William Faulkner kitaplarından Dilek Ağacı kitap alıntıları sizlerle…
Dilek Ağacı Kitap Alıntıları
&“&”
Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz."
Ormanın derinliklerine doğru, ulu meşe ağaçlarının altında ilerliyorlardı. Bu ağaçlarda birbirleriyle cıvıldaşan pek çok kuş vardı. Sincaplar otların içinden ok gibi geçerek bir ağaçtan ötekine koşuyordu. Çimenlerin arasında her türde ve renkte çiçekler açmıştı.
Eğer bu kuşa iyi bakar, onu iyi besleyebilirseniz bir daha bencil bir dilekte bulunamazsınız. Çünkü savunmasız varlıkları koruyan, onlara bakan insanların bencil dilekleri olmaz.
“Ben bir savaşta bulundum,” dedi.
“Hangisinde?”
“Hiç bilmiyorum. Yalnız pek çok insan vardı. Onu anımsıyorum.”
“Benim bulunduğum savaş da öyleydi.”
“Galiba hepsi birbirine benziyor.”
“Hangisinde?”
“Hiç bilmiyorum. Yalnız pek çok insan vardı. Onu anımsıyorum.”
“Benim bulunduğum savaş da öyleydi.”
“Galiba hepsi birbirine benziyor.”
Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz.
“Doğum gününden bir önceki gece yatağa sol ayağınla girer ve uyumadan önce yastığı ters çevirirsen her şey olabilir.”
Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz.
Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz
Yanıbaşında bir sesin, Bugün senin doğum günün," dediğini duymasıyla gözlerini açması bir oldu.
Sizin katıldığınız savaşı kim kazanmıştı? diye sordu Dulcie.
– Bilmiyorum bayan. Ben kazanmadım.
Dişleri ağzından çıkarıp baktı. Çok güzel öyle değil mi? Bunlar şöminenin üstünde çok güzel durur. Ne dersiniz? Sadece bunun için saklamaya değer."
“Doğum gününden bir önceki gece yatağa sol ayağınla girer ve uyumadan önce yastığı ters çevirirsen her şey olabilir.”
“……müziği gördüm, duydum
Ağır, esintisiz çanları, türkümde
Bahar yelinin, bahar kuşunun
Ölümsüz doğruları.
Ah, bırak solsun: solacak, solmalıdır;
Tasalanma, sen sadece düşle,
O hep genç ve taze kalacak.”
Ağır, esintisiz çanları, türkümde
Bahar yelinin, bahar kuşunun
Ölümsüz doğruları.
Ah, bırak solsun: solacak, solmalıdır;
Tasalanma, sen sadece düşle,
O hep genç ve taze kalacak.”
“ Ben bir savaşta bulundum.” Dedi.
“Hangisinde?”
“Hiç bilmiyorum.” Diye yanıtladı yaşlı adam.”Ama çok kalabalıktı,onu hatırlıyorum.”
“Benim katıldığım savaşta öyleydi.”dedi Alice’in kocası.
Yaşlı adam,”Galiba hepsi birbirine benziyor.”
“Hangisinde?”
“Hiç bilmiyorum.” Diye yanıtladı yaşlı adam.”Ama çok kalabalıktı,onu hatırlıyorum.”
“Benim katıldığım savaşta öyleydi.”dedi Alice’in kocası.
Yaşlı adam,”Galiba hepsi birbirine benziyor.”
Ah,bırak solsun:solacak,solmalıdır.
“……müziği gördüm, duydum
Ağır, esintisiz çanları, türkümde
Bahar yelinin, bahar kuşunun
Ölümsüz doğruları.
Ah, bırak solsun: solacak, solmalıdır;
Tasalanma, sen sadece düşle,
O hep genç ve taze kalacak.”
Ağır, esintisiz çanları, türkümde
Bahar yelinin, bahar kuşunun
Ölümsüz doğruları.
Ah, bırak solsun: solacak, solmalıdır;
Tasalanma, sen sadece düşle,
O hep genç ve taze kalacak.”
Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz.
Sarı benekli tuhaf gözleriyle kıza bakarak ekledi:
“Doğum gününden bir önceki gece yatağa sol ayağınla girer ve uyumadan önce yastığı ters çevirirsen her şey olabilir
“Doğum gününden bir önceki gece yatağa sol ayağınla girer ve uyumadan önce yastığı ters çevirirsen her şey olabilir
“Doğum gününden bir önceki gece yatağa sol ayağınla girer ve uyumadan önce yastığı ters çevirirsen her şey olabilir.”
Hani insan nane şekeri yiyince nasıl olursa, işte tam öyle.
Ah, bırak solsun: solacak, solmalıdır..
“Savunmasız varlıklara iyi davranırsanız düşlerinizin gerçekleşmesi için Dilek Ağacı’na gerek kalmaz.
“Bak,” dedi annesi. İçinde mavi kuş olan sepet örgüsü bir kafes uzatmıştı.
Dulcie sevinçten deli gibi çığlıklar attı.
“Ben de bir kuş istiyorum anne. Ben de bir kuş istiyorum,” diyordu Dicky.
“Benimkinin yarısı senin, hayatım,” dedi Dulcie.
Dulcie sevinçten deli gibi çığlıklar attı.
“Ben de bir kuş istiyorum anne. Ben de bir kuş istiyorum,” diyordu Dicky.
“Benimkinin yarısı senin, hayatım,” dedi Dulcie.
Çok güzeldi Dulcie’nin annesi, öylesine ince, uzun boylu… Koyu, mutsuz gözleri deniz suyu gibi değişkendi. İnsan hastalandığında yumuşacık uzanan elleri öylesine inceydi.
“Bu Dilek Ağacı!” diye bağırdı Dulcie.
“Öyle galiba,” diyerek doğruladı kızıl saçlı oğlan.
Ama ağaca iyice yaklaştıkları zaman yapraklar havaya uçtu. Ağacın çevresinde dönüyorlardı. O zaman bu ağacın, gümüş gibi parlayan uzun sakalıyla uzun boylu yaşlı bir adam olduğunu gördüler. Yaprak sandıkları şeyler de her renkten, her türden kuşlardı.
“Günaydın Peder Francis (Frensis),” dedi kızıl saçlı oğlan.
“Öyle galiba,” diyerek doğruladı kızıl saçlı oğlan.
Ama ağaca iyice yaklaştıkları zaman yapraklar havaya uçtu. Ağacın çevresinde dönüyorlardı. O zaman bu ağacın, gümüş gibi parlayan uzun sakalıyla uzun boylu yaşlı bir adam olduğunu gördüler. Yaprak sandıkları şeyler de her renkten, her türden kuşlardı.
“Günaydın Peder Francis (Frensis),” dedi kızıl saçlı oğlan.
“Bak ne yaptım,” dedi.
Dulcie gözlerini kurulayıp baktı.
“Ama bu gilipus!” diye bağırdı.
“Sahi gilipus mu?” dedi küçük yaşlı adam. Hoşuna gitmişti. “Ne olduğunu bilmiyordum. İstersen al senin olsun.”
Dulcie gözlerini kurulayıp baktı.
“Ama bu gilipus!” diye bağırdı.
“Sahi gilipus mu?” dedi küçük yaşlı adam. Hoşuna gitmişti. “Ne olduğunu bilmiyordum. İstersen al senin olsun.”
“Bence,” dedi kızıl saçlı oğlan, “biz en iyisi Alice’in kocasının yeniden büyük olmasını dileyelim. Şapkasının içine gireriz, o da bizi eve götürür.”
Dediği gibi yaptılar. Alice’in kocasının büyük olmasını dilediler. O da şapkasını yere koyup onları teker teker yerden alarak şapkanın içine yerleştirdi.
Alice, incecik cırlak sesiyle bağırıyordu:
“Seni koca budala! Şu çocukla beni yavaş tut, yoksa kafanı uçururum, bel kemiğini indiriveririm aşağı kadar.”
Sonunda Alice’in kocası şapkayı aldı ve yola koyuldu.
Dediği gibi yaptılar. Alice’in kocasının büyük olmasını dilediler. O da şapkasını yere koyup onları teker teker yerden alarak şapkanın içine yerleştirdi.
Alice, incecik cırlak sesiyle bağırıyordu:
“Seni koca budala! Şu çocukla beni yavaş tut, yoksa kafanı uçururum, bel kemiğini indiriveririm aşağı kadar.”
Sonunda Alice’in kocası şapkayı aldı ve yola koyuldu.
Hani insan nane şekeri yiyince nasıl olursa, işte tam öyle.