ölüm olasılığı ile karşılaşan bir hayattı. Böyle bir dünyada bir insanın ölmesi için illa ki hastalanmasına, illa ki yaşlanmasına hiç gerek yoktu!.
Mücadele, devamlı mücadele edilmesi gereken vahşi bir orman gibiydi bu dünya.
dünyada en güzel nimetin mal, makam veya mülk değü sadece ve sadece salih evlad olduğunu düşünüyordu.
Diriler ölülerin gözlerini kapatıyor fakat ölüler dirlerin gözlerini açamıyor.
Ben insanların bir insanı, bir hayvanı, bir bitkiyi sevmelerini anlıyorum. Fakat bu insanların taş topraktan yapılmış binaları, soğuk demir parçalarından yapılmış arabaları ve bir kağıt parçası olan parayı nasıl bu kadar sevebildiklerini anlamıyorum. Bütün bunlar sadece bir ihtiyaç ise ihtiyaçtan fazla bir şeymiş gibi nasıl sevilebilir?”
Fani olan bu kainat böylesine muazzam, böylesine muhteşem ise, acaba baki olan nasıl?” Kısa bir süre kullanılacak olan geçici bir konaklama yerini böylesine muhteşem yaratan Allah (c.c), acaba ebedi bir hayatın yaşanacağı cenneti, baki olan cenneti nasıl ve ne şekilde yarattı?
Önünde ebedi bir hayat vardı ve bu ebedi hayatın sadece birkaç saatini bu dünyada geçirecekti. Ebedi hayatın başlangıcı sayılabilecek olan bu birkaç saatlik dünyevi hayat, hem çok kısa ve hem de çok önemli bir hayattı. Çünkü bu birkaç saatlik dünyevi hayat, ebedi hayatın nerede ve nasıl olacağını belirleyecek bir keyfiyete sahipti.
Bir pazar, bir alış veriş yeri gibiydi bu dünya!.
Çünkü ebediyetin yani sonsuzluğun ne anlama geldiği anlaşıldığı zaman tüm varlık alemi sonlu ve sonsuz, fani ve baki olmak üzere ikiye ayrılıyor, fani olan herşey ne kadar büyük ve değerli olursa olsun, baki karşısında bir hiç durumuna düşüyordu.
İnsanlığın faydasına sunulan ve geçici bir imtihan mekanı olan bu dünya, hiç kuşkusuz ki kıyametle birlikte yokolacak, yokluğa karışıp gidecekti. Allah’a karşı sorumlu olan insanların önünde ise yokluk değil ebedi bir hayat vardı. Ölüm eşiğinden geçtikten sonra gözlerini ebedi bir hayata açacak olan her insan, fani değil ebedi bir canlı olduğunu görecek, ebedi bir varlık olduğunu açıkça anlayacaktı. İşte önemli olan bu gerçeği ölmeden önce anlayabilmek, ölmeden önce farkedebilmekti.
“Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!.”
Dünya ile insan, el ile eldiven, ayak ile ayakkabı gibiydi!. Hangi eldiven bir elden, hangi ayakkabı bir ayaktan daha değerli olabilirdi ki? O halde elleri pahasına eldiveni, ayakları pahasına ayakkabıyı, kendileri pahasına dünyayı elde etmek İsteyenler, ne yaptıklarını ve nasıl bir yanılgı içinde olduklarını hiç düşünmüyorlar mıydı? El gittikten sonra eldivenin, ayak gittikten sonra ayakkabının, insan gittikten sonra dünyanın ne önemi ve ne değeri kalacaktı ki!.
Saliha:Bana göre bir insanın dünyada yaşayabileceği en güzel şey annelik!.. Erkekler anneliğin ne olduğunu bilselerdi,dünyaya erkek olarak geldikleri için çok üzülürlerdi.
“Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!.”
“Vedud, Allah’ın bir esması yani güzel bir ismidir. Çok seven, çok sevilen ve kendisine çok sevgi beslenilen anlamına gelir. Allah’tan başka şeylere sevgi besleyenler için, belki de bu esmanın, bu ismin dünya yaşantısında fazlaca bir önemi yoktur. Fakat perdeler kalktığı, hak ve hakikat ortaya konulduğu zaman herkes çok iyi anlayacaktır ki, gerçek ve ebedi sevginin yegane sahibi Allah (c.c.)dır. Lutfuyla, rahmetiyle, şefkatiyle, cemaliyle sevilen, çok sevilen, pek çok sevilen Allah (c.c), ebedi ve yüce tüm sevgilerin biricik kıblesidir. Tabi ki önemli olan bu sevgiyi dünyada farkedebilmek, doğru kıbleye, doğru adrese yönelen böyle bir sevgi ile dünya yaşantısında iken tanışabilmektır
Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor; fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!.
Senin yokluğunda ben ,benim yokluğumda sen
Ben damlaya hasret , denize hasret sen
Ben damlaya hasret , denize hasret sen
Allah’ı dikkate almadan yaşamak, yaşamak değil yaşlanmaktır. Yaşamadan yaşlanmak, yaşamadan ölmektir.
Biz dünyaya sahip olmak için değil , şahit olmak için geldik
“Peki, söyle Divane!. Fani olan bu kainat böylesine muazzam, böylesine muhteşem ise, acaba baki olan nasıl?” Kısa bir süre kullanılacak olan geçici bir konaklama yerini böylesine muhteşem yaratan Allah (c.c), acaba ebedi bir hayatın yaşanacağı cenneti, baki olan cenneti nasıl ve ne şekilde yarattı?
Bizler dünyaya sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik..!
‘Ölüm güzel, müslümanca ölmek çok güzeldi ‘
“Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyorlar .”
Yüzlerini hayata dönen ve bunun için yaşayan insanlar, hayat için hayatlarını veren ve sonuç itibariyle hayatsız kalan insanlardır.
Dünyanın birçok yerini gezdiğinizi sanıyorum. Söyleyin bana, sevmekten ve sevilmekten daha güzel bir şey gördünüz mü?
Sorunlar diyorsunuz! Sorunlarınız mı büyük, sevginiz mi? Sevgi dediğiniz şey, dünyanın bütün sorunlarını hiç zorlanmadan aşamıyorsa bana sevgiden bahsetmeyin. Çünkü gerçek sevgide engel, mazeret yoktur.
Erkekler anneliğin ne olduğunu bilselerdi, dünyaya erkek olarak geldikleri için çok üzülürlerdi.
Batıdaki insanlar canla başla yanlış kapıları açmaya çalışırken, Doğudaki insanlar doğru kapı önünde doğruları konuşmakla ve tartışmakla meşguller.
Dünyadaki bütün kadınlara İyiler sağ tarafa, güzeller sol tarafa geçsin deseniz, sol tarafta izdiham yaşanır. Çünkü kadınlar iyi olmaktan çok güzel olmayı, sevilmekten çok beğenilmeyi isterler.
İnsan dünya için değil, dünya insan için yaratılmıştı.
Bizler dünyaya ‘sahip’ olmak için değil, ‘şahit’ olmak için geldik.
Mezarlığa gittiğinde fark ettiği İlk şey, babasının kabri yanına kazılan yeni ve boş bir mezar olmuştu! Bu boş mezarın baş ucuna dikili olan eski bir levhada ise Bu kabir belki senin için hazırlandı. Sen bu kabir için hazırlandın mı? yazısı vardı.
Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!
Çok tuhaf soruları da vardı Divane’nin!
Karşılaştığı insanlara Nereye gidiyorsunuz? diye sorar, insanlar da çarşıya, kahveye, eve gibi gittikleri yerleri söylediklerinde başını iki tarafa sallayarak Hayır, bilemediniz! der ve sonra yürür giderdi.
Karşılaştığı insanlara Nereye gidiyorsunuz? diye sorar, insanlar da çarşıya, kahveye, eve gibi gittikleri yerleri söylediklerinde başını iki tarafa sallayarak Hayır, bilemediniz! der ve sonra yürür giderdi.
Ben insanların bir insanı, bir hayvanı, bir bitkiyi sevmelerini anlıyorum. Fakat bu insanların taş topraktan yapılmış binaları, soğuk demir parçalarından yapılmış arabaları ve bir kağıt parçası olan parayı nasıl bu kadar sevebildiklerini anlamıyorum. Bütün bunlar sadece bir ihtiyaç ise ihtiyaçtan fazla bir şeymiş gibi nasıl sevilebilir?
Ebediyetin yani sonsuzluğun ne anlama geldiği anlaşıldığı zaman tüm varlık alemi sonlu ve sonsuz, fani ve baki olmak üzere ikiye ayrılıyor, fani olan her şey ne kadar büyük ve değerli olursa olsun, baki karşısında bir hiç durumuna düşüyordu.
Çünkü insan dünya için değil, dünya insan için yaratılmıştı.
Bizler dünyaya sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik.
İnsanlar hangi yolu tercih ederlerse etsinler, Allah’a kavuşma noktasında bir araya geliyorlardı. Allah’a sırtlarını dönen insanlar da, Allah’a yüzlerini dönen insanlar da, ‘Dönüş Allah’adır’ gerçeğine doğru ilerliyorlardı.
İnsanoğlu yaşarken etrafında binlerce adam, binlerce yardımcı olsa da, kabire girdiği zaman çırılçıplak bir yalnızlığa düşüyor ve alemlerin Rabbi karşısında tek başına kalıyordu!
Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!
“Yaşayanlar ölenlerin gözlerini kapatıyor fakat ölenler yaşayanların gözlerini açamıyor!.”
Bizler dünyaya sahip olmak için değil, şahit olmak için geldik