İçeriğe geç

Din Kuramı Kitap Alıntıları – Georges Bataille

Georges Bataille kitaplarından Din Kuramı kitap alıntıları sizlerle…

Din Kuramı Kitap Alıntıları

Ben, düşüncemi dile getirmek istemedim ama ayırımsızlığın içinden senin düşündüğün şeyi ortaya çıkarmada sana yardımcı olmak istedim. Sen benden, sağ bacağının sol bacağından farklı olmasından daha fazla farklı değilsin ama bizi birleştiren şey,
CANAVARLAR DOĞURAN AKLIN UYKUSUDUR.
Otorite ve gerçeklik, tamamen, şeyin, üretimin ve üretilen şeyin bilincinin yanındadır. Kalan her şey yalandır ve karışıklıktır.
Kutsalın kendisi bölünmüştür kara ve zararlı kutsallık ak ve görkemli kutsallıkla zıtlaşır ve her ikisine katılan tanrısallıklar ne akılcıdırlar, ne de ahlaklıdırlar.
Yuvalarından fırlamış şişkinlik, dişlerini sıkarak patlayan ve ağlayan kötülük; nereden geldiğini, nereye gittiğini bilmeyen kayış; karanlıkta avazı çıktığı kadar şarkı söyleyen korku; beyaz gözlü solgunluk, hüzünlü yumuşaklık, öfke ve kusma hepsi de kaçamaktırlar.
Yalnızca, içinde varlıkların belirsizce kaybolduğu bir dünya gereksizdir, hiçbir şeye yaramaz, yapacak hiçbir şeyi yoktur ve hiçbir anlama gelmez yalnızca bu dünyanın başka bir şeyi amaçlamadan kendi içinde değeri vardır, bu başka şeyin de başka bir şey için değeri vardır ve bu böylece sürüp gider.
İki varlığın arzularının özdeşliği onları ölümcül bir kavgadan sonra ortaya koyduğu uyuşukluk, tıpkı suyun içindeki su gibi içinde hareket ettiği dünyayla temel olarak eşit bir varoluşun işaretidir.
Felsefe hiçbir zaman bir ev olmayıp bir şantiyedir. Ama tamamlanmamışlığı, biliminkiyle aynı değildir. Bilim çok sayıda tamamlanmış bölümler hazırlar ve yalnızca toplamın boşlukları vardır. Bağlantı çabası içinde, tamamlanmamışlık düşüncenin boşlukları ile sınırlı kalmamasına karşın, bu, tüm noktalarda, her noktada, son durumun imkansızlığıdır.
Ben, istek’in Ben’idir.
İstek, insanı edilgen bir dinginliğin içinde tutan bilginin aksine, onu tedirgin eder ve eyleme sürükler. Eylem istek’den doğduğu için bu isteği tatmine yönelir ve bunu ancak istenen nesnenin ‘yadsınması’, yokedilmesi veya en azından dönüşüme uğratılması yoluyla yapılabilir örneğin açlığı gidermek için, yiyeceği yoketmek veya dönüşüme uğratmak gerekmektedir. Bu durumda her eylem ‘yadsıyıcı’dır.

Alexandre Kojeve

Aracılık dinlerinin hepsi, bir düzene yalnızca ahlakın sınırlarıyla karşı koyarak, onu olduğu gibi bırakmışlardı.
Otorite ve gerçeklik, tamamen, şeyin, üretimin ve üretilen şeyin bilincinin yanındadır.
Bu dünyanın ve bu insanın karşısında iç­ten düzen ancak uzatılmış kem küm etmelerle temsil edile­bilmiştir.
Kurban etmek öldürmek değildir, ama terk etmektir, vermektir.
Ölüm yaşamı doluluğu içinde ortaya çıkarır ve gerçek düzeni yıkar.
Tanrılar, yalnızca gerçeklik dayanağı olmayan mitsel tinlerdir.
Açılan gözlerin baktığını kavrayamadığı ve gerçekte, kendi ölçümüze göre gözlerin görmediği bir dünyada görünüm yoktur.
Savaş, bireyin gelişimini, savaşçının gururlu bireyselliği içinde birey-şeyin ötesinde belirler. Gururlu birey, bireysel­liğin bir yadsınması yoluyla, tanrısal düzeni, (şeylerin dü­zenini temel bir biçimde dile getiren) bireyin kategorisinin içine sokar. Gururlu birey, sürenin yadsınmasını sürekli ha­le getirme konusunda çelişkili bir istence sahiptir. Böylece gücü bir açıdan yalan söyleme gücüdür. Savaş gözüpek bir ilerlemeyi temsil eder ama bu ilerleme düşük niteliklidir. Bi­reyin çok fazla değer verdiği şeye kayıtsız olması ve hiçbir şey olarak değerlendirilmekten gurur duyması için güç ka­dar saflık -veya aptallık- gerekmektedir.
Gerçekçi düzen bu yaşamı yoketmek -nötralize et­mek- ve onun yerine çalışma toplumunun içinde birey olan şeyi koymak zorundadır. Ama bu düzen, yaşamın ölümün içinde yokolmasının, bir şey olmayan yaşamın görünmez parıltısını ortaya çıkarmasını önlemekten başka bir şey yapamaz. Ölümün gücü, bu gerçekçi dünyanın yaşamdan yal­nızca nötr bir görüntü alması ve içtenliğin burada köredici yakıp küledeciliğini ancak kendisi olmadığı anda ortaya çı­kardığı anlamına gelir. Hiç kimse ölümün varolduğu zaman onu bilmiyor, o halde ölüm gerçek şeylerin yararına gözar­dı edilmiştir. Ölüm diğer şeyler gibi gerçek bir şeydi. Ama ölüm birdenbire gerçek toplumun yalan söylediğini gösteri­yor. O halde gözönüne alan şeyin, faydalı üyenin kaybı de­ğildir. Gerçek toplumun kaybettiği şey, bir üye değil kendi gerçeğidir. Tam olarak bana ulaşma gücünü kaybeden ve özden bir şey olarak ele aldığım bu içten yaşamı tam olarak duyarlılığıma veren şey yokluktur. Ölüm yaşamı doluluğu içinde ortaya çıkarır ve gerçek düzeni yıkar. Bu gerçek dü­zenin artık olmayan şeyin süresinin gereksinimi olmasının artık çok az önemi vardır. Bir unsur kendi gerekirliliğinden kaçındığı an, yanıltılan ve acı çeken bir bireylik yoktur. Bu bireylik, gerçek düzende, bir defada tamamen yokolmuştur. O artık sözkonusu değildir ve ölümün gözyaşlarının içinde getirdiği şey, içten düzenin faydasız tüketimidir.
Tanrılar, yalnızca gerçeklik dayanağı olmayan mitsel tinlerdir. Ölümle bir bedenin gerçekliğine bağımlı olamayan tin, tanrıdır, saf olarak tanrısaldır (kutsaldır). İnsan, kendisi de tin olduğu sürece, tanrısaldır (kutsaldır).
Hayvan insanın benzeri olma saygınlığını kaybetmiştir ve kendi içindeki hayvansallığı farkeden insan bu hayvansallığa bir kusur olarak bakmaktadır.
‘En üst varlık’, tanrıların efendisi, göklerin tanrısı genelde, yalnızca daha güçlü olan ama diğer tanrılarla aynı yapıda olan bir tanrıdır.
Bir düşüncenin kaynağı başka birinin düşüncesidir.
İnsanlaşma sürecinde dinin oluşumu. Yanlız başına olduklarında anlamları olmayan şeylerden her şeye kendi anlamını veren insan tarafından oluşturulan anlam dolu dünyaya kayıştır.
Tanrılar, yalnızca gerçeklik dayanağı olmayan mitsel tinlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir