Johann Wolfgang Von Goethe kitaplarından Die Leiden des jungen Werther kitap alıntıları sizlerle…
Die Leiden des jungen Werther Kitap Alıntıları
Ben birçok kez sarhoş oldum, tutkularım delilikten hiç uzak değildi, her ikisinden de pişman değilim: Zira olanaksız görünen önemli şeyler yapan ve eskiden beri alkolik ve deli diye damgalanan tüm sıra dışı insanları kendi ölçülerimle anlamayı öğrendim.
Eğer buradaki insanların nasıl olduklarını merak ediyorsan, sana şunu söylemem gerekiyor: Her yerdeki gibiler!
Mutluysak, nedeni hayalet gölgeler değil mi?
Bu insanoğlu denen varlık, birbirinden pek farksız bir şey. Birçoğu, zamanının büyük bir kısmını sadece yaşamak için harcıyor ve kalan bir parçacık özgürlükten de öylesine korkuyor ki ondan kurtulmak için elinden geleni yapıyor.
Ey, insan kaderi!
Ey, insan kaderi!
Ey ulu tanrım! Önce akıl sahibi olup sonra onu kaybetmedikçe mutlu olmamak insanların kaderi mi?’
Gerçi dünyadaki bütün işler değersiz, başkaları istiyor diye kendi tutkusunu, kendi gereksinimini dikkate almadan, para, onur ve başka şeyler uğruna kendini yiyip bitiren insan her zaman budalanın biridir.
Eşit olmadığımızı, olamayacağımızı çok iyi biliyorum, ancak saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi, yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder.
Eğer ben bir budala olmasam, çok iyi çok mutlu bir hayat yaşayabilirim.
Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey, aynı zamanda yıkımının da nedeni olabiliyor ?
“ Çünkü sanırım ölmek, hayatın türlü cefalarına göğüs germekten daha kolaydır. “
Sevmek insanca bir şey, ancak insanca sevmeyi bilmek lazım !
“ Mahremiyetlerle geçen şu uğursuz hayatı uzatmaktan başka bir şey değil yaşamak. “
‘Ey ulu tanrım! Önce akıl sahibi olup sonra onu kaybetmedikçe mutlu olmamak insanların kaderi mi?’
‘Benden önce bu kadar acı çeken olmuş mudur acaba?’
Şu dünyada birazcık sevincin, ufak bir mutluluk kırıntısının tadını çıkaracağım zaman bana engel oluşturmasın yeter.
insanların diğer insanları kendinden yola çıkarak değerlendirmesinin ne kadar aptalca olduğunu daha iyi anlıyorum.
En büyük mutsuzluk, burada iğrenç insanların yanında hissedilen can sıkıntısı, aralarındaki yükselme rekabeti, bir adım öne çıksınlar diye birbirlerini gözetleyip dikkat kesilmeleri; gizlemeye hiç gerek duyulmayan çok acınacak, çok alçakça tutkular.
Ah, biraz kaygısız olmak, beni şu güneşin ışıdığı dünyada insanların en mutlusu yapardı.
Bazen aklım almıyor; onu yalnızca ben, hem de öylesine içten, öylesine dolu dolu severken, ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken, ondan başka hiçbir varlığım yokken, nasıl olur da onu bir başkası da sever, sevebilir?
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Onun varlığında bütün arzularım susuyor. Onun yanındayken, bana neler oluyor bilmiyorum; sanki benliğim ve bütün sinirlerim altüst oluyor.
“Biz insanlar, güzel günlerin bu denli az ve kötü günlerin bu denli çok olmasından yakınıyoruz. Tanrı’nın her gün bağışladığı sevinçlerin tadını çıkarabilmek için her zaman açık bir yüreğimiz olsaydı kötülüklere dayanabilme gücünü de bulurduk.”
Ancak kendi içime dönersem bir dünya buluyorum!
Böyle mi olacaktı, insanı sonsuz derecede mutlu kılan şey, aynı zamanda üzüntüsünün kaynağı mı olmalı ?
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlayamıyorum, çünkü onu yalnız ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan başka ne bir şey tanıyor, ne bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!
Gece oldu! – Yalnızım, fırtınalı tepede yitiğim.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Önemli olan mükemmeli görebilmek ve onu başkalarına da iletebilmek.
Kalbim mutlulukla dolup taşsa bile, karşımda kılı kıpırdamadan duran soğuk birini mutlu edemem.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Sevmek çok insancıl bir şeydir fakat bunu aşırılığa kaçmadan yapın!
Nasıl oluyor da insanı mutlu eden şey, aynı zamanda yıkımının da nedeni olabiliyor?
Günlerini çocuklar gibi geçirenler en mutlulardır.
Bazı insanlara göre, yaşam düşten başka bişey değil.
Kimi zaman diyorum ki kendime, sen akılsızın birisin,bu dünyada bulamayacağın şeyleri arıyorsun hep!
Yanlış anlaşılmak bizlerin yazgısı!
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Benim gözümde, kendine saygı göstersinler diye halkın en alt tabakasıyla arasına mesafe koyan insan, yenilmekten korktuğu için düşmanının karşısına çıkmayan biri gibi yanlış davranıyor demektir.
etkin yeteneklerimin huzursuz bir tembelliğe dönüşmesi bir felaket.
İnsanlar kuruntuya kapılıp sürekli geçmişte yaşadıkları kötü anlara kafa yoracaklarına günlerini gün etseler, umarsızca yaşasalar birçok acıya daha kolay katlanırlardı.
Üzerinde zevkle yaşamak için insanın sadece biraz toprak parçasına; altında huzurla yatmak için de bundan daha azına ihtiyacı vardır.
Küçük bir çocukken, gezintilerimin aşmamam gereken son sınırı olan ıhlamurun altındayım işte!
Safkan atların bir türünden bahsederler, aşırı koşturulmaktan korkunç kızışan atlar; ferahlamak için içgüdüsel olarak bir damarlarını ısırırlarmış.Sık sık ben de kendimi böyle hissediyorum.Beni sonsuz bir özgürlüğe kavuşturacak bir damarımı kessem diyorum.
Uygun şartlar ve insanı mutlu edecek detaylar çok sık bir araya gelmiyor.
Gönlümü kendi haline bıraksam, birbirine en aykırı duygular bir araya gelecek ve biliyorum içinden çıkamayacağım.’
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ruh sükûneti muhteşem bir şey! Kendinden hoşnut olmak da aynı şekilde.. Sevgili dostum, keşke çok değerli bir mücevher olan bu duygu; güzel ve paha biçilemez olduğu kadar, kırılgan olmasa..
Ah bu boşluk!
Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk!
-Eğer onu bir kez olsun, bir kez olsun şu ‘kalbe’ bastırabilsen, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum çoğunlukla.
Göğsümün içinde, şurada hissettiğim bu korkunç boşluk!
-Eğer onu bir kez olsun, bir kez olsun şu ‘kalbe’ bastırabilsen, bu boşluktan eser kalmaz diye düşünüyorum çoğunlukla.
Kimsenin içinden geldiği gibi yaşamasını onaylamayan bir sosyal sınıfa mensup olması; onu bunaltıyor.Kalabalıktan kaçma özlemi içinde..
Evet, yalnızca bir gezgin, yeryüzünde bir yolcuyum ben!
Ya sizler daha önemli şeylerle mi meşgulsünüz?
Ya sizler daha önemli şeylerle mi meşgulsünüz?
Akşamdan güneşin doğuşunu seyredeyim dediğim hâlde, sabah yataktan çıkmıyorum.
Gündüzden ay ışığını görünce mutlu olmayı umduğum hâlde, akşam odamdan dışarıya çıkmıyorum.
Niçin yataktan çıktığımı, niçin yatağa girdiğimi tam olarak bilmiyorum.
Yaşamımı hareketli kılan mayalı hamurdan yoksunum; gece yarıları beni canlı tutan, sabahları beni uykudan uyandıran dürtüden yoksunum.
Gündüzden ay ışığını görünce mutlu olmayı umduğum hâlde, akşam odamdan dışarıya çıkmıyorum.
Niçin yataktan çıktığımı, niçin yatağa girdiğimi tam olarak bilmiyorum.
Yaşamımı hareketli kılan mayalı hamurdan yoksunum; gece yarıları beni canlı tutan, sabahları beni uykudan uyandıran dürtüden yoksunum.
Ah, benim bildiklerimi herkes bilebilir
-bana özgü olansa yalnızca yüreğim.
-bana özgü olansa yalnızca yüreğim.
Budalalar! Aslında sıranın bir önemi olmadığını, ilk sırada olmanın nadiren insanı en önemli kişi kıldığını görmüyorlar. Kimi kralı nâzırı; kimi nâzırı da müsteşarı yönetir.
Böyle olunca en önemli kişi kim?
Bana kalırsa, başkalarını değerlendiren, kudretli ve kurnaz olan, yeteneklerini ve tutkularını planlarını uygulamak için devreye sokan kişidir.
Böyle olunca en önemli kişi kim?
Bana kalırsa, başkalarını değerlendiren, kudretli ve kurnaz olan, yeteneklerini ve tutkularını planlarını uygulamak için devreye sokan kişidir.
“Onu bana bağışla! ” diye Tanrı’ya dua edemediğim halde çoğunlukla o benimmiş hissine kapılıyorum. “Onu bana ver! “ diye Tanrı’ya dua edemiyorum. Çünkü o başkasının. Acılar içinde düşüncelere dalıyorum, nedenlerine değinecek olsam buradan köye yol olur.
Çoğunlukla canımı sıkan şey; insana mutsuzluk veren toplumsal ilişkiler..’
Ah, birazcık kaygısız olmak,beni şu güneşin ışıdığı dünyada insanların en mutlusu yapardı.
Bu bitmek bilmez fırtınalı tutkunun sonu nereye varacak?
‘Tanrı bilir ya, kaç defa yatağa yatarken bir daha hiç uyanmamayı istemiş ve hatta bazen bunu umut etmişimdir bile. Sabahleyin gözlerimi açıp güneşi tekrar görünce yine kederlenirim.’
‘Nelerim var! Fakat onsuz her şey bana hiç oluyor!’
Derindir ölülerin uykusu, yastıklarını rahat ettirin.
Yüzün, yağmurdan sonraki güneş gibiydi.
İnsan olgunlaşmadan meyveleri toplanmamalı.
İnsanın kaderi nedir? Istırabı ile bir bardağı doldurmak ve hakkı olan acılığı içmek mi?
Evet, yalnızca bir gezgin, yeryüzünde bir yolcuyum ben ! Ya sizler daha önemli şeylerle mi meşgulsünüz?
Dünya bir saçmalıktan diğerine doğru dönüyor, sadece diğer insanların görüşlerine göre yaşayan ve kendi görüşlerine ihtiyaç duymayarak altının, onurun ya da başka bir hayaletin peşinden koşan insan aptaldan başka bir şey değildir.
Ölülerin uykusu derindir.
Dünyadaki bütün iylikler, bütün şefkat; zalim bir insanın yaptığı zulmün çaldığı mutluluğun yerini tutamaz.
Çünkü zihinlerimiz, belirsizlikten başka bir şeyin olmadığı her yerin, karanlık ve karmaşık olduğunu düşünür.
Zihninde acı dolu düşünceler dolanıp duruyordu.
Katlanmam gereken pek çok şey var!
Farkındayım; yazgım zorlu sınamalara gebe. Ama yılmamak gerek!
¶¶Bilirim ki biz insanlar hepimiz bir değiliz ve bir olamayız. ¶¶
Wilhelm, aşk olmasa hayatın ne anlamı olur? Işık vermeyen büyülü bir fener gibi! Küçük lambayı içine koyar koymaz, beyaz duvarında rengârenk imgelerin görünür sana!
O zamandan beri senin gölgene hiç sığınmadım, yanından geçip giderken,zaman zaman seni görmedim bile..
Ah, yüreğim öylesine doluydu ki. Birbirimizi anlamadan, vedalaştık. Bu dünyada birinin diğerini anlaması o kadar kolay bir şey değil.
– ezilmiş yüreğimden gözyaşı seli boşaltıyor ve karanlık bir geleceğe doğru umarsızca ağlıyorum.
Ah, yüreğim öylesine doluydu ki. Birbirimizi anlamadan, vedalaştık. Bu dünyada birinin diğerini anlaması o kadar kolay bir şey değil.
Bana göre yüksek ateşten ölen birine korkak demek ne kadar uygunsuzsa, yaşamına son veren biri korkaktır demek de o kadar tuhaf.
İnsan doğası, sınırlı:Sevinç, üzüntü, acıya belli bir dereceye kadar katlanabilir ve bunun üstüne çıkınca mahvoluyor.