İçeriğe geç

Dinə Qarşı Din Kitap Alıntıları – Ali Şeriati

Ali Şeriati kitaplarından Dinə Qarşı Din kitap alıntıları sizlerle…

Dinə Qarşı Din Kitap Alıntıları

bel’am-i ba’ûr, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah’ın dinini tahrif eden, kâfir yöneticilere yaranmak
maksadıyla allah’ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir.
“bir yerde öldürme olayı varsa, olaya katılmayanların elleri de kana bulaşmış demektir.”
tarih boyunca, aç olan, aç kalsın, ekmeği
elinden alınsın ve fakirlik var olup devam etsin
diyen bir dini, ebu zer’in dini ile aynı tutabilir
miyiz? o ebû zer ki, islâm’ın parlak yüzüdür,
bizzat peygamber’in (s) terbiyesi ile yetişmiştir.
onun, ırk, sermaye ve kültür adına hiçbir şeyi
yoktu; o, kâmil bir insan olmaktan başka hiçbir
şeye sahip değildi. o, hak din tezgâhının,
kitabının ve okulunun ürünüydü. o şöyle
diyordu: “evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını
alıp sokağa fırlamayana şaşarım!”
Zaten Ebu Zer, dinin canlı şekliydi,
O şöyle diyordu:
“Evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını alıp sokağa fırlamayana şaşarım!” O, fakirliğe neden olana ve sömürgecilere kılıç çekin demiyordu. Onun çağrısı, bütün toplumu hedef alan bir çağrıydı. O, toplumda yaşayan herkes, sömürgecilerden olmasa bile yaşanan açlıktan ve fakirlikten sorumludur, demek istiyordu.
avrupalılar din hakkında bir yargıda
bulunuyor, biz de hemen kabul ediyoruz; bu, bir
aydının tutumu olamaz, böyle yapan aydın
olamaz.
tarihte tanrısız hiçbir toplum
yoktur ve insanların toplumsal yaşamları din
merkezli olmuştur.
bana, “bir aydın olarak sen, nasıl dine bu kadar
sarılıyorsun?” diyen aydınlara da şunu söylemek
istiyorum: “ben bir dinden söz ediyorsam, bilin
ki, geçmişte topluma hükmetmiş olan herhangi
bir dinden değil, bu dini ortadan kaldırmayı
hedefleyen dinden söz ediyorum.
tevhid peygamberi, insanları, Allah’ın
iradesinin tecellisi olan varlıktaki kanunlara ve
evrensel gidişata uymaya çağırır. tevhid dininin
gereği, Allah dışındaki her güce ‘hayır’
demektir. Allah’a kulluğun karşısında,
tağutperestlik vardır. tağut ise insanı, evrene ve
insan hayatına egemen olan hak nizama karşı
çıkmaya ve toplumdaki farklı güç odaklarının
tezahürleri olan çeşit çeşit putlara köleliğe ve
onlar karşısında zelil olmaya davet eder.
tarih boyunca din, dinsizliğe karşı
değil, dine karşı olmuş ve dinsizlikle değil, din
ile savaşmıştır.
orta çağdaki Hıristiyan keşişlerin, sevgi, dostluk, vefa ve sabır dini olan hıristiyanlık ve
barış ve affın timsali olan İsa (a.s) adına
işledikleri cinayetleri, moğollar rüyalarında bile
işlememişlerdir.
Şirk dininin en tehlikeli, en sinsi olan ve insana ve hakikate en çok zarar veren şekli gizli şirktir.
Şirk dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan ekonomik anlayıştır. Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur.
Əli maska taxmış şəxslərlə mübarizə aparırdı. Maska nə idi? Maska şirk ordusunun üzərinə çəkilən tövhid örtüyü idi.
Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, II, 869-870) Allah’a isyan üç derecede olabilir: 1- Allah’ın kulu olduğunu kabul edip pratikte Onun emirlerinin aksini yapana fâsık denir. 2- Allah ile irtibatını koparıp başka birine bağlanan kişiye kafir denir. 3-Allah’a isyan edip Onun kullarını kendine boyun eğmeye zorlayan kişiye ise tağut denir.
Onlara dedim ki, böyle bir söz söylemek Proudhon’un haddine değildir! Bazıları da Dostoyevski’nin bu sözü söylemiş olabileceğini düşündü. Zira Dostoyevski şöyle demiştir: “Bir yerde öldürme olayı varsa, olaya katılmayanların elleri de kana bulaşmış demektir.” Doğrudur!
Bu din, dini duyguları kullanmak suretiyle insanları uyuşturarak, toplumsal hayattan soyutlayarak veya dünya malını kötüleyerek her şeyi eline geçirmeye çalışır.
Ümmetimin âlimleri, Beni İsrail’in peygamberlerinden daha üstündür.” [40]b uyurmaktadır. Yani peygamberliğin nihayete ermesinden sonra peygamberlik misyonunu sürdürmek âlimlerin görevidir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şu soruya cevap verilebilirse, İslâm tarihindeki pek çok sorun hatta sosyal sorunlar bile çözülebilir: Hz. Muhammed (s) de Hz. Ali de aynı dini tebliğ ettiler, neden biri başarılı oldu, biri başarısız oldu?
Mal, insanların değil Allah’ın malıdır, ben ise Allah’ın yeryüzündeki temsilcisiyim. Dolayısıyla da insanların (kamu) malını dilediğim gibi kullanırım, istediğim kimselere veririm ve istemediğim kimselere de vermem!”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Nihayetinde sure, şöyle bir açıklama ile bitmektedir: “Sizin dininiz size, benim dinim banadır. ”[28] Yani din, din ile savaşır.
Kur’an’ı mızrağının ucuna takıp sokağa çıkanlar, Lât ve Uzzâ için Hz. Peygambere karşı çıkan Kureyşliler değildi. Zira onlar, durumlarını o dönemde açıkça ortaya koyamıyorlardı. Bunun için mızraklarının ucuna Kur’an’ı takarak dâhilde Ali, dolayısıyla da Allah ve Muhammed (s) ile savaşıyorlardı. Halife, cihada ve hacca gidip Peygamber (s) ve onun ailesi adına Kur’an esasına dayalı İslâm devletini yönetirken aslında şirk dinini yönetiyordu.
Din, feodal yapıdaki ayrımcılık, sermayedarlık ve fakirlik sonucu ortaya çıkmıştır.” Peki, bu hangi dindir? Bu din, gizli kalmayan hemen tümüyle tarihe geçmiş olan şirk dinidir. Bu din, kimi zaman tevhid, Musevilik, İsevîlik adlarını kullandığı gibi hilafet, Abbasîlik ve Ehl-i beyt [17] adlarını da kullanmıştır. Aslında bunlar, tevhid, cihad ve Kur’an kisvesi altındaki şirk dinleridir.
Daima bir millet diğer milletlere egemen olmuş, bir sınıf diğer sınıfa tercih edilmiş ve bir aile diğer ailelere üstün tutulmuştur. Bu durum, statükonun muhafaza edilmesi ve savunulması sonucunu doğurmuştur.
Firdevsi Rüstem ferrohzad: İslam geldiğinde her şeyi alt üst edecek soylar sınıflar hep birbirine karışacak,
bir hiç olan köle, hükümdar olup gelir başa üstünlük ve büyüklük de artık yaramaz işe
Zira bundan sonra ölçü; irk, aile ve aşiret olmayacak bir köle dahi artık yönetime gelebilecek ve topluma önderlik edebilecek.. firdevsi’nin İslam’a hakaret amacıyla sarfettiği bu sözler bugünün dünyasında İslam’ın en büyük iftiharı ve en yüce şiarıdır..
Mesela, bu günkü kaza-kader inancımız, Muaviye’nin oluşturduğu ve bize bıraktığı bir hediyedir.
Bu kendi yonttuğunuz şeyler ne olursa olsun ister lat ister uzza ister araba ister Erdem ister sermaye ister kan isterse soy veya sınıf olsun fark etmez her dönemde bunlar Allah’a karşı birer tağut olmuştur.
tarih boyunca din, din ile savaşım vermiş ve düşündüğümüz gibi hiçbir zaman din, dinsizlik ile savaşmamıştır.
Bir topluluk bir diğerini zorbalıkla yoksun kılabilir ve kendileri için hukuki, iktisadî ve toplumsal ayrıcalıklar kabul ettirebilir. Ancak bu durumun sürdürülmesi kolay değildir. Tarih boyunca zorbalar kaynakların başını tutuyorlar ve çoğunluğu yoksun bırakıyorlardı. Fakat bu durumun sürekli zorbalıkla sürdürülmesi de mümkün değildir. İşte şirk dini bu görevi üstlenmiştir. Görevi yoksun bırakılan insanların baş eğmesini ve durumun Tanrı iradesi olduğuna inanmalarını sağlamaktır.
Orta çağdaki Hıristiyan keşişlerin, sevgi, dostluk, vefa ve sabır dini olan Hıristiyanlık ve barış ve affın timsali olan İsa(a.s) adına işledikleri cinayetleri, Moğollar rüyalarında bile işlememişlerdir.
Allah (c), bir ülkeyi helak etmez, o ülke helak olmayı hak eder.
Dost görünüşlü bir düşman olan, takva ve tevhid elbisesi içindeki şirk ile mücadele etmek zordur; hem de o kadar zordur ki, Hz. Ali bile ona karşı mağlup olmuştur.
Şirk düşüncesinin amacı, insanları ırklara ve milli toplumlara bölmek, daha sonra da birbirlerine karşı sınıflar ve gruplar oluşturarak yöneten (yönetilen ve fakir) yoksul kesimlerini oluşturmaktır.
pek çok basit konu vardır ki, onları ihmal ettiğimizde sonuçları çok ağır olmaktadır.
Tarih boyunca din, dinsizliğe karşı değil, dine karşı olmuş ve dinsizlikle değil, din ile savaşmıştır.
kâinata baktığımda O’nu bir beden gibi, canlı bir bütün olarak görüyorum. Bu beden, aynı ruh, aynı kudret ve aynı tedbir tarafından yönetildiği için bir bütündür. İnsanlığa baktığımda da, insanların, aynı türden ve aynı değerde olduklarını görüyorum; zira onlar da aynı elden ve aynı tezgâhtan çıkmışlardır.
Kader ve cebr inancını Emeviler’in icat ettiğine tarih şahitlik eder. Müslümanların cebre inanmakla her türlü sorumluluktan kurtulacaklarını, çaba gösterme ve eleştirme gibi bir mesuliyetlerinin kalmayacağını, evet, bütün bunları Emeviler’in ihdas ettiğini tarih bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır.
Şirk, tanrısızlık demek değildir; zira müşriklerin bizden daha çok tanrıları vardır. Müşrik, bir tanrıya inanmayan ve ona ibadet etmeyen kişi değildir. Bildiğimiz gibi İsa, Musa ve İbrahim peygamberlerin karşısında tanrısızlar değil, müşrikler vardı. Peki, müşrikler kimlerdir? Müşrikler, tanrıya inanmayanlar değil, birden çok tanrıya inanan ve tapan kimselerdir. Öyleyse onları, dinî inançları ve duyarlılıkları olmayan kimseler olarak nitelendirmek mümkün değildir. Zira onların bir değil, pek çok tanrıları vardır ve onlar, tapındıkları bu tanrılarının, kendilerinin ve evrenin yazgısı üzerinde etkili olduklarına inanırlar. Zaten biz Allah’a hangi gözle bakıyorsak onlar da tanrılarına o gözle bakarlar. Öyleyse müşrik, duygu bakımından dindar bir bireydir; fakat bağlandığı din yanlış bir dindir. Yanlış bir dine mensup olmak, dinsiz olmaktan farklı bir durumdur. Demek oluyor ki şirk bir dindir; hatta insanlığın tanıdığı en eski din şekillerinden biridir.
Miladî 7. asırdaki Arap toplumunda, din İslâm dini, Kur’an aynı Kur’an, Allah aynı Allah, dil aynı dil, zaman aynı zaman, toplum aynı toplum, Hz. Muhammed (s) de Hz. Ali de insanları aynı şeye davet ettiler; fakat biri muvaffak oldu diğeri olmadı, neden?
Sorduğum bu soruya bazıları, şöyle korkunç cevaplar vermişlerdir: “Ali, uzlaşmacı değildi, haksız olanlarla uzlaşma yoluna gitmezdi, baskıyı ve zulmü kabul etmezdi, katı idi…” İyi ama muvaffak olan Hz. Muhammed (s) de böyle davranmıyor muydu?
Zaten feodal dönemde dinin görevi, statükoyu yani kölelik ve efendiliği korumaktı. Sadece feodal dönemde değil, şekli ne olursa olsun, yönetim ve ekonominin mevcut olduğu farklı toplumlarda her dönemde ve her sınıfta din, insanların fıtrî din duygularını istismar ederek statükoyu koruyan bir araç olmuştur.
Orta çağdaki Hıristiyan keşişlerin, sevgi, dostluk, vefa ve sabır dini olan Hıristiyanlık ve barış ve affın timsali olan İsa (a.s) adına işledikleri cinayetleri, Moğollar rüyalarında bile işlememişlerdir.
Şirk dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan ekonomik anlayıştır.
Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur.
Putperestlik, şirkin anlamdaşı değil, onun çeşitlerinden biridir.
Şirk, insanın, tarih boyunca gördüğü genel bir din iken putperestlik, tarihin bir döneminde ortaya çıkmış olan şirk şekillerinden biridir.
Aydınların dine dair yargısı şudur: ‘Din, uygarlığa, ilerlemeye, insana ve özgürlüğe karşıdır; ya da en azından bu konulara ilgisizdir’.Bu yargı, kin, düşmanlık ve suizandan kaynaklanan bir sövgü ve bir yanılsama değil; insan yaşamındaki tecrübe ve olgular üzerine bina edilmiş olan tarihsel ve toplumsal bir gerçektir.
Efsaneler ve masallardan ibaret olan ilk zamanlarda olsun, tarihin ortaya çıkması ile birlikte daha kesin bilgilerin bulunduğu son zamanlarda olsun, bütün bu dönemlerde hiçbir istisna olmaksızın din, dine karşı çıkmıştır. Neden? Çünkü tarih, dinin mevcut olmadığı bir dönemden söz etmediği gibi, dinsiz bir toplumun varlığına dair bir bilgiye de yer vermemektedir.
Bir kesim, bir başka kesmi zorla bazı haklardan mahrum edip onlara karşı hukukî, ekonomik ve sosyal bazı üstünlükler elde edebilir. Ancak bu imtiyazları korumak ve devamını sağlamak zordur. Tarihte gücü elinde bulunduran zorbalar her zaman bu kaynakları hukukî, ekonomik ve sosyal kaynaklar tekeline almış ve çoğunluğu bundan mahrum bırakmıştır. Ama bu durum zamanla öyle bir hal alır ki;mevcut sistem zorla ve maddî kuvvetle muhafaza edilemez hale gelir. İşte tam bu sırada şirk dini, mevcut dini koruma görevini üstlenir. Bu dinin vazifesi halkı, başımıza ne geldiyse bunun Allah’tan olduğuna, Allah’ın böyle istediğine inandırmak ve buna teslim olunması gerektiğine ikna etmektir.
Düşüncemizi köleleştirdiler, kalbimize gem vurdular, irademizi teslim aldılar ve bizi dışarıdan özgür görünen bir köle gibi yetiştirdiler.
Kur’an kurslarında Kur’an’ın ne dediğini değil de Arapça harflerin nasıl okunduğunu öğretmeye devam ettiğiniz sürece kimse gelişmiş, erdemli, ahlaklı bir toplum beklemesin
Dinin mücadelesi dinsizlikle değil, küfür le, o toplumun ve dönemin diniyle mücadeledir.
Kuran’da bütün elçilerin gönderiliş amacının yeryüzünde adaleti tesis etmek olduğu sürekli tekrarlanır.Yani adaleti ve mizanı hakim kılarak mevcut durumu değiştirmek;kabul etmek değil!
Halkın sadece sıradan ve her zamanki sabit bilgilere sahip olmasını ve bunun da kendi tekel lerinde olmasını isterler. Neden? Çünkü halkın ilmî seviyesi ve bilinci arttıkça, şirk dini yok olacaktır. Zira şirk dininin koruyucusu CEHALETTİR, yani şirk dini cehalet sayesinde ayakta durur. Dolayısıyla halk uyandıkça, halkın itiraz ve eleş iri ruhu geliştikçe, halkın idealleri ve adalet talebi arttıkça şirk dini sarsılacak ve yıkılacaktır. Neden? Çünkü bu din, tarih boyunca mevcut durumu koruyup kollamıştır ki bu durum feodalite döneminden önce de sonra da hem Batı’da hem Doğu’da insanlık tarihi boyunca varolmuştur.
Evinde yiyeceği olmayıp da kılıncını alıp sokağa fırlamayana şaşarım.(Ebu Zer)
Bu din,şu öğütleri ile insanları uyuşturuyordu:Sizin bir sorumluluğunuz yoktur,çünki her ne oluyorsa,tanrının iradesi ile oluyor!Yoksulluğunuzdan şikayet etmeyin,çünki diğer dünyada,çektiğiniz sıkıntıların karşılığını alacaksınız!Öyleyse bu dünyadakı eksikliklerinizden söz etmeyin,çünki diğer dünyada onların on misli size verilecektir.
Tarih boyunca,aç olan,aç kalsın,ekmeği elinden alınsın ve fakirlik var olup devam etsin diyen bir dini,Ebu Zer’in dini ile aynı tutabilir miyiz?
Mesela,bu günkü kaza-kader inancımız,Muaviye’nin oluşturduğu ve bize bıraktığı bir hediyedir.Tarih açıkça göstermektedir ki,kader ve cebr inancı,Emevilerin oluşturduğu bir inançtır.
Bu din (şirk dini), şu öğütler ile insanları uyuşturuyordu:Sizin bir sorumluluğunuz yoktur, çünkü her ne oluyorsa tanrının iradesi ile oluyor! Yoksulluğunuzdan şikayet etmeyin, çünkü diğer dünyada, çektiğiniz sıkıntıların karşılığını alacaksınız! Öyleyse bu dünyadaki eksikliklerinizden söz etmeyin, çünkü diğer dünyada onların on misli size verilecektir! Böylece itiraz etme ve tercihte bulunma arzuları, insanların iç dünyalarına ve zihinlerine hapsedilmiş oluyordu.
Tarih boyunca din, küfürle yani dinsizlikle savaşmamamıştır. Çünkü tarih, sosyoloji, din sosyolojisi ve antropoloji bilimlerinin de gösterdiği gibi tarihte tanrısız hiçbir toplum yoktur
Peygamberlerimiz her zaman, bu taşlaşmış, bozulmuş, insan ve insan hakları düşmanı olan dine karşı mücadele etmişlerdir; uyuşturucu ve aldatıcı şirk dininin putlarını ve bütün sembollerini yok etmek için çalışmışlardır. Bunu sürdürmek, her zaman hak dinin mensupları için bir görev olmuştur ve olacaktır.
İbrahimî dinlerin peygamberleri, her zaman tüm yönetici kesime ve bütün putlara karşı savaş açmışlardır. Bunlar ister maddî, ister manevî, isterse toplumsal yönetimler olsun; bu putlar da Francis Bacon’in” ifadesiyle, ister zihinsel putlar, ister cismî putlar, ister beşerî putlar, ister ekonomik putlar ve isterse maddî putlar olsun, fark etmez. Şirk dininin (yani mevcut durumun) bütün tezahürlerine karşı amansız bir mücadele vermişlerdir. İbrahimî dinlerin peygamberlerinin ve onlara inananların görevi, mevcut durumu kökten değiştirmek ve onun yerine adaleti, ölçüyü ve hakkı hâkim kılmaktı. Nitekim Kur’an’da bütün elçilerin gönderiliş amacının yeryüzünde adaleti tesis etmek olduğu sürekli olarak tekrarlanır. Yani adaleti ve mizanı hâkim kılarak mevcut durumu değiştirmek; kabul etmek değil.
Bu nedenle gelmek istediğim nokta şudur: Tarih boyunca din, dinsizliğe karşı değil; bilakis her zaman dine karşı savaşmıştır.
Bugün bizim anladığımız manada kaza ve kader.” Muaviye’nin maharetinin bir ürünüdür. Kader ve cebr inancını Emevîler’in icat ettiğine tarih şahitlik eder. MÜslümanların cebre inanmakla her türlü sorumluluktan kurtulacaklarını, çaba gösterme ve eleştirme gibi bir mesuliyetlerinin kalmayacağını, evet, bütün bunları Emevîler’in ihdas ettiğini tarih bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Cebr, yani ne olursa olsun var olanı ve olacak olanı kabul etmek. Oysa Peygamber’in ashabına baktığımızda, yaşadıkları her an için sosyal sorumluluk bilinciyle hareket ettiklerini görürüz.
Musa, önceden de belirttiğimiz gibi üç sembole karşı kıyam ediyor: Dönemin en büyük sermayedarı olan Karun’a, şirk dininin en büyük alimi olan Belam Baura’ya ve dönemin en büyük siyasi gücünün sembolü olan Firavun’a karşı baş kaldırıyor.
Tevhid dininin gereği, Allah dışındaki her güce ‘hayır’ demektir. Allah’a kulluğun karşısında, tağutperestlik vardır. Tağut ise insanı, evrene ve insan hayatına egemen olan hak nizama karşı çıkmaya ve toplumdaki farklı güç odaklarının tezahürleri olan çeşit çeşit putlara köleliğe ve onlar karşısında zelil olmaya davet eder.
bilginin artması, insanların uyanması, tenkidi bakış açısı, ideal sahibi olma ve adalet talebi, şirk dinini sarsar ve yok eder. Bunun içindir ki, şirk dini feodalizm öncesinde, sırasında, sonrasında, Doğu’da ve Batı’da daima mevcut durumu muhafaza yoluna gitmiştir.
Her şey put olabilir; Lât, Uzzâ, araba, üstünlük taslama, sermaye, kan, soy… Her dönemde farklı bir tağut Allah’a karşı isyan etmiştir.
Kur’an defalarca, denizde yolculuk yaparken gemi bozulduğu için korkudan Allah’a sığınan ve tehlike geçtiğinde de bunu unutan kimselerden söz etmekte ve onları
eleştirmektedir.
Âlimlerin görevi, tarihte hayata hâkim olmamış olan dini, hayata geçirmek ve yerleştirmek için mücadele etmektir.
Kur’an her zaman, toplum üzerinde baskı kuran, insanların iradelerine ipotek koyan ve onların bedensel ve zihinsel güçlerini zorbaların menfaati için kullanan kimseleri; fakirliği, açlığı vehastalığı dinî zühdün gereği olarak göstermek suretiyle dini istismar eden zihniyeti ve ahiret adına insanları dünya hayatından ve toplumsal sorumluluktan alıkoyup münzevi bir hayat yaşamaya iten ve daha sonra da onların her şeyini temellük eden dinî düşünce sahiplerini eleştirmektedir.
“Kaba kuvvet ve hile, takva elbisesi giydiğinde, dünyanın en büyük gücü ve faciası meydana gelmiş demektir.”
Dost görünüşlü bir düşman olan, takva ve tevhid elbisesi içindeki şirk ile mücadele etmek zordur.
Tevhid ve insan düşmanı olan ve tarihte sürekli olarak hüküm süren tağutperestlik dini ise her zaman, hiçbir şeyi olmayan bir tabakaya zulmeden, onları kandıran, susturan ve her şeye sahip olan tabakaların kullandığı bir araç olmuştur.
ŞİRK DİNİNİN TEMELİ
Şirk dininin temeli, bir grup insanı zenginleştiren, diğerlerini ise fakir bırakan ekonomik anlayıştır.

Bu ekonomik sistem, var olabilmek ve varlığını sürdürebilmek için dine ihtiyaç duymaktadır. Zira din kadar insanları kendiliklerinden boyun eğmeye sevk eden güçlü hiçbir etken yoktur. Bu görevi daima, şirk dini, statükoyu muhafaza ederek yerine getirmiştir. Şirk dini bu görevi iki şekilde yapmıştır:

1-İnsanlara, egemen güç ve aileler sayısınca tanrı inancını aşılayarak…

2-Kendine mensup olan egemen sınıfa, alt tabakadaki insanlara karşı imtiyazlar sağlamak ve bu imtiyazları tarih boyunca muhafaza etmek suretiyle…

UYUŞTURUCU DİN
Din karşıtlarının da söylediği gibi, şirk dininin ana unsurları, cehalet, korku, ayrımcılık, sermayedarlık ve bir sınıfın insanlarını diğer insanlara karşı üstün tutmaktır. Din karşıtlarının bu değerlendirmesi, hak din için değil, şirk dini için doğrudur. Doğru olan bir şey daha vardır ki, o da şirk dininin, zillet, sıkıntı, çaresizlik ve cehalet içinde yüzen halkları, içinde bulundukları durumun kendileri, ataları ve çocukları için ilahî bir takdir olduğuna inandıran ve buna teslim olmaya çağıran bir uyuşturucu görevini görmesidir.

Evinde yiyeceği olmayıp da kılıcını alıp sokağa fırlamayana şaşarım!”
Öyleyse benim dine sarılmam, geçmişe dönmek değil, tarihteki bu mücadeleyi devam ettirmek demektir.
Şirk dininin en tehlikeli, en sinsi olan ve insana ve hakikate en çok zarar veren şekli gizli şirktir.
Şirk, bir taraftan insanı Allah’a kulluk yapmaktan alıkoyarken, diğer taraftan da, pek çok puta teslim olmaya, boyun eğmeye ve insanı köleliğe mecbur eder. Bunu yapan, kâinattaki yüce kudrete karşı gelen ve insanların, kendi elleriyle yontup[9] ürettikleri putlar olan tağuttur. Her şey put olabilir; Lât, Uzzâ,[10] araba, üstünlük taslama, sermaye, kan, soy… Her dönemde farklı bir tağut
Allah’a karşı isyan etmiştir. Tevhid dininin özelliklerinden biri, inkılabî olması; şirk dininin özelliklerinden biri de muhafazakâr
ve saptırıcı olmasıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir