İçeriğe geç

Devlet Kitap Alıntıları – Platon

Platon’un en önemli eserlerinden Dünya Klasikleri’nden Devlet Kitap Alıntıları sizlerle.

Devlet Kitap Alıntıları

– Bir adam güzel şeyleri sever ama güzelliğin kendine inanmaz, onu öğretmek isteyenin ardından gitmezse, gerçekten yaşıyor mu dersin bu adam ?
Bir adam bir şeyi seviyor dedik mi, bu sözümüz doğruysa, o adam bu şeyin orasını sevip burasını sevmiyor değil, bütününü seviyor demektir, değil mi ?
“Kendi yararlarina düşkün, aç gözlü kimseler başa geçer ve başta olmayı keselerini doldurmak için bir yol sayarlarsa, orada artık iyi bir düzen arama.”
– Bir tehlike düşün ki, atıldığı zaman eskisinden daha iyi olmamızı sağlayacak. Böyle bir tehlikeye atılmaz mı insan ?
-Böyle bir devlette de yurttaşların başına iyi kötü ne gelirse gelsin, devlet bunu kendi başına gelmiş sayacak, onunla sevinecek, onunla dertlenecektir.
-İyi güdülen devlette böyle olur.
Devlet iki insanı birleştirmedikçe, bunlar üretme çağında da olsalar, birleşirlerse, kanuna karşı gelmiş olacaklar. Nişansız, dini törensiz doğan çocuk piç sayılacak.
Demek ki devlet yönetiminde kadının kadın olduğu için, erkeğin de erkek olduğu için daha iyi yapacağı iş yoktur. Yaradılışta herniki cinste de aynı güçler vardır. Kadın da erkek gibi bütün işleri görebilir. Ne var ki, kadın hiçbir işte erkek kadar olamaz.
Varlığın özünü seyre dalmış insan, gözlerini insanların küçük işlerine çevirmeye, onlarla dalaşmaya, onlara hınç ve düşmanlık beslemeye vakit bulamaz."
… insan sık sık aldanır. Doğruluğu, kötü sandığı dostlarına zarar vermekte; iyi sandığı düşmanlarına da iyilik etmekte görür.
“Gerçek özgürlük,gerçek sevgi,zorba ruhlu bir insanın hiçbir zaman tadamayacağı bir mutluluktur.”
“Her yönetim, kanunlarını işine geldiği gibi koyar. Demokratlık demokratlığa uygun kanunlar, zorbalık zorbalığa uygun kanunlar, ötekiler de öyle. Bu kanunları koyarken kendi işlerine gelen şeylerin, yönetilenler için de doğru olduğunu söylerler; kendi işlerine gelenden ayrılanları da kanuna, doğruğa aykırı diye cezalandırırlar.”
“Eğriliğin öyle bir gücü var ki, nerede olursa olsun bir şehirde, bir ailede, bir orduda ya da başka herhangi bir toplulukta, kendini gösterir. İnsanları iş göremez hale sokar. Kendine de karşıtına da, yani doğruya da düşman kesilir.”
Kötü insanlar çoğu zaman mutludur, iyilerse perişan.
En iyi yaradılış , gereğinden başka türlü beslenirse , orta yaradılıştan daha kötü olur .
Tanrı ve insan işlerini bütünlüğüyle kavramaya uğraşıp duran bir ruh, küçüklükle bağdaşamaz.
Doğrunun hatırı bir insanın hatırından daha büyüktür. Düşündüğümü söylemek zorundayım.
Görünen dünya sahte ve gerçek diye ikiye ayrılır. Bir şeyin yansısı, kopyası, ondan ne kadar ayrıysa, sanıyla bilgi de birbirinden o kadar ayrıdır, değil mi?
“Yalan, devlet gemisini batıracak bir fırtınadır.”
– Satacak şey kalmayınca ne yapsın?
– Sofrasını, dostlarını, gözdelerini beslemek için babasına başvuracak tabii.
– Anlıyorum, halka demek istiyorsun. Madem zorbanın doğmasına sebep olan odur, adamlarıyla birlikte besleyecek oğlunu.
Demokraside atlar, eşekler öyle serbest, öyle mağrur yürümeye alışırlar ki, yollarından kaçmayana çarpar geçerler.
Bir devlette aşırılıklar ve hastalıklar çoğalırsa, orada adalet ve hastahane koridorları hiç boşalmaz; hal böyle olunca da pek çok özgür insan avukatlık, doktorluk gibi mesleklerin büyüsüne kapılır. Bunlar zamanla ülkedeki en gözde meslekler haline gelirler.
“Bu ölmüş bu sönmüş insanlara kral olmaktansa, yoksul bir çiftçinin yanında ırgat olmak daha iyi gelir bana.”
“Başa geçme bir tutku olmamalı insanda. Tutku olan yerde ister istemez kıskançlıklar ve kavgalar olur.”
Sözdeki yalan, ruhtaki eğilimin bir kopyasıdır.
Bir doğru ile bir eğri ortak olsa, bu ortaklığın sonunda, doğru hep zararlı çıkar.
Yarış eder gibi karın doyururlar, sen çok yedin, ben az yedim diye itişir kakışırlar, boynuzları, nallarıyla birbirlerini iter kakar yine de doyuramazlar aç gözlerini. Neden? Çünkü gerçek yiyecek değildir yedikleri, doyurdukları yanları da asıl var olan, yediğini saklayabilen yanları değildir.
“Bir devlet işe iyi başladı mı, sudaki halkalar gibi düzenle genişler. Kusursuz bir eğitim ve öğretimden değerli varlıklar çıkar.”
“Devlet yönetiminde kadının kadın olduğu için, erkeğin de erkek olduğu için daha iyi yapacağı iş yoktur. Yaratılıştan her iki cinste de aynı güçler vardır. Kadın da erkek gibi bütün işleri görebilir.”
“Ne pahasına olursa olsun mutlak biçimde ahlaksızlık edebilenler devletlere ve uluslara hükmetme gücüne sahip olan kişilerdir.
“Bence kanun koyarken güzellik, iyilik, doğruluk üstünde aldanmak, bir adamı yanlışlıkla öldürmekten çok daha ağır bir suçtur.”
Aldanmış insanın içindeki gerçek bilgisizliğe gerçek yalan deseler, çok doğru olur; çünkü sözle aldanma, yani yalan, içimizdeki bir halin bir benzeri, gölgesidir. Gerçekten büsbütün ayrı değildir, ne dersin?
Bir şey kendi şeklinden çıkarsa ya kendini değiştirmiştir ya da onu değiştiren başka bir şey vardır. Tanrı da, dışarıdan gelen etkiler altında başka biçimlere girmez. Değişiyorsa Tanrı kendisine başka biçimler verir. Bu biçimle kendini kötü, çirkin yapar. Çünkü Tanrının iyi ve güzelden yana bir eksikliği yoktur. Böyle olunca Tanrı olsun, insan olsun, kim kendisini isteyerek kötü yapar?
Çocukların bedenlerinden önce, güzel masallarla ruhlarını yoğurmalarını isteyeceğiz.
Bilirsin ki, her işte önemli olan başlangıçtır. Hele iş genç ve körpe kimseleri yetiştirmek olunca; çünkü insanlar bu çağda yatkın olurlar, hangi kalıba sokulmak istenirse o kalıba girebilirler. Öyleyse her aklına gelenin uydurduğu masalları çocukların dinlemesi doğru mudur?
Savaş, teklerin hayatında olduğu gibi, toplumun hayatında da kötülüklerin kaynağı olan şeyden, başkalarından çok mal edinmek hırsından doğuyor.
Demek ki, Kim ne derse desin, insan ne kadar zorbaysa o kadar da köledir. En kötü insanlara yaranmak isteyen, Aşağının bayağısı, kötünün kötüsü olmaz mı? İsteklerini biraz olsun doyuramaz bu adam. Her zaman bir çok eksiği vardır; içini toptan gören bir göz için aslında fakirin fakiridir, ömrü boyunca da korkular, kaygılar içinde kıvranır. Zorbanın hali böylece, ezdiği insanların haline benzemiyor mu?
Toplumu yapan, insanın tek başına, kendi kendine yetmemesi, başkalarına gereksemesidir. Bir insan bir eksiği için, bir başkasına baş vurur, başka bir eksikliği için de bir başkasına. Böylece birçok eksiklikler birçok insanların bir araya toplanmasına yol açar.
Düşünen bir insan için dinlemek ve söylemekten daha keyifli bir şey olabilir mi?
“Sancılı bir ruhun acılarını dindiren, umuttan daha tesirli bir merhem yoktur.”
“Tıpkı tüm cahiller gibi bilgi sahiplerinden bir şeyler öğrenmek zorunda kalmak benim için yeterli bir ceza olacaktır.”
“Yöneticilerin yönetmeye istekli olmaları için onlara şu üçünden biriyle ücret ödenmelidir; parayla, şerefle ya da cezayla.”
“Ama doğruluğu doğruluktur diye değil, insana iyi ün kazandırdığı için överler.”
“O zaman ahlakın ruhun üstünlüğü, ahlaksızlığın ruha ait bir noksanlık olduğu konusunda hem fikiriz değil mi?
Onun zihni derin ve bereketli bir topraktır,
Öyle ki, en değerli düşünceler o topraktan filiz verir.
doğru kafa, doğru insan iyi yaşar. Kötü kafa eğri insan da kötü yaşar.
-Yani doğruluk, kötülük müdür , diyorsun?
-Hayır, doğru insan iyi yüreklidir ama istediğini bilmez diyorum.
-O halde eğri insana kötü yürekli mi dersin?
-Hayır , işine geleni bilen insan derim.
– İnsanın her şeyden aldığı zevk taşkın olursa bu bilgeliğe sığar mı?
– Sığmaz. Büyük acılar gibi, taşkın zevkler de insanı çileden çıkarır.
– Peki, zevk taşkınlığı başka değerlerle uzlaşabilir mi?
– Uzlaşmaz.
– Ya ölçüsüzlük, düzensizlikle?
– Onlarla uzlaşır.
– Söyle bana şimdi: Cinsel sevgiden daha yaman, daha azgın bir zevk biliyor musun?
– Ondan daha azgını olmasa gerek.
– Gerçek sevgininse, güzellik kadar düzenli, ölçülü olması gerekmez mi?
– Elbette.
– Çılgınlığa, düzensizliğe kaçan hiçbir şey gerçek sevgiye giremez değil mi?
– Giremez.
– Öyleyse, cinsel sevgi de giremez. Gerçek sevgide, seven de, sevilen de yanaşmaz ona.
– Evet, yanaşmamalı.
Kendinin kölesi olan, kendinin efendisi de olur.
Felsefeye girecekler onun piçleri değil, öz evlatları olmalı.
Böyle bir devlet ister bir yere kurulmuş, ister daha kurulmamış olsun, onun yapacağı yalnız bu devletin kanunlarına uymaktır, başkalarının kanunlarına değil.
Devlet seçkin yurttaşlar yetiştirmeye uğraşıyorsa, bu onların keyiflerince yaşayıp, dilediklerini yapmaları için değil, devlet düzenini sağlamlaştırmaya yardım etmeleri içindir.
oysa ki bizim seçtiğimiz bilimlerin, bir bakışta görülmeyen, ama hiç de yabana atılmayacak bir faydası vardır. o da; bu bilimlerin ruhun gözünü açması, ışıklandırması, onu körleştiren, bozan türlü kaygıları silmesidir.
“Müzikal değişim, politik değişimi de beraberinde getirir.
Bir devlette başa geçenler, başa geçmeyi en az isteyenler oldu mu, diriliğin de, düzenin de en iyisi var demektir. Baştakilerin böyle olmadığı yerdeyse, tam tersine, ne dirilik vardır ne düzen. Devletin başındakiler baş olmaktan daha üstün bir değere yükselmişler mi? Yükselmişlerse, bil ki, o devlet iyi yönetilen bir devletdir. Çünkü böyle bir devletin başındakiler gerçekten zengin kişilerdir. Altın zengini değil, akıl ve erdem zengini. İnsanları mutluluğa ulaştıracak da zenginliğin bu türlüsüdür. Kendi yararlarına düşkün, açgözlü kimseler başa geçer ve başta olmayı keselerini doldurmak için bir yol sayarlarsa, orada artık iyi bir düzen arama. Çünkü her kes başa geçmek için birbirini ezecek ve bu iç kavgada hem kendilerinin hem de devletin başını yiyeceklerdir.
Kişi, bir yalanın kendisini ele geçirmesinden korkar.
Ebeveynler çocuklarına adil olmalarını öğütler… ancak adaletin uğruna değil, itibar uğruna."
Hâlbuki şimdi bir dünya altından çok daha değerli bir şeyin, adaletin peşindeyiz.
“Öyleyse şunu bir düşün sevgili Glaukon: Başkalarının dertleriyle uğraşmaya ve onlara yardımcı olup bakmaya zorladığımızda (onları aşağıya yolladığımızda) filozoflarımıza haksızlık etmiyor, tamamen adil davranmış oluyoruz. (Bunu yaparken) onlara şunu söyleyebiliriz: Başka devletlerdeki filozoflar haklı olarak devletin dertlerini paylaşmıyorlar çünkü onlar kendi güçleriyle filozof oluyorlar, hatta devlet düzeninin iradesine rağmen yapıyorlar bunu. Kendi gücüyle yetişip büyüyor, beslenmesini kimseye borçlu olmadan yapıyor. Yani kimseye bir diyet ödemek zorunda değil. Sizleri ise hem sizin hem de devletin uğruna, bir arı kovanı içinde olduğu gibi arılar ve kraliçe arılar olarak meydana getirdik, sizleri başkalarından daha iyi ve kusursuz eğitip yetiştirdik ve her iki yaşama tarzına da (hem aşağıya hem yukarıya) ayak uydurma yeteneği kazandırdık.Öyleyse herkes sırası geldikçe aşağıya inip başkalarıyla ortak hayata katılmalı ve gözlerini karanlığa alıştırmalıdır. Bir kez bu noktaya ulaştınız mı, güzelin, adil olanın ve iyinin içinde doğruyu, hakikati görmüş olduğunuz için, ötekilerden çok daha iyi göreceksiniz ve bütün görüntülerin türünü, tarzını ve kökenini kavrayacaksınız. Böylelikle bizler ve sizler, devleti şimdi olduğu gibi birbirlerine karşı gölge boksu yapanların ve sanki büyük bir değermiş gibi iktidar ve kudret uğruna birbirleriyle didişenlerin yönettikleri devlet gibi uykuda değil de uyanık durumda yöneteceğiz. Ancak gerçek şu: Egemenliği uygulamak için belirlenmiş olanlar, (yukarıda söylediklerimizi yapmaya) en az istekli (iktidar hırsı en az) olanlarsa, böyle bir devlet zorunlu olarak en iyi idare edilen ve en az kavgası, bölünmesi olan devlettir aksi şartlarda bunun tersi geçerlidir.
“Doğru olmayan doğru olandan daha iyi yaşarmış.”
“İnsan ruhu hem iyiye hem de kötüye ev sahipliği yapar. İyi, kötüye galip geldiğinde, o kişi için ‘kendi kendisinin efendisi’ deriz.”
Kendi yararlarına düşkün, açgözlü kimseler başa geçer ve başta olmayı keselerini doldurmak için bir yol sayarlarsa, orada artık iyi bir düzen arama.
– Her şeyin aslını bilmeyen, içlerinde hiçbir açık ve seçik örnek olmayan , ressamlar gibi öz gerçeğe bakmayan , gözlerini hep ona çevirerek güzelin, iyinin, doğrunun kanunlarını , bu kanunlar yoksa yeniden koymayan , varsa korunmasını beceremeyen insanları körlerden ayrı sayar mısın?
Bir sürü güzel şeylere bakıp da yalın güzelliği görmeyen , onu görenin ardından gidemeyen , bir sürü doğru şeylere bakıp doğruluğun kendisini göremeyenlerin her şey üstüne sanılan var diyeceğiz , ama sanıların arkasındaki gerçeği bilmezler .
-Birçoklarının güzellik ve daha başka değerler üstüne besledikleri değişik düşünceler , yoklukla varlık arasındaki bir boşlukta dönüp duruyor , gibidir .
“İnsan ister küçük bir havuza, ister okyanusa düşsün, her iki durumda da yüzmek zorundadır.”
Peki, tam bir bilgiye dayanmayan görüşlerin de saçma şeyler olduğunu bilmez misin? Bu görüşlerin en iyileri bile körlere benzer. Sence, bir körün doğru yolu bulmasıyla, doğru bir şeye anlamadan doğru diyen arasında bir fark var mıdır?
“Zenginlikle doğruluk öyle ayrı şeylerdir ki, ikisini teraziye koydun mu kefelerin biri hep aşağı iner öteki yukarı çıkar.”
“İnsanlar kötülüğe yığınla akın eder, ona kolayca ulaşırlar; yolu düz, yeri yakındır ama iyiliğin önüne tanrılar alın teri koymuşlardır, ona varan yol uzun ve diktir.
Gençlikte, çocuklukta yaşa uygun bir öğretim, bir felsefe vermeli; üstünde asıl durulacak olan, gençlerin gelişen, erginliğe yaklaşan bedenleri olmalı. Beden felsefeye iyi bir hizmetçi olarak yetiştirilmeli. Yaş ilerleyip de kafa olgunlaştı mı, ona uygun çalışmalar artırılmalı. Sonunda yurttaşlar kuvvetten düşüp politikaya, savaşa katılamaz olunca, onları kutsal hayvanlar gibi başıboş otlamaya bırakmalı. O zaman tek kaygıları felsefe olsun. Böylece mutlu yaşar, öldükten sonra da ötede, yaşayışlarına denk bir mutluluğa ererler.
“Tanrılar evreni yönetedursun, insan kendi hayatını yönetmelidir, iyiyle kötüyü, doğruyla eğriyi ayırt etmesini öğrenip hem kendini, hem başkalarını adam etmelidir.”
Şöyle: Felsefeciler kral olana kadar veya dünyanın tüm kralları felsefenin ruh ve gücüne sahip olana kadar,4 siyasi büyüklük ve felsefi bilgelik tek bir insanda toplanana ve bunlardan birini diğerinin dışlanması pahasına takip eden o sıradan doğalar kenara çekilmeye mecbur olana kadar, şehirler için iyilikler, insanlık için ise felaketler hiçbir zaman son bulmayacak."
Oysa parayı kendi kazanamayanlar çoğunlukla daha paracı olurlar; kazananlar ise,parayı iki kat daha fazla severler; çürük şairler şiirlerine,babalar oğullarına nasıl düşkün olurlarsa, kendi çabalarıyla servet sahibi olanlar da paraya kendi eserleri gibi düşkün olurlar; diğer yandan da, herkes gibi işlerini kolaylaştırdık için düşkündürler paraya.Bu sebeplerden o kişilerle bir arada bulunmak dahi istenmez; çünkü zenginliğe övgüler yağdırmaktan başka bir şey bilmez onlar."
İnsanın huzursuz ruhunu yatıştırmaya gücü yetendir, umut.
İnsanın doğruyla eğriyi kendi kendine ayıramayıp, hakeme, yargıca başvurması, adaleti başkalarından beklemesi çirkin bir şey değil midir?
Kendini iyi bir insan olarak yetiştirmek isteyen, güzeli arar, güzeli över, ondan hoşlanır ve onunla beslenir. Daha düşünmeye başlamadığı çağ­ da tİksinir çirkinden.
Başlı başına bir doğruluk ve eğrilik vardır. Her ikisi de, Tanrıları ve insanlar görsün görmesin, insanın içindedir. Hiçbiriniz, ne şiirle ne sözle bunları ele alıp birinin içimizdeki en büyük bela, ötekininse en büyük nimet olduğunu yetesiye belirtemediniz. Genç yaşımızda buna inandırılmış olsaydık haksızlığı önlemek için birbirimize bekçilik etmezdik. İnsan belaların en büyüğüyle bir çatı altında bulunmaktan korkar, kendi kendisinin bekçisi olurdu.
Çok yerde görmüşüzdür, insan aklını dinlemeyip, tutkularına sürüklenince, kendi kendine söylenir, kendini zorlayan tutkularına kızar.
Düzeni değiştirmeye kalkan yurttaşları, ölümüne cezasıyla korkuturlar. Buna karşılık bu kötü düzen içinde rahat eden kişileri öveni, onlara yaranmaya, istediklerini sezinleyip yerine getirmeye çalışanı iyi yurttaş, büyük devlet adamı sayar, onu şana, şerefe boğarlar.
Sarhoş olmaktan, göbek şişirmekten, kadınlarla düşüp kalkmaktan, yan gelip yatmaktan vazgeçmedikçe size ne ilaç kar eder, ne dağlama, ne kesip biçme, ne büyü ne de muska!
Her şey sonunda kendinin son gücüne varır.
Güzel şey zor olur
Kızgınlık isteklerle savaşır kimi vakit..
Tartıştıklarını sanıyorlar. Oysaki yaptıkları tartışma değil çekişmedir. Neden dersen, bir meseleyi ayrı ayrı yönleriyle ele alıp inceleyemezler. Karşılarındakinin tersini söylemek için kelimelere takılırlar. Tartışmak değil, hır çıkarmaktır bu.
Güzel sözler de iki çeşittir değil mi? Gerçeğe uygun olanlar, uydurma olanlar.
Savaş, teklerin hayatında olduğu gibi, toplumun hayatında da kötülüklerin kaynağı olan şeyden, başkalarından çok mal edinmek hırsından doğuyor.
Doğrunun ne olduğunu bilmedikçe, doğruluğun iyilik olup olmadığını nasıl kestirebiliriz?
“Devletlerde filozoflar kral olmazsa ya da bugün şu kral dediklerimiz ve yöneticiler (hükümdarlar) sahici, iyi filozoflar olmaz, politik güç (iktidar) ile felsefe tek bir elde toplanmazsa ve bugün doğal yetenekleri sayesinde, iki ödevden sadece birine kendini adamış olan çok sayıda kimse, zorla bundan (tek görevle uğraşma durumundan) men edilmezlerse sevgili Glaukon, devletlerin, hatta bütün bir insanlığın mutsuzluğunun sonu yoktur ve düşüncelerimizde tasarladığımız düzen (anayasa), hani gerçekleşme imkânı varsa bile, bunlar olmadan önce gerçekleşip güneş ışığını göremeyecektir.Çok şaşırtıcı bir şey söylemek zorunda olduğumu gördüğüm için uzun zaman tereddütte kalmıştım işte. Çünkü (bu ilkeye uymayan) bir devletin ne tek tek insanlarının ne de bütün olarak kendisinin mutlu olamayacağı anlayışı ağır mı ağırdır.”
Göğsünü yumruklayarak yüreğine çıkıştı:
Dayan yüreğim, bir vakitler daha da kötüsüne dayanmıştın.
– Peki tam bir bilgiyle dayanmayan görüşlerin de saçma şeyler olduğunu bilmez misin? Bu görüşlerin en iyileri bile körlere benzer. Sence, bir körün doğru yolu bulmasıyla, doğru bir şeye anlamadan doğru diyen arasında fark var mıdır?
.. bir insan tek bir işi olunca iyi yapar onu, işler çoğalınca, hiçbirini ün sağlayacak kadar iyi yapamaz.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir