İçeriğe geç

Din ve İdeoloji Kitap Alıntıları – Şerif Mardin

Şerif Mardin kitaplarından Din ve İdeoloji kitap alıntıları sizlerle…

Din ve İdeoloji Kitap Alıntıları

kültür tevarüsü mekanizmasıyla şahsiyet teşekkülü mekanizması aslında aynı mekanizmadır.
Dinin “afyon” fonksiyonu, teknolojik bir sistemin “afyon” fonksiyonundan farklı değildir. Bütün kültürün, hangi sistem altında olursa olsun, kendi kendini devam ettiren bir nitelik taşıdığına bakılırsa içindeki unsurların tümü “ideolojik” bir mahiyet taşımaktadır. İdeoloji, Marx’ın modelinde olduğu gibi, özel bir “aldatmaca” değil, toplumun kendi kendini devam ettirebilmek için içinde bulunan bütün fertlere, başka başka alanlarda oynattığı oyunun kuralları haline gelmektedir.
Dinin İslâm toplumunda ifa ettiği fonksiyonun en soyut ve sembolik, başka bir ifade ile ideolojik şekli, müminin kendini Allah’a tüm teslimiyeti fikrinde belirir. Bu teslimiyetin özel bir şekli insanın Şeriat’e teslimiyetidir. Teşekkül eden cemaatin başında bir idareci değil, Allah’ın kendisi mevcuttur. İslâmiyeti kabul eden bir kabile başkanı Peygamber’e sen hükümdarımızsınız dediği zaman Peygamber ona Hükümdar Allah’tır, ben değil cevabını vermişti.
Başta, inanç sisteminin merkezini genel ideolojik prensipler teşkil ederken, sonraları belirgin sosyal gruplar bu merkezi işgal etmekte, daha sonra aile, iş ve mesleki temaslar bu yeri doldurmaktadır. Değişmeler, üniversite mezunu olmuş bir üst tabakadan hemen sonra başlamaktadır.
Üst ten alt a doğru gidişte inançlar hem daha az zorlayıcı oluyor ve hem de soyutluk ve genellik niteliklerini kaybediyor, basit, somut, günlük hayatın gerçeklerine yakın bir şekil alıyor.
Kaplumbağa yemek için değil, düşünmek için yararlıdır.
Lévi-Strauss’a göre ilkel toplumların bilgilerini organize etme çabaları bricolage (çer çöp birleştirme) adını verdiği bir süreçle oluyor.
İnsanın sosyal kişiliğinin ve eyleminin her tarafına sızan bir düşüncenin kapsayıcılığı, bilhassa o kültür kalıbının içinde yetişenlerce kolay idrak edilmeyecektir.
, bazen bir kişinin yeni olduğunu iddia ettiği ve bizim de yeni olarak kabul edebileceğimiz görüşlerin ardında çok derinlerde eskinin şartlandırdığı davranışlar mevcuttur. Cumhuriyeti eski Osmanlı toplumuna bağlayan unsurlardan önemli olanlar bu katta toplanır.
Türkiye’de devlet, yüksek memurlarına her zaman iktisadi fırsatlar sağlamıştır; akıllıca kullanılırsa, bunlar, özel teşebbüsçülük için doğrudan doğruya işi atılmaktan daha iyi bir atlama taşı olmaktadır. Bu, maaşların yüksek oluşundan değildir. Gerçekte devlet hizmeti yapanlara verilen maaş yetersizdir. Fakat bürokrasi ile ilişkiler, iş hayatında şart olan kapıları açmaktadır. Türkiye’de özel sektörde başarı göstermenin en iyi yolu devlet memuru olarak başlamaktır.
Kandil günlerinin kandilleri yanarken, Ramazanların, bayramların topları atılırken sevindiler.
Erikson, insanın hayatını ardı ardına rastlanan ve çözülmesi gereken bunalımlar olarak tanımlamıştı.
1959’da 11 milletin 6-14 yaşları arasındaki çocukları üzerinde yapılmış bir araştırmada sorulan, siz nesiniz? (What are you?) sorusuna Türk çocukları, verdikleri cevaplarda dinsel bir nitelik zikretmekte Lübnan’dan sonra, baştan ikinci geliyorlardı.
Günümüzde doğrudan doğruya dini duygulardan en uzak olanlar, mesela şehirsel merkezlerde oturan ve Marksizmin en çok etkilediği işçiler bile Muhammed’in (s.a.s.) cemaatine mensup olmaktan gurur duymaktadırlar.
İslamiyeti kabul eden bir kabile başkanı Peygamber’e sen hükümdarımızsın dediği zaman Peygamber ona Hükümdar Allah’tır, ben değil cevabını vermişti.
İnsanlar kendilerinin ruh sahibi olduklarını anlamışlar ve bunun nesneler için de gerekli olacağını sanmışlardı.
Başarı, Allah’ın kulunu sevdiğine dair bir işaret olarak kabul edildiği için bireyler Kalvinizmde çalışkan olmaya sevk edilmişlerdir. Böylece şekillenmeye başlamış olan kapitalizm Weber’e göre çok daha billurlaşma imkanını bulmuştur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tam bir kimlik ancak çocukluk ve ergenlik bunalımlarının başarıyla çözülmesiyle ortaya çıkar.
Kuvvetli bir dinsel inancın bazı temel toplumsal yapıların var olmadıkları veya gelişmedikleri bir ortamda o toplumsal yapıların yaptıkları görevi kendi üstüne alabildiğidir.
İslamiyet, bu şartlar altında toplumu siyasi planda pekiştiren bir inanç olmuştu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Din baskıya tâbi yaratıkların iç çekmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi,ruhsuz olayların ruhudur. Din halkın afyonudur.”
Türkiye’nin değer boşluğu gözleri kamaştıracak kadar belirlidir. Alt sınıflarda bu değer boşluğu İslami olarak bildikleri itikatlara sıkı sıkıya sarılmak suretiyle halledilmek istenmiştir.
Başarı Allah’ın kulunu sevdiğine dair bir işaret kabul edildiği için bireyler Kalvinizmde çalışkan olmaya sevkedilmişlerdir.
Ideoloji, günümüzde artık siyasal bilimlerin toplandığı önemli eksenlerden biri haline gelmiştir
Vaziyet alış (attitude) bir insanın- dünyanın diğer görünüşlerinden ayırdettiği bir dünya görüşü karşısında – davranışlarından çıkarılmış psikolojik süreç örgütlenmesidir.
Halk katlarında tarikatların ve sufiliğin, daha az entelektüel, daha somut şeklinin etkisi Osmanlı imparatorluğu’nun ilahi bir gazap dolayısı ile battığı fikri ile sonuçlanmıştır. Oysa bu gibi işaretlerin batıl itikatlar teşkil ettiğini anlatan ve resmi Sünni çevrelerin görüşlerinin esnekliğini yansıtan Katip Çelebi de Osmanlı imparatorluğu’nun batışını değerlendirmekte çok daha gerçekçi bir tutum görüyoruz.
Erikson, insanın hayatını ardı ardına rastlanan ve çözülmesi gereken bunalımlar,olarak tanımlar.
Bir kişi kendisini muhafazakar olarak tanımladıktan sonra bunu açıklama tarzı olarak insanlar kendi başlarına karar veremezler onları dürtecek bir kervancıya ihtiyaç vardır şeklinde cevap verirse o kişinin fikirlerinin bir ideolojiden çok vaziyet alışa indirgediğini ifade edebiliriz.
Toplumun sorunları hiçbir yerde entellektüel seviyede vazedilmiş soyut problemler olarak ortaya çıkmaz.
Halk bu sorunları ihtiyaçlarının tatmini olarak görür.
Türk aydınları bu hakikatlerden hareket etmedikçe bir taraftan toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan da sürprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir.
Okula gitmenin sağlayacağı imkanların kapalı olduğu yerde kişi Kur’an kursu yolunu seçecektir.
Seçkinlerin çok uzak oldukları bir kültürde kişi halk seçkini , – mesela Nurcu olmayı deneyecektir.
Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır.
Okula gitmenin sağlayacağı imkanların kapalı olduğu yerde kişi Kur’an kursu yolunu seçecektir.
Seçkinlerinin çok uzak oldukları bir kültürde kişi halk seçkini , -mesela Nurcu olmayı deneyecektir.
Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır.
Siyasi partiler dini istismar etsinler veya etmesinler dini kullanmalarında onları Osmanlı toplumunun özelliklerinden çok uzaklaştıran bir tutumla işe girişmek mecburiyetindedirler.
Partilerin yalnız ortodoks sünni İslam’ı eski katı şekliyle desteklemeleri artık mümkün değildir.
Yeni düzen kişinin ruhsal dengesini sağlayıcı yeni bir mekanizma sağlamadıkça üfrükçü de, dünyayı boynuzunun üzerinde tutan öküz de halk inançlarından kalkmayacaktır.
Kemalizmin bir diğer zaafı dine rakip olabilecek ideolojilerin ortaya çıkmasına müsaade etmemiş olmasıdır.
Bu da Cumhuriyetin iktisadi kuvvetlere meşruiyet sağlamada, önceleri üzerinde durduğumuz tereddütten ileri gelmiştir. Hususi teşebbüs ideolojisi kendi başına gelseydi çok önemli fonksiyonları görmüş olacağı için, aile ilişkilerine zorunlu olarak sızacağından dinin eskiden gördüğü fonksiyonların yerini alabilir ve toplumun hiç olmazsa bir katında oturmuş bir ideoloji haline gelebilirdi.
Kemalizm kültürün kişilik yaratıcı katında yeni bir anlam yaratılmadığı ve yeni bir fonksiyon görmediği için bir rakip ideoloji rolünü oynayamamıştır.
Kemalizmin Türkiye’de ailelerin çocuklarına intikal ettirdikleri değerleri değiştirmekteki etkisi ancak sathi olmuştur.
Bu sathilik dahi bir dereceye kadar İslami geçmişimizin zorunlu bir sonucudur.
Marx’a göre ideoloji ile din arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur. Fakat dinin bir özelliği, kullanılan bir tahakküm aracı olmaktan çok, insanın sarıldığı bir kurtarma aracı olmasıdır..
Toplumun mutlaka halledilmesi gereken problemlerinden biri, kişilerin şahsiyetlerinin dengesini sağlamaktır. Denge, her şahsın hayatının ilk yıllarından itibaren kendine tedricen bir ‘şahsiyet’ imal etmesiyle şekillenir.
İslamiyeti kabul eden bir kabile başkanı Peygambere “Sen hükümdarımızsın” dediği zaman Peygamber ona “Hükümdar Allah’tır , ben değil “ cevabını vermişti.
Ne Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.
Ticaret yapıp da tutumları sayesinde zengin olan, fakat nüfuzlu kimseler sınıfının dışında tutulması gerekenlerden başka, Türkler ancak memuriyetler sayesinde zengin olurlar. Bunları, yine aynı yoldan yükselmiş bulunan büyüklerin kayırması sayesinde elde ederler. Servetleri, açgözlülüklerinin biriktirdiği, korkunun gömdüğü, tantananın çarçur ettiği, rastlantının yenilediği sermayeler halindedir (Baron de Tott – 1785)
Batı’da burjuva, haklarını senyöre karşı yaptığı bir mücadelede elde etmiş, bazen senyörlerin ordularına karşı çıkmış ve onları yenmiştir. Ona göre, hak alınır, verilmez. Fakat bu anlayış Doğu şehirlerinde hiçbir şekilde yoktur. Hak, meşru olarak devletindir; Allah’ın başında bulunduğu devletin tanıdığı paydır.
Okula gitmenin sağlayacağı imkanların kapalı olduğu yerde kişi Kur’an kursu yolunu seçecektir. Seçkinlerinin çok uzak oldukları bir kültürde kişi halk seçkini , – mesela Nurcu olmayı deneyecektir. Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır
Duygu açık gözlerle gördüğümüz bir rüyadır, din uyanan bilincin rüyasıdır, rüya dinlerin esrarının anahtarıdır.
Duygu açık gözlerle gördüğümüz bir rüyadır, din uyanan bilincin rüyasıdır, rüya dinlerin esrarının anahtarıdır.
Şefkat,güven, düzen bunlar çocuğu dünyaya bakabilir hale getirir.
İnsanlığın tarihinde görülen bütün fikirler ya saplantıdır ya şahsî çıkarların gizlenmesidir ya da çağın moda tutkularının ifadesidir. Yapılması gereken, bunların temelinin zayıf olduğunu kabul etmek, fikirlerin dış görünüşüne aldanmamaktır.
Gerçek, bir tür yaşayan varlığın yaşaması
için olanak yaratan yanılmadır. Nietzsche bundan şunu kasdediyor: Hayattan korkanlar kendilerini koruyan yanılsamalar (illusions) kurarlar ve bunlara gerçek adını verirler, fakat gerçekte bunlar bilinçli olmayan yalanlardır. Buradaki gerçek kişiye güven sağlayan fikirlerin tümüdür. Nitekim , Nietzsche’ye göre birçok filozofun fikirlerine bakıldığı zaman, bu fikir ürünleriyle filozofun psikolojik ihtiyaçları arasında bir bağ görülür.
Bir müddet sonra modern toplumun gittikçe bürokratikleşen bütün yönleri insanlarda modernleşmenin dehşetini yaratmaktadır.
Osmanlı Devleti, toplumsal yapısı içinde iki hayat tarzı barındırıyordu. Yüksek
kültürle ilişkili olarak, ömür boyu meşguliyetler halinde savaş ve yönetimi, vergiden muafiyeti, Farsça ve Arapça kelimelerle adamakıllı yüklü bir dili ve ortodoks İslamlığı görüyoruz. Öte yandan, köylü yığınları ve özellikle Türkmen aşiretlerine bağlı olanlar, halk Türkçesi konuşur, alışveriş ve tarım yapar, gırtlağına kadar vergilendirilir, yalnız ilkel teknolojiden yararlanırlardı ve heterodoks akımlarla doluydular.
Weber’e göre siyasî rejimlerin meşruiyet kazanma türlerinden biri, bir önderin kendini yapılması gereken işleri başaracak güçte göstermesi, hatta bu uğurda ilahî denecek kadar insanlar üzerinde nüfuz ve tesir sahibi olmasıdır. Peygamberin ortaya çıkardığı siyasî rejim tipik bir karizmatik meşruiyet tipidir.
Toplumun sorunları hiçbir yerde entelektüel seviyede vazedilmiş soyut problemler olarak ortaya çıkmaz. Halk bu sorunları ihtiyaçlarının tatmini olarak görür. Türk aydınları bu hakikatlerden hareket etmedikçe bir taraftan toplumdan uzaklıklarını sürdürecekler, diğer taraftan sürprizlerle karşılaşmaya devam edeceklerdir.
Kemalizm kültürün kişilik yaratıcı katında yeni bir anlam yaratmadığı ve yeni bir fonksiyon görmediği için bir rakip ideoloji rolünü oynayamamıştır
Türk aydınlarının tek bir ortak kültür yaratmak için halk kültürü köklerinden yaralanma yönündeki büyük çabaları gerekli olan iki kültür arasındaki ayrılığı giderme işinin yavaş, kesintili ve akla olmayan bir yoldan ilerlemesine sebep olan bir kasılma ve ters züppelik içinde yürümektedir. Geleneksel seçkinler kültürünün narsizm ve kısırlığı, ayırıcı görüş açısı onu modern bir demokrasi için kullanışsız yapmıştır. Özellikle seçkinlerin yapmacıklı dilinin basitleşmesi gerekti. Bunu Türk modernleştiricileri anladılar fakat bu yöndeki ilk çabaların başlamasından beri yüz yıl geçmesine rağmen seçkinlerin dili ile halkın dili arasındaki uçurum giderilmemiştir. Tersine Türk edebiyatının dili saray dilinin bir taklidi gibi olmuştur. Çapraşık, yapmacıklı ve katı
Türkiye’de devlet “yüksek memurlarına her zaman iktisadi fırsatlar sağlamıştır; akıllıca kullanılırsa, bunlar, özel teşebbüscülük için doğrudan doğruya işe atılmaktan daha iyi bir atlama taşı olmaktadır. Bu maaşların yüksek oluşundan değildir. Gerçekte devlet hizmetleri yapanlara verilen maaş yetersizdir. Fakat bürokrasi ile ilişkiler iş hayatında şart olan kapıları açmaktadır. Türkiye’de özel sektörde başarı göstermenin en iyi yolu devlet memuru olarak başlamaktır
ikinci bir zorluk, büyük yığınların siyasal katılmasını kabul etmekte gösterilen isteksizlik olmuştur. Birçok Türk bürokratları ve aydın seçkinler daha Batı’nın yaşadığı uzun hayal kırıklığı sürecinden geçmeden siyasal temsilin, halk iradesi ve demokratik sistemin üstünkörü gizlenmiş sahtecilikler olduğunu pek çabuk keşfettiler. Bu keşfin yapılmasındaki hız, bir kılıf uydurma çabasının varlığını akla getirmektedir. İnsanların kılavuzsuz yapamayacakları konusunda tavır zor geçmektedir.
Marx’ın devletle toplm arasındaki “gerçekliğe dayanan çelişme”ye verdiği önemin Türk düşünürlerince anlaşılması henüz zordur, zira bu çelişme Türk yaşantısının bir verisi değildir. Kemalizm ideolojisi bunu tekrar eder
İslami toplumlarda, Batı toplumlarında çok daha önemli bir fonksiyonu olan “değer”lerin yerine “normlar” geçmektedir. Kişisel planda tercihler daha azdır. İnsanlar Riessman’ın ifadesiyle “dışa doğru” dönüktür. Ne yapmaları gerektiğini kendi vicdanlarıyla yaptıkları muhasebeden çok, toplum normlarında ararlar.
Dinin İslam toplumunda ifa ettiği en büyük ve sembolik başka bir ifade ile ideolojik şekli insanın şeriata teslimiyetidir. Teşekkül eden bir cemaatin başında bir idareci değil Allah’ın kendisi mevcuttur. İslamiyeti kabul eden bir kavmin başkanı peygambere “Sen bizim hükümdarımızsın” dediği zaman Peygamber ona “hükümdar Allah’tır ben değil” cevabını vermiştir.
Durkheim toplumun tüm varlığını düzen ve yapılarını dinde ifade edildiği kavramı ile anlatıyor. Din toplumun minyatürleştirilmiş modelini veren bir kurumdur. Dini ayinler ise o toplum içinde yaşayan insanların zaman zaman kendi yapılarının sosyal anayasasını hhatırlamalarını mümkün kılan bir “toplum değerleri doğrulaması”dır.
Sokaktaki adamın dünya görüşü mantıki bir tutarlılığa sahip değilse de yaşadığı çerçeve içine konulduğu zaman bir tutarlık kazanmaktadır
Wittek’in belirttiği gibi kuruluş devrinde Osmanlı İslamı’nın her yönü gazâ ideolojisi ile girift bir haldedir.
İslam’ın kendinden ayrılma eğilimi gösteren küçük dinsel grupların ihaneti üzerinde bu kadat sert bir şekilde durmuş olması, her dinsel grubun, potansiyel olarak yeni bir devlet kurma tehlikesi getirmesindendir.
Din, bir dünyayı anlama ve kendini o dünyada belirli yere yerleştirme modeli olarak fonksiyon görmektedir.
Bir olan dan bir olması gereken çıkarılamaz.’
*Henry D. Aiken
Marx’a göre ideoloji ile din arasında kuvvetli bir bağ mevcuttur. Fakat dinin bir özelliği, kullanılan bir tahakküm aracı olmaktan çok, insanın sarıldığı bir kurtarma aracı olmasıdır..
Duygu açık gözlerle gördüğümüz bir rüyadır, din uyanan bilincin rüyasıdır, rüya dinlerin esrarının anahtarıdır.

(Feuerbach, Hristiyanlığın Özü)

Feuerbach’a göre dinbilimin kanıtları aslında kof ve etkisiz varsayımlardır. İnsanların kalbinde Allah inancı ise kendi sınırlılığını ideal bir varlıkla karşılaştırma eğiliminden doğan bir projeksiyondur. Din, insanın kendi düşüncesinin insanlarüstü bir plana aktarılışıdır.
Kur’an’dan bir sure okumak bile yavaş yavaş siyasal bir hareket olarak tanımlanmış, karşı partiye meydan okuma halini almıştı.
Kahramanlar bile ümmetten ayrılmadığı için kahraman oluyorlar .
Doktorun halka yaklaşamadığı hastanenin etrafında üfürükçüler zengin olacaktır.
Cumhuriyet bile zaman zaman bu ümmet ideolojisinin kendinden daha kuvvetli olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştır..
Türkiye’de özel sektörde başarı göstermenin en iyi yolu devlet memuru olarak başlamaktır
Türkler ancak memuriyetler sayesinde zengin olurlar.Bunlarıda yine aynı yoldan yükselmiş bulunan büyüklerinin kayırması ile elde ederler.
Halk inançlarının Sufiliği ve tarikatları en yakın olan bölümlerinde en çok bu tip olaylara rastlanacaktır.Bu itibarla Kubilay olayının nakşibendiler tarafından yapılmış olması bir rastlantı değildir..
Anadolu’da revaçta olan evliyalara tapma, böylece sufilikle birleşti vve sokaktaki adamın. Anadolunun kültürü haline geldi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir