İçeriğe geç

Diaries of Adam and Eve Kitap Alıntıları – Mark Twain

Mark Twain kitaplarından Diaries of Adam and Eve kitap alıntıları sizlerle…

Diaries of Adam and Eve Kitap Alıntıları

Başlarda ne amaçla yaratıldığımı tam kestiremiyordum, ama şimdi anlıyorum ki bu göz kamaştırıcı dünyanın sırlarını keşfetmek, neşelenmek ve tüm bu güzelliği tasarlayıp bize bahşedene şükretmek için buradayım.
Kovdular bizi. Bu uçsuz bucaksız yabaniliğin ortasına atıp kapıları üzerimize kapattılar. Halbuki kimseye zarar vermek gibi bir niyetimiz yoktu Açlığı, susuzluğu, soğuğu öğrendik; acıyı, hastalığı, kederi öğrendik; nefreti isyan etmeyi, dalavereyi öğrendik; vicdan azabını, suçluyu da suçsuzu da aynı kefeye koyan vicdanı öğrendik; bedenin de ruhun da nasıl bitkin düşebileceğini, dinçleştirmeyen uykuyu, dinlendirmeyen istirahati, cenneti geri getiren, uyanır uyanmaz da geri götüren düşleri öğrendik; sefaleti, işkenceyi kalp kırıklığını öğrendik; aşağılamayı, hakaretler yağdırmayı öğrendik; Tanrı’nın kendi suretinde yarattığı insan bedeninin gün ışığında çıplak olduğunda ayıplandığını öğrendik; korkuyu öğrendik; gösteriş budalalığını, ahmaklığı, haseti, riyakarlığı öğrendik; doğruyu yanlıştan ayırt etmeyi, birinden kaçıp diğerini yapmayı öğrendik; ahlak duygusunun tüm mahsullerini öğrendik. Cennetin sonsuz saflığında bir saat geçirmek uğruna bu bilgilerin hepsini satabilirdik.
Pazar günlerini sevmeye başladım. Malum tüm hafta onca işin idaresini üstlenmek insanın pestilini çıkarıyor. Daha fazla pazar olmalı. Eskiden pazar günleri hiç geçmek bilmezdi, şimdiyse göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor.
Çok az konuşuyor. Belki de kafasının pek çalışmadığını belli etmekten çekiniyordur.
Havva hakkında ne kadar yanıldığımı çok daha iyi anladım. Onsuz Cennet Bahçesi’nde yaşamaktansa dışarıda onunla yaşarım daha iyi.
Zeka dedikleri şey nedir ki, insanın gerçek değeri yüreğinde yatar. Ona, sevgi dolu bir yüreğin en büyük zenginlik olduğunu, gönülde zenginlik olmadıkça zekanın yoksulluk sayılacağını anlatabilsem.
Ne yapayım elimde değil, ayları seviyorum; öyle güzel, öyle romantik görünüyorlar ki.
Başlarda ne amaçla yaratıldığımı tam kestiremiyordum, ama şimdi anlıyorum ki bu göz kamaştırıcı dünyanın sırlarını keşfetmek, neşelenmek ve tüm bu güzelliği tasarlayıp bize Bahşeden’e şükretmek için buradayım.
Ne yapayım elimde değil, ayları seviyorum; öyle güzel, öyle romantik görünüyorlar ki. Keşke bunlardan beş-altı tane olsaydı; hiç yatağıma gitmez, yosunlarla kaplı bir bayıra uzanır, sabaha kadar gözümü bile kırpmadan onları seyrederdim.
O her neredeyse, Cennet orasıydı.
Suyun sırrı, ben öğrenene kadar bir hazineydi. Sonra bütün heyecanı uçup gitti ve kayıp duygusunu tanıdım.
Ah keşke ona sevgi dolu, iyi bir yüreğin en ala zenginlik olduğunu, gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem
Onsuz Cennet Bahçesinde yaşanaktansa, dışarıda onunla yaşarım daha iyi. Başlarda çok konuştuğunu duşünüyordum, şimdiyse sessizliğe bürünür, hayatımdan çeker gider diye ödüm kopuyor.
Havva’nın güncesi
Çiçeklerden hiç hazzetmez zaten.İstisnasız hepsine çerçöp deyip geçiyor, birini ötekinden ayırmıyor; üstelik kendince bunu üstünlük sayıyor.
İşittiğim bütün sesler içinde kulağımı en çok okşayan, onun adı olurdu.
Mutluluğu hak ettiğimize inanmışsak, küçücük bir şey bile bizi mutlu kılmaya nasıl da yetiyor.
Mutluluğu hak ettiğimize inanmışsak, küçücük bir şey bile bizi mutlu kılmaya nasıl da yetiyor.
Bizi birbirimize yaklaştıran, bana onun yüreğindeki iyiliği, ruhundaki tatlılığı tanımayı öğreten o ilk kestane bin yaşasın!
O neredeyse, cennet orasıdır.
Beni karınca kararınca seviyor, bense onu tutkulu yaradılışımın olanca gücüyle seviyorum. Gençliğime ve cinsiyetime veriyorum bunu. Kendi kendime onu neden bu kadar sevdiğimi soruyorum ama ben de bilmiyorum, aslında bilmek de istemiyorum.
İşittiğim bütün sesler içinde kulağımı en çok okşayan, onun adı.. ♡︎
Genellikle hayli dürüst bir kimse olduğumu sanıyorum, ancak yaradılışımın özünde güzel şeyleri sevmek için büyük bir tutku var.
Hayat benim için ne zaman çekilmez hale gelse tek avuntum, sığınacağım liman o oluyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
HAVVA’NIN MEZAR YAZITI

Cennet, O’nun olduğu yerdi.
Âdem

Ölüm dünyaya gelmişti.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bela geliyorum diyor.
Hayatımın ne tadı ne tuzu kaldı.
“Yıldızlar da hoş. Birkaçının ele geçirebilseydim, saçlarıma takardım ne güzel .”
Tanrı’nın göklerdeki gülümseyişini yakalayıp bağrında saklayan güzelim çiçekler
İstisnasız hepsine çerçöp deyip geçiyor, birini ötekinden ayıramıyor; üstelik bunu üstünlük sayıyor.
Cennet Bahçesi’nde onsuz yaşamaktansa, dışarıda onunla birlikte yaşamak çok daha güzel.
“ zekâ dedikleri şey nedir ki , insanın gerçek değeri yüreğinde yatar. Ona , sevgi dolu bir yüreğin en büyük zenginlik olduğunu , gönülde zenginlik olmadıkça zekânın yoksulluk sayılacağını bir anlatabilsem. “
Başlangıçta ne diye yaratıldığımı bir türlü anlayamıyordum. Ama şimdi anlamaya başladım: bu güzel dünyanın gizli yönlerini bulmak, mutlu olmak, bütün bu şeyleri düşünüp bize verene şükretmek.
Ama gene de yalnızlık, istenmeyen kişi olmaktan yeğdir.
Yoksulluğumuz ölçüsünde mutlu, mutluluğumuz ölçüsünde yoksulduk.
Yasak elmalar bunlar. Onun dediğine göre bir iş açacakmışım başıma Olsun! Onu hoşnut kılmak uğruna başıma gelecek her işi göze almaya hazırım!..
Bence bir kimse başka bir kimseye dar gününde yardım ederse, sövmezse, kötü söylemezse, her işe burnunu sokmazsa, Tanrı’nın adını da küçük’ t’ ile yazmazsa işini sağlama bağlamıştır.
Ah keşke ona sevgi dolu, iyi bir yüreğin en ala zenginlik olduğunu, gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem.
Bu öğüdüme hiç kulak asmaz görünüyor. Başımıza gelecek kötülükleri seziyorum. Çekip gideceğim buralardan.
Yılanın, yasak ağacın meyvesinden yemesini öğütlediğini, bunu yapmayı denerse çok büyük bir yükselmeyle değişivereceğini söylediğini anlatıyor. Bunun başka bir şeye daha yol açacağını, dünyaya ölümü getireceğini anlattım.
.yaşamanın tadı tuzu kalmadı artık.
O neredeyse, cennet orasıdır.
Varsayımlara, tahminlere bel bağlarsanız kendinizi asla yetiştiremezsiniz.
Benden alınma bir kaburgadan yaratılmış olduğunu söylüyor. İnanılır şey değil. Gene uyduruyor. Benim kaburgalarımda bir eksilme olmadı ki
Yeni yaratık adının Havva olduğunu söylüyor. Ne olursa olsun, beni ilgilendirmez.
Eskiden ne sessiz, gürültüsüz bir yerdi burası.
Yaşamanın tadı tuzu kalmadı artık.
Zeka hiçbir şey değildir. Değerli olan, kalbin içindekilerdir. Seven kalbin yeterince zengin olduğunu, kalp olmadan zekanın beş para etmeyeceğini ona anlatabilmek isterdim.
Adem de bir insandı topu topu; her şeyi anlatmaya yetiyor bu
Elmayı elma diye değil yasak olduğu için istemişti. Gerçek yanlış, yılanı yasak etmemekti.Yılan yasak olsaydı, elma yerine onu yerdi Adem
Mühim olan insanın yüreğinde taşıdığı değerlerdir.
Bence çiçekler gökyüzünden Tanrı’nın gülümsemesini yakalayıp içlerinde saklayan muhteşem yaratıklar!
‘Ölüyordum ve bunu biliyordum.’
‘Cennette yeterince acı ve sıkıntı vardır- bundan dolayı da bolca kontrast bulunur ve mutluluğun hiç ama hiç sonu gelmez.’
Havva’nın Mezar Yazısı
Âdem: O neredeyse,cennet orasıdır.
Ben ilk kadınım ve yeryüzündeki son kadında yaşamaya devam edeceğim.
Başlarda ne amaçla yaratıldığımı tam kestiremiyordum,ama şimdi anlıyorum ki bu göz kamaştırıcı dünyanın sırlarını keşfetmek,neşelenmek ve tüm bu güzelliği tasarlayıp bize Bahşeden’ e şükretmek için buradayım.
Ah keşke ona sevgi dolu,iyi bir yuregin en âlâ zenginlik olduğunu,gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem.
Küçücük bir şey bizi nasıl da mutlu edebiliyor. Hele bir de o mutluluğu hak etmişsek!
Bizde olmayanı istemdışı sevmeyi öğrendiğimizde,kendi sınırlarımızdan daha zengin bir dünya buluruz.
Korkuyu henüz keşfetmemişti, beni anlayamazdı.
İnancı bütün bir küçük çocuk gibi Tanrı’ya sığınır, onun işine burnunu sokmaya kalkışmazsan böyle rast gider işin. Ben baştan beri biliyordum bunu, değişmez kuraldır bu
Yoksulluğumuz ölçüsünde mutlu, mutluluğumuz ölçüsünde yoksulduk, nasıl isterseniz öyle deyin
Bir çocuğun kafeste bir kuşu var, çok seviyor bu kuşu, ama bakımını hiç düşünmüyor. Bu kuş, sahibince işitilmeyen, hiç umursanmayan şarkılarını döktürüp duruyor. Ama zamanla açlıktan, susuzluktan eziliyor, küçük yaratığın şarkısı bir yakınmaya dönüşüyor, silikleşiyor, sonunda büsbütün kesiliveriyor. Ölüyor kuş. Çocuk kafesin yanına geliyor, birden yüreği burkuluveriyor o zaman. Acı gözyaşları dökerek arkadaşlarını çağırıyor, kuşu büyük bir törenle yas içinde gömüyorlar, ama zavallı yavrucaklar, ozanları rahata kavuşturacak yerde ölüme kadar aç bırakarak, sonra onların gömülme törenlerine, adlarına dikilen anıtlara avuç dolusu para harcayanların yalnız çocuklar olmadığını bilemiyorlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir