İçeriğe geç

Dhammapada Kitap Alıntıları – Anonim

Anonim kitaplarından Dhammapada kitap alıntıları sizlerle…

Dhammapada Kitap Alıntıları

Ahmak olan kendi kendinin düşmanıdır.
Ölüm geldiğindeyse iyi işler yapmış olmak iyidir.
Fil bağlanınca fil-mezarlığını özler.
Yanlış tutarsan gül yaprağı bile keser elini.
Bir insana sırf saçı ağardı diye büyük denmez.
Başkalarının hatasını görmek kolay; kendimizinkini görmekse çok zordur.
Kirliliklerin en kötüsüyse, cahillik kirliliği
Pas demirden doğar ama demiri oyar,
Günahkârın hataları da tıpkı öyledir
Neden bu gülmeler, bu sevinçler, bu eğlenceler, dünya böyle sürekli yanmaktayken?
Bu dünyada kötü iş işleyenin kaçıp kurtulabileceği bir yer yoktur
Su testisi bile damla damla dolar.
Kişi iyilikte yavaş olursa, zihin kötüden zevk almaya başlar.
Tembellik ve zayıflıkla yüz yıl yaşamaktansa, cesaretle bir gün yaşamak iyidir.
Yaşlıya saygı gösteren kişide dört şey artar: hayat, sağlık, mutluluk, güç.
O kimse ki kendini yener, işte o en büyük yenendir.
Ahmakla yoldaşlıktan yarar olmaz.
Oysa, doğruya yönelik zihnin sana yaptığı iyiliği, ne ana, ne baba, ne de akraba yapabilir.
Hiçbir düşman yanlış yönlenen bir zihnin sana verdiği zarar kadar zarar veremez.
Ne yazık ki, bu beden, çok geçmeden, işe yaramayan kalas gibi upuzun uzanacak.
Zihnini sımsıkı tutmasını bilen ölümden korkmaz.
Farkındalık övülür; aymazlık suçlanır.
Farkına vararak içine dönen, meditasyon yapan büyük sevinç bulur.
Kibirlilik yapma, bedensel zevkin, tutkunun, kösnüllüğün peşinde koşma.
Farkında olan ölmez, aymaz olansa çoktan ölmüştür.
İçini olumsuzluklarla doldurursan sevgisizlik sona ermez.
Biz neyiz? Biz içselliğimizin meyvesiyiz.
Onuncu yüzyıla kadar Türk boylarının büyük çoğunluğu Budist idiler.
Budacılıkta aydınlanan her birey bir Buda’dır.
”Uyanık olana gece uzundur, yorgun olana yol. ”
İnsan kafası, kırlaştığı için yaşlı değildir.
Az şey öğrenen insan bir öküz gibidir; Büyür, eti gelişir fakat bilgisi gelişmez.
Bir kimsenin kendi kendini yenmesi başkalarını yenmesinden daha iyidir, ne bir tanrı ne bir gandhabba ne de bir Mara o kişinin kazandığı zaferi engelleyebilir; o kişi hep kendi kendini denetleyerek yaşar.
Ne çiçeklerin kokusu ne sandalağacının ne de tagara ve mallika çiçeklerinin kokusu rüzgara karşı gidebilir; fakat iyi insanların kokusu rüzgara karşı bile gider; iyi kişi her yana yayılır.
His, istekten doğar,
Bağlılık varlıktan doğar.
Hiçbir şeyi kendisine ait saymayan kişinin kederi de olmaz.
Nefret, nefretle yok edilemez.
Merhametsiz kişi asla tanrılar ülkesine ulaşamaz; aptallar özgürlüğe şükretmezler.
Bir annenin kendi yaşamını riske sokarak biricik çocuğunu koruması gibi, kişi tüm canlılara sınırsız bir şefkat beslemeli.
Bütün canlılar yok olur: Bunu gören ve bunu bilen kişi, acılara tepki vermez, işte bu saflık yoludur.
Yaşam, utanmaz kişiler için, ucuz kahramanlar, kavga çıkaranlar, onur kırıcı ve küstah davranan alçak kişiler için kolaydır.

Yaşam, her zaman her şeyin safını arayan alçak gönüllü kişiler için, önyargısız, sessiz, akıllı ve lekesiz kişiler için zordur.

Bir kimse iyi olanı yapmakta acele etmeli ve düşüncesini kötü olandan uzak tutmalıdır; eğer kişi iyi olanı yapmakta tembelce davranırsa, aklı kötülüğün zevkine dalar.
Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer, bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir; o kişi en büyük fatihtir.
Bir konuşma binlerce sözcükten oluşsa bile, bu sözcükler anlamsız olduktan sonra ne yararı var; duymasını bilen için anlamlı tek bir sözcük daha iyidir, o kişiyi huzura erdirir.
Sağlam bir kaya parçası nasıl rüzgârda sarsılmadan durursa, bilge kişiler de yergi ve övgü arasında öyle sarsılmadan dururlar.
Aptal kişi, Bu oğullar benim, bu zenginlik benim, gibi düşüncelerle kendine acı çektirir. Oysaki kendi kendisinin bile sahibi değildir, oğullar ve zenginliğin nasıl sahibi olsun!
Ne başkalarının sapıklıklarına ne de onların işlenmiş veya işlenmemiş günahlarına önem vermeli; bilge kişi kendi kötülüklerine ve gevşekliğine dikkat etmelidir.
Denetlenmesi zor olan kararsız, oraya buraya koşan aklı eğitmek iyidir; eğitilmiş beyin mutluluk getirir.

Bilge kişi düşüncelerini uyanık tutmalı, çünkü onları sezmek zordur, çok beceri ister; onlar ne duysa oraya koşar, iyi korunan düşünceler mutluluk getirir.

Bilgili kişi boş seyleri bırakıp bilgeliğin doruklarına ulaştığında budalalara tepeden bakar: Kederden uzak olarak keder dolu yıllara bakar, tıpkı dağda oturan birinn ovada oturan bir kimseye baktığı gibi!
Bizim olan her şey düşüncelerimizin sonucundadır; düşüncelerimizde kurulur, düşüncelerimizde oluşur. Eğer bir kimse kötü düşünce ile konuşur veya davranırsa onu, tıpkı kağnı çeken bir öküzü tekerleğin izlemesi gibi, acı izler.
Bilgisizlik, karma eylemlerinden kaynaklanır. Eylemler bilinçten, bilinç ise düşünsel ve fiziksel görüngülerden kaynaklanır. Bu da altı duyu organına bağlıdır. Altı duyu organı, temasla işlek hale gelir. Dokunmanın kaynağı duyuştur. Duyuş da isteğe bağlıdır. İstek, varlığa bağlanmadan doğar. Varlığa bağlanma, var olmanın bir sonucudur. Var olma doğumla olur, doğum da ölüm, yok oluş, acı ve kederden kaynağını alır. Birinci sırada yer alan bilgisizliği, yani cehaleti yok ettiğimiz zaman, diğer on bir halka sırasıyla kaybolacaktır ve kurtuluşun yolu açılacaktır. Buradaki cehalet, Buddhizmin öngördüğü bilgisizliktir, yani dünyanın ve yaşamın gerçek doğasını görememe, mutlak gerçeği görememe.
Sürekli olmayan şey keder verir (yad aniççam tam dukkham).
Tanrı veya tanrılarla görüştüğünü öne sürmeyen, sadece kendine ve düşüncelerine güvenen tarihî bir kişilik olarak Buddha, zamanın geçiciliğini temel almıştı ve başka birçok düşünürün yaptığının tersine o, Tanrı nedir, Dünya nedir, Biz neyiz gibi soruları yanıtsız bırakmayı uygun görmüştü. O bir etik devrimcisiydi. İnsanı ve toplumu doğanın acımasız çarkından çıkarıp sosyal bir varlık olarak kabul ederek birbirini incitmeden yaşamanın yolunu göstermiştir: İnsanlara, çağlara ve toplumlara göre değişen, göreceli gerçeği değil, Mutlak Gerçek’i kavrayarak şimdikinden çok daha farklı bir yaşamı benimsemeyi göze alacak sosyal bir varlık. Bu düşüncelerinin 2500 yıldır yaşadığı düşünülecek olursa, hiçte küçümsenmeyecek bir olgu olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.
Çünkü nefret , hiçbir zaman nefretle yok edilemez; nefret nefretsizlikle yok edilir. Bu ölümsüz bir kanundur.
Kutlu yazıları herkes okur, akıllılar da okur, akılsızlar da okur. Okuduklarına uygun eylem yapmadıkça, yalnızca okumak neye yarar? Akılsızlar okur, ama kutluluğu yaşamazlar. Onlar başkasının sürüsünü sayan çoban gibidirler.
Çok güzel bir bahar günü ve ben baharı göremiyorum
Gerçek bilgi yoluyla özgürlüğü elde ettiğinde ve böylece tam bir insan olduğunda o kişinin düşüncesi sessizliktir; sessizlik onun sözü ve eylemidir.
Nāgasena adı da nesneyi göz önüne alma, bir terim, bir lakap, ayırt edici bir addır; benim saçımın, vücut kıllarımın, tirnaklarımın, dişlerimin vb, ve beynimin, duygularımın, algılarımın, eğilimlerimin ve bilincimin adıdır. Ama mutlak anlamda bir Benlik yoktur.
‘Benim keşiş dostlarım bana Nägasena der,’ ne demektir Soylu Nāgasena? Tanrı aşkına, Nāgasena bu saçlar mıdır?
Hayır efendim.
Vücuttaki kıllar mıdır?
Hayır efendim.
Bu tırnaklar mı Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Bu dişler mi Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Bu deri, bu et, bu kemikler mi Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Böbrekler, kalp, karaciğer, akciğer, dalak, erbezleri, bağırsaklar, kan, yağ, gözyaşları, sidik, kafadaki beyin vs. mi Nägasena’dır? Hayır efendim.
Peki, biçim mi Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Duygular mı Nägasena’dır?
Hayır efendim.
Algılar mı Nägasena’dır?
Hayır efendim.
Eğilimler mi Nägasena’dır?
Hayır efendim.
Bilinç mi Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Peki, biçim, duygu, algı, eğilim ve bilincin toplamı mı Nāgasena’dır?
Hayır efendim.
Saygıdeğer kişi, size açıkça sormama rağmen karşımda Nägasena’yı bulamıyorum. Doğrusu Nāgasena hoş bir ses. O halde Nägasena olan ne? Nāgasena yoktur dediğin zaman yanlış konuşuyorsun, yalan söylüyorsun.
574. Bu dünyadaki ölümlüler için yaşam, nedensiz, bilinmez, kısa, sıkıcı ve acı ile doludur.
575. Doğmuş olan canlılar için ölümden kaçış yoktur yaşlılık çağına ulaşınca ölüm beklerler, canlıların böyle bir açmazı vardır.
Canlı beden neyse ölü beden odur, ölü beden neyse canlı beden odur; kişi kendisinin veya başkasının bedenine olan bağlılığı bırakmalıdır.
Bir zamanlar kralın biri, doğuştan kör olan birçok in- sanı bir araya toplamıştı. Kral onlanın toplandığı yere bir fil getirilmesini emretti. Fil getirildi ve kör insanların bazılar onun başını, bazıları kulağını, bazılan dişlerini, bazılan hortumunu, bazılan da filin kuyruğunu elledi. Sonra kral onlara Fil neye benziyor? diye sordu. Filin kafasına dokunanlar Fil bir kaba benziyor’ dedi. Filin kulağına dokunanlar ‘Fil bir yelpazeye benziyor’ dedi. Filin dişine dokunanlar ‘Fil bir saban demirine benziyor’ dedi. Filin hortumuna dokunanlar Fil bir saban sapına benziyor’ dedi. Filin kuyruğuna dokunanlar da ‘Fil bir çalı süpürgesine benziyor’ dedi. Büyük bir gürültü koptu. Her biri, ‘Fil budur ‘Bu değildir’ diye bağırıyordu ve kavga ediyorlardı. Kral da bu durumdan memnun, fazlasıyla eğleniyordu.
Buddha, İşte bunun gibi, brāhmanlar ve çileciler de, ‘Bu gerçektir’, ‘Bu gerçek değildir’ diye gerçeğin sadece bir yönünü görerek birbirleriyle çekişiyorlar, diye konuşmasını tamamlamış.
Bu dünyada çoğu insan bağlılık ve bağımlılık içindedir. Ama bir keşiş bağlılığa ilgi duymaz, hiçbir şeye eğilimi yoktur, tarafsızdır ve benlikten hiç söz etmez. O kötülüğün ne var oluştan gelip gelmediğini ne de kötülüğün var oluşla kaybolup kaybolmadığını sorgular. Onun bu konudaki inancı sadece kendisine dayanır.
Mālunkyäputta, dinsel yaşam, dünyanın sonlu olması veya dünyanın sonsuz olması esasına dayanmaz. Esas, ne dünyanın sonlu olmasıdır ne de dünyanın sonsuz olmasıdır. Esas olan, bu dünyada doğum, yaşlılık, ölüm, keder, ağlaşma, sefalet, karamsarlık ve ümitsizlik olmasıdır; bunun için bunları bu yaşamda söndürmeyi salık veriyorum. Dinsel yaşam, Mālunkyäputta, dünyanın sonlu veya sonsuz olmasına dayanmaz. Ruh ve bedenin özdeş olmasına da dayanmaz. Dinsel yaşam kutsal kişilerin ölümden sonra yaşayıp yaşamayacaklarına da dayanmaz; kutsal kişilerin ölümden sonra hem var hem yok veya ne var ne yok olmalarına da dayanmaz. Esas olan bunlar değildir. Esas olan doğum, yaşlılık, ölüm, keder, ağlaşma, sefalet, karamsarlık ve ümitsizliktir; bunun için bunları şimdiki yaşamda söndürmeyi salık veriyorum.
birçok hastalığa yakalanan Keşiş Çanna’nın öyküsü anlatılır; bu keşiş damarını keserek yaşamına son verir. Buddha bunu onaylar, çünkü intihar eğer yeniden doğuş için yapılmış ise suçtur, ama sonunda Nirvana’ya erişilecekse edilebilir.
Bir aptalla birlikte gitmektense yalnız gitmek daha iyidir; kişi ormandaki fil gibi yalnız gezmeli, birkaç isteği olmalı, hiç günah işlememeli.
Düşüncesiz olma, düşüncelerini koru! Çamura batmış bir fil gibi, kendini kötülükten çekip çıkar, kötülüğe batmaktan kurtar.
Kötü sözlere, savaşta yaydan fırlayan oklara sabırla dayanan bir fil gibi dayanacağım; çünkü bu dünyanın yapısı kötüdür.
Çilekeş olup dünyayı terk etmek zor; dünyayı sevmek de zor, manastırda yaşamak da zor, evde yaşamak da! Başkalarıyla ortak yaşamak acı vericidir ve gezgin dilenci kederle kaplıdır; o nedenle kimse gezgin dilenci olmasın ve kedere kapılmasın.
Bir erkeğin kadına duyduğu istek tamamen yok edilmedikçe, onun aklı, tıpkı annesinin sütünü arayan buzağı gibi esaret altında kalır.
Yalnızca bir ağaç değil, bütün istek ormanını kes! İstek ormanından tehlike çıkar. Ey bhikkular, şehvet ormanını çalılıklarıyla beraber kesip attığınız zaman, o ormandan kurtulacaksınız.
Bütün canlılar kederle kuşatılmıştır: Bunu gören ve bunu bilen kişi, acılara tepki vermez, işte bu saflık yoludur.
Bütün canlılar yok olur: Yalnızca Tathagatalar öğüt verir. Çabalayan ve kafa yoran kişi, Mara’nın esaretinden kurtulur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir