İçeriğe geç

Divan Şiirinde Üç Büyükler 1- Fuzuli Kitap Alıntıları – Cevdet Kudret

Cevdet Kudret kitaplarından Divan Şiirinde Üç Büyükler 1- Fuzuli kitap alıntıları sizlerle…

Divan Şiirinde Üç Büyükler 1- Fuzuli Kitap Alıntıları

Cevdet Kudret kitaplarından Divan Şiirinde Üç Büyükler 1- Fuzuli kitap alıntıları sizlerle

Divan Şiirinde Üç Büyükler 1- Fuzuli Kitap Alıntıları

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabîb
Kılma dermân kim helâkim zehri dermândadır.”

Aşk derdiyle hoşnudum, ey doktor! Bana ilaç verme ki, benim helak olmam; senin derman olsun diye vereceğin zehrindedir.

Yâ Rab’
Güzel sevmek günah değil
Dört kitapta yerin gördüm.
Kime derdimi açıp derman istedimse, onu kendimden bin beter dert ve belaya tutulmuş gördüm.
Sevgili varken dünya hoştu, madem ki sevgili yok, ne varsa olmaz olsun.
Devrin akıllısı iken aşk belasına düştüm;
el benden aldığı nasihatı şimdi bana verir.
Aşk yolunun sonu tehlikelidir, biliyorum, lakin sonu ölüm olsa bile ben bu yoldan dönmem.
Kime derdimi açıp derman istedimse, onu kendimden bin beter dert ve belaya tutulmuş gördüm.
Sevgili varken dünya hoştu, madem ki sevgili yok, ne varsa olmaz olsun.
Ben bilmezdim aşk bela imiş; bir dertli serüven imiş.
Aşk derdinin hastasıyım, dileğim dünyayı bırakmaktır, bu hoş olmayan ülkede durdukça sıkıntım artar.
Ayrılık derdi hasta Fuzuli’yi kuvvetsiz düşürmüştür
Ey Tanrı! Ayrılık derdine ilaç veren yok mudur?
Bana, ne gönül ateşinden başka kimse yanar,
Ne de tanyelinden başka kimse kapımı çalar.
Devir, alemi gaflet şarabıyla sarhoş etmiş, bunca sarhoşu seyredecek bir ayık yok.
Bir dosttan nasihat almayıp ben beni aşka saldım, benim bana ettiğimi hiçbir düşman etmez.
Kendimi can ve gönül bağlantısından kurtardım.
Canı canana, gönlü sevgiliye feda ettim.
”Alçak felek, bilgili kişileri mihnet ve gamın ayakları altında bırakır; cahil olanınsa bütün dileklerini yerine getirir, itibar mevkiini yüceltir. ”
Hekim! Ben aşk derdinden hoşnudum, ilacımdan el çek; ilaç verme ki, beni öldürecek zehir senin ila­cındır.
Dostum âlem senin’çin ger olur düşmen bana
Gam değil zirâ yetersin dost ancak sen bana

Aşka saldım ben beni pend almayıp bir dosttan
Hiç düşmen eylemez anı kim ettim ben bana

Cân ü ten oldukça benden derd ü dâğ eksik değil
Çıksa can hâk olsa ten ne can gerek ne ten bana

Vasl kadrin bilmedim firkat belâsın çekmedin
Zulmet-i hecr etti çok târik işi rûşen bana

Dûd ü ahkerdir bana serv ile gül ey bâğ-bân
N’eylerim ben gül-şeni gül-şen sana gül-han bana

Gamze tîğin çekti ol mâh olma gâfil ey gönül
Kim mukarrerdir bu gün ölmek sana şîven bana

Ey Fuzûlî -i aşk üzre kılın medfen bana
Reh-güzâr-i ehl-i aşk üzre kılın medfen bana

Ya Rab hemişe lutfunu kıl reh-nüma bana 
Gösterme ol tariki ki yetmez sana bana 

Kat’ eyle aşinalığım andan ki gayrdır 
Ancak öz aşinaların et aşina bana 

Bir yerde sabit et kadem-i i’tibarımı 
Ancak öz aşinaların et aşina bana 

Yok bende bir amel sana şayeste ah eğer 
A’malime göre vere adlin ceza bana 

Havf ü hatada muztaribim var ümid kim 
Lutfun vere beşaret-i afv-i ata bana 
 
Ben bilmezem bana gereğin sen Hakim’sin 
Men’ eyle verme her ne gerekmez sana bana 

 Habs-i hevada koyma Fuzuli-sıfat esir 
Ya Rab hidayet eyle tarik-i fena bana

 

Dest-busı arzusiyle ger ölsem dostlar Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su
Dostlar! onun elini öpmek arzusuyla öĺursem, toprağımdan çanak yapın, onunla sevgiliye su sunun.
Ben lebin müştâkiyim zühhâd kevser tâlibi Nitekim meste mey içmek hoş gelir huş-yâre su

(Ben senin dudağın özlüyorum, sofular ise Kevser istiyorlar, Sarhoşa şarap, ayık kimseye de su içmek hoş gelir.)

Ey zahid! Ibadetten ve öteki dünyadan amaç hurilerle buluşmaksa, beni huri yüzlülerden men etmenin sebabi yok
Zahidin dünyadan nasibini kesen şey talihinin zayıflığıdır, yoksa zahid kendi isteğiyle dünyayı bırakmadı
«Medrese fakihi aşkı inkar ederse mazurdur, başka bilgisini inkar etmeyiz ama bu bilgide cahildir»
Fuzuli! benden övgü ve yergi şiirleri isteme; ben aşıkım, sözüm daima aşıkanedir.

Dünyada ne varsa aşk imiş, bilim ancak bir dedikodu imiş.

Aşıkın maksadı, ancak sahip olmadan seyretmektir.

Alçak felek, bilgili kişileri mihnet ve gamın ayaklan altında bırakır; cahil olanınsa bütün dileklerini yerine getirir, itibar mevkiini yüceltir
Çaresiz kaldım mürüvvet isteyip geldim sana
Rahm kıl devletli sultanım mürüvvet çağıdır

Sana kaldı mürüvvet senden özge hiç kimsem yoh
Gözüm canım efendim sevdiğim devletli sultanım

Yedi gündür ol ayı göremezem

Ey mah visal ile hoş et bir gece halim

Gaflet uykusundaki göz, gözü yaşlıların halini ne bilsin?
Yıldızların hareketini, sabaha kadar uyanık olandan sor.
(Göz yaşlıların halin ne bilsin merdüm-i gafil
Kevakib seyrine şeb ta seher bidar olandan sor)
Aşk derdiyle-hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.
(Hekim! ben aşk derdinden hoşnudum, bana ilaç verme.
Beni öldürecek zehir, senin verdiğin ilaçtır.)
Bende Mecnun’dan çok aşıklık yeteneği var,
gerçek aşık benim, Mecnun’un;ancak adı var.

(Bende Mecnun’dan füzun aşıklık isti’dadı var
Aşık-ı sadık benem Mecnun’un ancak adı var)

Dostlar! onun elini öpmek arzusuyla ölürsem,
toprağımdan kase yapın, onunla sevgiliye su içirin.

(Dest buse arzusuyla ölürsem dostlar
Kuze eylen toprağım sunun anınla yare su.)

Kangı gülşen gülhünü serv-i hırmanınca var?
Kangı gülbün üzre gonca la’l-i handanınca var?
(Hangi gül bahçesinde senin yürüyen selvine benzer gül fidanı var?
Hangi gül fidanında senin gülen la’line benzer konca var?)

Kangı gülşen bülbülü söyler Fuzuli sen gibi?
Kangı bülbül nalesi Feryad ü efgaanınca var.
(Fuzuli! hangi gül bahçesinin bülbülü senin gibi söyler?
Hangi bülbülün iniltisi senin feryat ve figanın gibidir?)

Mariz i derd-i aşkım terk-i alemdir muradım kim,
Bu na-hoş mülkte eğlendiğimce mihnetim artar.
(Aşk derdinin hastasıyım, dileğim dünyayı bırakmaktır,
bu hoş olmayan ülkede durdukça sıkıntım artar.)

Çok oldukça gam u derdim reh-i aşk içre hoş-halim;
Fuzuli şad olup şükretmeyim mi ni’metim artar.
(Aşk yolunda gam ve derdim çoğaldıkça halim iyileşir;
Fuzuli! nimetim artığı için neşelenip şükretmeyeyim i?)

Ezel katipleri uşşak bahtın kaare yazmışlar,
Bu mazmun ile hat ol safha-i ruhsare yazmışlar.
(Ezel katipleri aşıkların bahtını kara yazmışlar,
yüzün safhasına (yani: alına) bu mazmun ile yazı yazmışlar.)

Yazanda Vamık u Ferhad u Mecnun vasfın ehl-i derd,
Fuzuli adını gördüm ser-i tümare yazmışlar.
(Dertliler Vamık, Ferhad, Mecnun’un vasfını yazdıkları sırada,
Fuzuli adını defterin başına yazmış olduklarını gördüm.)

Muhalif devrden gül-gün şarabı kana değşirdim;
Sürudun çeng ü üdun nale vü efgaana değşirdim.
(Devrin uygunsuzluğu yüzünden gül rengi şarabı kanla dğiştirdim;
çeng ve udun nağmesini feryat ve figanla değiştirdim.)

Dahi zevk-i visal-i dost şevkın istemen benden,
Ki ben zevk-ı visali mihnet-i hicrana değşirdim.
(Sevgiliye kavuşmanın zevkinden duyulan neşeyi artık benden istemeyin,
ben kavuşma zevkini ayrılık sıkıntısıyla değiştirdim.)

Beni ey bağban ma’zur dut gülzar seyrinden,
Ki ben gülzar seyrin külbe-i ahzana değşirdim.
(Ey bahçıvan! beni gül bahçesi gezmesinden mazur gör,
ben gül bahçesi gezmesini keder kulübesiyle değiştirdim.)

Gönül verdim fena vü fakre terk-i i’tibar ettim,
Bi-hamdillah ki ahir küfrüm imana değşirdim.
(Yokluğa ve yoksulluğa gönül verdim, itibarı bıraktım, hamdolsun ki sonunda kafirliğimi imanla değiştirdim.)

Fuzuli bende zevk-ı afiyet az iste kim çoktan,
Ben anı arzü-yı tal’at-ı canana değşirdim.
(Fuzuli! benden sıhhat zevkini az iste,
ben çoktan onu sevgilinin yüzünün arzusu ile değiştirdim. )

Valih-i zevkı leb-i mey-gun ü çeşm-i mestinem
Sakıya sanma harab etmiş mey ü sehba beni

Ey saki! Beni şarap etmiş sanma, ben senin şarap renkli dudağının zevkinin ve sarhoş ( yani, süzgün ) gözünün hayranıyım.

Kıldı Mecnun gibi çoklar heves-i aşk veli
Duymadı derdini ben bi-ser ü padan gayrı

Birçok kimseler Mecnun gibi aşkı arzuladı, fakat onun derdini başsız ve ayaksız olan ( yani: varlığından geçmiş olan ) benden başka kimse duymadı.

Şeb-i hicran yanar canım döker kan çeşme-i giryanım
Uyarır halkı efgaanım kara bahtım uyanmaz mı

Ayrılık gecesinde canım yanar, ağlayan gözüm kanlı yaş döker,
Feryadım halkı uyandırır, kara bahtım uyanmaz mı?

Fuzuli rind-i şeydadır hemişe halka rüsvadır
Sorun kim bu ne sevdadır bu sevdadan usanmaz mı

Fuzuli çılgın bir rinttir, daima halkın diline düşmüştür, sorun ki bu nasıl sevdadır? Bu sevdadan usanmaz mı?

Devr ser-mest-i şerab-ı gaflet etmiş alemi
Bunca ser-mestin temaşasına bir hüşyar yoh

Devir, alemi gaflet şarabıyla sarhoş etmiş,
bunca sarhoşu seyredecek bir ayık yok.

Ey fuzuli sehldir her gam ki gam-harı ola
Gam budur kim bende bin gam var bir gam-har yoh

Ey Fuzuli! gam ortağı ( aslı: gam yiyicisi ) olan her gam kolaydır;
Gam budur ki, bende bin gam var, bir ortağı yok.

Benim tek hiç kim zar ü perişan olmasın ya Rab
Esir-i derd-i aşk u dağ-ı hicran olmasın ya Rab

Ey Tanrı! Kimse benim gibi inlemesin ve perişan olmasın;
aşk derdinin ve ayrılık yarasının tutsağı olmasın, Ey Tanrı!

Demadem cevrlerdir çektiğim bi-rahm bütlerden
Bu kafirler esiri bir müselman olmasın ya Rab

Merhametsiz putlardan ( yani: güzellerden ) daima cefa çekiyorum;
Ey Tanrı bir müslüman bu kafirlerin tutsağı olmasın!

Dünya çıkarları düşüncesi sana yanlış yargı verdirmesin, bilgi ile halkın makbulü olmuşken, rüşvet seni Tanrının reddettiği kişi eylemesin.
Zahidlikten ikiyüzlülük doğdukça, onu taklit etmektense ondan tiksinmek hayrlıdır. Zahid, mescidi Tanrı için tamir etmez: dükkanını süslemesi, kendisini satmak içindir; ikiyüzlü kişiyi tespih çekiyor sanma, dünyayı satın almak için imanının parasını sayıyor. ( Enisü’l Kalb )
Alçak felek, bilgili kişileri mihnet ve gamın ayakları altında bırakır; cahil olanınsa bütün dileklerini yerine getirir, itibar mevkiini yüceltir.
EY dünya! Ben yoksulluk giysisinden utanmam, ben hor görülen şalımı senin atlasından ( 1.İpekli kumaşından. 2.Gökyüzünden ) üstün tutarım.
Biz herkes gibi, dünya keşini istemeyiz, bir bölük Anka’larız, kanaatin Kaf dağını bekleriz.
Biz yoksulluk ile övünürüz, dünyaya rağbet etmeyiz.
Topraklarını düzelttin, mal topladın diyelim, ne diledinse elde ettin diyelim, ömrün sonsuzluğuna umut bağlanamayacağına göre, ne yapsan geldiğin gibi gideceğini bil.
Dünyaya rağbet etmemek etmekten yeğdir, çünkü bunun başı hırs, sonu hasret imiş.
Ömrünün köşkü dünya tarafından viran edilmeyen kimdir?
Dünya arsasına gelipte gitmeyen kimdir?
Dünyaya gelen ister istemez gider. ( Hadikadü’s-Süadâ )
Eğer sen de acımazsan terk-i diyar eylerim.
Lütfun olursa tüm yaralarım merhem bulur.
Eğer sen İhsan eylemezsen kim eyler?
Meyhanede bir güzelin kadeh vermesi, medresede müderrisin verdiği bin dersten yeğdir.
Medrese fakihi aşkı inkar ederse mazurdur, başka bilgisini inkar etmeyiz ama bu bileğide cahildir. Ey Fuzuli! Din buyruklarına uyanlar mescid yolunu tutmuş; sen meyhane yolunu tut, o yolunu yitirmişlere uyma. Meyhaneden mescide yüz döndüren şeyhler doğru yoldan sapmış tarikatsizlerdir.
Zahid’in dünyadan nasibini kesen şey talihinin zayıflığıdır, yoksa Zahid kendi isteğiyle dünyayı bırakmadı.
Ey Zahid! İbadetten ve öteki dünyadan amaç hurilerle buluşmaksa, beni huri yüzlülerden men etmenin sebebi yok.
Yedi gündür ol ayı göremezem
Ey mah visal ile hoş et bir gece halim

(O ay yüzlüyü yedi gündür göremedim.
Ey ay yüzlü! Bir gece buluşarak halimi hoş et.)

Ya rab bela-yı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem bela-yı aşktan kılma cüda beni
Az eyleme inayetini ehl-i derdden
Yani ki çok belalara kıl müptela beni

( Ey Tanrı! bana aşk belasını tanıt, beni aşk belasından bir an ayrı bırakma. Dertlilerden yardımını eksiltme, yani beni çok belalara düşür.)

Cefa vü cevr ite mu’tadem anlarsız nolur halim
Cefasına hadü cevrine payan olmasın ya Rab

(Cevir ve cefaya alışığım, onlarsız halim ne olur? Cefasına sınır, cevrine son olmasın, ey Tanrı!)

Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır

(Hekim! ben aşk derdinden hoşnudum, ilacımdan el çek; ilaç veme ki, beni öldürecek zehir senin ilacındır.)

Aşk imiş her ne var alemde
İlm bir kil ü kaal imiş ancak

(Dünyada ne varsa aşk imiş, bilim ancak bir dedikodu imiş)

Benden Fuzuli isteme eş’ar-ı medh ü zem
Ben aşıkam hemişe sözüm aşıkaanedir

(Fuzuli! benden övgü ve yergi şiirleri isteme; ben aşıkım, sözüm daima aşıkanedir.)

nasıl ki ilkbahar olunca dikenden gül yaprağı çıkar
Fuzuli! artık ihtiyarladın, dünyadan zevk almayı düşünme; çabuk geç git ki, dünya ancak gençlere tat verir.
Saç ağardı, gel, yeter, bahtının aynasını karart, ömrünün kalan zamanını Tanrı’dan bağış dilemeğe harca.
Aşkınla gam ve tasa çekip ihtiyarladım; ey genç, canın için bu ihtiyara acı
Ey gönül, ecel geldi, sevgilinin yanağının zevki yetmez mi? Baştaki saç ağardı, sevgilinin saçının sevdası yetmez mi? Dünya bahçesinde, göç sesi kulağa geldi, ne duruyorsun? Yanağın gülünü seyretmek yetmez mi?
Ak saç ve sarı yüz, öbür dünyaya göçmekten haber verdi, gül renkli yüzle dağınık saçı unut.
Bir devirdeyim ki nazım hor görülüp şiirlere değer biçme kıtlığı vardı; nazmın değeri öylesine aşağı görülüyor ki, vezinli söz küfür diye okunuyor; bir ülkedeyim ki; eğer kan yutup ibarelere can versem, bin ipliğe görülmemiş la’l dizsem, bin bahçeye nazlı gül eksem, hiç kimse ona bakmaz, güle diken ve la’le taş der

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir