İçeriğe geç

Devlet IV Kitap Alıntıları – Platon

Platon kitaplarından Devlet IV kitap alıntıları sizlerle…

Devlet IV Kitap Alıntıları

“… özgür insan hiçbir şeyi köle gibi öğrenmemeli. Bedene zorla yaptırılan işlerin bedene bir zararı olmasa da zorla öğrenilen hiçbir şey kafada kalmaz.”
Halkı hep buyruğu altında tutmak ister.
Vergilerle fakirleşen yurttaşlar işten başlarını kaldırmasın, kendine karşı ayaklanmasın diye.
Halkın başına geçen adam, çokluğun kendine kul köle olduğunu görünce yurttaşlarının kanına girmeden edemez.
Önce insanın doğuştan bir üstünlüğü olacak diyorduk, çocukken hep güzel şeylerle öğrenmeye verecek. Demokraside hiçe sayılır bütün bunlar. Bir devlet adamının nasıl yetişmesi, ne bilgiler edinmesi gerektiği düşünülmez. Kendimize halkın dostu dedirtmek yeter; bütün şerefler kazanılır bununla.
Bir devlette zenginlik ve zenginler baş tacı olunca, doğru ve doğru insanların şerefi azalır.
Ruhtan çok bedene önem verecekler. Böylece daha az bilgili, daha az kafalı bir kuşak başımıza gelecek.
İnsanlar eğriliği, eğrilik yapmak korkusundan değil, eğriliğe uğramak korkusundan ayıplarlar.
Doğruların borcu, dostlara iyilikte bulunmaktır, kötülük yapmak değil.
Ömrünü doğrulukla ve imanla yaşamış olan için, Gönlü hoş eden, ihtiyarlığı besleyen umut yoldaşlık eder ona. O umut ki , insanların yoldan çıkan aklını yola sokmakta önce gelir. Der.
Öleceği aklına düşen insanın içine, daha önce hiç aklından geçmemiş olan şeylerin korkusu, endişesi dolar.
Kendine hâkim olma tuhaf bir deyim değil mi? Kendine hâkim olan, kendinin kölesi olmuş olmuyor mu? Kendinin kölesi olan, kendinin efendisi de demektir. Aynı adam hem köle oluyor, hem efendi.
tabiata uygun olarak kurulmuş bir devlet, akıllı olmasını kendini yöneten küçük bir topluluğun bilgisine borçludur. Bilgelik diyebileceğimiz bilgi de budur.
Dayan yüreğim, bir vakitler daha da kötüsüne dayanmıştın.
Değerli insan kendine yeter, tek başına yaşamanın tadına varabilir, herkesten daha az arar başkalarını.
Deməli,Polemarx,nə dosta də hər hansı başqa bir adama ziyan vurmaq ədalətli insanın işi deyil.bu yalnız ədalətsiz insana aid olan xüsusiyyətdir
Axı yaxşı insanlar ədalətli olur,ədalətsizliyə yol verməzlər
Səncə dostlar kimdir?
Yaxşı insanlar kimi görünənlərmi,yoxsa gerçekdən yaxşı insan olub özünü yaxşı göstərə bilməyənlər?
Düşünen bir insan için dinlemek ve söylemekten daha keyifli bir şey olabilir mi? Sokrates
Benim önerim şu ki; biz daima adaletin ve erdemin takipçisi olalım, ruhun ölümsüz olduğuna, iyiliğin ve kötülüğün her türlüsü ile başa çıkılabileceğine inanalım ve cennete giden yolda hızla ilerleyelim
“Peki şu konuda kendimizi neye inandıralım sence:
Bilgelik seven, hakikati bilmenin ve kesintisiz öğrenmenin hazzı ve sevinci karşısında öteki sevinçleri, hazları nasıl değerlendirecektir?
Bunları, aslında zorunluluğa bağlı hazlar olarak tanımlayacaktır; çünkü ortada onu bunlara yönelten bir zorunluluk bulunmadıkça onlardan uzak duracaktır!”
“Peki ya, gözü ünde, şanda şerefte olan kişi? Paranın getireceği hazzı, sevinci, alabildiğine sıradan sayıp, öğrenme hazzını da, insana ne ün ne de saygınlık kazandırdığı için, boş gevezelik saymaz mı?”
“Öyle yapar!”
Akıl, aynı şey hakkında aynı anda birbiriyle çelişen iki ayrı kanaat taşımaz
aldanmış insanın içindeki bilgisizliğe gerçek yalan deseler, çok doğru olur; çünkü, sözle aldanma, yani yalan, içimizdeki bir halin benzeri, gölgesidir; sonradan ortaya çıkmış bir görüntüdür. Ger çekten büsbütün ayrı değildir,
Tanrılar, uzak illerden gelen yabancılar gibi aramıza katılır, türlü kalıklarla aramızda dolaşırlar.
Hal böyleyken, devletteki yöneticilerin uyruklarını düşürdükleri durum bu kadar kötü iken; kendileri ve özellikle de yönetici sınıfın genç üyeleri müreffeh bir hayat yaşarlar Ve bu lüks yaşam, yönetici sınıfın gençlerini hazza ve acıya karşı zayıf, birer keyif ehli aylak haline getirir
Çünkü özgür bir ruh, hiçbir öğrenimi köle gibi sürdürmemeli Zira bedensel işler, zorlamayla uygulandığında bedene zarar vermez ama zorlamayla öğrenilen hiçbir bilgi akılda kalmaz
işte bu yüzden bilgeliğe, ruh üstünlüğüne ermeyen, beden zevklerine doyurmakla kalanlar sanki hep alçağa düşüp sonra ortaya kadar çıkar, ömürleri boyunca bu ikisi arasında mekik dokurlar. Bu sınırı aşamazlar bir türlü. Gerçek yükseğe ne gözlerini kaldırmış ne de gitmişlerdir ona doğru. içleri hiçbir zaman varlıkla dolmamış,
sağlam, yalın bir zevk tadmamışlardır. Gözleri hayvanlarınki gibi hep yerde, aşağıda sofradadır. Yarış eder gibi karın doyururlar, sen çok yedin, ben az yedim diye itişir kakışırlar, boynuzları, nallarıyla birbirlerini iter kakar,
yine de doyuramazlar aç gözlerini. Neden? Çünkü gerçek yiyecek değildir yedikleri, doyurdukları yanları da asıl var olan, yediğini saklayabilen yanları değildir.
Düşünen insanlar için ölçü bir ömürdür.
Zira devlet görevi ve yönetim, çekişme konusu haline geldiğinde, böyle çift yönlü öldürücü bir kavga, kenti mahvettiği kadar; görevlilerin kendisini de mahveder
Bütün vücudunuzu çevirmedikçe, gözünüzü karanlıktan aydınlığa çeviremezsiniz
Kızgınlık isteklerle savaşır kimi vakit.
Toplumumuzda, çoğunluğun kötü tutkuları, değerli bir azınlıktaki aklın buyruğuna girmiştir.
Hür insan hiçbir şeyi köle gibi öğrenmemeli. Bedene zorla yaptırılan şeyin ona bir kötülüğü olmasa bile, kafaya zorla sokulan şey akılda kalmaz
Dost derken neyi kastettiğini sorabilir miyim? Değerli gibi görünen kişiyi mi, yoksa öyle görünmediği halde gerçekten değerli olanı mı kastediyorsun?
Hiç de iyi yönetilmedikleri halde, düzeni değiştirmeye kalkan yurttaşları, ölüm cezasıyla korkuturlar.
Bu toplumun birer parçası olan sizler, birbirinizin kardeşisiniz.
-Bir şehirde dilenci gördün mü, orada hırsızlar, yan kesiciler, dinsizler, kanlı katiller de vardır.
#8212; Dünyada yapmamız gereken en son şey, usanmaktır
#8212; Kendi devletine en çok zarar veren
şeye lt; lt; adaletsizlik gt; gt; demez misin?..
– Yeter ki koruyucular, bir tek şeyi korusunlar.

– Hangi şey bu? dedi.

– Öğretim ve eğitim dedim.

– iki şeyin, bütün çalışanların işlerini yapamaz durumuna gelmesine sebep olacak kadar bozup bozmadığını gözden geçir.

– Nedir bu iki şey?

– Zenginlik ve yoksulluk.

Ey tuhaf insan, sakın gözleri, göz biçiminden çıkaracak, kendine benzemeyecek derece güzel boyamak gerektiğini düşünme!
Bizim devletimizi kuracakların, paraya, rüşvete de düşkün olmamalarını sağlayacağız.
Ben soluk aldıkça, sesim çıktıkça, doğruluk önümde kötülenirken, onu savunmazsam günah işlemiş olurum.
İnsanlar kötülüğe akın akın gider,
Kolay ulaşır ona.
Yolu düz, yeri yakındır kötülüğün.
İyiliğin önüneyse, alın terini komuş Tanrılar
Eğri adam doğru görünmekle devlette söz sahibi olur, dilediği aileden kız alır, kızlarını dilediğine verir, gözüne kestirdiğiyle dost, ortak olur. Her işi kendi tarafına yorar. Çünkü haksızlık etmekten çekinmez.
Metin ol kalbim, bir zamanlar daha da kötüsüne dayanmıştın.
Haksızlık etmek fırsatını bulan herkes haksızlık eder.
Düşünen bir insan için dinlemek ve söylemekten daha keyifli bir şey olabilir mi?
– İki şey var ki, iş gören insanı işe yaramaz hale getirir. Bunlar üzerinde duralım.
– Nedir bu iki şey?
– Zenginlik, yoksulluk.
Hiçbir değişim, hırslı bir gencin paragöz birine dönüşmesi kadar hızlı ve kesin şekilde gerçekleşmez.
Bir insanın içinde güzel huylar varsa, dış görünüşü de bu huylara uyuyorsa, gören göz için dünyada bundan daha güzel şey olur mu ?
Öğrenmenin sonu yoktur. Öyleyse yetiştirmenin, eğitimin hâlâ son basamağına ulaşmış sayılmayız..
Buralarda bir yerde olmalı lt; lt; adalet gt; gt;
Gözlerini açık tut ve onu fark etmek için elinden gelenin en iyisini yap
Kendi içindeki kötülüğün yok edemediği bir varlığı dışarıdan gelme bir kötülüğün yok edebileceği de düşünülemez.
Çünkü, hür insan hiçbir şeyi köle gibi öğrenmemeli. Bedene zorla yaptırılan şeyin ona bir kötülüğü olmasa bile, kafaya zorla sokulan şey akılda kalmaz.
Çocuklara zor kullanmayacaksın. Eğitimin onlar için bir oyun olmasını sağlayacaksın. Böylece onların yaradılıştan neye elverişli olduklarını da daha iyi anlarsın.
Ama bizim, devletimizin kuruluşunda gözümüzü diktiğimiz amaç, bir sınıfın fevkalade mutlu olması değil ki Bir bütün olarak şehrin mümkün olan en büyük mutluluğa kavuşmasını istemiştik
İnsanlar eğriliği, eğrilik yapmak korkusundan değil, eğriliğe uğramak korkusundan ayıplarlar.
-Hastalar acı çekerken ne söyler bilirsin.
-Ne söyler?
-Sağlıktan daha tatlı bir şey yoktur derler ama hasta olmadan önce hiç de öyle düşünmezlerdi herhalde?
Sancılı bir ruhun acılarını dindiren, umuttan daha tesirli bir merhem yoktur.
Görüyorum ki paraya pula öyle pek önem vermiyorsun. Bu sahip olduklarını kendi alın terleriyle kazananlardan ziyade onu mirasla elde edenlere has bir karakteristiktir. Para kazanmak için alın teri döken kişiler, paraya diğerlerinden daha fazla değer verirler.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir