Turan Dursun kitaplarından Din Bu-2: Hz.Muhammed kitap alıntıları sizlerle…
Din Bu-2: Hz.Muhammed Kitap Alıntıları
Altı gün denirken ne anlatılmak istendiği belli değil. Yine de gün le ilgili başka konu nedeniyle bir açıklama yer alıyor. Ama çelişkili. Çünkü Tanrı katındaki bir gün , Meâric suresi’nin 4. ayetine göre, bizim bildiğimiz yıl lardan elli bin yıl kadar ; Hac suresi’nin 47. ve Secde suresi’nin 5. ayetlerine göreyse, yalnızca bin yıl kadar dır. Hangisi doğru?
( ) Peygamberimizden sonra Halife olan Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. O sman ve diğer sahabiler Kur’an’ı Kerim’i değiştirmişler, tahrif etmişler. Güya esas
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Ali hakkında ayetler varmış. Onları Kur’an’dan çıkarm ışlarmış. Gerçek Kur’an’ı Kerim Hz. Ali’nin ve evlatlarının elinde imiş. O da 12 İmam ile birlikte kaybolmuştur. Bu imam günün birinde M ehdi olarak tekrar gelecekmiş. Hakiki Kur’an-ı Kerim’i de birlikte getirecekmiş Dolayısıyla bugün Müslümanların elindeki Kur’an, hakiki Kur’an değilmiş.
Beyt’ül Haram (Kâbe), geçen çağlar boyu çeşitli yüzyıllar içinde hep saygı görmüştür, çünkü o Zühal (Satürn) Evi’dir. Ne var ki gene Mes’ûdî’nin verdiği bilgiye göre, Güneş tapınakları dörtgen olduğuna göre, Kâbe de Zühal yıldızı için
değil, Güneş için yapılan bir tapınak olsa gerektirir
1-Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp, yazıya attım. Ve bu yazıda kahraman Engidu’yu yarattım. (Gılgamış Destanı)
2- Bunun üzerine ben de Ea’mın yardımım istedim. Toprağı Kingu’nun kanıyla yoğurdum, ilk insanı meydana getirdim. (Sümerlilerin Enuma-eliş Destanı)
3- Bunun üzerine tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı,
denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı. (Çin efsanelerinden)
4- Kral Amonhotap ili olarak betimlenen Tanrı Khnemu çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor. (Mısır’da Luksor Tapınağı’nda bulunan bir kaba ıim adan görüyoruz.)
5- Namlı, şanlı Hephaistos’u çağırdım hemen. ‘Bir parça toprak al, suyla karıştır’ dedim. İçine insan sesi koy, insan gücü koy. (Hesiodos Destanından)
6- Göz yaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum. (Prometheusanlatıyor) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece. (Yunan efsanelerinden)
7- Ve Rab Allah yerin toprağından A±dam’ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve Adam yaşayan can oldu. (Tevrat’tan)
8- And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık. (Kuran, Mü’minûn Suresi, 12-16. ayetler)
Hakikat Biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. (Kur’an, Es-Sâffât Suresi,1!. ayet)
Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratacağım. Artık onu tamamlayıp içerisine de ruhumdan üfürdüğüm zaman kendisi için derhal ona secdeye kapanın.
(Kuran, Sâd Suresi, 71-76. ayetler)
Bu kaynaktan kimini doğrudan, kimini de Yahudilik, Hıristiyanlık gibi dinler aracılığıyla almıştır. Ve kesinlikle, vahy eseri değildir. Yani, Tanrı, gök ten ve Muhammed’i aracı (peygamber) kılarak indirmiş değildir.
eserlerde bundan 4 asır önce îspanyollar tarafından cebren Hıristiyan edilmiş
olan yerli kavimlerin ve bilhassa Azteklerin günahlarını af ettirmek, hacetlerini
tervici veya sadece Güneş’e ubudiyet ve tazim maksadile hiçbir şey yememek ve
içmemek üzere 3 gün bilâ fasıla oruç tutduklarına muttali oldukdan sonra müslümanlarm daha kolay şeraitte olarak 30 gün zarfında tuttukları oruçların da diğer birçok hususat gibi müslümanlığa Güneş Kültü’nden girmiş olmasına kuvvetle ihtimal vermekteyim
çamur ve taşla örülmüş 4 duvardan müteşekkil basit bir binanın başdan aşağı cesim bir puşide ile örtülmesi, Türkiye, Mısır, Suriye, Irak ve Hindistan gibi muhteşem ve zarif mabed ve binaları olan memleketlerden hacca gelen müslümanlara Beytullah denilen fakat hakikatte Beytulfakir demeye bile layık olmayan
Kâbe binasının basitliğini ve çıplaklığını setr etmek maksadile zeki bir Arap tarafından düşünülmüş bir tedbir olsa gerekdir. Bir mabedin çatısından temeline kadar örtü ile örtülmesi gibi dünyada misline tesadüf edilmeyen bu garabetin
başka türlü izah ve tefsirine imkân yoktur zannındayım
:)))
Câbir İbn Abdullah anlatıyor:
– Peygamber bir kadın gördü; hemen Zeyneb’e gitti. Ki Zeyneb o sırada bir
derisini ovup işliyordu. Peygam ber hemen cinsel ‘ihtiyac’ını gördü. Sonra arkadaşlarının yanına çıktı. Ve şöyle konuştu:
– Kadın, şeytan biçiminde çıkar karşıya. Ve yine şeytan biçiminde dönüp gider. Bu nedenle sizden herhangi biriniz bir kadın gördü mü, hemen karısına gidip onunla yatsın. Çünkü bu (cinsel ilişki), o kişinin içindekini (kabaran şehvetini) söndürür
Böyle bir şey gerçek olamaz, çünkü:
1- Kız çocuklarının neden diri diri gömüldükleri , Kur’an yorumlarında, ha dislerde anlatılırken değişik ve çelişkili neden ler ileri sürülüyor:Kız çocukları, yoksulluk yüzünden diri diri gömülüyordu.
– Kız çocukları, ailelerine leke sayıldığı için diri diri gömülüyordu.
– Kız çocukları, meleklere katılsınlar diye diri diri gömülüyordu. Çünkü Melekler de Tanrı’nm kızları diye niteleniyordu.
Tefsir’lerde yer alan neden ler böyle.4 Sonuncu nedenin komikliği ortada. Çelişkisi de. Düşünün Melek lere Tan- rı’nın kızlan diye inanılıyor olacak, hem de kız çocuğu, ailesi için leke sayı lacak. Melek son derece kutsal bir varlık görüldüğüne göre, kız çocuğu aile si için leke, utanç verici olamaz. Tersine, son derece övünç kaynağı sayılma sı gerekir kızın. Ayrıca, meleklere katılsınlar diye diri diri gömmeye niye ge rek görülsün? Bunun için ölmek ille de gerekli görülüyorduysa diri diri topra ğa gömmek niye? Ölme nin başka türlüsü yok muydu? Tüyler ürpertici cina yet niçindi?
2- İleri sürülen neden lerin gerçek olduğu varsayılmış olsa, kız çocuğu diri diri gömme geleneğinin çok yaygın olduğunu düşünmek gerekir. Kız ın ai lesi yoksulsa, yoksulluk tan; zenginse âr (leke, kınama, konusu) olmasından; ayrıca meleklere katılsın diye; yani her durumda uğrayacağı sonuç aynı: Diri diri gömülmek. Bu gerçek olsaydı, Araplarda kız kalır mıydı? Ve kadın olur muydu?
Oysa belgeler ortaya koyuyor ki, Araplarda kadın çokluğu vardı.
3- Kız çocuklarının diri diri nasıl gömüldükleri ni de tefsirler değişik biçim de anlatmakta:
– K ız çocuğu 6 yaşına gelince, adam karısına: ‘haydi bunu temizle, süsle, hısımlarına gezmeye götüreceğim’ derdi. Oysa çölde bir kuyu kazmıştır onun için. Kızı alıp oraya götürür; ‘bak şunun içine!’ der; sonra da arkasından iterek ço cuğu o çukura düşürür ve üzerine toprağı döküp yığardı.
– Ya da gebe karısının doğum günü yaklaştığında, koca bir kuyu kazardı. Ağ rısı tutunca kadın o kuyunun başına giderdi, kız doğurursa içine atardı kuyu nun. 5 Araplarda, hem de yaygın biçimde yaşandığı ileri sürülen bu olayların oldu ğu apaçık yalan. Ne bir baba, ne de bir anne burada ileri sürüleni yapar. Bu tür şe yin olması, insan doğasına aykırı olduğu gibi, hayvanlarda bile görülmez. İlkel lerde, çocukların Tanrılara kurban edildikleri ni biliyoruz. Ama, Araplar, o sıra larda, ilkellik dönemini çoktan gerilerde bırakmışlardı. İslam döneminden daha ileri bir uygarlığa sahiptiler. Bunun tersine, yalanlar uydurulmuş olsa da Kaldı ki burada söz konusu olan Tanrı’ya kurban” da değil. Aktarmalarda da bu ileri sü-rülmüyor. Yani kız çocuklarının, Tanrılara kurban etmek için diri diri gömüldük- leri nden söz edilmiyor. Böyle bir şey, yani çocuğu Tanrı’ya kurban etme de hangi dönemde ve nerede yaşanmış olursa olsun; çok yaygın değil, tek tük olur du. Tann’ya kurban etme durumu da söz konusu olmayınca, işin mantığı büsbü tün ortadan kalkıyor. Kız çocuklarının yoksulluk için, ya da leke sayıldığı için diri diri gömüldüklerini ileri sürmek ve bunu kabul etmek, annelik, babalık ne demek; bilmemektir. Ayrıca insari’ı, insanın doğasını tanımamaktır. İnsanlar, ile ri sürülen türden şeyi yapmış olsalardı, türlerini sürdüremezlerdi.
4- Araplarda, kız çocuklarını diri diri gömme geleneği bulunsaydı, İslam öncesinin Arap şairlerinin şiirlerinde de dile getirilirdi. Hem de yaygın olarak yer alırdı şiirlerde. Oysa bu yok.
Tefsirler, Ferezdak’ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki, tefsirlerde bu iki di ze de hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yer alıyor.6 Dizeierin değişik olması göz önünde tutulursa, sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir. Kaldı ki Ferezdak’ın olduğu ileri sürülen bu iki dize, bize kız ço cuklarının diri diri gömüldüklerini açık açık anlatıyor. Kimi tefsirde yer alan bi çiminde dizeler şu anlamda:
– Bizden öyle kimse çıkmıştır ki VÂİDAT’ı önlemiş ve VEÎD’i diriltmiştir de artık kimse VEÎD olmamıştır. (Bkz. F. Râzi ve Hamdi Yazır.) Hamdi Yazır, VÂİDAT’a, çocuklarını gömen vaideler (anneler) anlamını veriyor. Sözcüğün kökü olan ve’d eğer gömme yse, nasıl bir gömme dir; be lirtilmiyor. H. Yazır da yalnızca gömme anlamını veriyor; diri diri gömme demiyor. Varsayalım ki buradaki gömme , tefsirlerde anlatılan türden diri diri gömme dir; o zaman dizelerdeki VÂİDAT niye? Bu sözcük, çocuklarını diri diri gömen anneler demekse, tefsirlerde anlatılana uymuyor. Çünkü tefsirlerde, kız çocuklarını diri diri gömen in anneler değil; babalar olduğu anlatılıyor. Bir başka terslik de şu: Tüm tefsirlerdeki biçimlerinde, dizelerde gömüleri’i an latmak için veîd sözcüğü yer alıyor. Veîd ise eril (erkeğe ait) bir sözcüktür. Anlatılan eğer kız çocuğun diri diri gömülmesi yse niye dişili olan veîde ya da ayetteki gibi me’ûde yer almıyor? Yani şiirde, gömüleri’in dişi değil; er kek olduğu anlatılıyor. Bundan, kız çocuklarının diri diri gömüldükleri anla mı çıkarılabilir mi? Elbette ki hayır.
Muhammed’in şöyle bir hadisi var:
– Vâid de, mev’ûde de cehennemdedir. 7 Sözcükleri, İslam dünyasındaki anlamıyla dilimize çevirelim:- Kız çocuğunu diri diri gömen de, diri diri gömülen kız çocuğu da cehen nemdedir. Adalet anlayışı na bakın siz!
– Kız çocuğunu diri diri gömen kimsenin CEHENNEME gitmesini anladık. Ama o zavallı kız çocuğunun cehennemde işi ne, o niye cezalandırılıyor? diye sorabilirsiniz. Kız çocuğunun, zulme uğramış olanın ve de kadının hakkı İslam- da böyle mi korunuyor? diye de ekleyebilirsiniz. Ama bu alanda kafa yormaya gerek yok. Nasıl olsa hepsi bir yalan üstüne kurulu.
Filistin’de Übnâ (sonraları ‘Yübnâ’) denen bir yerleşim yeri. Peygamber buraya bir baskın düzenliyor. Baskını yapacaklara da buyruğu şöyle veriyor:
– Sabahleyin Übnâ’ya (ansızın) baskın yap ve orayı yak!
Buyruk yerine getiriliyor. Yani Übnâ köyü yakılıyor. İçindekilerle birlikte. İslam hukukunda da düşman evlerinin yakılması caiz görülmüştür.
Tek Tanrı’dan başka Tanrı bulunmadığına, Muhammed’in de O’nun kulu ve Peygamberi (elçisi) olduğuna inanmcaya, bizim kıblemize dönünceye, kes tiklerimizi yiyinceye ve namazımızı kılm caya kadar (bütün) insanlarla sava şıp öldürüşmem buyuruldu. İnsanlar ne zaman ki bunları yerine getirirler, o zaman kanlarını (canlarını) ve mallarını -kim i haklı nedenlerin dışında- kur tarmış olurlar.
(Peygamberin arkadaşlarından iki kişi bir kadınla konuşuyorlar:) – Haydi yürü gidelim! dediler.
– Nereye? diye sordu kadın.
– Tanrı’nın Elçisi’ne diye karşılık verdiler.
– Haa şu kendisine sâbiî denen kimseye mi? diye sordu kadın.
– Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler.
– Sâbiîlikte de bu var.
– Müslümanlıkta vakit leriyle namaz var. Beş vakit.
– Sâbiîlikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.
– Müslümanlıktaki namazlar , cenaze namazının dışında, rüku’lu, secde lidir, rekât lar vardır.
– Sâbiîlikteki namazlar da böyledir.
– Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı , dua sayıldığı için rükusuz secde sizdir.
– Sâbiîlikte de cenaze namazı böyledir
.
– Müslümanlıkta oruç vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.
– Müslümanlıkta farz oruçlar bir ay dır. Bu ay da kimi zaman 29, kimi za man 30 gün çeker.
– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta farz oruç larınm yanında, isteğe bağlı ve nafile adı veri len oruçlar vardır.
– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta fıtr bayramı adı verilen ramazan bayramı vardır.
– Sâbiîlikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
– Müslümanlıkta kurban vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.
– Müslümanlıkta hac vardır.
– Sâbiîlikte de vardır.
– Müslümanlıkta Kâbe, Tann’mn evi dir ve kutsak’dır.
– Sâbiîlikte de böyledir.
– Müslümanlıkta ibadet için tapınak lar (camiler, mescidler) vardır.
– Sâbiîlikte de
– Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
– Sâbiîlikte de
– Müslümanlıkta peygamber , peygamberler vardır.
– Sâbiîlikte de
– Peygamber, kimi kadınlara acımıştı da o nedenle almıştı onları.
Önce bunun hiç olamayacağını, gerçeklerle hiçbir biçimde bağdaşmadığını belirtelim. Yoksul, çaresiz kadın mı toplamıştı Muhammed? Hangisi bu durum daydı? O çağda, o yörelerde sayılamayacak kadar yoksul, çaresiz kadın vardı. Muhammed onların hangi birini alacaktı? Bu amaca yönelseydi başa çıkabilir miydi? Sonra yoksuf’un, çaresiz in sorunu çözme yolu; onunla Muhammed’in evlenmesi miydi?
Peygamber, kimileriyle de siyasi sebepler le evlenmişti.
Muhammed bir Bunu diyen İslamcdara şunu sormak gerekir: Muhammed bir Peygamber idiyse, böyle siyasi sebepler e neden gerek duyuyordu? Tanrı sınm yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe Ve bu kadınları, kimseyle evlenmeleri müm kün olmayan birer ebedî dul olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar on dan sonra kimseyle evlenememeye hükümlüydüler. Çünkü hepsi de müminlerin anaları olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzâb Suresi, 6. ayet.) Bunlardan ki mi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında dul kalmışlardı. Çocuk yaşta dullar. İleri sürülen siyasi sebepler bunu da mı gerektirmişti?
Muhammed’in çok karı ve cariye almasında, o dönemlerde, Araplarda geçer li olan neydiyse oydu etken: Cinsel istek ve onun gereği. En azından, başta bu geliyordu. Bir taşla birkaç kuş vurmalar da oluyordu kuşkusuz. Ama temel et keni gözden kaçırmamak gerekir.
İslamcılar, Peygamberimiz nefsani arzularına göre davranmıyordu, hanımla rı da nefsani arzularla alınmamıştı diye dursunlar; ayetler, hadisler ve de gerçek ler ortada.
Evet, bir yanda 49 yaşındaki Muhammed, öbür yanda 6 yaşındaki Âişe. Evleniyorlar.
Muhammed’le evlendiği zaman Âişe’nin 6 yaşında olduğunun İslam dünyasın da, tüm Müslümanlarca kabul edilmesi zorunlu. Çünkü bunu anlatan hadis , tartış masız sağlam (sahih) kabul edilir. Bu hadisi, İslam dünyasında en sağlam olarak benimsenegelmiş olan Buhârî’nin ve Müslim’in e’s-Sahîh lerinde de buluyoruz.
Anlatıldığına göre, evlilik gerçekleşiyor, ama yine de üç yıl kadar zifaf (yani gerdeğe girme, cinsel birleşme olayı) gerçekleşmiyor. Bu süre geçtikten sonra oluyor zifaf .
– Eğer izin verme, vermeme yetkim varsa vermek istemiyorum. Tanrı Elçi si! Bilesin ki hiçbir kimseyi sana (seninle yatmaya) yeğ tutmam. 13 Kısacası, şunu demek istemişti Âişe:
– Gerçekten izin verme ya da vermeme yetkim var mı? Öyleyse vermiyorum. Seninle yatmak, her şeyin üstünde gelir bana.
Hadis ten anlaşıldığına göre, Âişe’nin bu karşı koyuşuna Muhammed artık ses çıkarmamış; Ayet var. Ayet bana istediğim zaman dilediğim karıyla yatma yetkisini vermiştir dememiş ya da diyememişti.
Bakıyorum da, senin Efendi Tanrı’n (Rabb), yalnızca senin şeyinin keyfini (hevâm) yerine getirmek için koşuyor.
İnsanın dilemesi ni bile Tanrı’nın dilemesi ne bağlayan bir sistemde, insan irâdesi nden nasıl söz edilebilir ?
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Kuşkusuz ‘zikr’i ( Kur’an’ı ) biz indirdik. Onu kesinlikle koruyanlar da biziz. Demek ki Tanrı kendi indirdiğine sahip çıkıyor ve onu koruyor. Anlatılan bu. Peki öteki kitap ları da indirdiğine göre, onlara niçin sahip çıkmamış ve onları neden korumamış ? Onlar da kendi kitabı değil miydi ?! Sonra düzeltici olsun diye İslam’ı göndermek için onca yüzyıl niye beklemiş ?
Tabiî, Tanrı’nın hikmetinden sorulmaz denir, konu kapatılır bu gibi durumlarda. Kaçma yolu.
Din şehit ister, gökyüzü kurban.
Her yandan durmadan kan akacak,
Durmadan her yerden kan!
Yakılanlar arasında kadınlar ve çocuklar da vardır.
Hadisler kaldırıldığı zaman, ibadetler dayanıksız kalır. Ya da çok büyük ölçüde dayanağını yitirir. Islâm hukuku adı verilen kesimin dayanakları da elden gider önemli ölçüde.
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca”lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Karanlık koyulaştıkça, yalan lar birer gerçek” diye alınıp satılır. Bezirgân lar çok iş görür bu ortamda. Karanlığın beli ışık’la kırılınca da, bu çevreler başlar telaş a, gürültü ye Yayımınız üzerine, dinsel çevrelerde görülen, en başta bu oldu.
Bizden bir insan, hastalığından şikâyette bulunduğunda Peygamber, eliyle hastalıklı yere dokunurdu (elini ağrıyan, acıyan yer üzerinde gezdirip okşardı)
Bunu diyen İslamcılara şunu sormak gerekir: Muhammed bir Peygamber idiyse, böyle siyasi sebepler e neden gerek duyuyordu? Tanrı sının yardımı yeterli değil miydi? Bu yardım yeterli değil miydi de, bir sürü kadın topladı? Hem de bir kesimi genç, körpe Ve bu kadınları, kimseyle evlenmeleri mümkün olmayan birer ebedî dul olarak bıraktı kendisinden sonra. Bu kadınlar ondan sonra kimseyle evlenememeye hükümlüydüler. Çünkü hepsi de müminlerin anaları olarak Kur’an’a geçirilmişti. (Bkz. Ahzâb Suresi, 6. ayet.) Bunlardan kimi, Âişe, Cüveyriyye gibi 18-19 yaşında dul kalmışlardı. Çocuk yaşta dullar.
İleri sürülen siyasi sebepler bunu da mı gerektirmişti?
Yani:”Aman, yetişin, din elden gidiyor?
Diyanet başka şey söyleyemez miydi? Yazılanlardakini ele alıp, ağır başlı olarak cevaplandırma yoluna gidemez miydi?
Bunu yapamazdı Diyanet. Yapacak güçte değildi. Yaygara nın gürültü nün ötesinde bir şeye gücü yetemezdi. Tarihte, benzerlerinde görülen tutumu sergiledi yalnızca.
Çok önemli bir kaygıdır bu. Din elden gidiyor demek, bir başka anlamıyla din e ve yutturmaca”lara dayalı çıkarlar elden gidiyor demektir.
Karanlık koyulaştıkça, yalan lar birer gerçek” diye alınıp satılır. Bezirgân lar çok iş görür bu ortamda. Karanlığın beli ışık’la kırılınca da, bu çevreler başlar telaş a, gürültü ye
görünce Orta Asya’daki ayinlerde de güneş timsalinin kalın keçeden yapılmış mesnedler yani külahlar üzerine bindirilmiş olmasını göz (inline getirerek Mevlana’nın bunları İslam dininin icabatına tevfikan
mesnedlik vazifesinden iskat edip mevlevî tarikatının zahiri bir alameti olarak kabul etmiş olduğunda şüphem kalmadı.
işte en gerçek özgürlük
düşümüzdeki gelecek çağlarda:
ne savaş, ne savaşan, ne salgın,
ne saltanat, ne yoksulluk, ne ezen, ne ezilen,
ne yakınma, ne de zulmün kahrı,
ne tapılan, ne tapan,
ben benim, sen de sen!