İçeriğe geç

Divan Kitap Alıntıları – Irvin D. Yalom

Irvin D. Yalom kitaplarından Divan kitap alıntıları sizlerle…

Divan Kitap Alıntıları

hayatın kemiklerini emip iliğini yutmaya adamıştı kendini.
Ama yıllar yılı sert çatışmaların göbeğinde yaşamanın acısı çocuklardan çıkıyordu.
Hakikate daima hazırım.
Bana kalırsa insanların çoğu, hayatın düpedüz rastlantılara bağlı olmasından o kadar rahatsızlık duyuyor ki huzur bulmak için ille de bir kozmik bağlantıya inanma ihtiyacı gösteriyorlar. Oysa bana hiç öyle olmadı. Nedense rastgelelik ya da doğanın kayıtsızlığı düşüncesi hiç rahatsız etmiyor beni. Yani ‘raslantı’ dedikleri niye ille de dehşete düşürür insanları sanki? Niye ille de rastlantının altında rastlantı olmayan bir şey arar dururlar?
Kalbimin ve yaralanmış gururumun söyledikleri bunlar. Aklım ise başka şey söylüyor.
Satranç da hayat gibi: Oyun bitince bütün taşlar piyonlar da, şahla vezir de aynı kutuya koyuluyor.
ileride bir gün gelecek, her gülümseyen yüzü tek tek zihninde canlandırmak isteyecekti – kim bilir belki bir tarafına inme indikten sonra, bir sonbahar günü huzurevinin bahçesinde, dizlerinde rengi solmuş bir battaniyeyle çimenlerin üzerine oturmuş, etrafında kuru yapraklar uçuşurken
Acılı zamanlarda acı reçeteler yazılır
Hepinizin öğrenmesi gereken çok şey var, ama benim de yeni fikirleri özümseme isteğiniz ve yeteneğiniz hakkında ciddi kuşkularım var.
-Yeterince emniyetli. Ama ben olsam, yapmazdım.
+Niye?
-Her zaman bir şey çıkabilir -deprem, yangın, üç polisin üçü de kalp krizi geçirerek aynı anda yığılabilir- ne’bleyim, bir bok olur işte. Emniyetli mi? Evet, çok emniyetli. Ama ben, yapmazdım. Ama ben, doktor değilim.
düşündüğümden de betermişsin sen. Baksana, sekiz yaşında bir kızın kendi babasının tacizine uğraması bile dokunmuyor sana!
Ömür boyu çok uzun bir ceza.
İdamı hak eden bir suç için mi?
sahte iltifatlar karşısında minnet duymaktan daha berbat bir şey olamaz.
Bir yanda sorumluluk var, bir de sorumluluk kisvesi altında bağnazlık var.
İşin aslı, çoğu zaman ne bok yemekte olduğumuzu kendimiz de bilmiyoruz.
İnsanların büyümesini istiyorsan, kendi kendilerinin ana-babası olmayı öğrenmelerine yardım et.
şimdiki zamanı hangi gözlükle görüyorsan, işte o gözlüğü şekillendirmiş olan, geçmişindir. Seni tam anlamıyla tanımak için senin gördüklerini benim de görebilmem lazım.
Daha fazlasını bilmemeniz en iyisi. Bir şey bilmezseniz, yalan söylemek zorunda da kalmazsınız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Daha önce de sık sık olduğu gibi, şimdi her zamankinden daha yalnız hissediyordu kendini.
Onun zayıflığı senin hayatını yönlendiriyordu. Vaktini ve enerjini intikam için harcarsan yine seni yönlendirmeye devam etmiş olacak.
Çıbanı patlattın. Şimdi irini geri mi istiyorsun? Aksın gitsin, bırak
Keyif nedir bilmeyeli uzun zaman olmuştu.
Yanlış seçimler hep böyle yapılır zaten; başka seçimin olmadığına kendini inandırarak.
Hiçbir şey, birbirimize karşı dürüst olmamızdan daha önemli değil.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanların çoğu, hayatın düpedüz rastlantılara bağlı olmasından o kadar rahatsızlık duyuyor ki, huzur bulmak için ille de bir kozmik bağlantıya inanma ihtiyacı gösteriyorlar.
Bir sevgi nesnesi bulmak, birini daima yeniden bulmaktır.
Benim tekniğim, her türlü tekniği bir yana bırakmaktır. Benim tekniğim, doğruyu söylemektir.
Yediği yumrukla sersemlemiş bir boksör gibi, kendini toplayana kadar rakibine sarılıyordu
İnsanları değişmeye zorlayamazsın.
Bazen kader bizi öyle durumlara düşürür ki, doğruyu yapmakla yanlış yapmış oluruz.
tam bir karanlığa gömüldüğümü kabul ediyorum. Ama ben ayakta kalmasını bilirim.
Hâlâ kafesten kaçmaya çalışıyordum ama, kanat çırpışlarım gittikçe ağırlaşmıştı.
Kafanı sallarsın tabii ya. Tabii! Ama ben kafana söylemiyorum bunları. Doğrudan kalbine sesleniyorum ve zaman gelecek sen de benim söylediklerime açacaksın kendini.
Ben onun sınırlara saygı göstermesi için ısrar ettikçe, o da sınırları zorlamakta ısrar ediyordu.
Kendinizle gurur duymak istiyorsanız, gurur duyabileceğiniz şeyler yapın.
Yutturmaca gibi görünüyor, doğru, ama çaresiz durumlara çaresizlikle önerilmiş çareler bunlar.
Kendimi ölü hissediyor ve yaşadığımı anlayabilmek için kendi canımı yakıyorum.
ona zarar verebilecek tek insan kendisiydi.
İyi ana-baba olmak, çocukları özerk birer birey olarak yaşamaya hazırlamak, onlara ana-babalarını terk edecek olgunluğu kazandırmak demektir.
Aslında hiçbir şeyi unutmadığımız doğru mu? Yani her şey, başımıza gelmiş olan her şey tavanarasında bekliyor, öyle değil mi?
Doğum günleri, hayatımızın geçip gitmekte olduğunu hatırlatan hazin işaretlerdir.
Ameliyat başarılı geçti, yalnız hasta öldü.
Psikoterapist yetiştirmekle vaktinizi boşa harcamayın, asıl mesele psikoterapist olabilecek adamı seçmektir.
İşte tam ait olduğum yerdeyim, yeteneklerimin, çıkarlarımın, tutkularımın zirvesinde.
Geçmiş, bugünkü bilincinin bir parçasıdır – şimdiki zamanı hangi gözlükle görüyorsan, işte o gözlüğü şekillendirmiş olan, geçmişindir.
Tamamlanmış bir bitiş değildi ki bu.
Carol hayatta nafaka ödemez bana. Meseleyi Yüksek Mahkeme’ye götürür, bütün parasını kubura atar, hapse girer, yine de bana para vermez.
Ölümü Tann’nın lütfu sayılacak kadar kolay olmuştu.
Eva, ‘hayatın kemiklerini emip iliğini yutmaya’ adamıştı kendini.
Sanat, Shelly’nin kendini dışlanmış hissettiği çok sayıda konudan bir tanesiydi sadece; daha başkaları da vardı: Şarap, opera, bale, gezi tekneleri, üç yıldızlı Paris lokantaları, kumarhanelerdeki bahis limitleri. Bunların hepsi de Shelly’nin boyundan büyük mevzulardı.
Acılı zamanlarda acı reçeteler yazılır.
Nietzsche’ye katılıyorum, yegâne gerçek hakikat, yaşanan hakikattir!
İktidarı hak etmeyecek kadar sıradan kimselerdeki bayağı iktidar hırsını görmezden gelmenin bedelini de çok ağır öderiz!
En güçlü ağaçlar en derinlere kök salmak zorundadır. Karanlığa, kötülüğe kadar uzanmak zorundadır.
Her seferinde yüreğimde duydum söylediklerini yani, gerçekten birbirimize değiyorduk, anlıyor musun? Öyle bir şekilde değiyorduk ki birbirimize, dürüst olmamanın hiçbir yolu yoktu artık.
Saldırıya uğradığı zaman öyle bir karşı saldırıyla cevap verirdi ki bu, kendi durumunu daha da zorlaştırırdı.
Kimsenin seyretmediği bir hayat yaşamaktan kötüsü olamaz.
Yaftalar insana kötülük ederler. Bir yaftayı tedavi edemezsin; o yaftanın ardındaki insanı tedavi etmek zorundasın.
Bunca yıl böyle berbat bir evliliği sürdürmesinin sebebi kendi başına kalmaktan korkmasıydı.
Hem bana olan bağımlılığından kurtulmasını istiyorum, hem de bağımsız davrandı diye öfkeye kapılıyorum.
Kanunsuz, utanç verici, karanlık, çirkin yanınızı ne kadar ortaya dökerseniz, o kadar ödüllendiriliyordunuz!
En güçlü ağaçlar en derinlere kök salmak zorundadır, karanlığa, kötülüğe kadar uzanmak zorundadır.
Kendini toparlayamayan kadın, çatışmalı bir ilişkisi olan kadındır.
Sevdiğimiz birinin kaybı, bakteri istilasına benzemez, fiziksel travmaya da benzemez; psişik acı, somatik işlev bozukluğuna benzer bir şey değildir; zihin ayrıdır, beden ayrı. Böyle bir durumda yaşadığımız ıstırabın miktarıyla niteliğini belirleyen, travmanın niteliği değil (veya yalnızca o değil), travmanın anlamıdır. Anlam ise tam da beden ile ruh arasındaki farkı oluşturur.
Her şey zamanla silinir, yaşantının tabiatıdır bu. Hiçbir şey daim olmaz. Daimilik bir yanılsamadır, gün gelip Güneş sistemi de paramparça olacaktır.
Bazen kader bizi öyle durumlara düşürür ki, doğruyu yapmakla yanlış yapmış oluruz.
Dünya, çocuklar için korkunç bir yermiş.
Bahse giren olmadı. Carol genellikle bahiste kazanırdı. Karşı taraf kazanacak olsa da buna değmezdi – çamura yatardı Carol.
Sefil durumda, keder içinde bir ihtiyarım ben. Cesareti kırılmış, yapayalnız, kendinden fena halde şüpheye düşmüş, hayatı utanç içinde sona erecek bir ihtiyar.
Kurallara uymak, kendi çöplüğünde huzurunu garantiye alarak koltuğuna gömülmek mi, yoksa hastan için en iyisi neyse onu yapmak mı?
Belki senin ya da onun yeniden keşfedebileceği, gömülü kalmış bir sevgi vardır aranızda.
Yanlış seçimler hep böyle yapılır zaten – başka seçimin olmadığına kendini inandırarak.
Nietzsche’ye katılıyorum, yegâne gerçek hakikat, yaşanan hakikattir!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir