İçeriğe geç

Dikenlerin Dili Kitap Alıntıları – Leigh Bardugo

Leigh Bardugo kitaplarından Dikenlerin Dili kitap alıntıları sizlerle…

Dikenlerin Dili Kitap Alıntıları

Tehlikeli biri olabilirdi, ama hayallerini gerçekleştirebilecek en ufak bir fırsatı dahi kullanmamak ona daha tehlikeli geliyordu.
Ama umut bir baraja hapsolmuş su gibi, siz selle karşılaşana dek gıdım gıdım yükselir.
Özgürlük bir yüktür ama bunu nasıl taşıman gerektiğini öğreneceksin.
Bir tanecik kapandan kurtulman, bir sonrakinden kaçabileceğin anlamına gelmez.
Bu, bize bazen görünmeyen şeylerden korkmamamız ve biz en çok sevmesi gereken kişilerin aslında bizi hiç sevmeyen kişiler olduğunu öğretiyor.
Onların seni sevmesini sağlayacak bir büyü yok.
İnsanlar sanki neye benzediklerini unutacaklarından korkuyorlarmış gibi her yere aynalar koymuşlardı.
Bir parça umudun ne zararı olabilir?
Hırsını bir lanetmiş gibi belli etmektense, bir sır olarak saklaman gerektiğini biliyorum.
Ama en çok içinde hâlâ onlardan onay bekleyen şeyi öldürebilmeyi diledi.
Zihnimdeki bir fikirdin, dedi saatçi. Bir hiçtin ve ben seni aklımdan çıkarınca, yine bir hiç olacaksın.
Birisi bana kim olduğumu söylemeden de kim olduğumu biliyorum.
Seni kimse ellerine almadığında kimsin?
Kimse sana bakmadığında ya da fısıldamadığında kimsin?
Kasaları boşaldığında ve mideleri guruldamaya başladığında, iyi yürekli insanlar bile kötü yürekli insanlara dönüşür.
Karanlık şeyler, dar yerlerden bile içeri girmenin bir yolunu bulurlar.
Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız.
Bir zorba gibi davranma ve bir zorbaya doğru davranması için onu azarlamamı isteme. Merhamet eyle ki sana da merhametli davranılsın.
Kötü kaderler her zaman bunu hak eden kişilerin peşinden gitmezler.
Seni kimse ellerine almadığında kimsin? diye sordu Fare Kral. Kimse sana bakmadığında ya da fısıldamadığında kimsin? Bana ismini söyle asker.
Uzun hayatlar yaşadılar ve çok az şey hatırlar oldular. Eski dertlerini unuttular.
Bir parça umudun ne zararı olabilir? dedi içinden.
Ama umut bir baraja hapsolmuş su gibi, siz selle karşılaşana dek gıdım gıdım yükselir.
Hırsını bir lanetmiş gibi belli etmektense, bir sır olarak saklaman gerektiğini biliyorum .
Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız. Ben bile.
Özgürlük bir yüktür ama bunu nasıl taşıman gerektiğini öğreneceksin.
Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça gece ile dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığı doldurulamaz.
Ama o güne dek kimsenin onu dinlememiş olması, Ayama’nın söyleyecek hiçbir şeyi olmadığı anlamına gelmiyordu. İşin aslı, anlatacak çok şeyi vardı.
Yaralı bacağından tuzağın çelik dişleri sarkan daha korkak bir hayvan olsa, gözlerini yumup sadece çabuk ölmek için dua edebilirdi. Ama Koja’nın söyleyecek sözleri ve umudu vardı.
Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça geceyle dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığıyla doldurulamaz. O boşluktan kurtulmak mümkün olmadığı için , bazı günler içimizden rüzgâr geçmiş gibi uyanırız ve buna o çocuk gibi katlanmaktan başka çaremiz yoktur.
Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız.
İnsanlar sanki neye benzediklerini unutacaklarından korkuyorlarmış gibi her yere aynalar koymuşlardı.
Bir şeyi yasaklamanın yarattığı sorun bu zaten. Kalbi sızlatmaktan başka bir işe yaramaz.
Hayatım kendim için bir şey istediğimde başladı.
Mutlu ama yalnız yaşadı, yaşlandı ve asla güzelliğini kaybedeceğinden endişelenmedi çünkü aynaya her baktığında özgür bir kadın gördü.
Hain bir krala sadakat yemini etmektense, dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.
Önemsiz iblisler böyledir işte. Kadife ceketlerle ve cilalı ayakkabılarla kapınıza gelirler. Şapkalarını kaldırıp selam verir, gülümser ve görgülü davranırlar. Size kuyruklarını asla göstermezler.
“Kimse sana bakmadığında ya da fısıldamadığında kimsin?”
Bir körük bir kıvılcımı aleve dönüştürür.
Birisi bana kim olduğumu söylemeden de kim olduğumu biliyorum.
“Hain bir krala sadakat yemini etmektense, dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.”
“Hain bir krala sadakat yemini etmektense, dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.”
“Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça geceyle dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığıyla doldurulamaz. O boşluktan kurtulmak mümkün olmadığı için, bazı günler içimizden rüzgar geçmiş gibi uyanırız ve buna o çocuk gibi katlanmaktan başka çaremiz yoktur.”
Hain bir krala sadakat yemini etmektense, dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.
Ama bunlar onun istekleri. Var olmaya devam etmeni sağlamazlar. Benim hayatım kendim için bir şey istediğimde başladı.
Hain bir Krala sadakat yemini etmektense, Dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.
Yalnızken bile sessiz kalmayı öğrenmişti.
Bir parça umudun ne zararı olabilir?
Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız.
Merhamet eyle ki sanada merhametli davranılsın.
Ama o güne dek kimsenin onu dinlememiş olması, Ayama’nın söyleyecek hiçbir şeyi olmadığı anlamına gelmiyordu. İşin aslı, anlatacak çok şeyi vardı. Canavar gerçekten de öykü dinlemekten mutlu olacaksa, belki Ayama da birisinin onu dinlemesinden dolayı mutlu olabilirdi.
“Ben prensleri memnun etmek için dünyaya gelmedim.”
-Ulla
Mutlu ama yalnız yaşadı, yaşlandı ve asla güzelliğini kaybedeceğinden endişelenmedi çünkü aynaya her baktığında özgür bir kadın gördü.
“ Her zaman aynı tuzağı kurarım”, dedi Sofiya tatlı bir sesle. “Sen birisiyle konuşmayı arzuluyordun. Ayı espriler duymak için can atıyordu. Gri kurt müziği özlüyordu. Yaban domuzu sadece dertlerini anlatacak birisini istiyordu. Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız. Ben bile ”
“Bu öyküden ne gibi bir ders almam gerekiyor?” diye sordu canavar öykü bittiğinde.
“Hayatta prenslerden daha iyi şeyler de olduğunu.”
“Bu, bize bazen görünmeyen şeylerden korkmamamız ve bizi en çok sevmesi gereken kişilerin aslında bizi hiç sevmeyen kişiler olduğunu öğretiyor.”
“ Bir zorba gibi davranma ve bir zorbaya doğru davranması için onu azarlamamı isteme. Merhamet eyle ki sana da merhametli davranılsın.”
Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça geceyle dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığıyla doldurulamaz.
“Tahmin edeyim.” diye hırlamış canavar. “ Mutsuz çocuk bir kepçe deniz suyu içmiş ve mutlu mutlu köyüne dönmüş. Sonra, doktorun güzel kızıyla evlenmiş ve evinin etrafında tarlaları sürmesine yardım eden bir sürü çocukları olmuş.”
Kasaları boşaldığında ve mideleri guruldamaya başladığında, iyi yürekli insanlar bile kötü yürekli insanlara dönüşür.
Tuzak yalnızlıktır ve bundan hiçbirimiz kaçamayız.
Özgürlük bir yüktür ama bunu nasıl taşıman gerektiğinin öğreneceksin.
Tilkinin kurtulduğu ilk tuzak annesinin çenesiydi.
Artık vadideki insanlar güzelliği o kadar da önemsemiyorlar. Anneler hamile kaldıklarında şiş karınlarına hafifçe vuruyor ve gelecek için dua ediyorlar. Uzun yaz mevsimlerinde yağmur yağması; çocuklarının cesur, akıllı ve güçlü olması , kolay öyküler değil, gerçek öyküler anlatmaları ve kırmızı gözlü oğulları, boynuzlu kızları olması için dua ediyorlar.
“Ama kimse sonsuza dek korku içinde yaşayamaz”
Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça geceyle dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığıyla doldurulamaz. O boşluktan kurtulmak mümkün olmadığı için, bazı günler içimizden rüzgâr geçmiş gibi uyanırız ve buna o çocuk gibi katlanmaktan başka çaremiz yoktur.
Hain bir krala sadakat yemini etmektense, dürüst bir canavarı sevmeyi yeğlerim.
Ama o güne dek kimsenin onu dinlememiş olması, Ayama’nın söyleyecek hiçbir şeyi olmadığı anlamına gelmiyordu.
çünkü düşüncelerinizde kaybolduğunuzda, kendinizi ana yoldan çıkmış ve karanlık ormana girmiş bir halde bulurdunuz.
ve zihninin yarattığı görünmez bir dünyayı rahatsız edilmeden hayal edebilmek için ıssız, loş bir köşeye çekilen o tuhaf, dalgın kız olarak kaldı.
Kötü kaderler her zaman bunu hak eden kişilerin peşinden gitmezler.
Kimse sana bakmadığında ya da fısıldamadığında kimsin?
kimse sonsuza dek korku içinde yaşayamaz.
Kim bilir? Kötü kaderler her zaman bunu hak eden kişilerin peşinden gitmezler, dedi. Loş ışıkta bile canavarın kaşlarını çattığını görebiliyordu. Hafifçe öksürdü ve şapkasını düzeltti. Ama onu çakalların yediğini düşünüyorum.
Ama buna rağmen, hâlâ mutsuz olduğunu fark etmiş. Bilirsin, bazı insanlar içlerinde bir parça geceyle dünyaya gelirler ve bu boşluk ne güzel yiyeceklerle ne de dünyadaki tüm gün ışığıyla doldurulamaz. O boşluktan kurtulmak mümkün olmadığı için, bazı günler içimizden rüzgar geçmiş gibi uyanırız ve buna o çocuk gibi katlanmaktan başka çaremiz yok.
Bu açlık hissi onu mutsuz edermiş çünkü içinde her daim korkunç bir boşluk olduğunu hissedermiş. Bazen bu boşluk ona öyle büyük ve geniş gelirmiş ki rüzgâr doğrudan içinden geçiyormuş gibi hissedermiş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir