İçeriğe geç

Dinsel Dünya Görüşü ve Felsefe Kitap Alıntıları – Abdullah Kaygı

Abdullah Kaygı kitaplarından Dinsel Dünya Görüşü ve Felsefe kitap alıntıları sizlerle…

Dinsel Dünya Görüşü ve Felsefe Kitap Alıntıları

&“&”

Kısacası felsefi bilgeliğe göre yaşamak, artık bir bütün olarak dünya hakkındaki şu ya da bu açıklamadan türetilen, değişmez hazır kurallara göre yaşamak değil, insanın insansal yanı (hem hareket ettirici neden hem de amaç neden anlamında) belirleyici olacak şekilde eyleyerek yaşamaktır.
Felsefi bilgelik bakımından önce yaşama biçimi sonra insan değil, önce insan, insanın yapısı, sonra ona göre yaşama biçimi gelecektir.
Değer yargıları veya değerler sanılan başka şeyler, olsa olsa ancak onları kabul edenleri, onların egemen olduğu kültür içinde eğitilip yetişenleri etkileyebilir. Oysa değerlerin onları teorik olarak kabul etmeyenleri, onlara karşı çıkanları bile, ne kadar farklı kültürlerde yetişmiş olurlarsa olsunlar, etkileyebilme özelliği vardır. İnsan yaşamının düzenlenmesinde en başta gelen etik değerler olarak, sevgi, saygı, dürüstlük, güven, minnet vb… farklı kültürlerin taşıyıcıları arasında ortak olarak etkili olabilirler.
Değerli sayılan her şeyin değer olacağı kabulü olsa olsa yalnızca değer bilincini köreltebilir.
Felsefi anlamdaki bilgelik, bir dünya açıklamasından çıkarılan hazır bir yaşam biçimini sürdürmekle, hazır bir yaşam biçimini benimseyip uygulamakla değil, insan yapısıyla ilgili bilgilerin eylemlerde belirleyici olmasıyla, insanın insana özgü olanaklarının gerçekleşmesi olan erdemlerin, değerlerin bilinciyle eylemekle oluşmaktadır.
Akademisyenler arasında bile bazen dindarlık ile bilgeliğin farkı kolay kolay kavranamamaktadır.
Değerlerin bağımsızlığı kişiden bağımsızlıkdır, insandan bağımsızlık değil.
Bir bütün olarak evreni ve Tanrıyı ise gücümüz yettiği ölçüde sadece hayal edebiliriz. Ama yaşamla ilgili kuralları insanın yapısı hakkındaki bilgilerden türetecek yerde, tanrı veya evren hakkındaki hayallerden, tasarılardan türetmekle insanları bağnazlaştırabilmek olanaklı olsa da, bilge kılmak olanaklı görünmemektedir.
Tanrının “ahlaki olarak mükemmel olması” ile onun “kadir-i mutlak olması” arasında da bir bağdaşmazlık bulunduğu düşünülmektedir. Çünkü, diye kanıtlama yapılıyor, eğer Tanrı ahlaki olarak mükemmel ise, onun yapmayı seçemeyeceği (örneğin kötülük gibi) bir çok şey vardır, fakat eğer o kadir-i mutlak ise, onun her şeyi (veya en azından mantıksal olarak olanaklı olan her şeyi) yapabilir olması gerekmektedir.
İnsan, öteki canlılarla, hayvanlarla ortak yönü olmadan, bu yönüne dayanmadan yaşayamayacak bir varlık olmakla birlikte, öte yandan o, ancak, hayvansal yönünü insansal yönünün emrine vermişse, dizginleri insansal yönün elindeyse, ancak o zaman insanca eyleyebilir.
Bilgelik sevgisi demek olan felsefe de, dünyayı açıklama iddiasında olan dünya görüşleri de insanların yaşamlarını belirleme işlevi görürler. Dinler de bir tür dünya görüşüdürler. Felsefeyi temel alarak yaşamak bir tür bilgiye dayalı olarak yaşamak iken, bir dine göre yaşamak bilgisel öncüllere dayanmayan bir inancı temel alarak yaşamaktır. Bilgisel öncüller sınanıp yanlışlıkları görüldüğünde değiştirilebilirler.
Bizim dünya açıklamalarımıza sahip olmayan Sokrates’in bilgeliğine acaba ne ekleyebiliriz?
Değer yargıları veya değerler sanılan başka şeyler, olsa olsa ancak onları kabul edenleri, onların egemen olduğu kültür içinde eğitilip yetişenleri etkileyebilir. Oysa değerlerin onları teorik olarak kabul etmeyenleri, onlara karşı çıkanları bile, ne kadar farklı kültürlerde yetişmiş olurlarsa olsunlar, etkileyebilme özelliği vardır. İnsan yaşamının düzenlenmesinde en başta gelen etik değerler olarak, sevgi, saygı, dürüstlük, güven, minnet vb… farklı kültürlerin taşıyıcıları arasında ortak olarak etkili olabilirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir