Platon kitaplarından Devlet Adamı kitap alıntıları sizlerle…
Devlet Adamı Kitap Alıntıları
insanları yönetmek bilimi -ki bilimlerin en gücüdür ve elde edilebilen en büyük bilimdir.
nitekim mısır’da, rahiplik soyundan olmayan bir kral saltanat süremez. aşağı tabakadan biri zorla krallığa yükselmişse, saltanatta tutunabilmek için, rahipler sınıfına girmek zorundadır.
ölçü sanatı var olan her şeye uygulanır.
doğru ölçü varsa sanatlar da vardır; ama ikisinden biri yoksa, hiçbiri yoktur.
akıllı kimseler canlı bir varlığın dil ve sözle çizilerek anlatılmasını, boya ya da herhangi bir sanat eseriyle gösterilmesine yeğ tutarlar; akılla izleyemeyen kimselere ise sanat eseri daha uygun gelir.
verilecek ad üzerinde kılı kırk yarmamayı sürdürürsen, yaşın ilerledikçe bilgin daha zenginleşir.
arada bir dinlenebilirlerse, gençler daha iyi iş başarırlar.
bir kere başladıktan sonra sonunu getirmek gerektir. bir işi yarım bırakmamalı.
Başkalarına karşı zor kullanan kişi zenginse, zorlama doğru, fakirse yanlıştır mı demeliyiz?
“Her zaman vatandaşlar arasında akıl ve sanattan kaynaklanan bir doğruluk kurmak, sadece onları korumak değil, onları olduklarından daha iyi bir hale getirmeye de çalışmak demektir. Bu biricik ve büyük kuralı uyguladığımızda her şeyi hata yapma tehlikesine düşmeden yapabilmek mümkün olmaz mı?”
“insana ait her şey değişkendir”
Yöneticilerin devleti temizlemek ya da sağlığını korumak için istedikleri kişiyi öldürmeleri ya da sürgün etmeleri gerekebilir, devleti küçültmek adına kovadan arı salmaları gibi adam çıkarmaları ya da yeni vatandaşlar kabul etmeleri gerekebilir. Yöneticiler devleti bilim ve doğrulukla korudukları sürece ve kendileri de ellerinden geldiği kadarıyla iyi kaldıkları sürece, bu yönetim şekli gözümüzde tek doğru yönetim şekli olarak kalacaktır.”
“Herkes her şeyi sanki rüyada gibi biliyor ama uyandığında hatırlamıyor.”
O halde Sokrates, işlerini bilim üzerine değil de yazı ve gelenekler üzerine kuran tüm devletlerde ortaya çıkan ve çıkacak olan kötülüklere şaşıracak mıyız?
Her zaman vatandaşlar arasında akıl ve sanattan kaynaklanan bir doğruluk kurmak, sadece onları korumak değil, aynı zamanda onları olduklarından daha iyi hale getirmeye de çalışmak demektir.
Kanun en doğru şey değilse neden kanun yapalım?
YABANCI: Kanunlar bir yere kadar kralların işidir. Ancak en güzeli güçlü kanunlar değil, bilgili bir kraldır. Bunun nedenini biliyor musun?
GENÇ SOKRATES: Bilmiyorum, söyler misin?
YABANCI: Çünkü bir kanun en yararlı emirleri verecek şekilde, en doğru olanı aynı anda anlayamaz. Çünkü insanlar ve kanunların işlerinde ayrılık vardır. Ayrıca insana ait her şey değişkendir. Bu durumda hiçbir sanata hiçbir konu hakkında mutlak bir kural koyma şansı doğmaz. Sanırım bu nokta üzerine anlaşabiliriz.
GENÇ SOKRATES: Elbette anlaşırız.
YABANCI: Kanunlar, böylesine değişmez bir yönetim türüyle aynı yerde durur. Onlar aynı kendinden emin ama cahil bir adamın emirlerine benzerler, kimseye söz vermeyen, yeni bir duruma katlanama yan ve kendinden daha iyi önceki emirlere taham mül edemeyen bir insan gibi halihazırdaki durumu kurtarmaya çalışırlar.
Bugün dünyadaki devlet adamlarının karakterleri tebaalarına çok benziyor.
İnsanlar diğer canlılar arasında en başıboş ve zayıf sınıfa dahil oldu, şimdi onunla yarışıyor.
Peki politik hayvan nerededir? Aptal bir adam bile onun yürüyen bir canlı olduğunu bilir herhalde.
Bunlar her türlü doğru aklın dışında davranırlar, derhal elde edecekleri rahatlık ve kolaylıkla peşinde koşarlar, başkalarına nefret besleyip, benzerlerine bağlanırlar; çünkü her şeyden önce nefretleriyle davranırlar.
Savaşa girmek kaçınılmazdı. Devletin yüce çıkarları öyle icap ettiriyordu.
Platon, kural tanımayan bir zorbanın halka çok büyük zararlar vereceğini savunur.
Sert hükümdarların yönetimine tyrannos luk, yönetmeye istekli iki ayaklıların gönüllü yönetimine de siyaset dersek, kendisinde bu ikinci türden yönetim sanatı olan bir kimsenin gerçek kral ve devlet adamı olduğunu ileri
süremez miyiz ?
Eskiden insanlar insandan değil, topraktan doğarlarmış. Bunu da işittin mi?
Hellenleri kendi başlarına bir tür olarak ayırıyorlar, aralarında hiçbir bağlılık olmayan, tek dil konuşmayan bütün öbür insan türlerini bir araya koyuyorlar.
Bunların hepsine birden ”barbar ” dedikleri için de hepsinin tek bir türden olduğunu sanıyorlar.
O halde, kralın bilgisi, el sanatlarından, kılgısal işlerden daha çok kuramsal bilgiye yakındır, diyelim mi? Devlet bilgisiyle devlet adamını, krallık bilgisiyle kralı, hep birleştirip tek bir bilgi saymalıyız.
Sanatla uğraşan yalnızca bilmekle kalmaz, bilgisini işinde
gerçekleştirerek önceden var olmayan şeyleri yapar, oluşturur.
Her şeyi bu kurala uydurmak da
gerekmez. Çünkü gereksiz ve anlamsız uzunluk bir yana
bırakılırsa, sözlerimizin uzunluğunu, beğenilmek isteğine
uydurmaya hiç de gereksinimimiz yoktur; verilen bir sorunun
çözümünü en kolay, en çabuk bulmak yoluna gelince; akıl
onu birinci sıraya değil, ikinci sıraya koymayı ve türlere
ayırmayı öğreten yönteme daha fazla, hepsinden üst değer
vermeyi buyuruyor; sonra çok uzun bir söz dinleyenin
kafasını daha çok çalıştırıyorsa, uzunluğu nedeniyle
sabırsızlanmadan sonuna kadar devam etmeyi emrediyor;
bizimkiler gibi konuşmalarda sözün uzayıp gitmesini
beğenmeyen ve konunun çevresinde dolaşmamızı doğru
bulmayan bir adam karşısında da sabırsızlanmamalı;
tartışmanın uzunluğunu eleştirdikten sonra çabucak ve hemen
gitmesine izin vermemeli; bu eleştiriyi yapanın, kısa sözün
dinleyenleri dialektiğe daha yetili kılacağını, gerçeği
düşünceyle kanıtlamada daha usta bir hale sokacağını
göstermesi gerekir. Başka nokta üzerine yapılabilecek eleştiri
ya da övgülere gelince, bunlara hiç aldırmamalı; dahası onları
dinliyor bile görünmemeli. Zaten sen de benim gibi
düşünüyorsan bunun üzerine konuşmanın bu kadarı yeter.
Yapılan şeyi kendileri yapmadığı halde,
onlarsız kendi işini görmesine olanak olmayan araçların
vericisi bütün sanatlar ancak yardımcı nedenlerdir, asıl şeyi
yapanlar ise asıl nedenlerdir.
Her zaman herkesçe söylenenin tam tersi bir şey söylemek istiyorum.
Kanun en doğru şey değilse neden kanun yapalım?
İnsanları yönetme bilimi en zor bilimdir ve zorlukla elde edilir.
İnsanları yönetmek bilimi ki bilimlerin en gücüdür ve elde edilebilen en büyük bilimdir
Sözünü ettiğimiz şeyler bize yerinde olandan daha şiddetli, daha çabuk, daha sert görünürlerse onlara şiddetli, taşkın deriz; gerektiğinden daha ağır, daha yavaş, daha yumuşak görünürlerse, o zaman da onlara gevşek deriz.
..son derece ölçülü yaradılışta birtakım kimseler vardır ki tükenmez huzur ve dinginlik içinde yaşamak istediklerinden kendi işleriyle uğraşmak için ötekilerden ayrılır, yalnızlığa çekilir
Akıllı kimseler canlı bir varlığın dil ve sözle çizilerek anlatılmasını, boya ya da her hangi bir sanat eseriyle gösterilmesine yeğ tutarlar;
..yaptığımız ya da kazandığımız her şey bir işe yarar, ya da bizi bir dertten korur.
Yasa en doğru kural değilse niçin yasa çıkarmak zorunda bulunuyoruz?
İnsanlar arasında sözde olsun, işte olsun iyilerle kötülerin ayrılığını gerçekten en iyi gösteren şey, doğru ölçüyü aşan şey, yahut da ondan aşağıya düşen şey
Yüksek düşünceler örnek kullanılmadan hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar.
YABANCI ~ Devlet adamı hangi türe bakar? Karışık türe mi, saf türe mi?
GENÇ SOKRATES ~ Saf türe, elbette.
İnsanlar diğer canlılar arasında en başıboş ve zayıf sınıfa dahil oldu, şimdi onunla yarışıyor.
Peki politik hayvan nerededir? Aptal bir adam bile onun yürüyen bir canlı olduğunu bilir herhalde.
Erdem bilgiden farklı değildir. Erdemli kişi bilen kişidir. Hem bilen hem uygulayandır. Hakikatin bilincinde olan, birliğin farkında olan ve büyük yanılgıya düşmeyen kişidir.
Sanı gerçek bilgi değildir . Kişiye göre değişir. Gerçek bilgi mutlaktır.
Bilgelik, erdemin bir bölümü olsa da cesaretten başka bir şeydir.
Bazı devletler suyun dibine batan gemiler gibi en büyük bilgisizlikle suçlu, berbat dümenci ve tayfaların yanlışları yüzünden yok olmuştur.
Bir örneği oluşturan şey, yeni ve farklı bir grupta olan şeyin her iki grupta da tanınması ve onların her iki grupta da bulunmasının tek bir doğruyu ortaya çıkarmasıdır.
Her toplumda veya politik düzende, dünyaya kendi perspektifinden bakan, olayları kendi psişik doğalarından hareketle yorumlayan iki ayrı kişilik tipi, bu tür kişiliklerden meydana gelen iki sınıf insan olduğunu ileri süren Platon, bu durumun savaş ve barış taraftarlarıyla partilerinin doğuşuna ve toplumun bölünmesine yol açtığını ileri sürer.
Yönetimler, yöneticide baskın çıkan güce ya da psikolojik ilkeye göre sınıflanmıştır.
Arada bir dinlenebilirlerse, gençler daha iyi
iş başarırlar.
Kanunlar bir yere kadar kralların işidir. Ancak en güzeli güçlü kanunlar değil, bilgili bir kraldır.
Bunlar her türlü doğru aklın dışında davranırlar, derhal elde edecekleri rahatlık ve kolaylıkla peşinde koşarlar, başkalarına nefret besleyip, benzerlerine bağlanırlar; çünkü her şeyden önce nefretleriyle davranırlar.
Çobanlık sanatının çok çeşitleri vardır. Bunlardan biri belli bir sürüyü konu edinen siyaset sanatı değil midir?
Aziz dostum, yüksek düşünceler örnek davranış kullanılmadan hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. Herkes her şeyi düşte gibi biliyor, uyanınca aklında hiçbir bilgi kalmıyor.
Bilgisizlik ve alçaklık çamurunda yan gelip yatanları da kölelik boyunduruğuna koşacaktır.
Bunlar particiler, en kötü hayal tahrikçileri olduğu gibi, kendileri de hayalden başka birşey değildir. En büyük taklitçi ve geveze oldukları gibi, en ünlü sofistlerdir de.
Kanunlara göre veya kanunsuz idare etsinler, isterse zengin veya fakir olsunlar, şimdi düşündüğümüze göre hükümetlerini bir sanata göre idare ettikçe, bunları baş olarak tanımak gerekir. Hekimler için de böyledir! İster bizi gönlümüzle, isterse bir yerimizi yontarak, yakarak veya acıtarak, zorla iyi etsinler, yazılı kurallara uysunlar, isterse uymasınlar( ) içimizi temizlesin ve ya başka bir şekilde bizi zayıflatsın, yahut da şişmanlatsınlar, bütün bunları, bedeni iyiliği ve onu kötü iken daha iyi kılmak, ve daima baktıkları hastaları kurtarmak için olmak şartiyle, bizi bir sanata göre tedavi ettikçe, onlara hekim demekte en ufak bir tereddüde bile düşmüyoruz.
Aşağı tabakadan biri zorla kırallığa yükselmişse, saltanatta tutunabilmek için, rahipler sınıfına girmek zorundadır.
Tanrı kendisi insanların çobanı idi, onları idare ederdi, tıpkı şimdi öbür varlıklara nisbetle insanın Tanrıca bir varlık olduğu, daha aşağı cinsten hayvanları idare ettiği gibi
Şu da belli ki, yerinde tutunabilmek için kıral, yumruk veya beden kuvvetinden ziyade zekâsını, zihin kuvvetini kullanır, öyle değil mi?
Tartışmamız yaşayan bir varlığın bir resmine benzetilebilir, öyle bir resim ki kenar çizgileri oldukça iyi çizilmiş, ama renklerin uyumlu karışmasıyla oluşan canlılığa henüz kavuşmamış.
Ama insan toplumuna bakmak ve genel olarak insanların üzerinde egemenlik kurmak konusunda krallık bilgisinin önüne hiçbir bilgi geçemez, daha büyük bir hak iddia edemez.
İnsanoğulları yaratıkların en başı boş, en hafif olanı ile aynı sınıfa düştü, onunla yarışmacı durumunda.
Devlet adamı ile feylesofu sanki biribirine eşit değerlermiş gibi ele alıyorsun; halbuki bu değerlerin arasındaki ayrılık, hiçbir geometri oranı ile ifade edilemiyecek kadar büyüktür.
Sanki devlet adamı ve filozof eşitmiş gibi konuşuyorsun. Oysa ki bu ikisi arasındaki fark her hangi bir geometri oranıyla belirtilemeyecek kadar büyük bir farktır.
Bu particiler en kötü hayal tahrikçileri oldukları gibi kendileri de birer hayalden ibarettirler.
YABANCI: O halde kanun dediğimiz yazılı iyi kurallara bağlı kalan altı devlet biçiminin en iyisi monarşidir. Ancak kanunun olmadığı yerde hayatı en zor hale getiren, çekilmez kılan da yine monarşidir.
GENÇ SOKRATES: Aslında bu korkulacak bir durum.
YABANCI: Az sayıda insanın yönetimine geçelim. Az, bir ile çok arasında bir orta sayı olduğuna göre, kendisine diğer ikisinin arasında gözüyle bakmak gerekir. Çokluğun yönetimi ise her birinden daha zayıftır. Diğerleriyle kıyaslandığında iyilik ya da kötülük konusunda bir gücü olmadığı görülür.
Çünkü güç çok fazla sayıda insan arasında paylaştırılmıştır. Bu nedenle devletler kanunlara bağlı kaldıkları sürece en kötüsü budur. Ancak ne zaman devletler kanunları çiğnerlerse o zaman en iyisi haline gelir. Bu nedenle diğer yönetim şekillerinin hepsi kanunsuz ve düzensizse, yaşanacak rejim demokrasidir. Ancak hepsi kanunlara göre yönetiliyorsa, o zaman en kötüsü demokrasidir.
YABANCI: Kanunlar bir yere kadar kralların işidir. Ancak en güzeli güçlü kanunlar değil, ‘bilgili’ bir kraldır.
Bunun nedenini biliyor musun?
GENÇ SOKRATES: Bilmiyorum, söyler misin?
YABANCI: Çünkü bir kanun en yararlı emirleri verecek şekilde, en doğru olanı aynı anda anlayamaz. Çünkü insanlar ve kanunların işlerinde ayrılık vardır. Ayrıca insana ait her şey değişkendir. Bu durumda hiçbir sanata hiçbir konu hakkında mutlak bir kural koyma şansı doğmaz. Sanırım bu nokta üzerine anlaşabiliriz.
GENÇ SOKRATES: Elbette anlaşırız.
YABANCI: Kanunlar, böylesine değişmez bir yönetim türüyle aynı yerde durur. Onlar aynı kendinden emin ama cahil bir adamın emirlerine benzerler, kimseye söz vermeyen, yeni bir duruma katlanamayan ve kendinden daha iyi önceki emirlere tahammül edemeyen bir insan gibi halihazırdaki durumu kurtarmaya çalışırlar.
GENÇ SOKRATES: Haklısın. Kanun herkese gerçekten de söylediğin gibi davranıyor.
YABANCI: Bu durumda sabit olanın sabit olmayana her zaman uymaması kesin değil midir?
GENÇ SOKRATES: Korkarım ki söylediğin gibidir.
YABANCI: Kanun en doğru şey değilse neden kanun yapalım? Bunun gerekçesini bulmalıyız.
Evrenin yöneticisi dümeni bıraktı,olup bitenleri seyrettiği köşesine çekildi.
Bir zaman tanrı kendisi evrenin gidişine yön verir, bu gidişi yönetir;sonra bir zaman da belli çağlar geçip bittikten sonra, evreni kendi gidişine bırakır.
Evren kendiliğinden geri döner ters yönde dönmeye başlar.
Geriye dönme eğilimi evrende doğuştan zorunlu olarak vardır.
Yabancı-Diyalektik yöntemin kişilere aldırmadığını, büyüğü küçüğün üstüne koyamadığını, her zaman kendi yolundan en doğru sonuçlara vardığını gösteriyor.