Mehmed Uzun kitaplarından Dengbejlerim kitap alıntıları sizlerle…
Dengbejlerim Kitap Alıntıları
&“&”
Hay lo dilo!… emrê dilê min pêra, de bajo
Vê êvarê min rebenê!…
Vê êvarê min rebenê!…
Yürek, hey yürek!… Gönlümün sevdası, haydi sür
Bu akşam da, ah bahtsız , çaresiz ben…
Babam hüzünlüydü; Kürtlerin tüm tarihine sinmiş ölümü, yıkımı , kavgayı, yok oluşu anlatan destanların; sürgünü, parçanlanmayı, bölünmeyi, iç çatışmaları, hasreti, hüzün ve acıyı anlatan ağıtların sözcükleri ise onu ağlatıyordu.
Doğanın içinde yerle gök arasına sıkışmış, ölüme mahkum insan.
Wey li min felekê! Felekê te çima li min weha kir?
Mirim, hayat dört ses sayesinde hayattır; kadın sesi, müzik sesi, su sesi ve yüreğin sesi…
Gündüzleri gökyüzünü seyretmek serbestti.Gündüzleri gökyüzü bizimdi.
Anlatacak başka dengbêjlerim yok. Yenilerini de bulmam olanaksız.
Hepsi öldü. Hepsi ölüyor.
Hepsi öldü. Hepsi ölüyor.
Cesaret olmadan yaratıcı olabilmek, yaratabilmek mümkün mü?
Çünkü dünyada hiçbir usta, hiçbir usta yapıt bilinçsizce, kendiliğinden, emek sarf etmeden ortaya çıkmaz. Dünyada emeğin, çabanın, hünerin, alın teri ve gözyaşının yer almadığı hiçbir usta yapıt yoktur.
İnsan ağzının sözleri; derin sulardır, hikmet kaynağıdır, akan deredir.
Bilûra min a şêrîn
Tu di sariya sibehê
U hingura êvarê de
Hevalê bêhevalan
Destbirayê şivan ü dilketiyan î…
Tu di sariya sibehê
U hingura êvarê de
Hevalê bêhevalan
Destbirayê şivan ü dilketiyan î…
Zaman,içi boşaltılmış,anlamını,gücünü ve saygınlığını yitirmiş kelamın egemen olduğu bir zaman.
Hüzün ; yüreğin,ruhun terbiyecisi. Hüzün; direnen bir dilin yaşam kaynağı. Hüzün; en çıplak,en ince , en yalın duyguların yaşandığı mekan. Hüzün; acıyı,ezikliği,sıkışmışlığı,şaşkınlığı,yenilgiyi,kaybetmeyi ve çaresizliği yaşayan insanın anayurdu.
Dengejler, aşiretlerin, toplulukların övüncü, kurulan meclislerin sesi, nefesiydi.
Kelama ilişkin bir alıntıyla bu bölüme başlamanın gereği yok artık.Çünkü anlatacak başka dengbêjlerim yok.Yenilerini de bulmam olanaksız.Hepsi öldü.Hepsi ölüyor.Dengbêjlerimden Evdalê Zeynikê ve Ehmedê Fermanê Kiki’yi zaten hiç görmedim.Apê Qado öleli çok oldu.Yaşama bir yük,bir külfet gibi bakan,nankör yaşamın sillesini yemiş o bahtsız Alihan’ın hâlâ yaşıyor olduğunu ise hiç sanmıyorum.Rıfatê Darê geçen yıl öldü.Bu uzun denemede,denemeyi daha fazla uzatmamak için sözünü etmediğim ama ilginç yaşam öykülerine sahip ve beni etkilemiş Demir Ali,Mihemed Şêxo bir süre önce,Şakiro geçen yıl öldü.Çocukluk ve gençliğimin önemli seslerinden Ayşe Şan bundan birkaç ay önce öldü.
Bir bülbül gibi okuyan Meryem Xan,bir çağlayan gibi akan Arif Cizrewi öleli çok oldu.
Dengbêjler artık ölüyor.
Zaman,artık dengbêjlerin öldüğü bir zaman.
Bir bülbül gibi okuyan Meryem Xan,bir çağlayan gibi akan Arif Cizrewi öleli çok oldu.
Dengbêjler artık ölüyor.
Zaman,artık dengbêjlerin öldüğü bir zaman.
Zaman kötüydü, devran namertti, feleğin çarkı haindi.
Dîsa haware şerê dijwarê
Tew şewitandin kevir û darên
Ne ji bo mirin ê ji bo jiyanê
(Yine yardım feryatları çetin bir savaş
Hepsini yaktılar taşları ve ağaçları
Ölüm için değil yaşamak için)
Tew şewitandin kevir û darên
Ne ji bo mirin ê ji bo jiyanê
(Yine yardım feryatları çetin bir savaş
Hepsini yaktılar taşları ve ağaçları
Ölüm için değil yaşamak için)
Doğanın içinde yerle gök arasına sıkışmış, ölüme mahkum insan.
Dediğim gibi zaman, kırmızı kar zamanıydı, en olağandışı şeylerin bile olağan hale geldiği bir zamandı.
“Evet, kaybedilen her şeyden geriye kalan tek bir şey vardı; dil…
Dil; duyguların anayurdu…
Dil; duyguların anayurdu…
Halkların ve onların ölümsüz dillerinin derinden uğultusuna kulak vermiş. "
/perse
Doğuda hayat uyandığında
Bize
Bir özgürlük türküsü mırıldan
O türkünün sesi
Güneşin berrak, altın ışıkları gibi
Yüreklerimizi ısıtsın
Kavalım
Sensin ayrılık hasreti çekenlerin dermanı…"
Bize
Bir özgürlük türküsü mırıldan
O türkünün sesi
Güneşin berrak, altın ışıkları gibi
Yüreklerimizi ısıtsın
Kavalım
Sensin ayrılık hasreti çekenlerin dermanı…"
Zaman değişir , dönemler, çağlar, kuşaklar değişir. Ama hepimizden bir parça olan insan, ses, anlatı hep kalır."
Ama niçin acı ve hüzün en güzelini yaratıyor? Niçin acı ve hüzün tüm sanatların kaynağı, teması oluyor?
Bitmek bilmez Soğuk kış geceleri onların sesleriyle ısınacak ve sabaha
varılacaktı. İnce, derinden ve duygu yüklü bir mırıltıyla başlanan hikâyeler gecenin bütün yükünü sırtlayacak güçteydi.
varılacaktı. İnce, derinden ve duygu yüklü bir mırıltıyla başlanan hikâyeler gecenin bütün yükünü sırtlayacak güçteydi.
Derdê dilê min pir in,
şevê qanûna şevine dirêj in…
şevê qanûna şevine dirêj in…
Yüreğimin dertleri sayısız,
güz geceleri uzundur,bitmez…
Kılam,kelam insan, insanlık için vardır, yalancı için değil.
Dünyada hiçbir usta, hiçbir usta yapıt, bilinçsizce, kendiliğinden,emek sarf etmeden ortaya çıkmaz. Dünyada emeğin, çabanın, hünerin, alın teri ve gözyaşının yer almadığı hiçbir usta yapıt yoktur.
Û ki rohelate
Dema ko dinya hişyar dibe
…denge……strana azahî û serbestiye, bila
Mîna tîrejen roje en pak û zerîn
Bikeve nav dil û guhen me
Bilûra min
Tu yî xemrevîna dilketiyen welât…
Dema ko dinya hişyar dibe
…denge……strana azahî û serbestiye, bila
Mîna tîrejen roje en pak û zerîn
Bikeve nav dil û guhen me
Bilûra min
Tu yî xemrevîna dilketiyen welât…
Doğuda hayat uyandığında
Bize
Bir özgürlük türküsü mırıldan
O türkünün sesi
Güneşin berrak, altın ışıkları gibi
Yüreklerimizi ısıtsın
Kavalım
Sensin ayrılık hasreti çekenlerin dermanı…
Evet, dil. Evet, Kürtçe. Evet, Kürtçe’nin kelamı.
Ziman de ye, ewlad le ye
Welat bav e, hukum nave ye
Be welat, merî sewî ye…
Welat bav e, hukum nave ye
Be welat, merî sewî ye…
Dil anadır, kucağında çocuk
Ülke baba, içinde egemenlik
İnsan yetimdir ülkesiz…
Hüzün; acıyı, ezikliği, sıkışmışlığı, şaşkınlığı, yenilgiyi, kaybetmeyi ve çaresizliği yaşayan insanın anayurdu.
Çok uzun zamanlardan bu yana, devamlı baskı, yasak ve tehdit altında yaşayan bir dilin kelamı hep acı ve hüzün mü oluyor? Niçin bu, hiç değişmeyen bir kader oluyor? Devamlı rencide edilen, devamlı ölüm tehlikesini hisseden, devamlı gelişmesi engellenen bu dil, güzelliklerini, zenginliklerini, değer ve erdemlerini acı ve hüzün aracılığıyla mı dile getiriyor? Acı ve hüzün onun gücü, kuvveti mi oluyor?
“Tüm canlıların yaşamında acı vardır…her şey, evet tüm sanatlar, edebiyat, müzik… ya acıyı anlatmaktadır ya da acının ürünüdür…”diyor. Ama niçin acı, hüzün ve üzüntü en güzelini yaratıyor? Niçin acı ve hüzün tüm sanatların kaynağı, nedeni, teması oluyor?
O dil, o kuytu köşede yaşıyordu, benim gibi, bizim gibi, insanlar gibi yaşıyordu ve insanlar gibi direniyordu. Yasaklanan, durmadan horlanan, aşağılanan ve alaya alınan o dil, o köşede, durmadan şavkıyarak, kelamının gücüyle bir insanın yaralarına, öfkesine, çaresizliğine, kederine, sıkışmışlığına merhem oluyordu.
Askeri savcılar, yargı mercileri, kocaman iddianamelerle, Kürtlerin olmadığını, bunların esasında Türk olduğunu, zamanında bu Türk _ Kürtlerin dağlarda, karda yürürken kart kurt diye sesler çıkardıklarını, bu seslerden kurt’un daha sonra Kürt haline geldiğini, Kürtçe diye bir dilin de olmadığını, bu dağlı Türklerin kendi aralarında iletişim kurmak için, Türkçe, Arapça, Farsça kırması kırk_ elli kelimelik bir şey uydurduklarını ve buna Kürtçe denildiğini iddia ediyorlardı.
Alihan, kelamıyla göstererek, bana şunu öğretti; kelam, insanın gönlündeki hoşluk, yüreğindeki ferahlık, arzularındaki umuttur. Kelam insanın yarattığı en insani varlıktır. İnsan tarafından yaratılan kelam, insanı derinden etkiler, değiştirir. Kelam, insani duygu ve düşüncelerin, haz ve coşkuların, acı ve kederlerin, arzu ve taleplerin duru, temiz, sağlıklı, öz, şade ve yoğun anlatım aracıdır.Kelam, insanın en zor, en sıkışmış, dönemlerinde sığındığı mekandır. Kelam, insanı ölüm düşüncesinden, yok olma korkusundan uzaklaştıran gizemli ilaçtır. Kelam, ölüm düşüncesini, yok olma korkusunu heyecanlı bir anlatıya, öğretici bir öyküye dönüştüren ve böylelikle insanın çılgın, tedirgin ruhunu sakinleştiren güçtür.
Gılgamış, yani tedirgin, şaşkın insan, doğanın içinde yerle gök arasına sıkışmış, ölüme mahkum insan, çok güçlü, çok güçsüz insan, şefkatli sevecen, öfkeli acımasız insan. Arkadaşının ölümü karşısında, ölüm karşısında küçülmüş, yıkılmış, çaresiz kalmış insan;
Babam hüzünlüydü; Kürtlerin tüm tarihine sinmiş ölümü, yıkımı, kavgayı, yok oluşu anlatan destanların; sürgünü, parçalanmayı, bölünmeyi, iç çatışmaları, ihaneti, kayboluşu, hasreti, hüzün ve acıyı anlatan ağıtların sözcükleri ise onu ağlatıyordu.
Her askeri cuntada adet olduğu üzere yine Kürtlere ferman çıkarılmıştı. Yine Kürt olmak, Kürtçe konuşmak, Kürt kimliğiyle hareket etmek çok zor, çok tehlikeli hale gelmişti. Yine caddeler sokaklar, eğlence merkezleri boşalmış, evlerde, gözden uzak, her zamankinden daha fazla, küçük meclisler kurulmuş, dengbejler o yanık sesleriyle, her zamankinden daha fazla söylemeye, öfkeyi, acıyı, hüznü, ayrılığı, gurbeti, çaresizliği, ezikliği anlatmaya başlamıştı. Tek sığınak dengbej, tek teselli, dengbejin anlatan dengi olmuştu yine.
Geniş bir ailesi, onun gibi kelamı seven oğulları vardı. Kürtçeyi, okullarda okunması, yazılması, radyolarda dinlenmesi yasaklanmış bu eski zaman dilini en güzel Ape Qado ve oğulları konuşuyordu. Başka, yabancı bir dilin bölgede egemen hale gelmesi için her şeyin yapıldığı bir dönemde, Ape Qado’ nun dili, sevdiğimiz nazlı nehirlerimiz Dicle gibi, Fırat gibi coşkulu, temiz ve berrak akıyordu
Anadilim kürtçede deng sestir. Bej ise sese biçim verendir, sesi söyleyendir. Sese ruh kazandıran, sesi canlı hale getirendir. Sesi meslek edinmiş usta, mekanı ses olmuş insandır.
Dengbej, sese nefes ve yaşam verendir.
Dengbej, sesi kelâm, kelamı kılam türkü haline getirendir.
Dengbej, söyleyendir, anlatandır.
Dengbej, sese nefes ve yaşam verendir.
Dengbej, sesi kelâm, kelamı kılam türkü haline getirendir.
Dengbej, söyleyendir, anlatandır.
Hüzün; yüreğin, ruhun terbiyecisi.
Tüm canlıların yaşamında acı vardır… Her şey, evet tüm sanatlar, edebiyat, müzik… ya acıyı anlatmaktadır ya da acının ürünüdür.
Cesaret olmadan yaratıcı olabilmek, yaratabilmek mümkün mü?
Dil; duyguların anayurdu..
İnsan ağzının sözleri derin sulardır,
Hikmet kaynağıdır, akan deredir.
Hikmet kaynağıdır, akan deredir.
Babam dengbêj değildi ama dengbêjin dengiyle terbiye edilmiş bir insandı.
Dünyada hiçbir usta, hiçbir usta yapıt, bilinçsizce kendiliğinden, emek sarf etmeden ortaya çıkmaz. Dünyada emeğin, çabanın, hünerin, alın teri ve gözyaşının yer almadığı hiçbir usta yapıt yoktur.
Öyle bir eser bıraktım ki dünyaya
Kıyamete kadar yeraltında kalsa da
Bozulmaz, altın gibidir..
Kıyamete kadar yeraltında kalsa da
Bozulmaz, altın gibidir..
Zaman değişir, dönemler, çağlar, kuşaklar değişir. Ama hepimizden bir parça olan insan, ses, kelam, anlatı hep kalır.
Zaman kötüydü, devran namertti, feleğin çarkı haindi.
İnsana, insanlığa bir dil; kimlik, tarih, benlik, bellek veren ses, nefes; insanı, insanlığı, insani anlatıyı, çağlar boyu, kesintisiz bir çağlayan haline getiren kaynak.
Elektriğin, telefonun ve benzeri modern iletişim araçlarının olmadığı, yakın bir kasabanın bile başka bir ülke gibi algılandığı o zamanlar, bereketli bir ses, kelam, söz, öykü, anlatı ve dengbêjler zamanıydı.
Zaman değişir, dönemler, çağlar, kuşaklar değişir. Ama hepimizden bir parça olan insan, ses, kelam, anlatı hep kalır.
Tüm zamanlar boyunca insanın insani serüveni hep evrensel olmuştur.
Öykü ve anlatı, insanın-ne yazık ki- hep boğuşmak zorunda kaldığı normal yaşamdan azıcık uzaklaşmak için yaratılmış, ferahlatıcı, huzur verici, sıcak, samimi bir mekan değil mi?
Yalan ya da kurgu, onun için, özgün dengbêj yollarıyla, gerçeğe varabilmenin araçlarıydı.
Umut kedi ve köpeklerdeydi. İnsanoğlunun geleceği artık onlara bağlıydı.
Zaman kötüydü, devran namertti, feleğin çarkı haindi.
Anadilim Kürtçede deng sestir. Bêj ise sese biçim verendir, sesi söyleyendir. Sese ruh kazandıran, sesi canlı hale getirendir. Sesi meslek edinmiş usta, mekanı ses olmuş insandı.
Dengbêj, sese nefes ve yaşam verendir.
Dengbêj, sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir.
Dengbêj söyleyendir, anlatandır.
Dengbêj, sese nefes ve yaşam verendir.
Dengbêj, sesi kelam, kelamı kılam, türkü haline getirendir.
Dengbêj söyleyendir, anlatandır.
Evet
Kaybedilen her şeyden geriye kalan
Bir tek şey vardı; dil.
Kaybedilen her şeyden geriye kalan
Bir tek şey vardı; dil.
Dil; duyguların anayurdu…
Zaman, içi boşaltılmış, anlamını, gücünü ve saygınlığını yitirmiş kelamın egemen olduğu bir zaman."
Zaman, içi boşaltılmış, anlamını, gücünü ve saygınlığını yitirmiş kelamın egemen olduğu bir zaman."
Zaman, endüstriyel gelişmenin, hızlı yaşamın, reklamın, paranın, pazarın ve pazarlamanın egemen olduğu bir zaman. Zaman, para, pazar, reklam için devamlı üretilen, pompalanan yapay sözün zamanı. Bu tür söz tarafından rehin alındığımız, bu tür sözün yaşamımıza yön verdiği bir zaman. Elbette bu zamanda dengbêjlere yer yok. Dengbêjlerin kelamına yer yok."
Hüzün; yüreğin, ruhun terbiyecisi.."
İnsan ağzının sözleri derin sulardır,
Hikmet kaynağıdır, akan deredir.
Hikmet kaynağıdır, akan deredir.
Dengbêjler artık ölüyor.
Zaman, artık dengbejlerin öldüğü bir zaman.
Zaman, artık dengbejlerin öldüğü bir zaman.
Vê sibekê xelkê î delal çû welatê xeribeyê
Kesek li mala tü nîn e,
V’êzê zebra dilê xwe pê bînim
Derdê dilê min pir in,
Şevê ganûna şevine dirêj in…
Kesek li mala tü nîn e,
V’êzê zebra dilê xwe pê bînim
Derdê dilê min pir in,
Şevê ganûna şevine dirêj in…
Bu sabah gönlümün sevdalısı yollara düştü
Yabancı diyarlara göçtü
Evlerde kimse yok, gönlüme sabrı verecek
Yüreğimin dertleri sayısız,
Güz geceleri uzundur, bitmez…
Hüzün; yüreğin, ruhun terbiyecisi. Hüzün; direnen bir dilin yaşam kaynağı. Hüzün; en çıplak, en ince, en yalın duyguların yaşandığı mekan. hüzün; acıyı, ezikliği, sıkışmışlığı, şaşkınlığı, yenilgiyi, kaybetmeyi ve çaresizliği yaşayan insanın anayurdu.
Yasaktı. O kadim dile ilişkin, nerdeyse her şey yasaktı.
Zaman kanın rengiyle yoğrulmuş kırmızı kar zamanıydı. Şimdiki karla karşılaştırılmayacak kadar fazla bir karın, dünyayı, kırmızı kefen gibi sardığı, bitap düşmüş biçare insanların adım bile atamadıkları kör bir zamandı.
O zaman , deng ve dengbej zamanıydı.
Zaman, endüstriyel gelişmenin, hızlı yaşamın, reklamın, paranın, pazarın ve pazarlamanın egemen olduğu bir zaman. Zaman, para, pazar, reklam için devamlı üretilen, pompalanan yapay sözün zamanı. Bu tür söz tarafından esir alındığımız, bu tür sözün yaşamımıza yön verdiği bir zaman. Elbette bu zamanda dengbêjlere yer yok. Dengbêjlerin kelamına yer yok. Zaman, içi boşaltılmış, anlamını, gücünü ve saygınlığını yitirmiş kelamın egemen olduğu bir zaman.