İçeriğe geç

Dijital Mahremiyet Kitap Alıntıları – Harun Özdemir

Harun Özdemir kitaplarından Dijital Mahremiyet kitap alıntıları sizlerle…

Dijital Mahremiyet Kitap Alıntıları

İlk bilgisayar,1949’da üretildi
Dijital okur yazar mısınız ?
İnternette de nefsin arzularını hapsetmek için ,sağlam bir irade gerektirir.
Nefse,seve seve ibadet yaptıramayan kimse,çok severek yapanın yanına gitmelidir.
İnsan ,nefsini hesaba çekmez ve işlediği kusurları görmemezlikten gelirse,günah işlemeye cesareti artar,sonra da önüne geçemez.
Geçmişte kürre-i arzda en çok fetih yapan o şanlı neslin torunları, 21. yüzyılda internette en çok sörf yapan milletlerin başında geliyor.
Mekândaki yakınlık her zaman manadaki yakınlığı çağırmaz.
İşte, insanın iyi olması yetmiyor, çevrenin de iyi olması gerekiyor, Fazilet ehlinin kıymetini ancak fazilet ehli bilir.
Kulağı az işitmek bir hastalıksa çok görmek de bir hastalıktır.
Hayatını tamamen dijitale taşıyanlar ve dijitalde yaşayanlar, acaba ne başarmışlardı?
İnternette bilgi çöplüğünde kaybolma;
Aç bir Kitap.
Teknoloji yalnız insanların kulllandığı bir icatlar değildir ; insanları yeniden icat eden araçlardır .
Günümüz ergenlerinin tatminsizlikleri, kararsızlıkları ve hızlı tüketici olmaları aslında, çok fazla imkâna sahip olmalarından kaynaklanıyor. Ebeveyni çocukken, elektrikler kesildiğinde eksiklik hissetmezdi, bugünün çocukları internet bağlantısı koptuğunda neredeyse depresyona giriyor.
Kulağı az işitmek bir hastalıksa çok görmekte bir hastalıktır
Derinlemesine düşünmek, konsantrasyon halinde ortaya çıkan bir durumdur. Derin düşünme ayrılmış zamanları olan insanlar, zengin bir hayat sürüyor demektir.
Amerika’da bir öğrencinin söylediği gibi, “Bilgi, gerçekten önemliyse beni bulacaktır.”
İnternet; pencere ise kitap kapıdır. Pencereden yalnızca bakılır. Lakin hakiki bir yolculuğa ancak bir kapıdan geçilerek gidilebilir. Pencere yalnızca gösterir, kapı ise hakikatle tanıştırır. 
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendinizden, kalbinizden, yaratılış maksadınızdan haberiniz var mı? Bırakın dünya kendi haline dönsün.
Genel olarak internetten öğrendiğiniz bilgileri fazla umursamamanız ve de kolayca unutmanız “Google Etkisi“ olarak isimlendiriliyor.

Unutmayın, internetin çıkış maksadı: bilgiye ulaşmak ve erişmek içindir, bilginin kendisi değildir.

Kıymetli bilgiler, ayak altında birtık öte de ulaşacak kadar basit değildir.

Mekandaki yakınlık her zaman manadaki yakınlığı çağırmaz.
Gerçek yol kesiciler, İslamiyet’e bağlananlar adına konuşarak “dini güncellemeyi” talep etmeye başladılar. Unuttukları bir şey vardı. Dinin sahibi, bütün virüslere karşı, inanç sistemlerini yüzyıllar öncesinden ekmel etmişti. Çünkü bu din, kul yapımı cihazlar gibi beşeri değil, ilahi idi. İslam dini, yaşadığı çağa göre güncellenemezdi; aslına muvafık şekilde, irşad ile memur mürşid-i kamiller vasıtasıyla tecdid edilirdi.
“Çocuğa, küçük şeylerden mutluluk duymasını öğreten, ona büyük bir servet bırakmış olur“
Pek çok faaliyet, hiç eğlenceli olmasa da ergenlerin büyük çoğunluğunun bu gibi faaliyetlerle iştigal etmesi, hayatın gayesi olmuş. Hayatın tadını çıkarmanın peşindeler; hayatın tadını çıkarınca geriye ne kalacak, hiçbir fikirleri yok!
Çocuklar büyürken, anne-babasından yeterince takdir görmelidir.
Hayat hikayesi, kişinin kendini değerli hissetmesi için önemlidir.
Birisi, alim bir zata geldi ve onun huzurunda ölümü, tekrar dirilmeyi, ahirette hesabı, cenneti ve cehennemi inkar etti. Ardından da: “Siz cehennemden kurtulmak, cennete girmek için bir sürü ibadet ediyor, mal harcıyor, zahmete giriyorsunuz. Bu zahmete değer mi?” dedi.

Adamı sükûnetle dinleyen alim zât, ona dedi ki: “Evet, Ölümden sonra dirilmek, hesaba çekilmek, cennete veya cehenneme girmek, ya senin dediğin gibi yoktur ya da bizim dediğimiz gibi vardır. Önce senin dediğinin doğru olduğunu düşünelim. Ölümden sonra ahiret hayatı yoksa seninle biz aynı durumdayız. Sana da yok, bize de yok.

Bu arada bizim kıldığımız namazların, yaptığımız ibadetlerin, hayır ve iyiliklerin, güzel ahlakın, verdiğimiz zekat ve sadakaların bize bir zararı olmaz. Ama ya ahiret varsa ki, muhakkak var bizim dediğimiz doğru çıkarsa, senin halin nice olur?” 

Zaman, sadece ürünleri mi birbirinden ayıracak?

Hayır, bilinç transferi ile ölümsüzlüğü bekleyen fikirleri de ölümün, kabir hayatının, mizanın, sıratın gerçekliği karşısında ayıklayacak.

Bilgi, dijitale taşınınca onun doğruluk veya yanlışlık değerlerinde bir değişme olmayacak. Dijital; sadece bilgiye ulaştıran bir platformdur; asıl her zaman ve her yerde olduğu gibi kökleri sağlam ve doğru, güvenli bilgiye dijitalde de ihtiyaç olacak.

Sosyal mecra ve dijitalde takip edildiğimiz gibi bizleri, bu dünyada 7/24 gözetleyen, takip eden, yaptığımız her işi, fiili, hareketi, attığımız her adımı takip eden kayda alan Kiramen Katibin meleklerini de unutmayalım.
“Eğer bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım, başım göğe değerdi.”
-İmam-ı Azam Hz.
Arkadaşlarınızın neler yaptığını sürekli merak edip onları bir an önce sosyal medyada görmek için sabırsızlanıyorsanız, etrafınızdaki her türlü gelişmeden haberdar olamamak korkusu taşıyorsanız “Fomo”ya sahipsiniz.
Söylediklerinizin tesir edebilmesi için söylediğiniz şeyi sizin yapıyor olmanız gerekir.
İnsan beynini robota yükleyerek sonsuza kadar yaşayabilmeyi vaadeden bir proje.. Bilimin maksadı insan hayatını kolaylaştırma olmalı; insanın fıtrat ayarları ile oynamak değil.
Herkes “ben” denilen kişisel bir markayı yönetir. Markamızın, kimliğimizin sanal boyutunu da fiziki dünyada yaptığımız şekilde takip etmek ve yönetmek zorundayız.
Genel olarak internetten öğrendiğiniz bilgileri fazla umursamamanız ve de kolayca unutmanız “Google Etkisi” olarak isimlendirilir. Unutmayın, internetin çıkış maksadı; bilgiye ulaşmak ve erişmek içindir, bilginin kendisi değildir.
İnternet; pencere ise kitap kapıdır. Pencereden yalnızca bakılır. Lakin hakiki bir yolculuğa ancak bir kapıdan geçilerek gidilebilir. Pencere yalnızca gösterir, kapı ise hakikatle tanıştırır.
Hakiki hayatta sevdiğiniz bir aileniz, etrafınızda dostlarınız ve arkadaşlarınız, hatta çiçekler ve böcekler var. Kitaplarınız var. Vefalı bir dost, sevgi dolu bir aile ferdi olmak adına, gününüzün bir bölümünde de sanal dünyadan feragat edin!
İnterneti kullanırken anne babaların davranışları, çocuklar için birer model teşkil etmektedir. Evdeki vaktinin büyük bölümünü televizyon veya internet başında geçiren bir anne ve babanın, çocuğundan farklı bir davranış beklemeleri netice vermeyecektir.
Unutmayın, internetin çıkış maksadı;bilgiye ulaşmak ve erişmek içindir, bilginin kendisi değildir. Kıymetli bilgiler, ayak altında bir tık ötede ulaşacak kadar basit değildir.
Hastalık insanın içindedir, Googla sorma!
Bir şey pahalı ise bir kez, bedava ise iki kez düşün.
Sosyal arılar her yerde ; ancak bal yapmayan cinsten ve iğneleri hep hazır.
Fotoğraf yüzyılı, diyebileceğimiz bu çağda medyanın da kelime baskın biçimden, görüntü baskın bir şekle dönüşmesi gayet tabii görülebilir.
Bir şey pahalı ise bir kez , Bedava ise iki kez düşün
“Bir şey pahalı ise bir kez, bedava ise iki kez düşün.”
Teknoloji ve toplum arasında kurulan bağlantıda teknoloji, insan duyularından herhangi birisini ona çıkarırken, aynı anda kullanılmayan öteki duyulari zayıflatır ve ortadan kaldırır. Ve neticede insanın kendi icadının kölesi yapar. Yani teknoloji yalnızca insanların kullandığı icatlar değildir, INSANLARI YENIDEN ICAT EDEN ARACLARDIR.
Cihana fetih ruhunu taşımayı arzulamış bir neslin torunları, şimdi sörf-i cihan ile meşgul. Fetih ten sörfe bir yol varsa, sörften de fethe bir yol bulunmalı, değil mi?
Özellikle üstünde durulan bu yeni teknolojilerin sorgulamadan kabul edilişi, aslında bu teknolojilerin toplumsal hayattaki en büyük tehlikesini oluşturmaktadır. Bu sorgulamadan kabulleniş teknolojik uyurgezerlik olarak tanımlanmaktadır. Buna göre teknolojik yeniliklerin, toplumlardaki değişimlerin temel nedeni olduğu ve insanoğlunun oturup bu kaçınılmaz sürecin işleyişini izlemekten başka seçeneğinin olmadığını zannetmek, teknolojik uyurgezerliktir.
İnternet bağımlılığı oranı her geçen gün artıyor. Buna ek olarak, evlilik ve aile bağlarının, gerçek dostluğun internet bağımlılığından en çok etkilenen alanlar olduğu belirlenmiştir.
İnsanı tefekkürün ve ilmin ufuklarında gezindiren şey kitaptır
İlim çok rivayet değildir. Gerçek alim,( her ne kadar ilmi az olsa da) ilme tabi olup onu kullanan, sünneti seniyyeye utanır İbrahim el- Havası(k.s.)
Fazilet ehlinin kıymetini ancak fazilet ehli bilir.
Bütün soruları bilmektense bazı cevapları bilmek daha iyidir.
Klasik manada,dijital öncesi yanlış, eksik ve yalan bilgiler de dijitale taşınacak. İş dönüp dolaşıp, yine insanın cüz-i iradesiyle doğru bilgiyi doğru kaynaktan almaya kalıyor.
İşte, insanın iyi olması yetmiyor, çevresinin de iyi olması gerekiyor ya, fazilet ehlinin kıymetini ancak fazilet ehli bilir.
Bilim, insanın hayatını kolaylaştırmak içindir.
Maksadı,insanın hayatını kolaylaştırmak olmalı her zaman;insanın fıtrat ayarları ile oynamak değil.
“Bir şey pahalı ise bir kez ,bedava ise iki kez düşün. “
Hayatını tamamen dijitale taşıyanlar ve dijitalde yaşayanlar acaba neyi başarmışlardı?
Fazilet ehlinin kıymetini ancak Fazilet ehli bilir
1910 yılında “Günün 24 Saatini Yaşamak adlı bir kitapçık yayınlandı. İngiliz halkı, iş dışında kalan zamanlarını bir karmaşa içerisinde boşa geçirdikleri için, onlara yol göstermesi amacıyla hazırlanmıştı eser. O zamanlar sosyal medya uygulamaları, akıllı telefonlar da tabletler yoktu. Ama insanlar yine de işten çıktıktan sonra zamanlarını değerlendirmek için bir şeyler bulabiliyordu.
İşten çıktıktan sonra, uykuya dalıncaya kadar yaklaşık yedi saatlik muazzam bir süreleri vardı üstelik. Öyle ki bu zaman, işte ya da uykuda geçen süre ile aşağı yukarı aynı uzunluktaydı.

Teknolojinin olmadığı o dönemlerden birkaç tavsiye
1. Yaptığınız zihnî ya da fizikî aktiviteye tam manasıyla odaklanın.
2. Derinlemesine düşünmek için bir zaman dilimi ayırın.
3. Akşamları rehavete kapılmayın, zamanınızı boşa geçirmeyin yarım kalan işlerinizi gece yarılarına kadar bitirmeye çalışmayın.
4. Sürekli bir sonraki adımı düşünerek, hâlihazırda yaptığınız işten kopmayı ve acele etmeyi bırakın.
5. Günlük gazeteleri takip etmeyi bırakın. Biraz garip bir öneri gibi gelse de günlük gazete okumanın ve güncel haberleri takip etmenin insanı meşgul ettiği ve bir şeylere odaklanmaya mani olduğu belirtiliyor.

Özel bir üniversitede yapılan çalışmaya göre, kontrollü kullanım ve bağımlı kullanım olmak üzere iki tür sosyal medya kullanım alışkanlığı olduğu ortaya çıkmıştır. Eğer kontrollü kullanımı tercih ederseniz, bu uygulamaların sahipleri milyar dolarlar kazanamayacaklardır. Dolayısıyla bizi bağımlı kullanıma teşvik ediyorlar. Bir arkadaşımızı yeni doğan çocuğu için tebrik etmek maksadıyla açtığımız uygulamadan yarım saat sonra bir düzine gazete haberi ve komik videoyu beğenip çıkıyorsak, teknolojiyi bağımlı kullanım şeklinde kullanıyoruz demektir.

Haftada birkaç defa ya da en azından günde bir iki defa belirli bir süre kullanmayı bir disipline bağlayabilirsek, bahsedilen kontrollü kullanımı başarabilmişiz demektir.

Sohbet etmek ile iletişim kurmayı birbirinden ayırmak kolay değildir; ama imkânsız da değildir. Hayatımıza ilave edeceğimiz haftada defa, doksan dakikalık uzlet zamanları ile birlikte bunu yaptığımızda, belki de çayı şekersiz içmeyi başarabilenlerin dediği gibi olur: “Daha önce içtiklerim çay değilmiş! İnternet yüzünden mahremiyetinizden mahrum olmayın. Sizin kendinize ait hususî/özel hayatınız var, buna internet karışamaz, karışmamalı da.

Haftada üç gün, doksan dakikanızı değerli bir konuda düşünmeye, okumaya ya da çalışmaya ayırın. Bu zamanı akşam saatlerinden seçebilirsiniz. Bu işin keyfine varırsanız göreceksiniz ki bu alışkanlığı dört ya da beş güne çıkarmaya çalışacaksınız.

Bu doksan dakikada telefondan, bilgisayardan, televizyondan ve diğer dikkatinizi dağıtan şeylerden uzaklaşırsanız ve sakin bir köşeye ya da odaya çekilebilirseniz, zamanın ne kadar verimli olabileceğini daha iyi anlayacaksınız. Bırakın bir konuda derinleşmeyi ya da çalışmayı, sadece tefekkür için bile bu zamanı ayırsanız, yaşadıĝınızı hissetmeye başlarsınız.

Cihana fetih ruhunu taşımayı arzulamış bir neslin torunları, şimdi sörf-i cihan ile meşgul.Fetihten sörfe bir yol varsa, sörften de fethe bir yol bulunmalı, değil mi?
Internet; pencere ise kitap, kapıdır. Pencereden yalnızca bakılır. Lakin hakiki bir yolculuga ancak bir kapıdan geçilerek gidilebilir. Pencere yalnızca gösterir, kapı ise hakikatle tanıştırır. Bilgisayar, beyni ekrana hapseder. İnsanı tefekkürün ve ilmin ufuklarında gezindiren şey kitaptır. Muhakeme kabiliyeti kitap okurken daha da güçlenir, çünkü düşünme gücünü doğrudan etkileyen beyindeki milyarlarca ve milyarlarca nöron, ancak görsel bir saldırıya maruz kalmadığında rahat hareket edebilir.
Ev dışında iken ütüyü fişte unuttuğunuzdan korktuğunuz kadar, evde dururken çocuğunuzu da fiște, internette unuttuğunuzdan korkmalısınız. Fiște unuttuğunuz çocuğunuzun beyni, kalbi yanıp kararabilir.
Sosyal medyanın, insanı korku dehlizlerinde boğan, öfke girdaplarına çeken yönüne karşı, Kimyâ-i Saâdet’teki, insanı anlatan şu bölüm kurtarıcı olabilir.
«Kalbin askerleri ve düşmanları sayısızdır. Maksadımızı bir teşbih ile anlatmaya çalışacağız. İnsanoğlunun vücudu, muazzam bir şehre benzer. El ve ayaklar, şehrin zanaatkârları; şehvet, maliye müdürü; öfke, emniyet müdürüdür. Şehrin padişahı kalp, veziri ise akıldır. Sehrin onarımı ve korunması için padişahın halka ihtiyacı olduğu gibi, kalp padişahının da bunlara ihtiyacı vardır. Ancak bunlarla vücut ülkesi memur ve ordusu muzaffer olur. Ancak şehvet; haraç düşkünü, bozguncu, yalancı ve kötü huyludur. Vezir ne emir verirse, onun aksini yapmaya çalışır. Daima, memlekette bulunan bütün malları alıp toplamak ister. Emniyet müdürüne benzettiğimiz öfke ise, kızgın ve saygısızdır. Devamlı bozmak, asmak, yıkmak ve yakmak ister.
Padişah devamlı olarak vezirle (akılla) görüşürse, ona danışırsa, yalancı ve cimri olan maliye müdürüne, vezire karşı koymasın diye değer vermezse, onu küstahlıktan alıkoyması için emniyet müdürünü peşine takarsa ve emniyet müdürünü de yapmak istediği haksızlıklardan dolayı döver ve incitirse memlekette asayiş tam olur.
Böylece vatandaş memnun olur ve vücut ülkesinde, Allah’a giden saadet yolu kapanmaz. Eğer tersi olursa yani akıl ve ruh mağlup olur ve şehvet ile öfke galip olursa memleket harap olur, vücut yıkıntıya döner, vatandaş şikayetçi olur ve padişah da perişan olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir