İçeriğe geç

Derin Fedailer Kitap Alıntıları – Hakan Akpınar

Hakan Akpınar kitaplarından Derin Fedailer kitap alıntıları sizlerle…

Derin Fedailer Kitap Alıntıları

“İki gözüm!

Sana pek kıymetli bir yadigârım olmak üzere gönderdiğim şu vedâ mektubumu gayet soğukkanlılıkla sevine sevine oku! Ve okudukça sevincini ilan et!

Sakın ağlama! Hatta hiç sıkılma! Beni Allah’a emanet et, bilakis iftihar et! Sen bahtiyarsın! Zira dünyanın en muhterem bir kadını sen olacaksın! Bunun için gayet serinkanlılıkla oku.

Ruhum, sakın asla vicdanen müteessir olma ki, benim zevcem olduğunu cihana bildiresin! Ve bir fevkalade gayret göstermeyi herhalde arzu ederseniz hakkımı helal ederim.

Sakın hatırına başka bir şey getirme! Bildiğinden ziyade seni severim. Ve senin ismet ve namusunu düşünerek şu fedakârlığı göze aldım.

Ecdadımızın mübarek kanlarıyla yoğrulup zapt edilmiş olan mukaddes vatanımız, vatan hissinden mahrum olan alçakların […] hıyaneti eseri [olarak] bugün yaralı bir arslan gibi çırpınıyor. Eğer yarası sarılmazsa elden de gidiyor. Vatan elden gidince namuslarımızı […] ve şimdi Girit’te gözümüz önünde olduğu gibi onlar […] özerklik için çalıştıkça kıymetli namusumuz da yabancıların saldırısına ve zulme uğrayacaktır. Şu fani dünyada ölüme mahkûm olan insanların mukaddes vatanımızın uğradığı şu felakete herkes gibi seyirci olarak yaşamayı pek hakir gördüm.

Bizi bu vatan besledi, büyüttü. Vatan olmasa biz de yokuz demektir. “Hubbu’l-vatan mine’l-iman” [Vatan sevgisi imandandır] buyrulmuştur.

Gerçi seni çok severim [fakat] toprak ve vatanımızı dünyada her şeyden ziyade severim. Ne yarar, her bir şey yine onların varlığıyla kâimdir. Bunlar için istibdad hükümeti idaresi kötülükleriyle zaten uyuşmuş olan vicdan sahiplerini gayrete getirmek, bu güzel sebeple gayrete getirerek kurbanlık hale gelmiş olan vatanımızı düşmanların saldırısından kurtarmak üzere mavzer tüfekleriyle silahlı iki yüz fedaiyle dağa çıktım (işte şimdi telaş etme).

On günden beri gördüğün telaş buydu. Sen! Sakın ümidini kesme, elveda bile etmem. Çünkü ben Rabbimin yardımına ve Hazret-i Peygamber’in ruhaniyetine dayanarak vatan için fedai çıktım. Merak etme! Dediğim gibi inşaallah yakında İstanbul’da seni kucaklayacağım.

Sana şimdilik daha otuz lira gönderiyorum.

Ben senin ismet ve namusundan her suretle eminim, ve vicdanen rahatım. Sakın ha beni üzme. Seni Cenab-ı Hakk’a emanet ederim gözüm.

Bâki: Ya ölüm ya vatanın kurtuluşu.

Vatan fedaisi Kolağası zevceniz

20 Haziran 324 (3 Temmuz 1908)

Bir İttihatçı iyi dosttur.İki İttihatçıdan korkulur.Üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur
Teşkilat-ı Mahsusa’nın o devirdeki yabancı istihbarat teşkilatlarından bir farkı vardı. O, alelade casus, hafiye ve ajanlardan oluşan maaşlı adamlar teşkilatı değildi ; çünkü Teşkilat-ı Mahsusa’cılar davası olan adamlardı. Tek dertleri vatandı. Esas gayeleri, yedi düvelin yıkmak, parçalamak için uğraştığı Osmanlı devletini ayakta tutmak, İttihat-ı İslam gayesiyle bütün Müslüman hakları bir araya toplamaktan ibaretti.
Hatıralar, her zaman hakikatleri anlatmaz. Bazen örter de
Tarihin akışı acımazdır. Bazen en tepede oturan insanlara
umulmadık sahneler hazırlar. Muktedir olmakla, esarete düşmek
ya da ölmek arasına incecik bir kader çizgisi koyar.
Bir İttihatçı iyi dosttur. İki İttihatçıdan korkulur. Üç İttihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.
Ziya Hurşit:Sehpaya cesur bir şekilde gitti. Kemeraltı Camii’nin köşesinde kurulan darağacına çıkmadan önceki son sözleri alaycıydı:
-Ben zaten başka bir şey beklemiyorum. Sizin elinizden yalnız bu gelir. Ama bu da zevk Hürriyetsiz bir memlekette yaşamaktansa namusuyla ölmek daha hayırlıdır. Zahmet buyurmayın, ben kendi işimi kendim görürüm. Sehpaya çıkarılınca da: Ne mükemmel şey Salıncağa da benziyor. Yükseliğine de diyecek yok. Yerde kalan insanlara da yüksekten bakacağım. İstediğim de buydu.
Mustafa Kemâl Paşa,Sakarya Savaşı’nı kazanıp Ankara’da merasimle karşılandığı sırada Ziya Hurşit, Meclis’teki kara tahtaya şunları yazmıştı:
Bir millet, kendi putlarını kendi yapar,kendi tapar
Yakup Cemil,bütün problemlerin namlu ucuyla çözüleceğine inanan ve Babıâli Baskını’nda Harbiye Nazırı Nazım Paşa’yı şakağından vurarak öldüren çılgın bir fedaidir. Bu baskını takip eden günlerdeki tavizsiz davranışlarıyla İttihatçılar arasında dahi korkuya yol açmıştır.
Tabanca onun elinde, 33’lük bir tespihten farksızdır.
Yakup Cemil’in Nazım Paşa’yu vurmasının sebebinin bir küfür olduğu rivayet edilir. Rivayete göre Nazım Paşa,İttihatçılara çıkışırken,Pezevenkler diyerek hakaret etmişti. Onun solunda ve biraz arkasında duran Yakup Cemil, öfkesine hâkim olamayarak Harbiye Nazırı’nı kaşla göz arasında öldürevermişti. Bütün bu hadiseler sadece 8-10 dakika içinde gerçekleşmişti.
Enver Paşa,bazı beklentilerin aksine, Yarbay Mustafa Kemal’e dokunmamıştır.İttihatçıların siyasi şefi Talat Bey’in,Yarbay Mustafa Kemal’in ordudan ihracını teklif etmesini şu sözlerle reddetmiştir: “Ben Mustafa Kemal’i sevmem.Fikirlerimiz de ayrıdır.Lakin kıymetli ve vatanperver bir askerdir.O yüzden kendisini ordudan çıkarmayı pek muvafık (uygun) bulmuyorum ”
Aman beyim, bu olamaz, sizin bir gün bir taht yıkacağınızı görüyorum,Osmanlı hanedanı yıkılıyor, bu nasıl olur?
Bir ittihatçı iyi dosttur. İki ittihatçıdan korkulur. Üç ittihatçı için ise iktidarı almaktan başka tatmin yolu yoktur.
Ittihat ve Terakki, 40 mecnundan ibaret bir heyettir.
Talat, bu mecnunların aklıdır
Hüseyin Cahit kalemi, Kara Kemal musahibidir.
Ziya Gökalp kitabı, Enver kılıcıdır.
Ben de lisanın mecnunuyum.
Yakup Cemil ise bütün bu mecnunların mecnunudur
Tarihin değişmez kanunları kişilere göre işlemez, ama hiç şüphe yok ki, onların seçimlerine göre şekil alır.
Tarihin akışı acımasızdır. Bazen en tepede oturan insanlara umulmadık sahneler hazırlar. Muktedir olmakla, esarete düşmek ya da ölmek arasına incecik bir kader çizgisi koyar.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın o devirdeki yabancı istihbarat teşkilatlarından bir farkı vardı. O, alelade casus, hafiye ve ajanlardan oluşan maaşlı adamlar teşkilatı değildi ; çünkü Teşkilat-ı Mahsusa’cılar davası olan adamlardı. Tek dertleri vatandı. Esas gayeleri, yedi düvelin yıkmak, parçalamak için uğraştığı Osmanlı devletini ayakta tutmak, İttihat-ı İslam gayesiyle bütün Müslüman hakları bir araya toplamaktan ibaretti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir