Victor Hugo kitaplarından Deniz İşçileri kitap alıntıları sizlerle…
Deniz İşçileri Kitap Alıntıları
İnsanın yüreğindeki casus çok eskilerden beri vardır.
Zehir alışılan bir şeydir.
Ellerinde kargaşa var. Onunla ne yaparlar? Zulüm. Rüzgâr çukuru Aslan çukurundan daha acımasızdır.
Ne düşünülürse düşünülsün ve ne istenirse istensin, ne kadar dirençli olunursa olunsun, karanlığa bakmak, bakmak değildir, derin bir seyre dalmaktır.
Gözbebeğimiz içimizdeki insanlığın tartısıdır. Kendimizi kaşlarımızın altındaki ışıkla belli ederiz. Küçük kafalar göz kırpar, büyükler ise şimşekler yayar. Gözkapaklarının altında hiçbir şeyin parıldamaması, beyin hiçbir şey düşünmüyor, yürek hiçbir şeyi sevmiyor demektir. Seven ister ve isteyen kişi şimşekler saçar ve ışıldar. Bakışlardaki alev kararlılıktan gelir; hayranlık uyandıran bu alev, çekingen düşüncelerin yanmasından oluşur.
Dikkafalılar değerli insanlardır. Yiğit olanın yolu başka bir şey değildir, gözüpek olanın mizacı, cesur olanın erdemi bunlardan başka bir şey değildir; hakikatte ısrarlı olandadır büyüklük.
İki kişiyken yaşamı sürdürmek mümkündür. Yalnız kalınca yola devam edilemeyeceği sanılır. Hayatı sürdürmekten vazgeçilir. Bu, umutsuzluğun ilk halidir. Daha sonra kimi kabullenmelerin zorunlu olduğu anlaşılır. Ölüme bakılır, yaşama bakılır ve duruma razı olunur. Ama bu, ıstırap veren bir rızadır.
Ilımlı insanların öfkesi gibi hoşgörülülerin de horgörüsü vardır.
Bazı eğitim tarzları zamanla size cephe alır.
Her vicdan tam anlamıyla güvenmek ister.
Kasvetli dünya yuvarlanmaya devam eder; çiçekler bu olağanüstü hareketin bilincindedir; nakıllar gece on birde, güngüzeli sabah beşte açar. İnsanı afallatan bir düzen.
Kabalık, inceliği sever.
Deniz adında bir karımız gece adında bir kız kardesimiz vardir kadın bazen aldatır kız kardeş ise asla
Bize yüzümüzden daha fazla benzeyen bir şey vardır, yüz ifademiz ve bize yüz ifademizden daha fazla benzeyen bir şey vardır, gülümsememiz.
İnsan bedeni bir görüntüden ibaret olabilir. Beden gerçekliğimizi saklar, ışığımızın veya gölgemizin üzerindeki katmandır. Gerçeklik ruhtur. Kesin konuşmak gerekirse, yüzümüz bir maskedir.
Düş gecenin akvaryumudur.
Bilinmezlik, kimi zaman insan zihnini hazırlıksız yakalar.
İki kişiyken yaşamı sürdürmek mümkündür. Yalnız kalınca yola devam edilemeyeceği sanılır. Hayatı sürdürmekten vazgeçilir. Bu umutsuzluğun ilk halidir. Daha sonra, kimi kabullenmelerin zorunlu olduğu anlaşılır. Ölüme bakılır, yaşama bakılır ve duruma razı olunur. Ama bu ıstırap veren bir rızadır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ev de bir insanı cesede dönüştürebilir. Batıl bir inanç tarafından öldürülmesi yeterlidir.
Mirasla zenginliğin özel olarak yaratılan dilde ölümün adı umuttur.
( ) Büyümede özgür, ödevde tutsak.
Israrlı söyleyelimki, yeteri kadar önemsenmeyen bir eğitimde pek çok gizli tehlike vardır.
Her vicdanlı kişi güven ister.
Bilimin her çekirdeği şu çifte görünüşü gözler önüne serer: Düşüt gibi canavar; tohum gibi harika.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Yiğit kişilerin varlığı yok edilebilir, yürekliliği asla.
Canlı saydamlıkların yaşadığı hava bilinmezin başlangıcı olabilir ama, onun ötesinde olabilirin geniş açıklığı uzanır. Orada başka yaratıklar, başka gerçekler. Hiçbir olağanüstülük yok; ancak sonsuz doğanın gözle görülmez sürekliliği.
Yalnızlık ya hünerli kişiler; ya da aptallar meydana getirir.
Düşünür ister, hayalci katlanır.
İnsan iki olduğu sürece yakalayabilir, tek başına kalınca hayatı sürüklemek olanaksız gibi görünür. Savaşmaktan vazgeçilir. Umutsuzluğun ilk şeklidir bu. Daha sonra ödevin bir dizi taahhüt olduğu anlaşılır. Ölüme bakılır, hayata bakılır, boyun eğilir. Ama bu kanayan bir boyun eğmedir.
Ona kötülük yapmışlardı, o ise onlara iyilik yapmamakla yetiniyordu.
Sabit bir fikir, bir burgudur. Her yıl daha derine iner. Ondan ilk yılda kurtulmak istenirse, saçlarımızın çekilmesi gerekir; ikinci yılda derimiz yırtılmalı, üçüncü yılda kemiklerimiz kırılmalı, dördüncü yılda kafatasımız yarılmalıdır.
Kasvetli dünya yuvarlanmaya devam eder; çiçekler bu olağanüstü hareketin bilincindedir; nakıllar gece on birde, güngüzeli sabah beşte açar. İnsanı afallatan bir düzen.
Hiçbir şey Gizlenmez, Hiçbir şey kaybolmaz
Yıkımı ve terk edilişi minnetle karşılayalım. Yalnızlık meyve dolu bir bahçedir. Orada Tanrı’nın lütufları elde edilir.
Bir yandan rahip, diğer yandan fahişedir. Çift cinsiyetlidir. İkiyüzlü, kötülüğün ürkünç hermafroditifir. Kendi kendini döller. Kendi kendini doğurur ve kendi kendini dönüştürür. Sevimli mi istersiniz, yüzüne bakın, korkunç mu olsun istersiniz, arkasını çevirin.
Yüce Tanrı ortalıkta yok. Tanrı’yı işinin başına dönmeye zorlamak için kararname çıkarmalı. Kırdaki evine gitmiş ve bizimle ilgilenmiyor. Bu yüzden her şey tersine gidiyor.. Yüce Tanrı’nın dünyayı yönetmediği, tatile çıktığı ve işleri bir rahip yardımcısının, bir ruhban okulu öğrencisinin, serçe kanatlı bir şaşkının yürüttüğü gün gibi aşikâr.
Sabit bir fikir, bir burgudur. Her yıl daha derine iner. Ondan ilk yılda kurtulmak istenirse, saçlarımızın çekilmesi gerekir; ikinci yılda derimiz yırtılmalı, üçüncü yılda kemiklerimiz kırılmalı, dördüncü yılda kafatasımız yarılmalıdır.
Uğursuz şeylerin derinlerde sabırla pusuya yatması düşünülecek olsa kuluçkaya yatmaya tek bir kuş, çatlamaya tek bir yumurta, açmaya tek bir çiçek, süt vermeye tek bir meme, sevmeye tek bir yürek, kanatlanmaya tek bir zihin bile cesaret edemezdi.
Bu dünyada olup biten her şey bir aksilikle sonuçlanıyor Tanrı’nın bununla ilgilendiğini düşünmüyorum.
Gerçek insan, tenin altındakidir. Ten denen o yanılsamanın ardına gizlenmiş ve sığınmış olan o insanı fark edebilsek, şaşırmaktan fazlası olurdu bize.
Volkanlar taşları, devrimler insanları fırlatır. Fransız devrimi diğer tüm patlamalardan farklı olarak daha uzağa lav püskürtmüştür.
Dikkafalılar değerli insanlardır. Yiğit olanın yolu başka bir şey değildir, gözüpek olanın mizacı, cesur olanın erdemi bunlardan başka bir şey değildir; hakikatte ısrarlı olandadır büyüklük.
Gözbebeğimiz içimizdeki insanlığın tartısıdır. Kendimizi kaşlarımızın altındaki ışıkla belli ederiz. Küçük kafalar göz kırpar, büyükler ise şimşekler yayar. Gözkapaklarının altında hiçbir şeyin parıldamaması, beyin hiçbir şey düşünmüyor, yürek hiçbir şeyi sevmiyor demektir. Seven ister ve isteyen kişi şimşekler saçar ve ışıldar. Bakışlardaki alev kararlılıktan gelir; hayranlık uyandıran bu alev, çekingen düşüncelerin yanmasından oluşur.
Dalga, suyun özgürlüğüdür.
Uçlar birbirlerine değer, Zıtlar birbirlerini ihbar eder .
Sabit bir fikir, bir burgudur. Her yıl daha derine iner. Ondan ilk yılda kurtulmak istenirse, saçlarınızın çekilmesi gerekir ; ikinci yılda derimiz yırtılmalı , üçüncü yılda kemiklerimiz kırılmalı , dördüncü yılda kafatasımız yarılmalıdır
İşte Gilliatt bu dördüncü yıldaydı .
İşte Gilliatt bu dördüncü yıldaydı .
“Gözbebeğimiz içimizdeki insanlığın tartısıdır.Kendimizi kaşlarımızın altındaki ışıkla belli ederiz.
Denizin üzerinde gecenin kendine özgü bir suskunluğu vardır. Karanlığın sessizliği, orada, başka her yerde olduğundan daha derindir.
Dalgaların ürkütücü bir ayaklanmasıdan başka bir şey değildir.
İyilik tektir , kötülük her yerdedir.
Ama yasaklı uçurum cezbeder.
Dikkafalılar değerli insanlardır.
Gözbebegimiz içimizdeki insanlığın tartısıdır.
Din, toplum, doğa, insanın mücadele ettiği üç alandır. Bu üç mücadele alanı aynı zamanda üç ihtiyacına tekabül eder; inanması gerekir, bundan tapınak doğar; yaratması gerekir, bundan şehirler doğar; yaşaması gerekir, bundan da saban ve
gemi doğar. Yaşamın gizemli zorluğu bu üçlüden kaynaklanır.. V.H
gemi doğar. Yaşamın gizemli zorluğu bu üçlüden kaynaklanır.. V.H
İyi ancak en iyiyle bulunur.
Hepimiz birer mezarız.
Gözbebeğimiz içimizdeki insanlığın tartısıdır. Kendimizi kaşlarımızın altındaki ışıkla belli ederiz.
İkiyüzlünün içinde mağaralar vardır hatta iki yüzlü bizzat mağaradır.
Haklı başarıdan daima nefret edilir.
Sabit bir fikir bir burgudur ve her yıl daha derine iner. Ondan ilk yılda kurtulmak istenirse saçlarımızın çekilmesi gerekir. İkinci yılda derimiz yırtılmalı, üçüncü yılda kemiklerimiz kırılmalı, dördüncü yılda kafatasımız kırılmalıdır.
Çocuğu küçük yaşta mutlu etmek istemek belki de düşüncesizlik etmektir.
Kayıtsızlık, sevimliliğin parçasıdır.
Küçük ülkelerde kimlik bütünlüğünü korumak güçtü.
Günah çıkarmaya, vicdanın saçlarını taramak derdi.
Aynı tarafta olmak, insanları birbirinden uzaklaştırır.
Düş, gecenin akvaryumudur.
Yalnızlık, insanları ya yetenekli ya da ahmak kılar.
Evde insan gibi cesede dönüşebilir. Batıl inançlar tarafından mimlenmeli yeterlidir.
Beden gerçekliğimizi saklar, ışığımızın veya gölgemizin üzerindeki katmandır. Gerçeklik ruhtur. Kesin konuşmak gerekirse, yüzümüz bir maskedir. Gerçek insan tenin altındakidir.
Zamanında gerçekleşmeyen şeyler karşısında dikkatli olun
Maskenin başkası tarafından indirilmesi başarısızlıktır ama kişinin kendi maskesini indirmesi zaferdir.
Soyluluk kılıçla kazanılır, çalışmayla kaybolur. Soyluluğu aylaklık korur. Hiçbir şey yapmamak soylu bir şekilde yaşamaktır; çalışmayanın onuru lekelenmez.
Okyanusunun darbesi aslanın pençesine benzer.